perasis
11.Aralık.2012, 02:03
Borussia Mönchengladbach
http://www.ran.de/de/fussball/bundesliga/1110/Bilder/485/4eec24099e553cee0f37e010813b5d14101-borussia-moenchengladbach-spielt-gegen-rwo_485x364.jpg
Borussia-Park
http://www.anfield-online.co.uk/wp-content/uploads/2010/08/Anfield-Online-Borussia-Park.jpg
Başkanımız
Rolf Königs
http://www.ran.de/de/fussball/bundesliga/1105/Bilder/485/79527bf8bd5b5a3b8ef88c68c72a7dfc01-kaempft-um-sein-amt-gladbach-praesident-rolf-koenigs_485x364.jpg
Taraftarımız
http://ultras-life.net/wp-content/uploads/2012/08/dynamo-kiew-borussia-m%C3%B6nchengladbach-fans_1.jpg
Hikaye:
Tarih: 29 Nisan 1978 Yer: Rhein Stadyumu
Hayal meyal hatırlıyorum Düsselfdorf’un o hareketli sokaklarını. Her iki tarafı kafeler, barlar ile çevirli bir caddeden bir sel misali mabedimize doğru uzanan ayak seslerini. Usul usul yürüyordu yüzlerce kişi. Ben ise hayatıma bu anlamı kazandıran babamın ellerine yapışmış ürkek ürkek ilerliyordum. Kalabalık içinde kaybolmaktan korkuyordum. Fakat bir yandan da taraftarlar arasında söylenen bestelere eşlik etmeye çalışıyordum. Bir ara babamın gözlerinin içine baktım. Endişeli gözlerle gittikçe yaklaşmakta olduğumuz Rhein stadyumuna bakıyordu. Yaklaşmakta olan maçı sanki şimdiden kafasında yaşıyordu.
Birkaç dakika sonra her zamanki yerimize kurulmuştuk. Rakim takımın futbolcuları ısınmak için sahaya indiğinde ise stattan bugün bile hala kulaklarımda olan müthiş bir uğultu yükseldi. Tüm stat hep bir ağzından bağırıyordu. Dile kolay 38.000 kişi sarı-siyahlı ekibe karşı aynı nefreti hissediyordu. Küfürler, hakaretler… Daha sonra bizimkiler sahaya yönelmişti. En önlerinde odamda posterleri asılı olan adam vardı. Bütün Gladbach şehri adeta ona tapınırdı. Babam onun için ilerlemiş yaşına rağmen hala aynı dirençte hala aynı azimle futboluna oynar, derdi. Belki de Gladbach’a duyduğum tutkuyu aşıladığı gibi Heynckes sempatisini de gizliden gizliye içime o yerleştirmişti.
Saat 15.30 geldiğinde ise santra noktasında Heynckes ve Simonsen bulunmaktaydı. Onların topa dokunuşları ile bütün şölen başlamıştı. Henüz ilk dakika idi. Santra vuruşundan sonra orta sahaya doğru top gönderilmişti. Kaptanımız Wimmer ileriye doğru hızla hareketlenen Heynckes’e doğru uzun bir pas attı. Heynckes ise sanki Dortmund’un başına geleceklerinin habercisi misali ceza yayı üzerinden sert bir vuruşla topu ağlarla buluşturdu. Henüz ilk dakikadan Rhein stadyumu tam anlamıyla sevinçten yıkılıyordu. O gün belki de hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. Daha sonra Heynckes aynı kaleye 4 gol daha attı. Gelişen her atağımızda ise top ağlarla buluşup durdu. O gün Dortmund’u sahaya gömmüştük. Bundesliga tarihinin en farklı galibiyetine renklerine gönül verdiğim takımım imza atmıştı: 12-0
O günden sonra Gladbach’ın durdurulamaz bir güce dönüşeceğini düşünmüştüm. Halbuki 70lerde yaşadığımız altın çağ bir süre sona erecek, gerisinde maziye hasretle bakan tıpkı babam gibi binlerce yaşlı göz bırakacaktı.
