m_o_11
10.Temmuz.2006, 00:13
Fenerbahçe'nin bitmek bilmeyen enerjisiyle sahada rakiplerini yıpratan yıldızı Tuncay Şanlı bilinmeyenleri tüm açıklığıyla anlattı!.. En çok nereye gider?.. Sevgilisi var mı?.. Nelere kızıyor?.. Neyi dinleyip, seyrediyor?.. İşte Tuncay'ın özel hayatı... Onunla tam bir gün beş yıldır gezemediği İstanbul’u dolaşırken kızlar konusunda yaşadığı açmazlar, izlediği dizeler, Denizlispor maçından sonraki ruh hali, bir baba hindi meselesi, chat yaparken yaşadığı talihsizlikler gibi birçok konuyu konuşma imkânı bulduk. Samimiyetine kefiliz! Fotoğraf çekimleri içinse sırasıyla Kuzguncuk’a Üsküdar’a ve Reina’ya gittik. Reina’ya gidişimiz görülmeye değerdi. Kiraladığımız balıkçı teknesinin Reina’nın iskelesine yaklaşırken çıkardığı duman ve gürültü, mekânın müdavimlerinin bakışları arasında karizmamızı sıfırlasa da çekimleri yapabildik. İşte Tuncay Şanlı’nın İstanbul günleri.
Futbolcularla yapılan söyleşiler hiç keyif vermez, Serhat Ulueren’in yaptıklarını saymazsak! Ne zaman ki futbolcu takımdan ayrılır o zaman konuşmaya başlar. Bu söyleşi de öyle mi olacak!
Çünkü genelde futbolcunun ağzından çıkan şeyler yazılmıyor. O zaman da futbolcu samimi, rahat konuşamıyor. Karşısındaki gazeteciyi açığını yakalayıp cezalandıracak bir kişi gibi görüyor. Doğal olarak da çok klişe konuşmalar yapılıyor.
Açık yakalamak meselesi değil, ama samimiyet önemli.
Bu söyleşinin gidişatına bağlı. Ama bilinmeli ki eğer benim söylediklerim yazılmazsa bir defa kandırılmış olurum. İkinci defa görüş alışverişinde bulunmam.
Her şeyi Telegol’e anlatırım diyorsun.
Evet... (Gülüşmeler)
Beş yıldır kulübün tesislerinde kalıyorsun. Sıkıcı değil mi? Ne kadar konforlu olsa da erkek öğrenci yurdu gibidir burası.
Dışarıdan bakıldığında öyle düşünülebilir. Ama çok ciddiyim, tesislerde kalmaktan son derece mutluyum. Antrenmandan sonra yemeğimi yiyip odama geçiyorum. Şimdi odama plazma da kurdurdum, beş kolon... İnternet, Digiturk de var. Sinema salonu gibi. Sıkılınca dışarıya çıkıyorum zaten. Cuma namazı için dışarı çıktığım oluyor. Yani burada vakit bir şekilde geçiyor ve ben çok keyif alıyorum.
İzin günlerinde?..
Eğer izinliysem İstanbul’da hiç durmam doğru Sakarya’ya, ailemin yanına giderim. Onları görmek bana büyük keyif veriyor. Ailemle, arkadaşlarımla buluşurum. O kadar sık giderim ki Sakarya insanı beni sokakta gördüğünde şaşırmaz. Bilir çünkü vakit buldukça oradayım. Orada daha özgür olabiliyorum. Sonra Sakarya insanı kendi çocukları gibi görür beni ve sahiplenir. Daha ne isteyim?..
Mesela Reina’ya gitmek!
(Gülüşmeler) İki defa gittim o da şampiyonluk kutlamaları için. Tüm Fenerbahçeliler oradaydı. Güzel bir geceydi, mekânı da çok sevdim. Çok yoruldum ama.
EN GÜZELİ NİŞANTAŞI
Dans ettiğin için mi?
Yoo ayakta saatlerce müzik dinlemek yordu. Güzel ama ben bu tip yerleri çok tercih etmem.
Yasak olduğundan ya da spor medyasına konu olmamak için mi?
Hayır, yani doğru dürüst eğlendikten sonra kim ne diyecek ki!
Peki şehri geziyor musun vakit buldukça…
Çok az. Değil beş yıl, 10 yıl İstanbul’da kalsam da burayı tanıyamam. Çünkü izin günlerimde Sakarya’ya gidiyorum. Onun dışında gittiğim yerler vardır. Ama şehri 4-5 saat ya da bir gün dolaşayım diyebileceğim zamanım olmadı.
Mesela nerelere gidersin?
En sevdiğim yer Nişantaşı’dır. Orada alışverişimi yapar, yemeğimi yer ve tekrar tesislere dönerim. Tabii merak ediyorum otobüse binip İstanbul’u dolaşmak ya da vapurla karşıya geçmek nasıl bir şey. Bu zevkleri yaşayamadım doğrusu ama yapabileceğim bir şey yok. Benim gibi diğer birçok futbolcu da benzer şeyleri yaşıyor. Bu açıdan Avrupa’da bir futbolcu daha avantajlı. Orada yenildiğiniz bir maç sonrası bile taraftarların olduğu bir restorana gidip yemek yiyebiliyorsunuz. Her güzelliğin bir bedeli var diyelim.
Şehri ne kadar tanıyorsun peki?
Çok değil, genelde belirli mekânlar. Akmerkez, Nişantaşı, Bağdat Caddesi, Milli Takım kampına katıldığım için Florya tarafları.
Topkapı Sarayı’na gittin mi?
Gidemedim, çok isterdim.
Çamlıca Tepesi?
