GeNç KaRTaL
04.Ocak.2007, 18:41
MEHMET YILMAZ
1 Ocak itibarıyla devre arası transferleri başladı ve ‘eskiyi götür, yeniyi getir’ kampanyaları kapsamında bazı değişiklikler ortaya çıktı. İlk yarının lideri F.Bahçe, yabancılar konusunda nispeten sorunsuz gözükürken (belki biraz Deivid); diğer büyüklerde Carrusca, Marcelinho, Musampa, Kleberson gibi isimler taraftarı bir türlü tatmin edemedi.
Yaşı müsait olanlar İorfa ismini hemen hatırlayacaktır. 1991-92 sezonunun devre arasında G.Saray, Nijeryalı Dominic İorfa’yı transfer etmişti. Teknik Direktör Mustafa Denizli idi ve İorfa, İngiltere Ligi’nden Quenss Park Rangers’tan transfer edilmişti. Ancak Mustafa Denizli, İorfa’yı ocaktan mayısa kadar geçen süreçte hiç ama hiç oynatmadı. Spor sayfalarında İorfa’nın çok formda olduğu ve her hafta forma giymesinin beklendiği yazıyordu sürekli. Ama İorfa ligin sondan ikinci haftası olan ve Beşiktaş’ın G.Saray’ı 4-3 yenerek şampiyon olduğu maçta oynadı bir devre. Sonra da ligin son maçında... İzafi bir cümle olacak ama İorfa, Türkiye’ye gelmiş geçmiş en fiyasko yabancı oyuncudur. Öyle ki o dönemde bir İorfa fenomeni oluşmuştu. Mahalle maçlarında bile uzun bacaklı ve kazma tipli çocuklara rengine bakılmaksızın İorfa deniliyordu! İorfa, gazetelere ‘Vallahi billahi İngiltere’de oynadım, aha da resimler!’ diyerek beyanatlar veredursun, sene sonunda çoktan bileti kesilmişti bile. Yeni nesil, ‘Yaa, kimmiş bu İorfa?’ diye düşünebilir. “Ekşi Sözlük’teki yorumlara göz atmanız kâfidir.” deyip geçelim.
Fiyaskonun adı, İorfa oldu
İorfa, o dönemde de bir ekoldü ama gidişinden sonra tam bir şehir efsanesi haline geldi. ‘Sadece koşmakla topçu olunsa, Süreyya Ayhan gol kralı olurdu!’, ‘Kendi yaptığı ortaya kafa vurabilen oyuncu’, ‘İyi orta gol getirir ama İorfa gol getirmez’, ‘Mersin İdman Yurdu çok kötü günler de geçirmiştir ama hiçbiri hazırlık maçında İorfa’dan gol yediği gün kadar kötü olamaz!’ gibi vecizelerin doğmasına vesile olan İorfa’nın bir dönem Nijerya Milli Takımı’nda bile oynadığını, ama o dönemde Nijerya futbolunun en kara yılları olduğunu söylemek lazım. Alınan son haber ise başkanı olduğu takımın aldığı kötü sonuçlar üzerine taraftarların İorfa’yı dövdüğü üzerine… Anlatılmaz yaşanır tadında bir futbolcu olan Dominic İorfa’nın idmanların neşe kaynağı olduğu yazılırdı hep. Türkçe bilmediği halde espriler yapıp takımı krizlere sokabilen İorfa’nın gidişine en çok Galatasaraylılar’ın sevinmesi de ilginçti. Belki bir yıl daha kalabilseydi, ülkemizde eski bir televizyon programının adı, ‘Akın Akın İorfa’lı Kompela!’ olabilirdi.
İorfa vakasından yaklaşık iki yıl sonra ise gazetecileri her gördüğü yerde top sektirme özelliğine sahip olan ve Arjantin’den de kötü topçu çıkabileceğinin ispatlarından biri durumundaki Osvaldo Nartallo geldi Beşiktaş’a. Gol atmıyor değildi ama bir şeyler eksikti işte. Tip olarak Mario Kempes’i andıran Nartallo, ertesi sezon da Petrol Ofisi’nde forma giydi. Yine goller atmasına rağmen Ohen de 1998-99 fiyaskoları arasında yerini almıştı. Daha öncelerden Gordon’un asker arkadaşları Walsh, Wilson ve Mc Donald da unutulmamalı tabii.
