PDA

View Full Version : KEMAL'İN ASKERLERİ - Çalışma Odası



Aşk-ı Şehir
29.Temmuz.2006, 02:28
ATATÜRK´ÜN GELECEĞı GÖRDÜĞÜ OLAYLAR :
Atatürk 1931 yılında,2.Dünya savaşı´nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini General McArthur´a şöyle anlatmıştı.
"Versay antlaşması,1.dünya savaşı´na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı.Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi.Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi,sadece bir ateşkesten ibarettir.Avrupa´nın geleceği Almanya´nın alacağı tavra bağlıdır."
General McArthur´a göre,savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk,Almanya´nın ancak Amerika´nın savaşa katılması ile yenileceğini ifade etmiştir.
Atatürk hayatının sonlarına doğruda şöyle diyordu ;
"Bir dünya savaşı yakındır.Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir."
ATATÜRK, Mussolini hakkında da şu görüşlerini açıklamıştı ;
Mussolini bir maceraperesttir.Milletini bir uçuruma sürüklemektedir.Her tarafa saldırıyor.Bu adam yüzünden,çok şımarmış olan bu millete dersini vermeyi çok isterdim.,lakin yakında bir küçük millet onlara layık olduğu dersi verecektir.Ve şunuda hatırlatırım ki,bir gün gelecek,Mussolini´yi kendi milleti linç edecektir."
Bu görüşleri aynen gerçekleşmiştir.



ATATÜRK´ÜN RÜYASI :
Atatürk´ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey´den öğrenmekteyiz,
"Mustafa Kemal ,Ankara´ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü.Ertesi gün bana şöyle anlattı. ;
"Reşit Bey,rüyamda bana ´Paşam ,ınönü´den ne haber?´diye sordunuz.Bende ´vaziyet kritiktir´ cevabı verdim.´Kritik nedir? Anlamadım ki!´dediniz.Bende ´Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm´ diyerek odama çekildim."
Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz ızmir´e çıkmamıştı,ınönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu.Aradan yıllar geçti 2.ınönü savaşı´nın kritik günlerinden biriydi.Mustafa Kemal´in arabası Millet Meclisinin önünde durdu.Hemen yanına koşarak,telaş ve endişe içinde, "Paşam ,ınönü´den ne haber?" diye sordum.
Aynen şu cevabı verdi ;
"vaziyet kritiktir"
O zaman ben ;
"Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim.
O da ;
"Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ;
"Hani Ankara´ya geldikten sonra bir rüya görmüşdüm,hatırladın mı?"
Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım.Gülerek ;
"işte, rüya ayniyle vakidir.Ben ısmet´i tanırım,göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız."
Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.ınönü savaşı´nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi...




ATATÜRK´ÜN 1907´DE ÇıZDıĞı T.C. HARıTASI :
Atatürk, Kurtuluş savaşından çok önce, ittihatçıların Trakya´da 1907´de yaptıkları bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti.Orada bulunanların anlattıklarına göre,o günkü Osmanlı devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, yine Atatürk´ün kuracağı Türkiye Cumhuriyeti´nin haritası olacaktı.Haritada bugünkü sınırlarımıza uymayan tek bir fark vardı ;Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü razı olmadığı Kerkük´ü de Türkiye topraklarına katmıştı.


ATATÜRK VE "9" VE "19" Rakkamları :

Atatürk´ün hayatında "9" rakkamının kendine özgü önemli bir yeri olmuştur.Örneğin Atatürk´ün doğum yılı olan 1881 rakkamı, "9" rakkamı ile birçok ilşkiler göstermektedir.
1+8=9
8+1=9
18=2x9
81=9x9
18+81=99
19x99=1881
Atatürk´ün harb okuluna girdiği tarih : 1899
Vatanı kurtarmak için Samsun´a ayak bastı : 19/05/1919
Bandırma vapurunda yolcu sayısı 19 ´dur.
ıttihat ve Terakki´nin yıllık toplantısına Trablusgarp delegesi olarak katıldı : 22/09/1909
Sivas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesini kurdu : 04/09/1919
Erzurum Mebus adaylığını kabul etti : 19/10/1919
TBMM tarafından kendisine gazi ünvanı verildi ve Mareşalliğe terfi ettirildi : 19/09/1921
Atatürk 19.yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.
Atatürk 19.yüzyılın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
Atatürk´ün ilk askeri görevi, 19.Kolordu Komutanlığıdır.
Mustafa Kemal Atatürk : 19 harften oluşmaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk´ün nüfus cüzdanının numarası da 993814-B idi.
Bu sayı dizisindeki 938 rakkamı öldüğü yılı hatırlatmakta geriye kalan 9 ve 14 rakkamı da ölüm saatinin yakın bir benzeridir.
"Ne mutlu Türküm diyene" =19
"ıstikbal göklerdedir" =19

spider3784
29.Temmuz.2006, 02:32
Çok güzel paylaşım, sağol;;)

Sekopej
29.Temmuz.2006, 02:36
Misak-ı Milli; Musul, Kerkük ve Batum Atatürk'in çizdiği haritada vardı. Şartlar o zaman buralardan vazgeçmemizi sağladı.

Atatürk'in ileri görüşlülüğünü zaten kimse inkar edemez, teşekkürler paylaşım için Mustafa...

Aşk-ı Şehir
29.Temmuz.2006, 02:39
lafımı olur Serkan abi ;;)

Fıratcan Alçınkaya
29.Temmuz.2006, 02:39
Mustafa yine gzl bir çalışma... Sağol...

Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ün bilgeliğini bir kez daha gördük...

Aşk-ı Şehir
29.Temmuz.2006, 02:55
Yine Atatürk'ün önsezisinden bir örnek ;;)

ATATÜRK´ÜN ÖNSEZİLERİ :

"Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitisiniz..."
Prof.Dr.Afet ınan "Atatürk hakkında hatıra ve belgeler" adlı kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 ocak 1936 Perşembe günü, dil ve tarih coğrafya fakültesi´nin açılış dersinde okuması için afet ınan´a :
"tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır.Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz." diyerek yazıyı verir.
Buna karşılık Afet ınan :
"Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemiyeceğimi" kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi :
"Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitirsiniz..."
30 yıl sonra :
Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden,01 ocak 1966´ da şöyle bir haber yayımlandı :
"Venedik´in Saint Georges Adası´ndaki Benedictis Manastırı Labratuvarları´nda, manastır rahiplerinden Pellegrio´ nun yönetiminde,seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır.ıtalya ıçişleri Bakanlığı,1962 ´de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir.Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır.Saint Georges Adası´ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak,elektronik araçlar üretmeye çalışmakjtadırlar.Bilim adamları özellikle Demosten,Pitagor ve Jul Sezar´ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar."
Haberin sonunda ise daha açıklayıcı bilgilerin şu anda verilemeyeceğinden bahsediliyordu.

inorax
29.Temmuz.2006, 03:19
Listeye benide yazarsanız sevinirim.Yakında özel ve güzel resimler koyucam.

Aşk-ı Şehir
29.Temmuz.2006, 03:35
Listeye benide yazarsanız sevinirim.Yakında özel ve güzel resimler koyucam.

bende sevinirim ama ben resim değil yazı koyarım ;;):)

inorax
29.Temmuz.2006, 04:48
SÖYLEDİĞİM GİBİ ÖZEL RESİMLER... (tüfekli bsaton resmi hariç :) anıtkabirde var çünkü :D )

http://img211.imageshack.us/img211/4037/egevapuru2qy.png

http://img211.imageshack.us/img211/5575/jdshfuf6sy.png

http://img211.imageshack.us/img211/1209/parkta6qk.png

http://img211.imageshack.us/img211/1196/adsz1st.png
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:
Atamızın manevi kızı nebilenin düğününden...

http://galeri.istanbul.gov.tr/Portals/FotoIstanbul/images/b/34aaf7c8428c4de7bdd8433d326fbc0f-16439.jpg

canavar20
29.Temmuz.2006, 05:35
inorax bunları ilkkez görüyom çok güzeller.:)

Aşk-ı Şehir
29.Temmuz.2006, 19:36
işte Atatürk'ün kehanetleri

not:Alıntıdır ;;)





Atatürk'ün Kehanetleri

ATATÜRK GELECEĞİ Mİ GÖRÜYORDU?

Bazı bilim adamlarına göre geleceği görme yeteneğinin merkezi,diansefal dediğimiz ve sempatik sinir sisteminin birleştiği beyin merkezidir.Bu sinir sistemi,Merkezi Sinir Sistemi denilen ve vücut hareketleri yani bilinçli hareketleri kontrol eden sinir sisteminden büsbütün başkadır.Bilginlere göre ,Diansefal,beynin en eski ,yani atalarımızda ilk olarak gelişen beyin kısmıdır.Belki de tarihten önemli insanın içgüdüleri ile hareket etmesini temin eden altıncı his,beynin bu merkezindeydi.Bugünkü hayatımızda merkezi sinir sistemimizin faaliyeti o kadar fazlaydı ki,”diansefal” altıncı his ortaya çıkarmıyor.Ancak belli sayıdaki kişilerde kendisini gösterebiliyor.Gelecekten haber alabilmek için yetenekler ise daha ender ortaya çıkıyor.Bu görüş doğruya,Atatürk ,Cayce,Messin gibi duyarlı kişilerde beynin bu bölümünü daha faal olduğu düşünülebilir. Beynin bu bölümünün altıncı his ile irtibatı tama olarak nedir? Atatürk’ün yaşamında “geleceği görme” gücünün kanıtları bulunmaktadır.En basit örnek Kurtuluş Savaşı’nda görülmüştür zaten. Örneğin Muhiddin Arabi’nin gelecekle ilgili yazdığı kitabında,büyük ihtimalle Atatürk’ü kastettiği anlaşılmaktadır:
“Devleti Aliyye yıkılacak.Batıdan uzun boylu,mavi gözlü bir adam gelecek.
Baktığı zaman karşısındaki insanı eritecek.Serbest Fırka kuracak.
Adına da Serbest Cumhuriyet denilecek.
Dünyaya milletini tanıtacak ve 15 sene hükümdarlık sürecek”

ESRARENGİZ HİNTLİ MİHRACE ‘NİN SIRRI HALA ÇÖZÜLEMEDİ…

Bilindiği gibi Hint halkı,Kurtuluş Savaşı’nda,Atatürk’ü ve Türk halkını yalnız bırakmamış ve maddi-manevi olarak ,Türk halkının yanında yer almışlardı. Kurtuluş Savaşı'ndan yıllar sonra ,1929 yılında,Bir Hintli Mihrace,Atatürk’ü Pera Palas’taki(ayrıntılı bilgi için medya yorumlarına bakabilirsiniz) 101 no’lu odasında ziyaret etmeye gelmişti…

Ne amaçla ziyaret ettiği bilinmemesiyle birlikte bir başka nokta da,Mihrace’nin kim olduğudur.Mihrace’nin ,Atatürk’e sunduğu hediyenin kendisinde de bir sır gizliydi… Bu hediye altın sırmalı Hint işi bir ipek seccadeydi.