Çok duydum ama olmadı. Zaten nasıl gidilecek onu da bilmiyorum. Bazen bir yere gideceğim zaman önüme taksi koyup öyle gidiyorum. Bilmediğim o kadar yer var ki...
Tesislerde kalacağına bir eve çıksan daha güzel olmaz mı? Yani daha özgür olursun. Evden izin mi çıkmıyor?
Yo, onlar bana karışmaz. Bilmiyorum belki de çok genç yaşta buraya geldiğim için alıştım. Burası benim evim gibi. Tabii ki burada sınırsız özgürlük yok. Gece yarısı ikide içeri girmem sıkıntı yaratabilir. Ama normal bunlar ve çok şikayetçi değilim.
Kız arkadaşınla tesislerde buluşmak kaç gün romantik olabilir? Tel örgüler, toplar, sulanan çimler…
(Gülüşmeler) Ciddi bir ilişki yaşamıyorum, yani kız arkadaşım yok.
Herhalde olursa burada kalmazsın artık, hafta sonları Sakarya’ya gidip gelmeler de azalır.
Olur mu, o kesin burada kalmamı ister. Burada kalınca onun da içi rahat eder.
24 yaşındasın, gençsin, yakışıklısın, sevgilin olmaması garip değil mi? Ne kadar ‘ortamlardan’ uzak dursan da, gittiğin yerlerde hoşuna gidecek birilerini görüyorsundur? Bir güzel kız gördün diyelim, içine atıp Kıraç eşliğinde Sakarya’ya, yollara mı düşüyorsun?
(Gülüşmeler) Bir defa kız size yaklaşmadığı sürece sizin kıza yaklaşma gibi bir ihtimaliniz yok.
Niye duruyorsun, sol kanattan bindirme yapmaktan daha mı zor?
Diyelim ben kıza yaklaştım ve ondan hoşlandığımı ya da tanışmak istediğimi söyledim. İnanacak mı? Hayır. Çünkü onun kafasındaki futbolcu profili belli. Zengin, havalı, şımarık, harcayan... Bir gün takılıp terk edecek adamsın gözünde. O yüzden yaklaşamıyorum bile. Sadece bende değil benim gibi mesleğinde bir yerlere gelmiş, popüler olmuş herkes için geçerli bu. Kız bana gelse, benden hoşlandığını söylese bu sefer ben benzer şeyler düşüneceğim. Parama, şöhretime geldi! O yüzden hislerim sahici olmayacak.
SEVGİLİM TARAFTARIM
Kızın kafasındaki profili değiştirmeye çalışsan?
Değiştirene kadar atı alan Üsküdar’ı geçer. Yani kızı bağlamanız çok zordur.
Kız sana gelse de olmaz...
Olmaz çünkü bana değil parama, şöhretime geliyor diye düşünce beliriyor zihinde.
Bu durum sürekli yedek kalmaktan da beter bir şey?
Yok, takımda oynamak çok güzel de, bu durum da can sıkıcı tabii. Durum bu işte. Ancak bir arkadaş toplantısında ya da benzer ortamlarda tanışacaksın ki iki taraf da bu önyargıları düşünmesin.
Çok güzel giden bir ilişki yaşasan bu futboluna da olumlu yansır değil mi?
Muhakkak, çünkü insan genel anlamda çok huzurlu ve mutlu olunca yaptığı işe de yansır. Futbolcuların çok gergin, stresli anları oluyor. Böyle zamanlarda seni anlayabilecek, senin sıkıntılarını paylaşabilecek, seni taşıyacak bir hayat arkadaşı her anlamda kişiyi daha iyi motive eder. Maçı kaybetmişsiniz diyelim, her şeyinizle kendinizi ona verip, tasanızı paylaşıp mutlu olabilirsiniz.
Bir de gol atınca sevgiliye koşmak var. Serhat Akın bu ekolün temsilcilerindendi.
Mesela gol atıp yüzüğünü öpen arkadaşlar var. Eşinin ya da sevgilisinin olduğu yere koşuyor. Çocuğunu kucağına alıp sahada dolaşıyor. Bunlar güzel şeyler.
Ziya Şengül burada olsa, ‘sen de koşarsın bir gün Tuncayım’ derdi.
Benim sevgilim taraftarım. Allah’tan demir teller var, onu aşmak da kart cezası gerektiriyor, yoksa tribüne koşacağım (gülüyor).
Çok güleçsin, neşelisin, samimisin ama bu halini çok kişi bilmiyordur herhalde.
Sakarya’da oynarken yenildiğimiz zaman bile otobüste gülerdim ben. Bunun için uyarı alırdım. Gülmeyi, neşeli olmayı çok seviyorum. Ama öyle bir futbol kültürü var ki bir futbolcu yenilince ya da takımda işler kötü gidince gülemez. Diyelim bir maçı kaybettik ve ertesi gün idmana çıktık. Ve orada ben güldüm. Ertesi gün olacaklar belli. Gülerken çekilen fotoğraflarım gazetelere yansıyacak ve “takım yenildi ama futbolcular keyifli” yazılacak. Nasıl güleceksin? Yenilince bir hafta somurtuyoruz. Bu demek değil ki üzülmüyoruz. Bir defa herkes bilsin ki takım yenilince futbolcu kadar kimse üzülmez. İnan biz yenildiğimiz günün gecesi uyuyamayız. Ama hayat devam ediyor. Taraftar da böyle olabilmeli. Onları da çok iyi anlıyorum. Deplasmana geliyorlar, stres yaşıyorlar ama takım maç kaybeder. Bu her şeyin sonu değil. Kahrolmayı tüm zamana yaymanın ne anlamı var? Milan maçında Deniz Abi’yle (Barış) birlikte Rui Costa’nın formasını çekerken elimizde kaldı. Çok komikti, güldük tabii. Ertesi gün gazeteler o fotoğrafı yayınlayıp bizi taraftarın önüne attı. Mesela bu günlerde antrenmanlar çok neşeli. Eminim ki bizim neşeli görüntülerimiz kare kare arşivde duruyor. Takım ligin başında biraz sallanırsa neler yazılacak neler...