Büyüklerinki say say bitmiyor
Hiç kimse İorfa’dan daha kötü olamaz kaidesine rağmen yakın zamanda Lutu, Marsh, Bruno, Pinto gibi isimler de göz ardı edilmemeliler. Özellikle Lutu için ‘Rıdvan Dilmen gibi’ benzetmesi yapılmıştı ama birkaç maç oynamayı başarabilseydi karar verebilirdik kim gibi olduğuna. Bir de başarılı kariyerine rağmen Galatasaray’da forma giyip giymediği bile hatırlanamayan Hakan Yakın var. Şimdilik çok erken lakin bu şekilde giderlerse Carrusca ve İnamoto’nun da listeye dahil olma ihtimalleri var.
Fenerbahçe’de ise Wagenhaus’un uzun bir süre insan mı yoksa makine mi olduğu tartışılmıştı. Galatasaray’daki kardeşi Adrian’a nispet olarak alınan Sabin İlie’ye bir devre tahammül edilebilmişti. Preko, Ortega, Beschasniychk ve Enke de bu kategoride yer alabilirler. Son haftalara kadar Deivid için de benzer ifadeler kullanılabilirdi ama toparlamış gibi görünüyor. Trabzonspor, büyüklük konusunda üç İstanbullu ile aşık atabildiği gibi en az onlar kadar fiyasko transferlere de imza atmış durumda. Petronoviç, İvanoviç, Djukic triosuyla başlayan halkanın en İorfavari zinciri hiç kuşku yok ki 1997-98’de alınan ve Avni Aker tribünlerinde sahadan da çok bulunan Shaka idi. Nijeryalı oyuncu o sıralar hayli popüler olan Uche, Okocha ve Amokachi ile birlikte Nijerya Milli Takımı’nda oynadığını söylemişti de üçü de aynı cevabı vermişti: ‘O da kim yahu?’ Doğrusu Shaka tam da ismiyle müsemma bir transferdi. Trabzonspor’un Beşiktaş’la birlikte geçen seneki müşterek fiyaskosu ise ‘Karşılıksız Çek’ lakaplı Thomas Jun idi. Ama bu seneki Musampa hadisesi Jun’u da aratıyor! İorfavari denince Samsunspor’un gole giderken arkasındaki defans oyuncusuna faul yapabilme yeteneğine(!) sahip eski oyuncusu Alex Agbo’yu, Karşıyaka’nın ismi büyük futbolu küçük yıldızı Yusuf Fofana’yı, Rizespor’un hiç oynatmadığı İbrahim Ba’yı nasıl unutabiliriz ki?
Avrupa’da da örneği çok
İyi de sadece bizde mi oluyor böyle fiyaskolar? Elbette hayır. Mesela, milli kalecimiz Rüştü Reçber de Barcelona için bir fiyaskodur. Barcelona’daki serüveniyle Katalanlar’a “2002’de seyrettiğimiz adam bu mu?” dedirttiğine eminim. Ama bunların dışında da büyük fiyaskolar var. Valencia’da parmak ısırtan Mendiata, Lazio’dayken sanki kimlik değiştirmiş gibiydi. Alaves’le UEFA Kupası finali oynayıp Milan’a giden Javi Moreno da tam bir felaket olmuştu. Shevchenko efsanesinin tamamlayıcısı olan Rebrov’un Tottenham macerası, Steve Marlet’in Fullham rezaleti, parlak Lazio günlerinin ardından adeta futbolculuğu bile tartışılmaya başlanan Veron’un hemen her transferi, Real Betis’in her şeyi olan beyaz ayakkabılı Alfonso Perez’in Barca serüveni, Kaiserslautern’den Bayern Münih’e geçişi deprem tesiri yapan İsviçreli Sforza’nın akıbeti ve Fener’e geldi gelecek derken Borussia Dortmund’u seçen Togolu Salou, hep aynı kelimeyle buluştu: Fiyasko!
Biraz daha eskilere gidildiğinde ise Euro 92’nin yıldızı Danimarkalı Jens Jensen’in Arsenal’deki rezil dönemi, ABD 94’ün uzun sarı saçlı forveti İsviçreli Alain Sutter’in Bayern Münih’teki ‘Bayan futbol takımına mı gelmişti bu?’ sorusunu sorduran performansı ve Borussia Mönchengladbach’ın haricinde hangi takıma giderse gitsin dikiş tutturamayan siyah İsveçli Martin Dahlin akla geliyor. Görülüyor ki aynı şartlar ve aynı aktörler biraraya geldiğinde mutlaka aynı netice elde edilemiyor. Çünkü, futbol fevkalade insani bir oyun!
--------------------------------------------------------------------------------
4 BÜYÜKLERDE SON 20 YILIN BAZI FİYASKOLARI
G.Saray: Dominic İorfa, Lutu, Marsh, Venison, Bruno, Pinto, Alm**uer, Christian, Horvath, Bratu, Conceicao, Xavier, Revivo.