Seccadenin üzerindeki desende,bir şamdanın asılı olduğu bir düz kemeri;her iki yanında birer güvercini bulunan,beş kubbeli bir diğer kemerin çevrildiği görülüyordu.Bordür motifi,fillerden oluşuyordu. Desenin en ilginç unsuru ise,her iki kemerin arasındaki,dal kıvrımı ve gül motifleriyle süslü boşlukta yer alan romen rakamlı bir saat kadranıydı: Bu saat 09.08’i gösteriyordu. Seccade halen Perapalas’da bulunmaktadır.

BULGAR IVAN MANELOF’A SÖYLEDİĞİ KEHANETLER…

Mustafa Kemal başından beri Türk Milleti’nin yaşadığı zor koşullardan sıyırıp çıkaracağını biliyordu.1906’da Bulgar Ivan Manelof ile Selanik’de yaptığı konuşmalardır:

“Bir gün gelecek,ben,hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkilapları başaracağım.Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır. Düşündüklerim demogoji mahsülü değildir.Bu millet gerçeği görünce arkasından yürür.Saltanat ortadan kalkacaktır.Devlet mütecanis(tek çeşit) bir unsura dayanamayacaktır.Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır.Batı medeniyetine döneceğiz.Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı atarak,Latin kökünden alfabe seçilecektir.Kadın ve erkek arasındaki farklar kalkacaktır.Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktır…”

Atatürk bu konuşmayı yaptığı sırada Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi.Ve padişahlık kuvvetli ve kutsal bir kurumdu.

ÖNCEDEN YAPILAN BİR UYARI AMA….

Çanakkale Savaş sırasında Mustafa Kemal Nablus Karargahı ‘nda ikinci defa 7 nci Kolordu Kumandanı olduğu yıllarda yaşanan bu olayı kendisi daha sonra şöyle anlatmıştır:

-“Bir gün Erkanı Harbiye Reisi bana o günkü raporlarını okudu.Basit raporlardı,her zamanki gibi…Yalnız bu raporlarlar içinde bir nokta dikkatimi çekti…”

Evet görünürde hiç bir sonuç çıkartılamayacak bu rapordan Mustafa Kemal inanılmaz bir sonuç çıkartmış ve çok değil bir veya iki gün sonra İngilizler’in büyük taaruzu başlamıştır.Bundan sonrası Mustafa Kemal’in kendi ağzından:

“Yataktan kalktım,giyindim.İş odasına girerek bir muharebe emri yazdım."
Emirde şunlar yazıyodu:

“Düşmam 19 Eylül akşamı taaruz edecektir.” “Sonra bu emre alınması gereken tedbirleri ilave ettim.Bu emri Grup kumandanı olan Liman Fon Sanders Paşa’ya da gönderdim. Çok hürmet ettiğim bu zat,benim raporuma gülmüş ve ‘ihtiyattan zarar gelmez” diye bana da bir şey söylemeye lüzum görmemiş”

19 Eylül gecesi kolordu kumandanları telefon başında çağırarak verdiği emirlerin ve alınması gereken tedbirlerin yerine getirilip getirilmediğini sordu.Kendisine tüm tedbirlerin alındığı bildirildi.Ancak ne yazık ki,kolordu kumandanları da böyle bir emri ciddiye almamışlar ve gerekli hiç bir önlemi almamışlardı. Mustafa Kemal gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını öğrenmek için bir müddet sonra telefon açtı… Olayın sonucunu yine Mustafa Kemal’den dinleyelim:

“Ben daha telefon konuşmamı bitirmeden,düşman topçusu muharebe hattımız üzerine ateş etmeye başladı.Gece muharebe ile geçti.Benim ordumun sağ cenahındaki ordu yarıldı,esir oldu ve boş kalan cepheden geçen düşman süvarileri Leyman Fon Sanders’in karargahına bastı.Hakikat anlaşılmıştı.Fakat neye yarar…”

DÜŞMAN DONANMASI İLE İLGİLİ KEHANETİ…

Almanya ile birlikte,Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu her şeyini kaybetmiş durumda idi. 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros mütarekesi ile Türk topraklarını kaybettiği gibi yavaş yavaş tarih sahnesinden de silinmeye başlamıştı… İstanbul’un işgal edildiği günlerde,İstanbul’a dönen Mustafa Kemal düşman zırhlılarını Dolmabahçe önünde gördüğü zaman üzüntüyle:
“Geldikleri gibi gidecekler..”
Daha sonrasını zaten biliyoruz.Sonuç olarak geldikleri gibi gittiler. İşin ilginç tarafı Nostradamus’un da bu konuyla ilgili bir kehanetinin bulumasıdır.”Centurien” adlı kitabdaki kehanet şu şekildedir:

Kongre başkanını tutan devlet adamları
İşgal kuvvetlerince sürülecek Malta’ya
Girilmiş İstanbul’a alınmış Rodos Adası
Ama geldikleri gibi gidecekler

4 Eylül 1919’da hatırlanacağı gibi Sivas Kongresi toplanmıştı.Kongre Başkanlığı’na, işgal kuvvetlerine karşı açıkça tavır alan Mustafa Kemal seçilmişti.Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk’ü destekleyen İstanbul’daki mecliste olan milletvekilleri de işgal kuvvetlerince Malta Adası’na sürgüne gönderilmişti.Bu hatırlatmanın ışığında dörtlük bir kere daha okunursa ,durum daha iyi anlaşılacaktır.

MUSTAFA SAGİR’İN CASUS OLDUĞUNU İLK KONUŞMADA BİLMESİ…

16 MART 1920’de İstanbul’un işgal edilmesi üzerine ,Kemalettin Sami Paşa Anadolu’ya Geçerken gemide bir Hintli ile tanışır.Bu adam Mustafa Sağır’dir. Milli Harekete yardım için Hint müslümanlarını’nın kendisini gönderdiklerini söyler.Böylelikle paşayı etkilemiştir.Ankara’ya telgraf çeken Sami Paşa,Mustafa Sagir’e ilgi gösterilmesini ister.Bir süre sonra Sami Paşa Atatürk’e Hintliyi anlatır ve görüşmesini rica eder.Ertesi gün Atatürk ,Mustafa Sagir’i kabul eder. Bu görüşme uzun sürer.Hintli gönderilir.İki paşa yalnız kalınca Atatürk:
“Bana bak Kemal bu adam casus!…” der Sami paşa:”Aman paşam siz de çok şüphecisiniz” diyerek Atatürk’e inanmaz. Atatürk konuşmayı keserek yaveri Hayati Bey’i çağırır ve şu emri verir:

-“Bu Hintli İngiliz Casusu olacak..Kendisini takip etsinler.Mektuplarını da sansürde çok dikkatli okusunlar...”

Bundan sonra mektuplar o zamanlar kimya hocası olan Avni Refik Bey’e verilir.Bir iki tecrübeden sonra gizli yazılar bulunur.Mustafa Sagir yakalanarak suçu itiraf ettirilir ve idam edilir.

GÖZLE GÖRÜLMEYEN YERİ BİLMESİ….

Sakarya Savaşı’ndan sonra bir subay cepheden alınan bilgileri Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e okuyordu.Kağıttaki notta cephe komutanlarından biri ,Seyit Gazi’nin kuzey-doğu tarafında bir düşman fırkasının göründüğünden bahsediyordu… Bunun üzerinde Mustafa Kemal kaşlarını çatarak:
“ Hayır!..Orada düşman yoktur..İyi baksınlar..”
Subay öğle yemeğinde geri geldi.Biraz da sıkılarak: -
“Haber aldım komutanım.Bahsedilen yerde düşman yoktur.”


BU KEHANETİNE DÜŞMAN GÜÇLERİ DE İNANMAMIŞTI…

Düşman Ordusu’nu tamamıyla yoketmek amacıyla başlatılan Büyük Taaruz amacına ulaşmıştı.Ordularını korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf devletlerinden durumu gizleme amacı güden fakat bu başarıları haber alan itilaf devletleri kendisinden görüşmek üzere randevu istedikleri zaman.ATATÜRK elçilere:
“Sizinle 9 Eylül 1922 Nif(Kemalpaşa) kasabasında görüşebilirim.”
İşin ilginç tarafı,bu sırada Türk Orduları Nif’den çok uzakta bulunuyordu.Ve 9 Eylül’e kadar oraya çarpışarak varmak çok zor,hatta imkansız gibi görülmekteydi.Çünkü bu bir savaştı.Yani kesin tarih verilmesi norma şartlarda hiç bir şekilde mümkün değildi.Savaş sırasında neler olabileceğini kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti.Bu olayı daha sonra ünlü Nutku’nda kaleme alarak şöyle demiştir:
“Dediğim gün Nif’te idim.Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu…”

BAŞKENT ANKARA

Atatürk’ün Ankara’yı Başkent yapmasının ardındaki sebep hayli ilginçti: -

“Ben Türk’ün imkansızı imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara’yı istedimBir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villalar arasından uzanan yeşil sahalar,asfaltlar ve binalarla bezenecek.Hem bunu hepimiz göreceğiz,yakında olacak…”

Ankara 13 Ekim’de başkent oldu.Bazı Batılı devletler Ankara’nın nüfusu ve kırsallığı yüzünden büyükelçi göndermeyeceklerini açıklamalarına rağmen karar değişmedi.

RADYO VE SİNEMA HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

Atatürk’ün radyo ve sinema hakkındaki sözleri onun “ileri görüşlü”lüğünü bir kez daha kanıtlıyor. -

“Sinema,gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır.Şimdi bize basit bir eğlence gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir.Japonya’daki kadın,Amerika’daki zenci,Eskimo’nun ne dediğini anlayacaktır.Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan matbaa,barut,Amerika’nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır.”

Bu sözler radyonun emekleme,sinemada ise yeni yeni çalışmalar yapıldığı bir dönemde ifade edilmiştir. Bir diğer önemli nokta ise “Tek ve Birleşik Dünya “ düzeninden bahsetmesidir.Bana kalırsa herkesin İnternet’i tanıması bu olayı kavraması için bile yeterlidir.

İTALYANLARIN HABEŞİSTANA SALDIRMASI.KİM BİLEBİLİRDİ Kİ?