BİZ İNSAN DEĞİL MİYİZ?
Bu sezon sahada unutamadığın anlar neler oldu?
Beşiktaş maçındaki son dakika golünü unutamıyorum. Nasıl oldu, topla nasıl buluştum, kaleye nasıl girdim... Maçtan sonra ekranda yüzümü görünce bu benim yüzüm mü diye şaşırdım kaldım. Yüzüm öyle bir şekil almış ki tanıyamadım! İnanamadım. Bir de Galatasaray maçında attığım gol. O maçta o kadar küfür edildi ki bana topa vurdum ve gol olunca çok mutlu oldum. Bana küfür edilince daha da hırs yaparım ama konu bu değil. Bir taraftarın küfür etmesi yanlış, neden böyle oluyor anlamış değilim.
Az önce küfürden konuştuk, bir baba hindi tezahüratı çok konuşuldu. Üzgün müsün?
Zaman zaman üzüldüğüm anlar oldu ama rahatlıkla söyleyebilirim ki bu benim çıkardığım bir şey değil. Yıllar önce yapılmış bir tezahürat. Ama medya ben bestelemişim gibi muamele yaptı. Aslında güzel bir slogan. Galatasaraylı, Beşiktaşlı futbolcu arkadaşlarım çok iyi bilir beni. Benim amacım hiçbir zaman bir takımı, taraftarını aşağılamak olamaz. Daha bugün küçük bir taraftar geldi ve ona bir baba hindi tezahüratında eşlik ettim. Fena mı oldu, en az bir ay tribünler küfürden uzak durdu. Bir de rakip oyuncuyla aramızda herhangi bir problem yok, sadece maç içinde olan şeyler. Tümer bize geldiğinde Mahmut Hanefi yanına gidip “Abi hakkını helal et, bazen çok kötü küfürler ettim sana” dedi. O da gülerek hem hakkını helal etti hem de kendisinin de zaman zaman bize küfrettiği için üzgün olduğunu söyledi. Şakalaştık. Yani kin gütme gibi bir şey olamaz. Taraftar bunu görmeli, bazen sinirlenirsin, ağzından kötü bir şey çıkar ama hepsi bu. Uzatmamak gerekir. Küfüre beste yapılır mı!
Denizli maçı nasıl etkiledi sizi?
Uzun süre kendime gelemedim. Bir şakaymış gibi geldi. Sanki yaşadıklarımız gerçek değildi. Hayalet görmüş gibi oldum. Allahtan Milli Takım’a gittik de olayın şokunu atlatmamız mümkün oldu. Nasıl anlatsam bilemiyorum, çok üzüldük. Ama tüm bunlar geride kaldı. Gerçekten bu sezon yapacaklarımızı düşünmeliyiz.
Yabancı futbolcular nasıl tepki verdi?
Onlar da çok üzüldü tabii. Kahroldular ama onların hayata bakışı bizden daha farklı. Çok daha hızlı yeni sezona motive olabiliyorlar. Biz ise unutamıyoruz. Rüştü Abi hep böyle bir durum yaşadığımızda Puyol’u örnek verir. Barcelona kaybettiğinde Puyol Rüştü’ye “Top bizi sevmedi artık düşünme” dermiş. Ama bizde böyle olması çok zor. Biz unutsak bile basın nasıl unutursunuz diyor sürekli. İnternete girsek basın “gece âlem yapamayan futbolcular sanal âlemde âlem yapıyor” diyor. Ne oldu peki? Denizli maçı sonrası, taraftar “futbol oynamayın sitede takılın” dedi. Sinirden, üzüntüden ağladım. Chat yapma, kız arkadaşınla gezme... Biz insan değil miyiz! Böyle şarkı bile var (gülüşmeler). Ben beş yıldır Bağdat Caddesi’nde bir kızla oturmadım ya...
OLUR MU APPIAH...
Sen de çok abarttın, hiç mi oturmadın?
Zaten otursam hemen gazeteler yazacak, “Tuncay Cadde’yi mesken eyledi” diye. Yani laf gelecek diye tedirgin oluyoruz. Medya mensuplarına da saygı duyuyorum, işlerini yapıyorlar ama biz de insanız. Ben de Cadde’de oturup kahkahalarla gülmek, içmek istiyorum. Kız arkadaşımla gezmek istiyorum. Biz her şeyi çok abartıyoruz. Fener yenilmiş, boş zamanlarında içsen, gezsen ne olur? Ama içemiyor, eğlenemiyoruz. Çünkü öyle bir hava yaratılıyor ki, biz de kahrolmaya alıştık. E, ne oluyor peki? Bir sonraki maça daha tedirgin çıkıyoruz. Böyle dışarıdan “zengin, arabası var, evi de güzel, canı çektiğini yapar, dağıtır” gibi görünüyoruz ama değil işte.
Yabancılar da böyle mi?
Değiller, Appiah maç bitince “Bir yere gitmiyor muyuz” diye soruyor. “Olur mu Appiah” diyoruz. Çünkü gitsek ve bir sonraki hafta da yenilsek “bara gittiler rehavete kapıldılar” diye yazılacak.
Bir gün Bağdat Caddesi’nde kız arkadaşınla seni görürsek Türk futbolunda bir şeyler değişiyor diyebileceğiz yani...
İnanın böyle olsa her şey daha güzel olacak. Biz sokakta insanların, taraftarın içine karışsak, hayatı sizin gibi yaşasak fena mı olur!