Beşiktaş: Mc Donald, Wilson, Nartallo, Mirkela, Francesco, Ohen, Ailton, Jun.
F.Bahçe: Wagenhaus, Simao, Sabin İlie, Preko, Ortega, Beschasniychk, Enke, Fabiano.
Trabzonspor: Petronoviç, İvanoviç, Djukic, Cyzio, Misse Misse, Cemaruli, Shaka, Brito, Augustin, Kalintvintsev, Jun, Musampa.
--------------------------------------------------------------------------------
FİYASKO İLE SONUÇLANAN BAZI ÜNLÜ TRANSFERLER
FUTBOLCU TRANSFER YIL
Sebastian Veron Lazio-M.United 2001
Sebastian Deisler H.Berlin-B.Münih 2002
Denilson Sao Paulo-R.Betis 1998
Gaizka Mendieta Valencia-Lazio 2001
Marcelo Salas Lazio-Juventus 2001
Sergio Conceicao Parma-İnter 2001
Domenico Morfeo Fiorentina-İnter 2002
Javi Moreno Alaves-Milan 2001
Juan S. Veron Lazio-M. United 2001
Juan S. Veron M.United-Chelsea 2003
Steve Marlet O.Lyon-Fulham 2001
Adrian Mutu Parma-Chelsea 2003
Sergej Rebrov D.Kiev-Tottenham 2000
Alfonso Perez R.Betis-Barcelona 2000
Walter Samuel Roma-R.Madrid 2004
Ciriaco Sforza K’Slautern-B.Münih 1996
Thomas Hassler Karlsruhe-Dortmund 1998
Bachirou Salou Duisburg-B.Dortmund 1998
Torsten Frings Dortmund-B.Münih 2004
Jens Jensen Brondby-Arsenal 1992
Alain Sutter Nürnberg-B.Münih 1994
Andreas Möller B.Dortmund-Schalke 2000
Martin Dahlin M’Gladbach-Roma 1996
Sergio Zarate Nürnberg-Hamburg 1995
Gianluigi Lentini Torino-Milan 1992
Sasa Markovic Kızılyıldız-Stuttgart 1998
A. Shevchenko Milan-Chelsea 2006
Not:alıntıdır
1 Ocak itibarıyla devre arası transferleri başladı ve ‘eskiyi götür, yeniyi getir’ kampanyaları kapsamında bazı değişiklikler ortaya çıktı. İlk yarının lideri F.Bahçe, yabancılar konusunda nispeten sorunsuz gözükürken (belki biraz Deivid); diğer büyüklerde Carrusca, Marcelinho, Musampa, Kleberson gibi isimler taraftarı bir türlü tatmin edemedi.
Yaşı müsait olanlar İorfa ismini hemen hatırlayacaktır. 1991-92 sezonunun devre arasında G.Saray, Nijeryalı Dominic İorfa’yı transfer etmişti. Teknik Direktör Mustafa Denizli idi ve İorfa, İngiltere Ligi’nden Quenss Park Rangers’tan transfer edilmişti. Ancak Mustafa Denizli, İorfa’yı ocaktan mayısa kadar geçen süreçte hiç ama hiç oynatmadı. Spor sayfalarında İorfa’nın çok formda olduğu ve her hafta forma giymesinin beklendiği yazıyordu sürekli. Ama İorfa ligin sondan ikinci haftası olan ve Beşiktaş’ın G.Saray’ı 4-3 yenerek şampiyon olduğu maçta oynadı bir devre. Sonra da ligin son maçında... İzafi bir cümle olacak ama İorfa, Türkiye’ye gelmiş geçmiş en fiyasko yabancı oyuncudur. Öyle ki o dönemde bir İorfa fenomeni oluşmuştu. Mahalle maçlarında bile uzun bacaklı ve kazma tipli çocuklara rengine bakılmaksızın İorfa deniliyordu! İorfa, gazetelere ‘Vallahi billahi İngiltere’de oynadım, aha da resimler!’ diyerek beyanatlar veredursun, sene sonunda çoktan bileti kesilmişti bile. Yeni nesil, ‘Yaa, kimmiş bu İorfa?’ diye düşünebilir. “Ekşi Sözlük’teki yorumlara göz atmanız kâfidir.” deyip geçelim.