Bu olayı aktaran Atatürk’ün yakın arkadaşı Münir Hayri Egeli’dir.Egeli’nin ağzından naklediliyorum: Habeşistan Savaşı başlamadan önce İtalya’nın Rodos’a askeri harekatta bulunduğu günlerdi…Bir akşam Atatürk’ün sofrasına davet edilenler onu balkonda gezinirken buldular.Atatürk:”Tevfik Rüştü” nerde?” Diye sordu.Ankara Palas’da bazı sefirlere ziyaret veriyorlar,dediler. Daha sonra hep birlikte davetin verildiği Ankara Palas’a gidildi. Atatürk Arnavutluk Elçisi Asaf Bey’in yakınında giriş ve çıkış kapısını iyi görebileceği bir yere oturdu. Atatürk:
”Asaf Bey,gazetelerde bir takım resimler görüyorum.Arnavutluk’da operet mi oynanıyor?”.
Bu sözleri ile Kral Zogo’nun sorguçlu resimlerini kastettiğini anlayan elçi şaşırıyor…Atatürk devam ediyor: -
“Cumhuriyet’de ne zarar görüldü ki,krallık ilan edildi.Hem takip edilen politika tehlikelidir.İtalya’nın Arnavutluk’u Balkanlar’da bir basamak yapması muhtemeldir.”

Müdahaleye kalkan İtalyan sefirine Ata:

“Haber aldığımıza göre Roma’da bazı öğrenciler elçilik önünde gösteri yaparak Antalya’tı istemişler.Antalya sigara paketi midir ki sefir cebinden çıkarıp versin.Antalya buradadır.Buyurun alın.Hem benim bir teklifim var.Hakikaten böyle bir şey düşünüyorsa,Musolini’ye müdahale edelim.Antalya’ya asker çıkarsın.Bütün ihracaat tamam olunca harp ederiz.Mağlup eden hakkına razı olur.”

Bu sözleri duyan İtalyan elçisi atılıyor:”Bu bir harp ilanı mıdır?”

Atatürk:
”Hayır ben burada bir fert olarak konuşuyorum.Türkiye de harp ancak Türkiye Büyük Millet Meclis’nin yetkileri içindedir.”
Bu durum üzerine Başbakan İsmet Paşa’ya haber verilir telefonla.Ve Ankara Palas’a çağrılır. Atatürk bunu haber alınca:
“Hükümet geliyor,biz gidelim” der. Çankaya’ya döndüğü zaman şunları söyler:
“İtalya ile harp tehlikesi yoktur.Rodos’a yapılan hareket Habeşistan’a yönelecektir.”

O yıllarda İtalya’daki faşist yönetim kendine yeni sömürgeler arıyordu.Avrupa gazetelerinde zaman zaman İtalya’nın Rodos Adası’na yakın Anadolu topraklarını işgale hazırlandığına ilişkin haberler yayınlanıyordu.Türk hükümeti de her ihtimale karşı bütün tedbiri almıştı.Ancak Atatürk’ün söylediği yine gerçekleşti ve İtalya Türkiye yerine Habeşistan’a saldırdı.

RUSYA’NIN GELECEĞİ

Kurtuluş Savaşı sırasında en büyük desteği Rusya’dan alan Mustafa Kemal,savaş sonrasında ise ilişkileri belli bir düzeyde sürdürüyordu.Çünkü Lenin’den sonra iktidarı ele geçiren Stalin Rusya’yı keyfi bir şekilde yönetiyordu… 1936 yılında Atatürk her zamanki gibi Çankaya’daki akşam yemeklerinde ülkenin sorunlarını konuşurken,masadakiler sık sık Paşam,Ruslar şöyle ileri adımlar atıyor,ekonomide,sanayide,askeri alanda şöyle başarılı oluyorlar diye anlatıyordu. Atatürk’ün bunun üzerine yemeği bırakıp masanın üzerindeki içinde meyvelerin bulunduğu tabağı alıyor ve yere atacakmış gibi yapıyor.Masadakilere :
”Eğer bunu yere bıraksam kaç parça olur?” diye soruyor. “40 parça olurdu Paşam”diyorlar. “Hayır..” diyor Atatürk,soruyu yine tekrar ediyorlar,aynı cevabı alıyor.Bunun üzerine "Bilemediniz…” diyor. Ve devam ediyor:

“Biraz sabredin…Yurtta Sulh,Cihan’da Sulha sarılın.Çünkü 60 yıl sonra Rusya 60 parça olucak.Bu nesil Bolşevik ihtilali yaptı.Kan kussa,kızılcık yedim der.Oğulları da babalarının istikametinde gider.Ama ondan sonraki nesil Rusya’yı 60 parçadan böler…”

Bu sözler 1936 yıllarını şöyle bir hatırlayalım..Henüz daha II.Dünya Savaşı çıkmamış ve Rusya büyük bir güç olmamışken,bu söz söylenmiştir.Anlattığı şeyler 64 yıl sonra gerçekleşmiştir.Atatürk devam etmiştir: -
“Bu gün Sovyetler Birliği dostumuzdur,komşumuzdur,müttefikimizdir.Bu dostluğa ihtiyacımız vardır.Fakat,yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez.Tıpkı Osmanlı gibi,tıpkı Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir,ufalanabilir.Bu gün Rusya’nın elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler.Dünya yeni dengeye ulaşabilir.İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir.Bizim,bu dostumuzun idaresinde dili bir,inancı bir,özü bir kardeşlerimiz vardır.Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir.Hazırlanmak lazımdır.Milletler buna nasıl hazırlanır?Manevi köprüleri sağlam tutarak..Dil bir köprüdür.İnanç bir köprüdür.Tarih bir köprüdür.Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz.Onların bize yaklaşmasını beklemeliyiz,bizim onlara yaklaşmamız gerekliliğidir.Rusya bir gün dağılacaktır.O zaman Türkiye onlar için örnek bir ülke olacaktır.”diyen Atatürk :
”Türkiye 21 nci Yüzyılı şekillendiren Avrasya için bir kilit ülke konumundadır.Onlar bizi örnek alacaklardır.” diye görüşünü bildiriyor. Atatürk’ün ileri görüşünü 1999 yılından 2000 yılına girerken gözlem yapan ve gazeteleri televizyonları yani kısacası dünyayı takip eden herkes şu an bile anlayabilir.

AVRUPA BİRLİĞİNİN KURULUCAĞINI BİLİYORDU…

Atatürk dış politikaya da önem verilmesini çok iyi biliyordu.Türkiye’nin komşularında meydana gelebilecek olaylardan etkilenebileceğini savunan Atatürk bir akşam Çankaya Köşkü’nde çocukluk ve mahalle arkadaşı Asaf İlbay’ın da aralarında bulunduğu dostlarına dış siyaset hakkında şunları anlatır: -

“Bir Balkan Birliği’ne lüzum vardır.Beni bırakınız ki fırkamın lideri olarak Balkanlar’da bir seyahat yapayım.Balkan devlet adamlarıyla konuşayım ve efkarı umumiyeyi hazırlayayım.Dünyanın ufuklarında kara bulutlar görüyorum.Balkan Birliği kurulabilirse,bir Avrupa Birliği’ne yol açılabilir.Batı devletleri de er geç birleşmiş olacaklardır."

Avrupa Birliği düşüncesi ilk olarak ancak II.Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkabilmiştir.1960’ların başında Batı ülkeleri tarafından üzerinde konuşulmaya başlanmış olan bu düşünce,1980’lere gelindiğinde ancak genişlemeye başlayabilmiştir. Oysa ki,Atatürk bakışlarını bir noktada yoğunlaştırarak dalgın bir halde ısrarla şunları şunları söylüyordu:

“..Evet,bir Balkan Birliği ve sonra da Batı Devletleri Birliği beşeriyeti ve ulusları,görünür görünmez felaketlerden koruyabilir.Yoksa insanlığın başına gelecek sefalet ve ıstıraplara ölçü yoktur.Dünya bir uçurama doğru gidiyor…”


UÇAKLARLA İLGİLİ KEHANETİ

Atatürk uçakların henüz daha bırakın savaşlarda kullanılmasını normal günlerde bile kullanılmadığını ve birçok kimse için ölüm kutusundan başka bir şey olmayan günlerde ,Fransa’da Abidin Daver’e söylediği uçaklarla ilgili şöyle demiştir:
“Teyyareler gün gelecek savaşlarda önemli roller oynayacaktır.”
1908 yılında söylenen bu söz ,Abidin Daver’in hiç aklına yatmadığını itiraf etmiştir.Çünkü o yıllarda uçağı savaşta kullanılması akıllarda dahi yok gibi bir şeydi.

ANNESİNİN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ GÖRDÜĞÜ RÜYA…

Zübeyde Hanım rahatsızlığı artığından Uşşakizadeler ‘in evinde oğluna hasret vefat eder.Ancak bu haber Paşa’ya nasıl haber vereceklerini düşünüyorlardı. Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal ,aynı saatlerde trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanır..Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş’u çağırıp: -“Gördüğüm rüya canımı sıktı…”der. Ali Çavuş :

”Hayırdır Paşam” deyince Atatürk de rüyasını anlatır: -“Pek hayır olacağa benzemiyor.Kırlık bir yerdeymişiz.Her taraf yeşillik.Birden bire sel geliyor,annemi alıp götürüyor.Endişe ediyorum.Yaverlere söyle,İzmir’e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar…”
Acı haber tez gelir derler…Kısa bir süre sonra Yaver Salih’in yolladığı şifreli telgraf le gelir.Atatürk telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak: -“Annem öldü mü?” Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: -
“Başınız sağ olsun Paşam.” Gözleri yaşla dolan Atatürk :
“Bana malum oldu..Bana malum oldu…Bunun kabusunu gördüm ben..Anam..Zavallı çilekeş anam..Benim anam öldü başka analar sağ olsun..”
diyerek koltuğuna çöker. Vatan hizmetinin zorunluluğu yüzünden annesinin cenaze törenine katılamaz.

Bunlar ve bundan daha fazlası kehanet Atatürk’ün düşüncelerinde belirmiştir.Daha sonra bunları çeşitli olaylardan sonra dile getirerek parapsikolojik yeteneğini görmemize neden oluyor.Daha fazla bilgilenmek için Gazeteci Ali Bektan’ın 18 yıllık alın teriyle çıkardığı “ATATÜRK’ÜN KEHANETLERİ” adlı kitabını alabilirsiniz.Gerçekten bizim için bir “Kader” diyebileceğimiz Atatürk sözleri,fikirleri ve düşüncerini TÜRK HALKINA her zaman önüne sunmuştur.Bize düşen böyle bir kişiliğe sahip olduğumuzla övünmek yerine,bize kalan mirasları olan ülkemiz ve düşüncelerini geliştirip yeni neslin çocuklarına “net bir “ TÜRKİYE bırakmak için çalışmamız gerekecektir. Durumumuzu özetlersek :

Bilginin efendisi olmak için Çalışmanın kölesi olmak lazımdır

Fıratcan Alçınkaya
29.Temmuz.2006, 20:51
EmRe bu gzl resimler için teşekkürler...