APPIAH YORULUNCA KÜFREDER
Saha içinde sizi koparan şeyler oluyor mu? Ya da sizin anladığınız ama taraftarın bilmediği haller…
Oluyor tabii. Mesela Ümit Abi yorulduğu zaman kafası sallanır, hemen anlarız yorulduğunu. Appiah ise yorulunca küfretmeye, bağırmaya başlar. “Şöyle yapın, böyle yapın” der.
Appiah çok sempatik gibi...
5 yıldır Fenarbahçe’deyim Appiah sanki hep varmış gibi. Çok iyi anlaşıyoruz sadece onunla değil tüm oyuncular birbirine uyumlu. Bir arada o kadar mutluyuz ki. Siz bakmayın ekrandaki somurtkan halimize, çok neşeliyiz. Mesela Ümit Abi kaptan oluşundan dolayı bize göre daha ağırbaşlı, olgun bir görüntü çizer. Ama o bile biz bizeyken coşar. O anda görseniz bu Ümit Özat değil dersiniz. Espriler, şakalaşmalar, takılmalar. Fenerbahçe’de olmak dünyanın en güzel şeyi.
Sana ne diye takılıyorlar?
Galatasaray maçında bir pankart vardı Şeker Kız Candy diye… Yanaklarım da kırmızı ya, bazen arkadaşlar ya ‘şeker’ ya da ‘Şeker Kız’ diyor. Art niyet olmadıktan sonra bunlardan rahatsız olmam. Takılmayı da severim bana takınılmasını da…
Son bir soru. Az önce Zico’nun Fenerbahçe teknik direktörü olduğu açıklandı. Ne düşünüyorsun?
Futbolculuğunun çok iyi olduğunu biliyorum. Başarılı bir teknik adam olduğu da kesin. Takım kendine güveniyor. Bu yıl her şey çok güzel olacak...
ANTRENMANDA KURTLAR VADİSİ
Televizyonla aran nasıl? Diziler, futbol programları…
Antrenmandan sonra televizyon izlemeye bayılıyorum. Oda arkadaşım Mahmut Hanefi’yle başlıyoruz dizileri izlemeye. Dizi bitince de yorumlar başlıyor. Bu sene Ihlamurlar Altında en favori dizimiz.
Diziyle ilgili ne yorum yapılıyor ki?
Mesela geçen sene takımım çoğu Kurtlar Vadisi’ni izliyordu. Bir ara antrenmanlarda bile, koşarken yorumlarda bulunuyorduk. Hatta senaryoyu yazan arkadaşları da aradığımız olmuştur, niye böyle oldu diye. Televizyon izlemeyi seviyorum. Avrupa Yakası, Beyaz Şov...
Ya internet?
İnternete giriyoruz tabii. Hatta bir ara takımdaki 9 arkadaşla bir siteye üye olduk ve chat yapmaya başladık. Ama medya bunu öyle bir verdi ki sayfalarında, sanki antrenman yapmayıp chat yapıyoruz. Çıktık tabii, artık kimse bir siteye üye değil.
Chat yaparken Tuncay Şanlı olduğuna inanıyorlar mıydı?
Mümkün mü? Dalga geçtiğimizi düşünüyorlardı. Bazen cep numaramı verip sesimi duymalarını ve inanmalarını sağlıyordum.
Oradan tanıdığın kız oldu mu?
Oldu tabii ama biz öyle kötü niyetle o siteye üye olmadık. Zaten Tuncay olduğum anlaşılınca bir sürü taraftarla yazışmaya başladım. Bunu yakındığım için söylemiyorum ama arkadaş listemdekileri çoğu erkekti.
Aranızda mesajlaşıyor muydunuz?
Bazen dalgasına Semih’e, Mahmut’a atıyordum. “Kızlar inanmıyor bari senle yazışalım” diye...
30 GOL ATSAM DA ÖNEMLİ DEĞİL
Bu sezon için konuşursak kendini başarılı buluyor musun?
Bunun cevabını ben veremem.
Çok klasik bir cevap oldu ama. Herkes neyi ne kadar iyi yaptığının muhakemesini yapar.
O zaman şöyle söyleyeyim, kimse formayı durup dururken bir futbolcuya vermez. Her futbolcu o formayı hak eder.
Yani hak ettim ki formayı giydim diyorsun.
Benim en büyük özelliğim hırsım ve mücadelemdir. Ben gol atmışım ya da attırmışım bu çok önemli olmaz genelde. Herkes maçtan sonra hırslı oynamışsam beğenir beni. Avrupa’ya baktığımızda bir orta saha oyuncusu 10 gol attığı zaman iyi sezon geçirdiği yazılır. Ben ilk dönemde 19, son yılda da 15 gol atmışım. Ama takım başarılı değilse ben 30 gol atsam da önemli değildir. Ben de böyle düşünürüm. Çok sevdiğim bir laf vardır “önemli olan ben değil bizdir.” Bu açıdan biz başarılı değilsek benim başarılı olmam mümkün değildir.
ANELKA’NIN CD’LERİNİ BİZ DE DİNLİYORUZ
Kampta falan gece yarısı yan odayı bastığınız oluyor mu keyiften?
Hepimiz çok neşeli, keyifli insanlarız. Bazen yan odadaki arkadaş yatarken müziğin sesini açıp içeri dalış yapıyoruz.
Yan odada kim kalıyor?
Eskiden Ümit Abi kalırdı, şimdi Appiah kalıyor.
Sessiz mi?
Cep telefonuyla çok konuşur. Bir ara da Servet Abi vardı. O halk müziği hastası, sabah kalkınca dinlemeye başlar. Uzun zaman uyanırken kendimi hep türkü barda geçen rüyalarda buldum.