Fiyaskonun adı, İorfa oldu
İorfa, o dönemde de bir ekoldü ama gidişinden sonra tam bir şehir efsanesi haline geldi. ‘Sadece koşmakla topçu olunsa, Süreyya Ayhan gol kralı olurdu!’, ‘Kendi yaptığı ortaya kafa vurabilen oyuncu’, ‘İyi orta gol getirir ama İorfa gol getirmez’, ‘Mersin İdman Yurdu çok kötü günler de geçirmiştir ama hiçbiri hazırlık maçında İorfa’dan gol yediği gün kadar kötü olamaz!’ gibi vecizelerin doğmasına vesile olan İorfa’nın bir dönem Nijerya Milli Takımı’nda bile oynadığını, ama o dönemde Nijerya futbolunun en kara yılları olduğunu söylemek lazım. Alınan son haber ise başkanı olduğu takımın aldığı kötü sonuçlar üzerine taraftarların İorfa’yı dövdüğü üzerine… Anlatılmaz yaşanır tadında bir futbolcu olan Dominic İorfa’nın idmanların neşe kaynağı olduğu yazılırdı hep. Türkçe bilmediği halde espriler yapıp takımı krizlere sokabilen İorfa’nın gidişine en çok Galatasaraylılar’ın sevinmesi de ilginçti. Belki bir yıl daha kalabilseydi, ülkemizde eski bir televizyon programının adı, ‘Akın Akın İorfa’lı Kompela!’ olabilirdi.
İorfa vakasından yaklaşık iki yıl sonra ise gazetecileri her gördüğü yerde top sektirme özelliğine sahip olan ve Arjantin’den de kötü topçu çıkabileceğinin ispatlarından biri durumundaki Osvaldo Nartallo geldi Beşiktaş’a. Gol atmıyor değildi ama bir şeyler eksikti işte. Tip olarak Mario Kempes’i andıran Nartallo, ertesi sezon da Petrol Ofisi’nde forma giydi. Yine goller atmasına rağmen Ohen de 1998-99 fiyaskoları arasında yerini almıştı. Daha öncelerden Gordon’un asker arkadaşları Walsh, Wilson ve Mc Donald da unutulmamalı tabii.
Büyüklerinki say say bitmiyor
Hiç kimse İorfa’dan daha kötü olamaz kaidesine rağmen yakın zamanda Lutu, Marsh, Bruno, Pinto gibi isimler de göz ardı edilmemeliler. Özellikle Lutu için ‘Rıdvan Dilmen gibi’ benzetmesi yapılmıştı ama birkaç maç oynamayı başarabilseydi karar verebilirdik kim gibi olduğuna. Bir de başarılı kariyerine rağmen Galatasaray’da forma giyip giymediği bile hatırlanamayan Hakan Yakın var. Şimdilik çok erken lakin bu şekilde giderlerse Carrusca ve İnamoto’nun da listeye dahil olma ihtimalleri var.
Fenerbahçe’de ise Wagenhaus’un uzun bir süre insan mı yoksa makine mi olduğu tartışılmıştı. Galatasaray’daki kardeşi Adrian’a nispet olarak alınan Sabin İlie’ye bir devre tahammül edilebilmişti. Preko, Ortega, Beschasniychk ve Enke de bu kategoride yer alabilirler. Son haftalara kadar Deivid için de benzer ifadeler kullanılabilirdi ama toparlamış gibi görünüyor. Trabzonspor, büyüklük konusunda üç İstanbullu ile aşık atabildiği gibi en az onlar kadar fiyasko transferlere de imza atmış durumda. Petronoviç, İvanoviç, Djukic triosuyla başlayan halkanın en İorfavari zinciri hiç kuşku yok ki 1997-98’de alınan ve Avni Aker tribünlerinde sahadan da çok bulunan Shaka idi. Nijeryalı oyuncu o sıralar hayli popüler olan Uche, Okocha ve Amokachi ile birlikte Nijerya Milli Takımı’nda oynadığını söylemişti de üçü de aynı cevabı vermişti: ‘O da kim yahu?’ Doğrusu Shaka tam da ismiyle müsemma bir transferdi. Trabzonspor’un Beşiktaş’la birlikte geçen seneki müşterek fiyaskosu ise ‘Karşılıksız Çek’ lakaplı Thomas Jun idi. Ama bu seneki Musampa hadisesi Jun’u da aratıyor! İorfavari denince Samsunspor’un gole giderken arkasındaki defans oyuncusuna faul yapabilme yeteneğine(!) sahip eski oyuncusu Alex Agbo’yu, Karşıyaka’nın ismi büyük futbolu küçük yıldızı Yusuf Fofana’yı, Rizespor’un hiç oynatmadığı İbrahim Ba’yı nasıl unutabiliriz ki?