Mustafa bu gzl yazı için teşekkürler...

Aşk-ı Şehir
30.Temmuz.2006, 18:13
YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM

Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi. Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, -bir gün önce olmuş gibi- hatırlıyordu. O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi. Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti. Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı. 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi. Böyle bir dramı, hem yazarı, hem baş aktörünün ağzından dinlemek müstesna bir mutluluktu. O anılar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu. Anlatmalarında abartma yoktu. Ama bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti ki, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk. Anlatışlarını şöyle bağladı:
- İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.

Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk. Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı. Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:
- Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı.

Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım. Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım.

Ord. Prof. Sadi IRMAK

Kaynak: Sadi Irmak, Ord Prof. - Atatürk'ten Anılar, 1978






-----------------------------ooOoo-----------------------------


YANINA ALDIĞI İLK ER

O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:
- Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?
Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.
- Söyle niçin ağlıyorsun?
İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
- Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
- Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.

Burhan Cahit MORKAYA






-----------------------------ooOoo-----------------------------


İNANMAYANLAR DA HAKLIYDILAR

Mustafa Kemal realist bir liderdi. Lekelemelerin politika kadrosunu nasıl daraltacağını ve kendisini bir avuç partizan takımı elinde bırakacağını düşünerek, açıkça bir suç işlemiş olanlar dışında yalnız kişisel değerlere saygı gösterdi. Sicil yoklamalarına rağbet etmedi. Bir gün bana:
- Kuva-yı Milliye'ye inanmayanlar da inananlar kadar haklı idiler, demişti.

Falih Rıfkı ATAY

Kaynak: Falif Rıfkı Atay - Mustafa Kemal, Mütareke Defteri, 1955






-----------------------------ooOoo-----------------------------


TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
- Binbaşı mısınız?
- Hayır.
- Albay mı?
- Hayır.
- Korgeneral mi?
- Hayır.
- Peki nesiniz?
- Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
- Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

General SHERRIL

Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935






-----------------------------ooOoo-----------------------------


İZMİR SUİKASTI

İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
- "Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
- Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?
- Evet, dedi. Ben yine sordum:
- Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?
- Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
- Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
- Hayır.
- O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
- Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
- Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim.

Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Yahya Galip KARGI

Kaynak: Yücel Dergisi, 1948






-----------------------------ooOoo-----------------------------


MUTSUZ LİDER

Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını hüzün dolu sözlerle şöyle anlattı:

- "Şimdi siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız. Benim gözümde bunun ne büyük mutluluk olduğunu bilemezsiniz. Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım. Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır. Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin. Ben de bunun hayaliyle avunurum." dedi.

O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık.

Damar ARIKOĞLU
Kaynak: Damar Arıkoğlu - Hatıralar, 1961






-----------------------------ooOoo-----------------------------


ASKERLE GÜREŞ

Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
- Sen güreş bilir misin?

Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.

Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
- Haydi, bir de benimle güreş!

Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
- "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.

Tahsin UZER

Kaynak: Millet Dergisi, 1946






-----------------------------ooOoo-----------------------------


ABDÜLHAMİD

1937 yılında idi. Yaz aylarından biri. Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede "Makedonya" adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşam üstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı. Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim. Ve Saraya gidince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı, kendimi Büyük Adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince, belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı. Sonra:
- Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım. Fakat kutlarım, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli.

Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:
- Sevme Abdülhamid'i! Yine de sevme! Fakat sakın anısına hakaret edeyim deme. Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Kişisel kanımı kısaca söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette, Abdülhamid'in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa...

Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı. Saygılarımı tekrarlayarak huzurundan uzaklaştım.

Nizamettin Nazif TEPEDELENLİOĞLU

Kaynak: Hürriyet Gazetesi, 31.07.1958

Not : mythief ; Böyle fikre sahip bir insanın eli öpülmezde kimim öpülür...






-----------------------------ooOoo-----------------------------


İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI

Hastalığının ilerlemiş zamanında:
"Hatta bir gün, bizim önümüzde bazı siyasi sorunlara değinip Romanya' da yapılan hükümet değişmesinden söz ederken, bir patriğin işbaşına gelmiş olmasından hayret duyduğumu söyledim. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmakta olduğunu anıştırarak dedi ki:
- "Bir savaş çıktığı takdirde, kanımca yansız kalmalıyız. O zaman birçok fırtınalar kopacak. Devlet gemisini gayet ustaca yöneterek işin içinden sıyrılmaya çalışılmalıdır." dedi.

Prof. Dr. Nihat Reşat BELGER

Kaynak: Nihat Reşat Belger - Atatürk'ün Hastalığı






-----------------------------ooOoo-----------------------------


YANINA ALDIĞI İLK ER

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kütlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. Zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
- Beni tanıdın mı oğul? dedi... Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var: Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat Müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış... Ne olur bir kere de siz söyleyiniz.
Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
- Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...
Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçercesine dolu bir sesle:
- İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuç... diyordu.

Hulusi KÖYMEN

Kaynak: Uludağ Dergisi, 1941






-----------------------------ooOoo-----------------------------


GENELGEYLE DEVRİM OLMAZ

1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
- Depremden çok zarar gördün mü, baba? diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu:
- Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? İhtiyar, Kürt şivesiyle:
- Valle Padişah bilir! dedi
Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
- Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?
İhtiyar tekrar etti:
- Padişah bilir!...

Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
- Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi
Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
- Köylere genelge yolladık Paşam, dedi. Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
- Oğlum, dedi, genelgeyle devrim olamaz!..."

Ahmet Hidayet Reel






-----------------------------ooOoo-----------------------------


KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR

Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirim? Hiç... Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki:

- Bu memleketin efendisi kimdir?

Düşündüm. Karşılığı o verdi:
- Türk köylüsüdür, dedi. Ve devam etti:

- Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!...

Prof. Mahmut Esat BOZKURT

Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1942






-----------------------------ooOoo-----------------------------


KAHRAMAN TÜRK KADINI

17Mart 1923 Tarsus:

Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.

Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
- "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"
Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.

Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:
- "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."

Taha TOROS






-----------------------------ooOoo-----------------------------


GÖMÜLECEĞİ YER

Atatürk'ün gömüleceği yer ve toprak:
O'nun kabri Ankara'da olacaktır. Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O' nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara'ya dönebilmekti. Biri Büyük Millet Meclisi'nden İstasyon'a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu. Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:
Bir akşam Atatürk'ün etrafında toplananlar arasında, O'nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti. "Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." dedikten sonra "Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın," demişti. Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, "iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem". Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum.
Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak. Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı.

Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: "Bunu unutma!" demişti.

Prof. Dr. Afet İNAN

Kaynak: Ulus Gazetesi, 25.06.1950





Sen Rahat Uyu Ata'm mı ... Hayır !!!


-----------------------------ooOoo-----------------------------


BENİM ADIM ATA DEĞİL

Atatürk'ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı. Gazetelerde, kendisine "Ata" denildiğini okudukça şöyle dedi:
— Benim adım Ata değil, Atatürk'tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?

Şükrü KAYA

Fıratcan Alçınkaya
30.Temmuz.2006, 23:04
- İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.

Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk. Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı. Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:

- Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı.

bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:

- Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?

Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.

- Söyle niçin ağlıyorsun?

İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
- Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:

- Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!
Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.

İşte Tam bir Lider... Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk sizin bir evladınız olmaktan gurur duyuyorum...

Bir kere elini öpmeyi çok isterdim...

Aşk-ı Şehir
01.Ağustos.2006, 20:42
Alıntıdır ;;)