Sen ne dinliyorsun daha çok
Ben Zara, İbrahim Tatlıses, Hakan Altun, Fifty Cent… Zara dinlerken bir of çekip rahatlıyoruz (gülerek). Tabii en çok dinlediğim Ebru Gündeş’in ‘Ben İnsan Değil miyim’ şarkısı (kahkahayla).
Maça giderken Zara’yla motive olmak zor olmuyor mu?
Maça giderken genelde Tarkan, Fifty Cent oluyor. Nic (Anelka) geldikten sonra onun dinlediği şarkıları biz de dinlemeye başladık.
Akşam
Futbolcularla yapılan söyleşiler hiç keyif vermez, Serhat Ulueren’in yaptıklarını saymazsak! Ne zaman ki futbolcu takımdan ayrılır o zaman konuşmaya başlar. Bu söyleşi de öyle mi olacak!
Çünkü genelde futbolcunun ağzından çıkan şeyler yazılmıyor. O zaman da futbolcu samimi, rahat konuşamıyor. Karşısındaki gazeteciyi açığını yakalayıp cezalandıracak bir kişi gibi görüyor. Doğal olarak da çok klişe konuşmalar yapılıyor.
Açık yakalamak meselesi değil, ama samimiyet önemli.
Bu söyleşinin gidişatına bağlı. Ama bilinmeli ki eğer benim söylediklerim yazılmazsa bir defa kandırılmış olurum. İkinci defa görüş alışverişinde bulunmam.
Her şeyi Telegol’e anlatırım diyorsun.
Evet... (Gülüşmeler)
Beş yıldır kulübün tesislerinde kalıyorsun. Sıkıcı değil mi? Ne kadar konforlu olsa da erkek öğrenci yurdu gibidir burası.
Dışarıdan bakıldığında öyle düşünülebilir. Ama çok ciddiyim, tesislerde kalmaktan son derece mutluyum. Antrenmandan sonra yemeğimi yiyip odama geçiyorum. Şimdi odama plazma da kurdurdum, beş kolon... İnternet, Digiturk de var. Sinema salonu gibi. Sıkılınca dışarıya çıkıyorum zaten. Cuma namazı için dışarı çıktığım oluyor. Yani burada vakit bir şekilde geçiyor ve ben çok keyif alıyorum.
İzin günlerinde?..
Eğer izinliysem İstanbul’da hiç durmam doğru Sakarya’ya, ailemin yanına giderim. Onları görmek bana büyük keyif veriyor. Ailemle, arkadaşlarımla buluşurum. O kadar sık giderim ki Sakarya insanı beni sokakta gördüğünde şaşırmaz. Bilir çünkü vakit buldukça oradayım. Orada daha özgür olabiliyorum. Sonra Sakarya insanı kendi çocukları gibi görür beni ve sahiplenir. Daha ne isteyim?..
Mesela Reina’ya gitmek!
(Gülüşmeler) İki defa gittim o da şampiyonluk kutlamaları için. Tüm Fenerbahçeliler oradaydı. Güzel bir geceydi, mekânı da çok sevdim. Çok yoruldum ama.
EN GÜZELİ NİŞANTAŞI
Dans ettiğin için mi?
Yoo ayakta saatlerce müzik dinlemek yordu. Güzel ama ben bu tip yerleri çok tercih etmem.
Yasak olduğundan ya da spor medyasına konu olmamak için mi?
Hayır, yani doğru dürüst eğlendikten sonra kim ne diyecek ki!
Peki şehri geziyor musun vakit buldukça…
Çok az. Değil beş yıl, 10 yıl İstanbul’da kalsam da burayı tanıyamam. Çünkü izin günlerimde Sakarya’ya gidiyorum. Onun dışında gittiğim yerler vardır. Ama şehri 4-5 saat ya da bir gün dolaşayım diyebileceğim zamanım olmadı.
Mesela nerelere gidersin?
En sevdiğim yer Nişantaşı’dır. Orada alışverişimi yapar, yemeğimi yer ve tekrar tesislere dönerim. Tabii merak ediyorum otobüse binip İstanbul’u dolaşmak ya da vapurla karşıya geçmek nasıl bir şey. Bu zevkleri yaşayamadım doğrusu ama yapabileceğim bir şey yok. Benim gibi diğer birçok futbolcu da benzer şeyleri yaşıyor. Bu açıdan Avrupa’da bir futbolcu daha avantajlı. Orada yenildiğiniz bir maç sonrası bile taraftarların olduğu bir restorana gidip yemek yiyebiliyorsunuz. Her güzelliğin bir bedeli var diyelim.
Şehri ne kadar tanıyorsun peki?
Çok değil, genelde belirli mekânlar. Akmerkez, Nişantaşı, Bağdat Caddesi, Milli Takım kampına katıldığım için Florya tarafları.
Topkapı Sarayı’na gittin mi?
Gidemedim, çok isterdim.
Çamlıca Tepesi?
Çok duydum ama olmadı. Zaten nasıl gidilecek onu da bilmiyorum. Bazen bir yere gideceğim zaman önüme taksi koyup öyle gidiyorum. Bilmediğim o kadar yer var ki...
Tesislerde kalacağına bir eve çıksan daha güzel olmaz mı? Yani daha özgür olursun. Evden izin mi çıkmıyor?
Yo, onlar bana karışmaz. Bilmiyorum belki de çok genç yaşta buraya geldiğim için alıştım. Burası benim evim gibi. Tabii ki burada sınırsız özgürlük yok. Gece yarısı ikide içeri girmem sıkıntı yaratabilir. Ama normal bunlar ve çok şikayetçi değilim.