Günümüz;
Ansızın çalan telefonun sesiyle ağır uykumdan uyandım. El yordamı ile gözlerimi açmadan telefona uzandım. Arayan Rolf’un ta kendisiydi. Yataktan ok misali fırladım ve dikkatlice onu dinlemeye başladım. Sakin bir ses tonu ile saat 13.00 Borissia Park’a gelmemi söyledi. Birkaç yıldır Gladbach’ın altyapı tesislerinde antrenörlük yapıyordum. Renklerine tutku ile bağlandım bir takımın altyapısına etki edecek bir konumda yer almak beni oldukça mutlu ediyordu. Tamam, yeteri kadar kazanmıyordum fakat işin parasında pulunda değildim. Sadece Gladbach’ın bir parçası olmayı istiyordum, hepsi bu.
Saat 13.00 itibari ile stadyumda yer alan toplantı salonlarından birinde oturmuş başkanı bekliyordum. Merak içindeydim. Bir iki dakika sonra Rolf’un silueti toplantı odasının kapısında belirdi. Sakin bir şekilde masanın başında yer alan geniş koltuğuna oturdu. Gözlerimin içine bakıp ‘‘ Sen bu takımın yeniden yükselişindeki görünmez kahramanlarından birisin Joseph’’ dedi. ‘‘ Keşfettiğin genç yetenekler ile yeniden maziye dair anılarımız canlandırdın. Ancak sıra daha büyük bir sorumluluk almakta. Birkaç gündür Favre ile aramız oldukça bozuk. İsteksiz tavırları bu takıma zarar vermeye başladı. Onunla, sorununun daha fazla büyümemesi ve takımı etkilememesi için yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Favre'den boşalan görevi için ise seni düşünüyoruz. Bu renklere gönül vermiş birisin ve artık yeniden bizi yukarılara taşıyacağına inanıyoruz. Hem de yeniden zirveye. Kendini Bundesliga arenasına çıkmaya hazır hissediyor musun? ‘‘ dedi ve meraklı gözlerle beni süzmeye başladı. Bir anlığına duraksamıştım Rolf’un karşısında. Tuttuğum takımın kaderi ellerime teslim ediliyordu. Yeniden maziye, geçmiş günlere dönebilmek adına Heynckes gibi karakterli isimlerin takıma kazandırmam isteniyordu. Bir an için üzerimde var olan durgunluğu atıp sadece ‘‘ Evet efendim '' diyebildim. Benim için macera işte o an başlamıştı.
Kariyer kurallarını okudum ve kabul ediyorum.
http://www.ran.de/de/fussball/bundesliga/1110/Bilder/485/4eec24099e553cee0f37e010813b5d14101-borussia-moenchengladbach-spielt-gegen-rwo_485x364.jpg
Borussia-Park
http://www.anfield-online.co.uk/wp-content/uploads/2010/08/Anfield-Online-Borussia-Park.jpg
Başkanımız
Rolf Königs
http://www.ran.de/de/fussball/bundesliga/1105/Bilder/485/79527bf8bd5b5a3b8ef88c68c72a7dfc01-kaempft-um-sein-amt-gladbach-praesident-rolf-koenigs_485x364.jpg
Taraftarımız
http://ultras-life.net/wp-content/uploads/2012/08/dynamo-kiew-borussia-m%C3%B6nchengladbach-fans_1.jpg
Hikaye:
Tarih: 29 Nisan 1978 Yer: Rhein Stadyumu
Hayal meyal hatırlıyorum Düsselfdorf’un o hareketli sokaklarını. Her iki tarafı kafeler, barlar ile çevirli bir caddeden bir sel misali mabedimize doğru uzanan ayak seslerini. Usul usul yürüyordu yüzlerce kişi. Ben ise hayatıma bu anlamı kazandıran babamın ellerine yapışmış ürkek ürkek ilerliyordum. Kalabalık içinde kaybolmaktan korkuyordum. Fakat bir yandan da taraftarlar arasında söylenen bestelere eşlik etmeye çalışıyordum. Bir ara babamın gözlerinin içine baktım. Endişeli gözlerle gittikçe yaklaşmakta olduğumuz Rhein stadyumuna bakıyordu. Yaklaşmakta olan maçı sanki şimdiden kafasında yaşıyordu.