ATATÜRK'ÜN MİSYONU

Dr. Mustafa TATCI

Büyük ulusların tarihinde, o ulusun, hatta dünyanın kaderini değiştiren kahramanlar vardır. Bunlar daha çok kriz zamanlarında ortaya çıkarlar. Büyük kahramanlar, ulusların hayatî dinamiklerini kendi benliklerinde toplayarak felâket anında yeniden doğuşun mucizesini gösterirler. Onlar, âdeta hususî bir talihle doğmuş, ulusların kaderini yüklenmiş, bu kaderi, bir "ulusal sır" gibi vicdanlarında taşıyan "misyon" sahibi büyük aksiyon adamlarıdır.
İşte, Atatürk, son çağ Türk ve dünya tarihinde ortaya çıkmış, tarihin akışını değiştirmiş, bir devir kapatıp-açmış bir liderdir. Ve hiç mübalâğasız denilebilir ki, Atatürk, müstesna yaratılmış bir şahsiyettir.
Türk ulusu, Atatürk'ün gerçek şahsiyetini ne kadar benimsediyse, onu toplum şuurunda ve şuuraltında bir çeşit efsane-varlık hâline de getirmiştir. Yaşarken ve ölümünden sonra milletimizin ona verdiği hüviyet, tıpkı Oğuz Kağan yahut Malazgirt kahramanı Alparslan gibi, gerçek bir insanınkinden çok, efsane bir kahramanın hüviyetidir. Bu efsane kahraman, Türk ulusunun sosyal psikolojisi bakımından ayrıca önemlidir. Dolayısıyla Atatürk, tarihimizin içinden kopup gelen "Alp" ve "Gazi" tipinin bir devamı, hatta son mükemmel örneğidir.
Bununla beraber, objektif olarak bakılınca görülecektir ki, tarihimizin içinden kopup gelen bu efsanevî liderin arkasında, yirminci yüzyıl dünya tarihinin en önemli hadisesi, batan bir cihan imparatorluğu ve doğan yeni bir "ulusal devlet" vardır. Modern Türkiye Cumhuriyeti! İşte Atatürk'ün hayatı ve aksiyonu, Türk tarihinin bu batış ve doğuş merhaleleri arasından tarihin yeni bir şafağı gibi ortaya çıkmıştır.
M.Kemal Atatürk, pek çok vasfı olmakla beraber, özellikle, askerî - siyasî deha ve misyonuyla dikkat çekmektedir. Onun bizzat kendisinin kaleme aldığı eseri "Nutuk" incelendiğinde, misyonu apaçık görülecektir. Nedir bunlar?
Her şeyden önce Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve yeni Türkiye'ye şekil veren, dün olduğu gibi, bugün ve yarın da Türkiye'yi yaşatan ve yaşatacak olan temel fikir ve prensiplerin sahibidir. Bu yönüyle o, doktriner bir karakter ve inkılâpçıdır. Özellikle, bir imparatorluğunenkazından modern bir toplum ve devlet yaratan Atatürk, karşımıza büyük bir komutan, devlet adamı, askerî, siyasî ve fikrî otorite olarak çıkmaktadır. Nihayet Atatürk, monarşiden cumhuriyete, yani ulusal devlet rejimine geçişi sağlayan kişidir. İşte Atatürk'ün dehası, onun bu saydığımız aksiyoner karakterinde gizlidir. Hayatını incelediğimizde, büyük önderin iki fikrî safhasının olduğu görülecektir. Bunlar, Türk İstiklâl Savaşı esnasında oluşan askerî ve siyasî fikirler safhasıyla ; Türkiye'nin ulusal ve çağdaş bir devlet hâline gelmesiyle alâkalı fikirler safhasıdır. Onun geçirmiş olduğu bu iki fikrî safha, tabiatıyla birbirini tamamlar. İstiklâl Harbi, âdeta Atatürk'ün vicdanındaki hürriyetçi, ulusal hâkimiyet anlayışını tebarüz ettirmiştir. Daha sonraki görüşleri bu temel düşüncenin üzerine inşa edilmiştir. Bir konuşmasında şöyle diyor:
"İstiklâl Savaşı'nın çeşitli cephelerinde kazanılmış olan zaferler, Türkiye'nin çağdaş medeniyet meydanında kazanacağı zaferlerle tamamlanmadıkça Türk milletinin tam, hür ve müstakil olması mümkün değildir."(Nutuk). Türkiye'de medeniyet meselesi hâlledilmedikçe, hiçbir problemin çözülemeyeceği düşüncesi, Büyük Önder tarafından sık sık tekrar edilmiştir.
Türk İstiklâl Savaşı, yalnız Atatürk'ün hayatında değil, Türk ulusunun da tarihinde âdeta bir mucizedir. Bu savaş, Türk'ün bütün imkânlardan ve savunma vasıtalarından mahrum bırakılsa bile, başında kendisine inanan ve kendisinin de inandığı bir lider bulunduğu takdirde nasıl bir iman, azim ve fedakârlıkla kendisini kurtaracak imkân ve vasıtaları yaratabildiğini dünyaya ispat etmiştir.
Türk ulusunun vicdanında bulunan hürriyet, vatanseverlik ve kahramanlık duygularını çok iyi sezmiş olan M.Kemal Atatürk, İstiklâl Savaşı denen mucizeyi gerçekleştirirken kendine göre bazı yöntem ve prensipler uygulamıştır.
Karşısında parçalanmış bir vatan, yorgun ve uçurumun kenarında bir ulus vardır. Bu ulusu harekete geçirmek için her şeyden evvel "ulusal birlik ve beraberlik" sağlanmalıdır. Ulusa dayanmadan, birlik ve beraberlik sağlanmadan, bütün maddî ve moral güçler birleştirilmeden, yaşama kabiliyetini canlı tutmadan başarılı olmak imkânsızdır. Atatürk bu görüşünü;
"Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." şeklinde dile getirmiştir. Fakat bu azim ve karar,tek başına yeterli değildir. Hâkimiyet iradesi ve kurtuluş kararı, ancak mükemmel bir organizasyon ile sağlanabilirdi. Yine bunun içindir ki, Atatürk; "Yalnız fikirler ve nümayişler (gösteriler) büyük gayeleri hiçbir zaman kurtaramaz.Bunlar ancak milletin bağrından fiilen doğan ortak kudrete dayanırsa kurtarıcı olur."(Nutuk) demektedir. İşte, "Kuvâ-yı Milliye ruhu" denilen ruh budur. Bu ruhla ulusal birlik sağlanmış, ulusal bir devletin temeli atılmıştır.
Atatürk'ün prensiplerini dikkatli incelediğimiz zaman şu da görülecektir: Ulusal varlığı tehlikeye düşmüş bir toplum, aldatıcı ve uyuşturucu politikalarla, izmlerle yahut dış güçlere dayanarak değil, ulusal benliğimizden çıkan ve ulusun kendi egemenliğine dayanan düşüncelerle kurtarılabilir.
Bilindiği üzere, 20. yüzyılın başında dünyada imparatorluklar çağı sona ermiş, ulusal devletler çağı başlamıştır. Ulusal devlet, meşruiyetini tek kişinin otoritesinden değil, ulusun kendisinden alan bir siyasî birliktir. Atatürk'ün kurmuş olduğu devletimizin temeli de ulustur. BüyükNutku'nda, kendisini ömrü boyunca "Millî hâkimiyetinen sadık bir kulu " (Nutuk) kabul eden büyük Önder'e göre "Hâkimiyet hiçbir mânâ,hiçbirşekilvehiçbir renkte ve rehberlikte paylaşma kabul etmez! Unvanı ne olursa olsun, hiç kimse, bu milletin mukadderatına ortak çıkamaz." Onun içindir ki, büyük felâketler ve fedakârlıklar pahasına kurtarılmış hürbir vatanda kurulacak devletin şekli Türk'ün karakterine uygun demokratik bir cumhuriyet olacaktır. Atatürk'ün "tabiî ve kaçınılmaz bir tarihî akış" dediği vakıa, sonunda saltanat ve hilâfetin de kaldırılarak, tam bağımsız "Türkiye Cumhuriyeti"nin kurulmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti demek, Türk devletinin ve ulusunun, mukadderatında yalnız kendi iradesinin hâkim olması demektir. Atatürk, bizden bu fikrinin devamını ve dolayısıyla cumhuriyetin korunmasını isteyen pek çok mesajlar vermiştir. Yine Atatürk'e göre, cumhuriyetin temel kurumu, ulusal iradenin tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Atatürk'ün yakınında bulunan Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyetimizin banisini tanıtırken şu veciz sözü söyler: "Meclissiz yaşamayı aklı almayan bir yirminci asır lideri!"
Atatürk'e göre, millî mücadele Meclis ile kazanılmış, Cumhuriyet'i Meclis kurmuş, inkılâpları da Meclis yapmıştır. Onun bizden istediği, kendisinden sonramiras bıraktığı siyasî rejimi korumak ve geliştirmektir. Ulusumuzun bekası ve saadeti için bu şarttır. Büyük "Nutuk"ta şöyle diyor;
"Milletimizin kuvvetli, mes'ut ve istikrarlı yaşayabilmesi için devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilâtımıza tamamen uyması ve dayanması lâzımdır." O, ulusal siyasetten şunu anlar;
"Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak, varlığımızı korumakla, millet ve memleketin hakikî saadeti ve refahına çalışmak, aşırı ihtiraslar peşinde milleti oyalamamak ve ona zarar vermemek. Medenî dünyadan, medenî ve İnsanî muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir."
Atatürk'ün aksiyoner doktrininde en son safha, "Atatürk İnkılâpları" dediğimiz reformlar bütünüdür ki, devletimiz, kuruluşunun, varlığının ve devamının fikir ve hareket kaynağını bu reformlardan almaktadır. Bunlar; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik ve inklâpçılık başlığı altında toplanan fikrî bir zemine dayanmaktadır.
Reformlar, lâiklikten; gerçekte bir düşünce ve zihniyet sembolü olan şapka inkılâbına kadar diğer bütün yenilikler, Türkiye'nin iki yüzyıllık uygarlık mücadelesini sonuçlandıran ve kesin hedefine yönelten çağdaş bir uygarlık sistemi teşkil eder.
Atatürk'ün işaret ettiği bu uygarlık anlayışı, Türk ulusuna, ulusal benliğini, ulusal birliğini, ulusal karakterini kazandırma, kendisine güven duymayı öğretme, çağın teknik imkânlarından yeterince yararlanma esaslarına dayanmaktadır. Yenilik hareketlerinin özü, kurulan devleti ayakta tutacak ulusal yapıyı oluşturmaktan ibaretti. Gerçekten büyük Atatürk, bu yapıyı oluşturmuştur. Fakat o, bununla kalmıyor, gelecek nesillere başka hedefler gösteriyordu. Asıl hedefe yürüyüş, ulusal yapı inşa edildikten sonra başlayacaktı. İşte bunu büyük önder, cumhuriyetimizin on yıllık bir muhasebesi olan "Onuncu Yıl Nutku"nda veciz bir şekilde dile getirmiştir;
"Türklüğün büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır."

Burada kısaca özetlediğimiz fikir ve prensiplerine göre Atatürk'ün, psiko-anatomisini şöyle özetleyebiliriz: O önce bir komutan, siyasî bir deha ve nihayet ileriyi gören bir fikir adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kesin bir irade, şaşmaz bir sezgi, yanılmayan bir muhakeme kudreti, sarsılmayan bir otorite ve disiplin, Atatürk'ün karakteristik vasfıdır. Bu vasıflar göz önüne alınınca derhal hükmedilir ki, Atatürk sosyolog M.Weber'in "karizmatik lider" dediği tipin en mükemmel örneğidir. Bu karizmatik lider, ömrü boyunca kendisini ulusunun içinde ve ulusuyla beraber hissetmiştir. O, savaşlardan inkılâplarına kadar ne yaptıysa, Türk ulusunu kendi içinde ve dünya karşısında haysiyetli, hür, müstakil, büyük ve modern bir ulus olarak yaşatmak için yapmıştır. Türk olmanın şuuru ve gururu, onun için her zaman tükenmez bir ilham kaynağı olmuştur.
Şimdi bugün bize düşen, Atatürk'ün fikirlerini, şahsiyetini, doktrin ve aksiyonunu yeniden düşünmek, gafletten, tembellikten uyanıp, yeniden onun gösterdiği yolda ve hedefte kuvvetlenip, devlet ve ulusumuzun bekası, çağdaş bir seviyeye yükselmesi için azimli ve kararlı olarak çalışmaktır.

Vieri
25.Kasım.2006, 17:03
"Kemal'in Askerleri" isimli bu konu http://Ataturk.turkforum.net Forumdan direk alıntı yapılarak Turksportal'da kurulmuştur.

Alper isimli kurucudan gelen mail.

Forumunuz Atatürk kösesinde bulunan "Kemalin Askerleri" isimli toplulugun asli 17.10.2005 tarihinde Turkforum.net isimli forumda kurulmustur. Kuran ve yöneten benim. Topluluk simdiye kadar http://Ataturk.turkforum.net isimli bir Atatürk sitesi ve Çanakkale gazisi, 27. Alay komutani Bnb. Halis Bey adina Gelibolu'da bir hatira ormani gerçeklestirmistir. Bugünlerde de Usak'ta bir köy okulunda kütüphane yapmaya çalismaktadir. Giris metninden kurallarina, konu tasarimindan üst resmine kadar birebir kopyalanarak forumunuza özel bir çalismaymis gibi sunulmasi rahatsiz edicidir. Konuyla ilgilenmenizi ve Büyük Önder'in adi kullanilarak yapilan sahteciligi önlemenizi rica ederim. Saygilar

İlgili konuya buradan ulaşabilirsiniz. (http://www.turkforum.net/showthread.php?t=173247)

Bu sebeple "Kemal'in Askerleri" çalışma grubunu kapatıyorum.

mgungor
01.Şubat.2007, 18:47
http://i48.photobucket.com/albums/f208/mustafagungor/turksportal/turksportalkemal.jpg

Kemalizm, (bir başka deyişle Atatürkçülük) Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ulu önder Atatürk'ün ilkeleri doğrultusunda genel hatları çizilen Türkiye'ye özel ama uluslararası geçerliliği olan strateji ve genel yaşam kurallarının başlıca öğelerini de içeren bir düşünce sistemidir.