Kız arkadaşınla tesislerde buluşmak kaç gün romantik olabilir? Tel örgüler, toplar, sulanan çimler…
(Gülüşmeler) Ciddi bir ilişki yaşamıyorum, yani kız arkadaşım yok.
Herhalde olursa burada kalmazsın artık, hafta sonları Sakarya’ya gidip gelmeler de azalır.
Olur mu, o kesin burada kalmamı ister. Burada kalınca onun da içi rahat eder.
24 yaşındasın, gençsin, yakışıklısın, sevgilin olmaması garip değil mi? Ne kadar ‘ortamlardan’ uzak dursan da, gittiğin yerlerde hoşuna gidecek birilerini görüyorsundur? Bir güzel kız gördün diyelim, içine atıp Kıraç eşliğinde Sakarya’ya, yollara mı düşüyorsun?
(Gülüşmeler) Bir defa kız size yaklaşmadığı sürece sizin kıza yaklaşma gibi bir ihtimaliniz yok.
Niye duruyorsun, sol kanattan bindirme yapmaktan daha mı zor?
Diyelim ben kıza yaklaştım ve ondan hoşlandığımı ya da tanışmak istediğimi söyledim. İnanacak mı? Hayır. Çünkü onun kafasındaki futbolcu profili belli. Zengin, havalı, şımarık, harcayan... Bir gün takılıp terk edecek adamsın gözünde. O yüzden yaklaşamıyorum bile. Sadece bende değil benim gibi mesleğinde bir yerlere gelmiş, popüler olmuş herkes için geçerli bu. Kız bana gelse, benden hoşlandığını söylese bu sefer ben benzer şeyler düşüneceğim. Parama, şöhretime geldi! O yüzden hislerim sahici olmayacak.
SEVGİLİM TARAFTARIM
Kızın kafasındaki profili değiştirmeye çalışsan?
Değiştirene kadar atı alan Üsküdar’ı geçer. Yani kızı bağlamanız çok zordur.
Kız sana gelse de olmaz...
Olmaz çünkü bana değil parama, şöhretime geliyor diye düşünce beliriyor zihinde.
Bu durum sürekli yedek kalmaktan da beter bir şey?
Yok, takımda oynamak çok güzel de, bu durum da can sıkıcı tabii. Durum bu işte. Ancak bir arkadaş toplantısında ya da benzer ortamlarda tanışacaksın ki iki taraf da bu önyargıları düşünmesin.
Çok güzel giden bir ilişki yaşasan bu futboluna da olumlu yansır değil mi?
Muhakkak, çünkü insan genel anlamda çok huzurlu ve mutlu olunca yaptığı işe de yansır. Futbolcuların çok gergin, stresli anları oluyor. Böyle zamanlarda seni anlayabilecek, senin sıkıntılarını paylaşabilecek, seni taşıyacak bir hayat arkadaşı her anlamda kişiyi daha iyi motive eder. Maçı kaybetmişsiniz diyelim, her şeyinizle kendinizi ona verip, tasanızı paylaşıp mutlu olabilirsiniz.
Bir de gol atınca sevgiliye koşmak var. Serhat Akın bu ekolün temsilcilerindendi.
Mesela gol atıp yüzüğünü öpen arkadaşlar var. Eşinin ya da sevgilisinin olduğu yere koşuyor. Çocuğunu kucağına alıp sahada dolaşıyor. Bunlar güzel şeyler.
Ziya Şengül burada olsa, ‘sen de koşarsın bir gün Tuncayım’ derdi.
Benim sevgilim taraftarım. Allah’tan demir teller var, onu aşmak da kart cezası gerektiriyor, yoksa tribüne koşacağım (gülüyor).
Çok güleçsin, neşelisin, samimisin ama bu halini çok kişi bilmiyordur herhalde.
Sakarya’da oynarken yenildiğimiz zaman bile otobüste gülerdim ben. Bunun için uyarı alırdım. Gülmeyi, neşeli olmayı çok seviyorum. Ama öyle bir futbol kültürü var ki bir futbolcu yenilince ya da takımda işler kötü gidince gülemez. Diyelim bir maçı kaybettik ve ertesi gün idmana çıktık. Ve orada ben güldüm. Ertesi gün olacaklar belli. Gülerken çekilen fotoğraflarım gazetelere yansıyacak ve “takım yenildi ama futbolcular keyifli” yazılacak. Nasıl güleceksin? Yenilince bir hafta somurtuyoruz. Bu demek değil ki üzülmüyoruz. Bir defa herkes bilsin ki takım yenilince futbolcu kadar kimse üzülmez. İnan biz yenildiğimiz günün gecesi uyuyamayız. Ama hayat devam ediyor. Taraftar da böyle olabilmeli. Onları da çok iyi anlıyorum. Deplasmana geliyorlar, stres yaşıyorlar ama takım maç kaybeder. Bu her şeyin sonu değil. Kahrolmayı tüm zamana yaymanın ne anlamı var? Milan maçında Deniz Abi’yle (Barış) birlikte Rui Costa’nın formasını çekerken elimizde kaldı. Çok komikti, güldük tabii. Ertesi gün gazeteler o fotoğrafı yayınlayıp bizi taraftarın önüne attı. Mesela bu günlerde antrenmanlar çok neşeli. Eminim ki bizim neşeli görüntülerimiz kare kare arşivde duruyor. Takım ligin başında biraz sallanırsa neler yazılacak neler...
BİZ İNSAN DEĞİL MİYİZ?
Bu sezon sahada unutamadığın anlar neler oldu?