Birkaç dakika sonra her zamanki yerimize kurulmuştuk. Rakim takımın futbolcuları ısınmak için sahaya indiğinde ise stattan bugün bile hala kulaklarımda olan müthiş bir uğultu yükseldi. Tüm stat hep bir ağzından bağırıyordu. Dile kolay 38.000 kişi sarı-siyahlı ekibe karşı aynı nefreti hissediyordu. Küfürler, hakaretler… Daha sonra bizimkiler sahaya yönelmişti. En önlerinde odamda posterleri asılı olan adam vardı. Bütün Gladbach şehri adeta ona tapınırdı. Babam onun için ilerlemiş yaşına rağmen hala aynı dirençte hala aynı azimle futboluna oynar, derdi. Belki de Gladbach’a duyduğum tutkuyu aşıladığı gibi Heynckes sempatisini de gizliden gizliye içime o yerleştirmişti.
Saat 15.30 geldiğinde ise santra noktasında Heynckes ve Simonsen bulunmaktaydı. Onların topa dokunuşları ile bütün şölen başlamıştı. Henüz ilk dakika idi. Santra vuruşundan sonra orta sahaya doğru top gönderilmişti. Kaptanımız Wimmer ileriye doğru hızla hareketlenen Heynckes’e doğru uzun bir pas attı. Heynckes ise sanki Dortmund’un başına geleceklerinin habercisi misali ceza yayı üzerinden sert bir vuruşla topu ağlarla buluşturdu. Henüz ilk dakikadan Rhein stadyumu tam anlamıyla sevinçten yıkılıyordu. O gün belki de hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. Daha sonra Heynckes aynı kaleye 4 gol daha attı. Gelişen her atağımızda ise top ağlarla buluşup durdu. O gün Dortmund’u sahaya gömmüştük. Bundesliga tarihinin en farklı galibiyetine renklerine gönül verdiğim takımım imza atmıştı: 12-0
O günden sonra Gladbach’ın durdurulamaz bir güce dönüşeceğini düşünmüştüm. Halbuki 70lerde yaşadığımız altın çağ bir süre sona erecek, gerisinde maziye hasretle bakan tıpkı babam gibi binlerce yaşlı göz bırakacaktı.
Günümüz;
Ansızın çalan telefonun sesiyle ağır uykumdan uyandım. El yordamı ile gözlerimi açmadan telefona uzandım. Arayan Rolf’un ta kendisiydi. Yataktan ok misali fırladım ve dikkatlice onu dinlemeye başladım. Sakin bir ses tonu ile saat 13.00 Borissia Park’a gelmemi söyledi. Birkaç yıldır Gladbach’ın altyapı tesislerinde antrenörlük yapıyordum. Renklerine tutku ile bağlandım bir takımın altyapısına etki edecek bir konumda yer almak beni oldukça mutlu ediyordu. Tamam, yeteri kadar kazanmıyordum fakat işin parasında pulunda değildim. Sadece Gladbach’ın bir parçası olmayı istiyordum, hepsi bu.
Saat 13.00 itibari ile stadyumda yer alan toplantı salonlarından birinde oturmuş başkanı bekliyordum. Merak içindeydim. Bir iki dakika sonra Rolf’un silueti toplantı odasının kapısında belirdi. Sakin bir şekilde masanın başında yer alan geniş koltuğuna oturdu. Gözlerimin içine bakıp ‘‘ Sen bu takımın yeniden yükselişindeki görünmez kahramanlarından birisin Joseph’’ dedi. ‘‘ Keşfettiğin genç yetenekler ile yeniden maziye dair anılarımız canlandırdın. Ancak sıra daha büyük bir sorumluluk almakta. Birkaç gündür Favre ile aramız oldukça bozuk. İsteksiz tavırları bu takıma zarar vermeye başladı. Onunla, sorununun daha fazla büyümemesi ve takımı etkilememesi için yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Favre'den boşalan görevi için ise seni düşünüyoruz. Bu renklere gönül vermiş birisin ve artık yeniden bizi yukarılara taşıyacağına inanıyoruz. Hem de yeniden zirveye. Kendini Bundesliga arenasına çıkmaya hazır hissediyor musun? ‘‘ dedi ve meraklı gözlerle beni süzmeye başladı. Bir anlığına duraksamıştım Rolf’un karşısında. Tuttuğum takımın kaderi ellerime teslim ediliyordu. Yeniden maziye, geçmiş günlere dönebilmek adına Heynckes gibi karakterli isimlerin takıma kazandırmam isteniyordu. Bir an için üzerimde var olan durgunluğu atıp sadece ‘‘ Evet efendim '' diyebildim. Benim için macera işte o an başlamıştı.
Kariyer kurallarını okudum ve kabul ediyorum.