Turksportal.net Atatürkçü Çalışma Topluluğu

Neden "Kemal'in Askerleri" ?
İlk bakışta sanıldığının aksine "Kemal'in Askeri" olmak, silahlı mücadeleyi temsil etmez. Gerektiğinde her Türk vatandaşı gibi eline silah almayı görev sayan "Kemal'in Askeri", aslında kendini Atatürk ilke ve devrimlerinin takipçisi, Atatürkçülük düşüncesinin sıradan bir bireyi sayar. Asıl amacı fikir mücadelesi olduğundan silahlı mücadeleyi esas kabul etmez. "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin savunucusudur.

Bu sebeplerle "Kemal'in Askerleri" sadece mecazi bir tanımdır. Atatürk'ün askeri kimliğinin üstün vasıflarının farkındadır fakat sivil Atatürk'ün takipçisidir. Gerçek anlamıyla sonsuza dek O'nun askeri olmayı hakedenler; Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında birlikte mücadele ettiği silah arkadaşları ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin her ferdidir.

AMAÇ:
Bu düşünce sistemini benimseyen bireyler ülkelerine, ailelerine ve gelecek kuşaklara daha yaşanır ortamlar hazırlamayı amaç edinirler. Ülkemizin her alanında olduğu gibi adını eşsiz soyumuzdan alan Turksportal.net içinde de bu amacı benimseyen bireyler bulunmaktadır.

Bu çalışma grubunun esas amacı bu bireyleri tek bir çatı altında buluşturmak, güncel konular ile birlikte forum içerisinde de gerçekleşen ve gelişen olayları ve kişileri değerlendirmek, Atatürk'ün ilkeleri doğrultusunda gelişmiş ülkeler seviyesinde yükselme azmiyle dolu bireylerin olaylara katılımını sağlamaktır.

ÜYELİK:
Genel olarak Atatürkçü olduğunu ifade eden her üyenin bu gruba katılması serbesttir. Ancak amacımızın özel durumu nedeniyle seçkin, seviyeli ve dürüst bir ortam sağlayabilme amacıyla katılımların sınırlandırılması düşünülmüştür. Bu nedenle üyelik için iki alternatif oluşturulmuştur.

1. Üye olmayı düşünen üyeler çalışma grubunun yöneticilerinden birine özel mesaj ile ulaşarak isteklerini belirtirler. Yöneticiler tarafından isteği yapan üyenin geçmiş dönemlere ait paylaşımları, mesajları ve yorumları incelenir ve uygun görülüp görülmediği kendisine bildirilir.

2. Daha önceki paylaşımları, mesaj ve yorumları nedeniyle çalışma grubu yöneticilerinin dikkatini çeken üyeler yöneticiler tarafından davet edilirler.

3. Gruba katılan tüm üyeler şartları eksiksiz olarak kabul etmiş sayılırlar.

ÜYELİKTEN ÇIKARILMA :
Paylaşımların şekli ve içeriği nedeniyle davet alan ve/veya üye olan kullanıcılar benzer şartların zaman içinde uygunsuzluğu görülmesi halinde üyelikten çıkarılabilirler. Bu nedenle her üye bu gruba üyeliğini takiben forum içerisindeki her kategorideki paylaşımlarının seviyesine, tarzına dikkat etmek zorundadırlar.

ÖZEL ŞARTLAR :
Grubun özel ve ayrıcalıklı durumunu yansıtması için düşünülen kurallardır.

1. Bölüme özel paylaşımlarda önceliği olan, daha önce paylaşılmamış özel dosyalar, resimler, bilgi, belge vb. dökümanlar forumdan önce bu grup üyelerine sunulacaktır.

2. Bu çalışma grubu içinde siyaset tartışılması kesinlikle yasaktır.

3. Topluluk içindeki yazışmalarda olduğu gibi tüm üyelerin forum içindeki yazışmalarında Türkçe yazım kurallarına uymaları özellikle tavsiye edilir.

4. Topluluğa üyelikte aranan tek şart Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılıktır. Bu nedenle siyasi tavrı, genel dünya görüşü ne olursa olsun tüm forum üyeleri topluluğumuza yöneticilerin onayını aldıkları takdirde üye olabilirler. Hiçkimseyi, etiketlerle değerlendirmiyoruz. Çünkü topluluğumuza siyaset bulaştırmak istemiyoruz. Bizce, Atatürk'e inanan, O'nun ülke için belirlediği yüksek ideallere sahip çıkan herkes Atatürkçüdür. Bu sebeple ikinci maddede yeralan husus özellikle dikkate alınmalıdır.

5. Topluluğumuzun üyelerinin asli amacı Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü daha doğru anlamak, anlatmak ve yaymak olduğundan forum içindeki tüm mesajlarında Atatürk bölümümüzün geniş kaynaklarından yararlanarak edindikleri bilgileri uygun şekilde kullanmaları, topluluğumuz başlığında ve/veya forum içindeki diğer bölümlerde Atatürk'e ve topluluğumuza yapılan her seviyedeki eleştiriyi genel ahlak ve tartışma kurallarına uyarak, ciddiyetle ve seviyeli bir şekilde karşılamaları gerekmektedir.

Ciddiyetsiz, seviyesiz ve ahlak dışı tartışmalara giren, çirkin ifadeler kullanan her üye topluluktan çıkarılmayı göze almalıdır.


______________________ ÖNDERİMİZ_____________________
Mustafa Kemal ATATÜRK

__________________ Onursal Yönetici __________________
Mustafa Budak

__________________ Kurucu Üyeler ___________________
mgungor - comandante

_____________________ Üyeler _____________________

1. tosunpasa 2. Batuhan Önder 3. GeNç KaRTaL™ 4. azizu 5. FenerBahceLi 6. ѕαяρєя 7. meddah 8. LaKe 9. Eray Dengiz 10. S-B-Z 11. JunkChorn 12. Scocco 13. eGowiCh 14. Burak Duran 15. EmperoR 16. Çağrı Zorkol 17. Sekopej 18. Zaradene 19. Fıratcan Alçınkaya



[center*][URL="http://forum.turksportal.net/vb/showthread.php?t=33811"][COLOR="Red"][B][FONT="Palatino Linotype"][SIZE="3"]Kemal'in Askerleri[/SIZE*][/FONT*]
[FONT="Trebuchet MS"]Turksportal.net Atatürkçü Çalışma Topluluğu[/B*][/FONT*][/COLOR*][/URL*][/center*]
İmzayı eklerken * işaretlerini silmeyi unutmayın !

azizuzu
01.Şubat.2007, 20:25
öncelikle böyle bir şey için seni tebrik etmek istiyorum. Ellerine yüreğine sağlık çok güzel gercekten. Ben varım.

Vieri
01.Şubat.2007, 20:37
Hayırlı uğurlu olsun !

SaRPeR1903
01.Şubat.2007, 20:39
bende başvuru yaptım bakalım kabul edilecek miyim?

mgungor
01.Şubat.2007, 20:47
öncelikle böyle bir şey seni tebrik etmek istiyorum. Ellerine yüreğine sağlık çok güzel gercekten. Ben varım.

Azizu ekledim seni de.Atatürk bölümünü canlandıralım.Hadi arkadaşlar.Yorumlar ve paylaşımlar yapalım Atatürk bölümüne..

azizuzu
01.Şubat.2007, 20:54
sağolasın baba. şimdi ben nereye eklendim tam olarak bilmiyorum yaa. Atatürk köşesindeki bölüme mi. Linki versen de resim yazı falan koysam bende..

mgungor
01.Şubat.2007, 21:16
1. mesaja bakarsan görebilirsin ismini ..:)

ultraslanerdem
01.Şubat.2007, 21:20
Güngör beni almadınmı üyeliğe...

JunkChorn
02.Şubat.2007, 00:33
Rica etsem benide ekler misin?Gerçekten güzel bir çalışma ve içerisinde olmadan duramam!

Ellerine sağlık

Scocco
02.Şubat.2007, 01:53
Üyelik için beni de ekleyebilirsin:)

MeMo
02.Şubat.2007, 11:34
Bende başvuru yaptım benide eklermisin

Eray Dengiz
02.Şubat.2007, 11:45
Mustafa benide eklersen sevinirim. Hepimiz Kemal'in askerleriyiz..

Orient Jazz
02.Şubat.2007, 14:31
Başvurumu yaptım.Gerçekten katılmayı çok istiyorum...

LaKe
02.Şubat.2007, 14:50
Hayırlı olsun hepimize. Mustafa böyle birşey başlattığın için seni tebrik ediyorum. :)

S-B-Z
02.Şubat.2007, 16:47
böyle bir konu açtığın için teşekkürler.Ö.M yoluyla başvurumu yaptım.

mgungor
02.Şubat.2007, 21:22
Arkadaşlar lütfen Atatürk bölümünde paylaşımlar veya var olan konulara yorumlar yapalım..

Orient Jazz
02.Şubat.2007, 23:32
Neden ben kabul edilmedim?Bu iş rütbeye mi bakıyor yoksa? :(

mgungor
02.Şubat.2007, 23:38
Neden ben kabul edilmedim?Bu iş rütbeye mi bakıyor yoksa? :(

Mesajımda belirttiğim şekilde ; Atatürk bölümündeki paylaşımlarına göre alınacaksın..

Birde pek tanımıyorum seni o yüzden..