Beşiktaş maçındaki son dakika golünü unutamıyorum. Nasıl oldu, topla nasıl buluştum, kaleye nasıl girdim... Maçtan sonra ekranda yüzümü görünce bu benim yüzüm mü diye şaşırdım kaldım. Yüzüm öyle bir şekil almış ki tanıyamadım! İnanamadım. Bir de Galatasaray maçında attığım gol. O maçta o kadar küfür edildi ki bana topa vurdum ve gol olunca çok mutlu oldum. Bana küfür edilince daha da hırs yaparım ama konu bu değil. Bir taraftarın küfür etmesi yanlış, neden böyle oluyor anlamış değilim.
Az önce küfürden konuştuk, bir baba hindi tezahüratı çok konuşuldu. Üzgün müsün?
Zaman zaman üzüldüğüm anlar oldu ama rahatlıkla söyleyebilirim ki bu benim çıkardığım bir şey değil. Yıllar önce yapılmış bir tezahürat. Ama medya ben bestelemişim gibi muamele yaptı. Aslında güzel bir slogan. Galatasaraylı, Beşiktaşlı futbolcu arkadaşlarım çok iyi bilir beni. Benim amacım hiçbir zaman bir takımı, taraftarını aşağılamak olamaz. Daha bugün küçük bir taraftar geldi ve ona bir baba hindi tezahüratında eşlik ettim. Fena mı oldu, en az bir ay tribünler küfürden uzak durdu. Bir de rakip oyuncuyla aramızda herhangi bir problem yok, sadece maç içinde olan şeyler. Tümer bize geldiğinde Mahmut Hanefi yanına gidip “Abi hakkını helal et, bazen çok kötü küfürler ettim sana” dedi. O da gülerek hem hakkını helal etti hem de kendisinin de zaman zaman bize küfrettiği için üzgün olduğunu söyledi. Şakalaştık. Yani kin gütme gibi bir şey olamaz. Taraftar bunu görmeli, bazen sinirlenirsin, ağzından kötü bir şey çıkar ama hepsi bu. Uzatmamak gerekir. Küfüre beste yapılır mı!
Denizli maçı nasıl etkiledi sizi?
Uzun süre kendime gelemedim. Bir şakaymış gibi geldi. Sanki yaşadıklarımız gerçek değildi. Hayalet görmüş gibi oldum. Allahtan Milli Takım’a gittik de olayın şokunu atlatmamız mümkün oldu. Nasıl anlatsam bilemiyorum, çok üzüldük. Ama tüm bunlar geride kaldı. Gerçekten bu sezon yapacaklarımızı düşünmeliyiz.
Yabancı futbolcular nasıl tepki verdi?
Onlar da çok üzüldü tabii. Kahroldular ama onların hayata bakışı bizden daha farklı. Çok daha hızlı yeni sezona motive olabiliyorlar. Biz ise unutamıyoruz. Rüştü Abi hep böyle bir durum yaşadığımızda Puyol’u örnek verir. Barcelona kaybettiğinde Puyol Rüştü’ye “Top bizi sevmedi artık düşünme” dermiş. Ama bizde böyle olması çok zor. Biz unutsak bile basın nasıl unutursunuz diyor sürekli. İnternete girsek basın “gece âlem yapamayan futbolcular sanal âlemde âlem yapıyor” diyor. Ne oldu peki? Denizli maçı sonrası, taraftar “futbol oynamayın sitede takılın” dedi. Sinirden, üzüntüden ağladım. Chat yapma, kız arkadaşınla gezme... Biz insan değil miyiz! Böyle şarkı bile var (gülüşmeler). Ben beş yıldır Bağdat Caddesi’nde bir kızla oturmadım ya...
OLUR MU APPIAH...
Sen de çok abarttın, hiç mi oturmadın?
Zaten otursam hemen gazeteler yazacak, “Tuncay Cadde’yi mesken eyledi” diye. Yani laf gelecek diye tedirgin oluyoruz. Medya mensuplarına da saygı duyuyorum, işlerini yapıyorlar ama biz de insanız. Ben de Cadde’de oturup kahkahalarla gülmek, içmek istiyorum. Kız arkadaşımla gezmek istiyorum. Biz her şeyi çok abartıyoruz. Fener yenilmiş, boş zamanlarında içsen, gezsen ne olur? Ama içemiyor, eğlenemiyoruz. Çünkü öyle bir hava yaratılıyor ki, biz de kahrolmaya alıştık. E, ne oluyor peki? Bir sonraki maça daha tedirgin çıkıyoruz. Böyle dışarıdan “zengin, arabası var, evi de güzel, canı çektiğini yapar, dağıtır” gibi görünüyoruz ama değil işte.
Yabancılar da böyle mi?
Değiller, Appiah maç bitince “Bir yere gitmiyor muyuz” diye soruyor. “Olur mu Appiah” diyoruz. Çünkü gitsek ve bir sonraki hafta da yenilsek “bara gittiler rehavete kapıldılar” diye yazılacak.
Bir gün Bağdat Caddesi’nde kız arkadaşınla seni görürsek Türk futbolunda bir şeyler değişiyor diyebileceğiz yani...
İnanın böyle olsa her şey daha güzel olacak. Biz sokakta insanların, taraftarın içine karışsak, hayatı sizin gibi yaşasak fena mı olur!
APPIAH YORULUNCA KÜFREDER
Saha içinde sizi koparan şeyler oluyor mu? Ya da sizin anladığınız ama taraftarın bilmediği haller…
Oluyor tabii. Mesela Ümit Abi yorulduğu zaman kafası sallanır, hemen anlarız yorulduğunu. Appiah ise yorulunca küfretmeye, bağırmaya başlar. “Şöyle yapın, böyle yapın” der.
Appiah çok sempatik gibi...