Avrupa’da da örneği çok
İyi de sadece bizde mi oluyor böyle fiyaskolar? Elbette hayır. Mesela, milli kalecimiz Rüştü Reçber de Barcelona için bir fiyaskodur. Barcelona’daki serüveniyle Katalanlar’a “2002’de seyrettiğimiz adam bu mu?” dedirttiğine eminim. Ama bunların dışında da büyük fiyaskolar var. Valencia’da parmak ısırtan Mendiata, Lazio’dayken sanki kimlik değiştirmiş gibiydi. Alaves’le UEFA Kupası finali oynayıp Milan’a giden Javi Moreno da tam bir felaket olmuştu. Shevchenko efsanesinin tamamlayıcısı olan Rebrov’un Tottenham macerası, Steve Marlet’in Fullham rezaleti, parlak Lazio günlerinin ardından adeta futbolculuğu bile tartışılmaya başlanan Veron’un hemen her transferi, Real Betis’in her şeyi olan beyaz ayakkabılı Alfonso Perez’in Barca serüveni, Kaiserslautern’den Bayern Münih’e geçişi deprem tesiri yapan İsviçreli Sforza’nın akıbeti ve Fener’e geldi gelecek derken Borussia Dortmund’u seçen Togolu Salou, hep aynı kelimeyle buluştu: Fiyasko!
Biraz daha eskilere gidildiğinde ise Euro 92’nin yıldızı Danimarkalı Jens Jensen’in Arsenal’deki rezil dönemi, ABD 94’ün uzun sarı saçlı forveti İsviçreli Alain Sutter’in Bayern Münih’teki ‘Bayan futbol takımına mı gelmişti bu?’ sorusunu sorduran performansı ve Borussia Mönchengladbach’ın haricinde hangi takıma giderse gitsin dikiş tutturamayan siyah İsveçli Martin Dahlin akla geliyor. Görülüyor ki aynı şartlar ve aynı aktörler biraraya geldiğinde mutlaka aynı netice elde edilemiyor. Çünkü, futbol fevkalade insani bir oyun!
--------------------------------------------------------------------------------
4 BÜYÜKLERDE SON 20 YILIN BAZI FİYASKOLARI
G.Saray: Dominic İorfa, Lutu, Marsh, Venison, Bruno, Pinto, Alm**uer, Christian, Horvath, Bratu, Conceicao, Xavier, Revivo.
Beşiktaş: Mc Donald, Wilson, Nartallo, Mirkela, Francesco, Ohen, Ailton, Jun.
F.Bahçe: Wagenhaus, Simao, Sabin İlie, Preko, Ortega, Beschasniychk, Enke, Fabiano.
Trabzonspor: Petronoviç, İvanoviç, Djukic, Cyzio, Misse Misse, Cemaruli, Shaka, Brito, Augustin, Kalintvintsev, Jun, Musampa.
--------------------------------------------------------------------------------
FİYASKO İLE SONUÇLANAN BAZI ÜNLÜ TRANSFERLER
FUTBOLCU TRANSFER YIL
Sebastian Veron Lazio-M.United 2001
Sebastian Deisler H.Berlin-B.Münih 2002
Denilson Sao Paulo-R.Betis 1998
Gaizka Mendieta Valencia-Lazio 2001
Marcelo Salas Lazio-Juventus 2001
Sergio Conceicao Parma-İnter 2001
Domenico Morfeo Fiorentina-İnter 2002
Javi Moreno Alaves-Milan 2001
Juan S. Veron Lazio-M. United 2001
Juan S. Veron M.United-Chelsea 2003
Steve Marlet O.Lyon-Fulham 2001
Adrian Mutu Parma-Chelsea 2003
Sergej Rebrov D.Kiev-Tottenham 2000
Alfonso Perez R.Betis-Barcelona 2000
Walter Samuel Roma-R.Madrid 2004
Ciriaco Sforza K’Slautern-B.Münih 1996
Thomas Hassler Karlsruhe-Dortmund 1998
Bachirou Salou Duisburg-B.Dortmund 1998
Torsten Frings Dortmund-B.Münih 2004
Jens Jensen Brondby-Arsenal 1992
Alain Sutter Nürnberg-B.Münih 1994
Andreas Möller B.Dortmund-Schalke 2000
Martin Dahlin M’Gladbach-Roma 1996
Sergio Zarate Nürnberg-Hamburg 1995
Gianluigi Lentini Torino-Milan 1992
Sasa Markovic Kızılyıldız-Stuttgart 1998
A. Shevchenko Milan-Chelsea 2006
Not:alıntıdır