El Comandante
03.Şubat.2007, 12:54
Hayirli olsun,cok iyi oldu bu.Bende varim mustafa :)

Benide eklersen sevinirim :)

Paylasimlarim gelecek en yakin zamanda :)

JunkChorn
03.Şubat.2007, 17:51
Arkadaşlar zevkle okumanız dileğiyle




Bu arada bir arşiv belgesi daha aktarmak istiyorum size. 5 Aralık 1927 tarih. 5 Aralık 1927’de bir Türk Lirası verdiğimiz zaman 2 dolar alabiliyormuşuz karşılığında. Eğer bizim nesil vazifemizi yapaydık size karşı, bugün 20 milyon liralık banknotu götürecektiniz, karşılığında 40 milyon dolar alacaktınız bizim nesil vazifesini yapaydı. Ama diyorum ki lütfen gençler lütfen, ilerde maliye bakanı olabilirsiniz, ilerde başbakan olabilirsiniz, ilerde aile kurabilirsiniz oda bir ekonomik sektördür ve ekonomiye yön vereceksiniz. Bizim yaptığımız, size çektirdiğimiz sıkıntıları çekmemeniz için lütfen ekonomik görüşleriyle ATATÜRK’ü mutlaka incelemenizi tavsiye ediyorum.
Bu arada biliyorsunuz 1929 da çok büyük ama çok büyük bir şey var. Ekonomik kriz var. Bütün dünyayı sarsmış ekonomik kriz. Peki soruyorum size sarsılmayan bir ülke söyleyin. Türkiye tabii ki. Peki 1929’da bütün dünya buhran yaşıyor en gelişmiş ülkeler bile. Hadi etkilenmedin de, rakamlara bakın kişi başına düşen milli gelir %51,2 artıyor. Eksilmeye alışmışız da artma kelimesi garip geliyor bize. Enflasyon ne kadar? Eksi 1.2, bunlar resmi rakamlar.
Peki ikinci örnek, günümüze örnek;1996 İngiltere’de bir seçim yapılır. Meclisteki kadın millet vekili sayısı seçimden önce 13, seçimden sonra birden 123 olur. Hiii derler kim yaptı bu başarıyı, Lezli Abdela diye bir hanımefendi. Lezli Abdela’yı tüm ülkeler çağırır, “ya bize de öğret metodunu da bizde kadını fazla sokalım meclise” derler. Lezli Abdela’yı Türkiye de çağırır. Şileye gelir, dolar alır anlatmak için. Ve işte sözlerinin özeti “ingiliz kadını bu başarıyı ATATÜRK’e danıştı”. Yani ben Türkiye ye terciye tere satmaya geldim. Peki Lezli Abdela’nın uyguladığı projenin adını biliyor musunuz? “Mutfak Projesi” peki şöyle yazıyor şurada; “1919 dan beri biz Türk kadını ve ATATÜRK’ün peşindeyiz merak ediyorum iki kadın milletvekilinizde benim peşimde niye acaba” diye de ironi yapmış burada. Bu arada eğer biz bu metodu uygulasaymışız Türkiye’de sanıyorum Türk erkekleri şu anda meclise nasıl girebiliriz diye arayış içinde olacaktı, hiç şüphe yok buna.
Peki bu arada dünyaya o kadar çok ilk hediye etmişiz ki bunlardan bir tanesi de üniformalı ve rütbeli kadın asker ilk defa bizim ordumuzda, bizden dünya orduları örnek alıyor. Kurtuluş Savaşında rütbe alan kadın askerlerimiz; Binbaşı Ayşe ALTUNTAÇ, Üsteğmen Emine VARDARLI, Üsteğmen Fatma ŞİMŞEK. Ama dünya tarihine tek geçen bir üsteğmenimiz var; 700 erkek 43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat ATATÜRK tarafından atanmış, Üsteğmen Kara Fatma. Evet dünyadaki ilk müfreze reisesi kadın unvanını taşır Kara Fatma. Ben geçenlerde Erzurum’a davetliyim, Erzurum Üniversitesi rektörümüz davet etti uçakla gittim. İndim uçaktan “off ayağım belim melim” dedim, bir an aklıma geldi, biliyorsunuz Kara Fatma Erzurumlu; Erzurum’u 13 kadınla müdafaa ediyor, atına atlıyor Bursa’ya kadar geliyor, Bursa’nın Kurtuluşuna da tanık oluyor. Ben uçakla zor gittiğim yere, önümde yemeğim, arkamda suyum, sıcacık, ama bu kadının yaptığı! Ha o zaman sanıyorum şu andaki Türk kadını asla ve asla yoruldum demeye hakkı yok, eğer Kara Fatmaları eğer Şerife bacıları tanısaydı.
Evet anlıyorum bu hanımlarımızı tanımadan önce bir şey yaptım zannediyordum. Şu anda hiçbir şey yapmadığıma kaniyim. Bu arada Kara Fatma’nın savaşta yaptıklarını, dedim ya Bursa’ya kadar gelmiş, üç oğlunu şehit vermiş, kızının parmakları İzmit muharebesinde kesilmiş, sadece savaşı anlatmak için bir konferans gerekir Kara Fatma’nın. Ama Tamim gazetesini okuyorum, Tamim gazetesini okurken Kara Fatma’yla yapılmış bir röportajı okudum, inanılmazdı. Gazeteci soruyor diyor ki; “çok fakirsin çok çok ihtiyacın var paraya neden üsteğmenlik maaşı sana bağlanan maaşı Kızılay’a bağışladın?” diyor. Verdiği cevap tarihi bir cevap aynen şöyle:
“Ben Kurtuluş Savaşında yaptıklarımı bir menfaat ve çıkar karşılığında yapmadığıma inandığım için en son vatani vazifem olarak maşımı Kızılay’a bağışlıyorum” diyecektir. Bu bana neyi hatırlattı biliyor musunuz? ATATÜRK’e bir gazeteci sorar; “neden mal ve mülkünüzü milletinize bağışladınız” diye. ATATÜRK’ün verdiği cevabı aynen aktarıyorum:
”Mal ve mülk bana ağırlık yapıyor, onları asıl sahibi olan milletime bağışlamaktan ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar asıl zenginlik insanın manevi şahsiyetinde olmalıdır.“ diye cevaplayacaktır. Ne güzel değil mi en son kademeden en tabana kadar, kadınından erkeğine kadar hepsi aynı söylemde ama alışmadığımız gibi aynı eylemdeler ne diyelim sağ olsunlar, varolsunlar.
Dileyelim sizin nesle, genç nesle, hortumcular soyguncular değil, Kara Fatmalar, Mustafa Kemaller örnek olsunlar. Tabi Kara Fatma’nın örnek olabilmesi içinde bir okuma kitabımızda hiç olmazsa bir okuma parçası olarak Kara Fatma’nın olması lazım ki örnek alabilesiniz. Bu arada ATATÜRK’ün şu sözü çok hoşuma gider diyor ki; “Geçmişi ne kadar çok unutursak geleceği korumak o kadar zor olur.” Biz Kara Fatmaları mutlaka hatırlamalıyız sanıyorum.
Bu arada bir kadınımızı daha vermek istiyorum, Melek Hanım. Haçin katliamını hepiniz hatırlıyorsunuz, 535 Türk hunharca katledilmiştir. Hepsi öldüğüne göre nerden biliyorsun hunharca katledildiğini? Şair Melek hanım diye anılırmış Haçin’de.Şahadetinden sonra kolunun altından bir bohça çıkıyor, bohçayı açıyorlar, 18 kıtalık bir destan yazmış. O anda gördüklerini kaleme almış. Mektupçu Hüseyin nasıl vahşetle öldürüldü, komşu kızı Hatice nasıl vahşetle öldürüldü hepsini kaleme aldığı bir destan. Başına ne demiş biliyor musunuz “inşallah okuna”. Ben 45 yaşımda bunu okuyabildim en sonuna da “bizden sonrakiler neler çektiğimizi bileler diye yazıyorum” demiş son iki kıt’ayı sizlere okuyorum

JunkChorn
03.Şubat.2007, 17:52
Meydan kazanı kurdular
Tüm bebeklerimizi kaynattılar
Gün görmedik anaları
Süngü ile oynattılar