5 yıldır Fenarbahçe’deyim Appiah sanki hep varmış gibi. Çok iyi anlaşıyoruz sadece onunla değil tüm oyuncular birbirine uyumlu. Bir arada o kadar mutluyuz ki. Siz bakmayın ekrandaki somurtkan halimize, çok neşeliyiz. Mesela Ümit Abi kaptan oluşundan dolayı bize göre daha ağırbaşlı, olgun bir görüntü çizer. Ama o bile biz bizeyken coşar. O anda görseniz bu Ümit Özat değil dersiniz. Espriler, şakalaşmalar, takılmalar. Fenerbahçe’de olmak dünyanın en güzel şeyi.
Sana ne diye takılıyorlar?
Galatasaray maçında bir pankart vardı Şeker Kız Candy diye… Yanaklarım da kırmızı ya, bazen arkadaşlar ya ‘şeker’ ya da ‘Şeker Kız’ diyor. Art niyet olmadıktan sonra bunlardan rahatsız olmam. Takılmayı da severim bana takınılmasını da…
Son bir soru. Az önce Zico’nun Fenerbahçe teknik direktörü olduğu açıklandı. Ne düşünüyorsun?
Futbolculuğunun çok iyi olduğunu biliyorum. Başarılı bir teknik adam olduğu da kesin. Takım kendine güveniyor. Bu yıl her şey çok güzel olacak...
ANTRENMANDA KURTLAR VADİSİ
Televizyonla aran nasıl? Diziler, futbol programları…
Antrenmandan sonra televizyon izlemeye bayılıyorum. Oda arkadaşım Mahmut Hanefi’yle başlıyoruz dizileri izlemeye. Dizi bitince de yorumlar başlıyor. Bu sene Ihlamurlar Altında en favori dizimiz.
Diziyle ilgili ne yorum yapılıyor ki?
Mesela geçen sene takımım çoğu Kurtlar Vadisi’ni izliyordu. Bir ara antrenmanlarda bile, koşarken yorumlarda bulunuyorduk. Hatta senaryoyu yazan arkadaşları da aradığımız olmuştur, niye böyle oldu diye. Televizyon izlemeyi seviyorum. Avrupa Yakası, Beyaz Şov...
Ya internet?
İnternete giriyoruz tabii. Hatta bir ara takımdaki 9 arkadaşla bir siteye üye olduk ve chat yapmaya başladık. Ama medya bunu öyle bir verdi ki sayfalarında, sanki antrenman yapmayıp chat yapıyoruz. Çıktık tabii, artık kimse bir siteye üye değil.
Chat yaparken Tuncay Şanlı olduğuna inanıyorlar mıydı?
Mümkün mü? Dalga geçtiğimizi düşünüyorlardı. Bazen cep numaramı verip sesimi duymalarını ve inanmalarını sağlıyordum.
Oradan tanıdığın kız oldu mu?
Oldu tabii ama biz öyle kötü niyetle o siteye üye olmadık. Zaten Tuncay olduğum anlaşılınca bir sürü taraftarla yazışmaya başladım. Bunu yakındığım için söylemiyorum ama arkadaş listemdekileri çoğu erkekti.
Aranızda mesajlaşıyor muydunuz?
Bazen dalgasına Semih’e, Mahmut’a atıyordum. “Kızlar inanmıyor bari senle yazışalım” diye...
30 GOL ATSAM DA ÖNEMLİ DEĞİL
Bu sezon için konuşursak kendini başarılı buluyor musun?
Bunun cevabını ben veremem.
Çok klasik bir cevap oldu ama. Herkes neyi ne kadar iyi yaptığının muhakemesini yapar.
O zaman şöyle söyleyeyim, kimse formayı durup dururken bir futbolcuya vermez. Her futbolcu o formayı hak eder.
Yani hak ettim ki formayı giydim diyorsun.
Benim en büyük özelliğim hırsım ve mücadelemdir. Ben gol atmışım ya da attırmışım bu çok önemli olmaz genelde. Herkes maçtan sonra hırslı oynamışsam beğenir beni. Avrupa’ya baktığımızda bir orta saha oyuncusu 10 gol attığı zaman iyi sezon geçirdiği yazılır. Ben ilk dönemde 19, son yılda da 15 gol atmışım. Ama takım başarılı değilse ben 30 gol atsam da önemli değildir. Ben de böyle düşünürüm. Çok sevdiğim bir laf vardır “önemli olan ben değil bizdir.” Bu açıdan biz başarılı değilsek benim başarılı olmam mümkün değildir.
ANELKA’NIN CD’LERİNİ BİZ DE DİNLİYORUZ
Kampta falan gece yarısı yan odayı bastığınız oluyor mu keyiften?
Hepimiz çok neşeli, keyifli insanlarız. Bazen yan odadaki arkadaş yatarken müziğin sesini açıp içeri dalış yapıyoruz.
Yan odada kim kalıyor?
Eskiden Ümit Abi kalırdı, şimdi Appiah kalıyor.
Sessiz mi?
Cep telefonuyla çok konuşur. Bir ara da Servet Abi vardı. O halk müziği hastası, sabah kalkınca dinlemeye başlar. Uzun zaman uyanırken kendimi hep türkü barda geçen rüyalarda buldum.
Sen ne dinliyorsun daha çok
Ben Zara, İbrahim Tatlıses, Hakan Altun, Fifty Cent… Zara dinlerken bir of çekip rahatlıyoruz (gülerek). Tabii en çok dinlediğim Ebru Gündeş’in ‘Ben İnsan Değil miyim’ şarkısı (kahkahayla).
Maça giderken Zara’yla motive olmak zor olmuyor mu?
Maça giderken genelde Tarkan, Fifty Cent oluyor. Nic (Anelka) geldikten sonra onun dinlediği şarkıları biz de dinlemeye başladık.
Akşam