Kundakları verdiler
Kanlı kundak yu dediler
Bebelerimizi kaynattılar kaynattılar
Kuzu eti diye hepimize zorla yedirdiler
Evet biz burada kolay bulunmuyoruz, bu koltuklarda kolay oturmuyoruz. Evet bakıyorum çok buruldunuz, çok üzüldünüz ama liderlik dedik biraz da gülümseyelim mi?
Lider dedik, ATATÜRK’ün resimlerine bakıyorum hepsi asık suratlı hepsi ciddi. Lider olmak için böyle mi olmak gerekiyor, acaba ATATÜRK hiç mi gülmemiş, hiç mi espri yapmamış? Hadi gelin Antalya’ya gidelim. Antalya yolunda mola verir kulağına bir türkü gelir “Ya bu türküyü çok sevdim bulun getirin bu türküyü söyleyeni” der. küçücük bir çoban gelir. Derki “Sesin çok güzel bana da bir türkü okur musun”. Başlar çoban “demirciler demir döver tunç olur” diye, bitince ATATÜRK dalmıştır “bis bis” der. Çoban böyle bakar. “Oğlum der bis” der “Çok beğendik tekrarla anlamına gelir”. Hiç nazlanmaz gene aynı türküyü okumaya başlar. ATATÜRK türkü bitince cebinden bir harçlık çıkarır uzatır. Çoban hemen alır harçlığı, kuşağına kor, elini uzatır ATATÜRK’e “bis bis” der. Bu espri ATATÜRK’ün çok hoşuna gittiği için çok ünlü bir sanatçımızın yetişmesi sağlanacaktır.
ATATÜRK’ün hayatta en hoşlanmadığı şey dalkavukluk, ama yemek masasında hiç hoşlanmıyor. Karşısındaki adam da ATATÜRK’e “sen Türklerin şahısın şususun bususun ...”, feci dalkavuk. Yoğurt kasesi adamın önündeymiş diyor ki Atatürk;“Şu yoğurt kasesini bana uzatır mısınız”. Adam yoğurt kasesi uzatacak, el insaf ayağa kalkıyor, önünü ilikliyor, tam yoğurt kasesini alacak parmakları içine giriyor. Ah diyorlar adama taktı ATATÜRK, birde zaten sinirlenmiş durumda, birde çok titiz bu konuda, şimdi bir fırtına kopacak. adam perişan, ah paşam vah paşam derken “Ya niye bu kadar üzüldünüz demin yoğurt yiyecektim şimdi cacık yemiş olurum”. Evet, bu espriyle 25 yılın sonunda ATATÜRK’ün müthiş espiritüel olduğunu keşfettim ve yeni hazırladığım konferansımın konusu ne biliyor musunuz? “ESPİRİLERİYLE ATATÜRK”. Bugün onu hazırlıyorum, 6-7 ay sonra bitecek inşallah sizlerle buluşacağız. O konferansta çok güleceğiz ama inanın çok da düşüneceğiz.
Bir gazetecide Atatürk’e sorar “size der diktatör diyorlar ne dersiniz”. Atatürk şöyle bir bakar, “Eğer ben diktatör olsaydım hanımefendi bu soruyu sorduktan sonra siz asla canlı kalamazdınız “ diyecektir. Peki diktatör mü Mustafa Kemal bakalım.
İzmir kurtuldu, çok tatlı bir yorgunluk, Ankara’ya hareket edecekler. Trene binerler kompartımana çekilirler. Ertesi gün kompartımanı çalar yaveri, açar yorgun, bitkin, kravatını yıkamaktadır Atatürk. Yaveri “ya paşam bu ne hal hiç uyumadınız herhalde niye böylesiniz” der. “Ya çocuk kompartımanıma yastıkla battaniye koymayı unutmuşunuz. Kolumu yastık yaptım ağrıdı setremi yastık yaptım üşüdüm bende uyumadım kalktım” der. Yaveri; “aman paşam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastıkla battaniye getirirdik” der. Ve bir ülke kurtarmaktan dönen komutan söylüyor bunları tarihi bir cevap derki “Geç fark ettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz. Hiçbirinize kıyamadım. Önemli olan benim uyumam değil milletimin rahat uyuması”. Var mı böyle bir şey! Bu insana diktatör demeye kimin dili varabilir. Ayaklarının altına Yunan bayrağı serildiğinde bayrak bir ulusun onurudur diye basmayıp kaldırtan bir insanın kendi milletinin inancını çiğneyebileceğini düşünmek ancak onuru ve şerefi olmayan kişilerin işi olabilir diye düşünmeden de edemiyorum.
Bu arada içimizde çok değerli öğretim görevlilerimiz ve öğretmen arkadaşlarımız var. Onların için de çok özel bir anısını anlatacağım. İstanbul Üniversitesinin açılış töreni. Çok mütevazı bir salon, tahta iskemleler, ortaya ATATÜRK’ün oturması için kırmızı renkte süslü muhteşem bir koltuk konmuş. Profesörlerle birlikte geliyor, buyurun diyorlar. Bir koltuğa bakıyor dönüyor profesörlere, aynen şunları söylüyor; “Sizlerden öğrenecek o kadar çok şeyim olduğuna göre bu koltuk sadece sizlere layıktır” diyor. En kıdemli profesörü o koltuğa oturtuyor ve kendisi tahta iskemlede programı sonuna kadar izliyor. Evet yani kendince hak etmediği hiçbir koltuğa oturmayan bir Mustafa Kemal’i görüyoruz orada. Dünya lideri olmak sanıyorum bu evet .
Bu arada İstanbul ve Ankara illerinden birisine ATATÜRK adının verilmesi için bir kanun önergesi veriliyor meclise. ya İstanbul’a ATATÜRK diyorduk ya Ankara’ya. Bu önergeyi vereni hemen çağırıyor ve aynen şunları söylüyor ;“Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bakın bu şehrin ismi İstanbul ama Fatih Sultan Mehmet’i hemen hatırlıyoruz. Eğer ben bir şey yapabildiysem bunu binaların tepelerine, şehrin temellerine ismimi yazarak değil milletimin kalbine yazarak anılmak isterim” diyecek, hiçbir yere adının verilmesini kabul etmeyecektir. Şimdi bakıyorum da hortumcunun soyguncunun hepsinin adı bitaraflarda şey gibi yazıyor merak ediyorum nasıl oluyor bu diye. Evet, galiba beni bıraktınız, ben 25 yıl kolay değil, beni bırakırsanız sabaha kadar buradayız. En iyisi son iki anı ama onu en iyi anlatan anılarla programıma son vermek istiyorum;
İşte ilki öğrenciler evet sizin için. Bir öğrenci anlatıyor, Mahmut SADİ. Şöyle anlatır Mahmut SADİ. “Yıl 1923. İstanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar. Okul duvarında bir ilan görüyorum. Avrupa’ya talebe yollanacaktır. Allah Allah diyorum, ülke yıkık dökük yıl 1923 Avrupa’ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz. Benim ismimin yanına ATATÜRK “Berlin Üniversitesine gitsin” diye yazmış. Zaman geldi. Sirkeci garındayım, ama kafam öyle karışık ki gitsem mi kalsam mı, orda beni unutur mu bunlar, para yollarlar mı, gurbet ellerde ne yaparım? Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sırada bir müvezzi ismimi çağırdı “Mahmut SADİ, Mahmut SADİ, bir telgrafın var” telgrafı açtım aynen şunlar yazıyordu ”sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum alevler olarak geri dönmelisiniz”. Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hesap edebilen bir lider dünya lideri olmasın da ne olsun. Yıl 1923, biz evimizde bir çocuğumuzun huyunu değiştiremiyoruz bir huyunu. Tüm ülkenin huyu değişiyor. Bunla uğraşan bir insan yolladığı 11 öğrenci nerede, ne zaman, ne düşünebileceğini hissedebiliyor. Mahmut Sadi devam ediyor “gel de şimdi gitme, gitte orda çalışma, dön de bu ülke için canını verme”.diyor.
Evet bu gün en büyük şikayeti ne Türkiye’nin? Beyin göçü. En iyi beyinlerimizi kapıp götürüyorlar ama o çocuklarımız arkalarına baka baka gidiyorlar. Peki diyeceksiniz ki engellemek o kadar mı zormuş? Ha o gün 11 öğrenciymiş, telgrafmış. Bu gün milyon öğrenci olsun, e-mail bilgisayar var. Yeter ki şu iki cümleyi ifade edebilecek, onların sorumluluğunu alan bir liderleri olsun.
İşte son anım, Nehire NEHİR hanımefendiden; şöyle anlatır “O zamanlar kadınların sanatçı kimliğini yeni yeni kazandığı dönemler. Benim tiyatroda çömezlik dönemim. Muhsin ERTUĞRUL Darül Bedai’ye baş yönetmen olarak atanmış. Çok titiz bir insan. Provadan oyuna her şey saat titizliği ile işliyor, perde bir saniye bile geç açılmıyordu. Provaya geç kalan oyuncu derhal oyundan uzaklaştırılıyordu. Eee tahmin edersiniz ki bu durumda Muhsin Ertuğrul’un da düşmanı çoktu. Bir gece Dolmabahçe’den ATATÜRK’ün Şehir Tiyatrolarına geleciği haber verildi. Ben de karşılamak için hazırdım. Fakat paşa gecikti. Muhsin Ertuğrul kendisini beklemeden perdeyi saniyesi saniyesine açıp oyunu başlattı. ATATÜRK 4 dakika geç kalmıştı. Etraftaki dalkavuklar ATATÜRK geldiğinde Muhsin ERTUĞRUL’un onu beklemeden perdeyi açtığını ellerini ovuştura ovuştura anlattılar ATATÜRK “Yaaa öylemi Muhsin Ertuğrul’la Görüşürüz” dedi. Herkes Muhsin ERTUĞRUL’un işinin bittiğine inanıyor, ben müdür olacağım sen müdür olacaksın kavgaları bile başlamıştı. ATATÜRK piyesin bitiminde Muhsin ERTUĞRUL’u ayakta karşıladı. Deminkileri de yanına çağırarak aynen şunları söyledi. “Sizi tebrik ederim işinizle ilgili ciddiyetiniz ülkenin gelişimini ciddiye aldığınızı gösterir biz geç kaldık siz vazifenizi yaptınız eğer bir tek benim için perdeyi açmayıp oyunu başlatmasaydınız bu dalkavukluktan ileri gitmez ve beni çok üzerdi ben herkesin her sahada işini bu kadar ciddiye almasını istiyorum ülke ancak böyle ilerler efendiler” demez mi. Etraftakilerin suratları görülmeye değerdi o sırada”. Ama işte liderlik diyorum. Şimdi bir an günümüze geliyorum, hadi bakalım baba iseniz başlatın programı gelmeden. Mümkün mü! Ondan sonra artık beğenin haritadan bir yer, evet ki bu insan bir ülkenin en büyük lideri değil asrın lideri olan bir insan bunu yapıyor.
Evet ATATÜRK ve onunla el ele verenler sayesinde üç tarafı deniz yerin üstünü anlatayım mı? Lütfen pazara gidelim Yabancı ülkelere gittim. portakalı taneyle jelatinlere sarıyorlar, kıymetli madde, karpuzu dilimle yiyorlar, biz kelek çıktımı atıyoruz, bir tane daha açıyoruz var mı böyle bir nimet. Lütfen pazara gidelim, yeşilin her tonu; geçen bir yabancı konuğum var; pazardan geçmek zorunda kaldık dedi ki bana “Türklerin özel bir günü herhalde bu gün”. “Neden” dedim? Eee baktı kadın naylon torba naylon torba yok öyle bir dava, böyle bir nimet nerde, hangi ülkede. Bir tane salatalık, bir tane domates, biz kilolarla. Ve bana ne dedi biliyor musunuz? “Yahu ülkeme dönünce ne isteyeceğim biliyor musun”. “Ne” dedim. “Türkiye’yi isterim de isterim diye tutturacağım” dedi. Bir espriydi ama bir gerçek payı da olduğu su götürmez.
Peki yerin altına geçelim. Krom, brom, toryum, bor. Tamam güzel ama petrolün zekasına hayranım. Neden mi? Burada çıkıyor, burada çıkıyor, burada çıkıyor ama Türkiye’nin sınırını ezberletmişler petrole, bir kilometre girmiyor içeri. Var mı böyle bir petrol, yani altımız petrol dolu aslında. Hadi petrolü de geçelim, uzaydan çekilen fotoğraflara göre bugün petrolden bir derece zengin maden var, uranyum. Bu gün dünyadaki, Türkiye’de değil dünyadaki eni iyi uranyum rezervi bizim Karadeniz dağlarında arzı endam ediyormuş. Hoş o bize bakıyor biz ona bakıyoruz ama Türkiye’nin dış borcunun 19 katı değeri olduğu tespit edilmiş uzaydan çekilen fotoğraflara göre.
Yabancı ülkelere gittiğimde ufacık bir tarihi vesika buluyorlar, üç kere etrafını çeviriyorlar, birde bol para ödüyorsunuz, böööyle bakıyorsunuz. 15 ayrı medeniyeti barındıran 10000 yıllık bir tarih var altımızda.
Romanya devlet bütçesinin üçte birini nasıl kalkındırıyor? Suni termal tesis yapmış adamlar düşünebiliyor musunuz suni. Erzurum’a gittim kaynıyor, Kozaklıya gittim kaynıyor, Bursa’ya gittim kaynıyor, İzmir kaynıyor. Sadece bizim sıcak su kaplıcamız. Hakikisi var çünkü elimizde
Geçen gün Isparta Süleyman Demirel üniversitesi beni davet etti rektörlük, oraya gittim. Beni Darvas diye bir kayak merkezine götürdüler. Kayak merkezinde kayakla kayıyordu herkes Davras’ta. Bir buçuk saat sonra, Antalya Akdeniz üniversitesinde vereceğim konferans için Antalya’ya indim. Millet denizde yüzüyordu. Var mı böyle bir ülke söyleyin bana. Bir buçuk saatlik mesafede. Bursa, Uludağ’a gidiyorsunuz kayak kayıyorlar, 20 dakikada Mudanya’ya gidiyorsunuz denize giriyorlar. Hakikaten yok böyle bir ülke. Dünya yuvarlağını çevirin hepsinin bir araya geldiği bir ülke söyleyin bana, ben bulamadım. Ya güneşi var ya kar-ı var ya denizi var ya dağı var birinden biri mutlaka.
Peki bu kadar özel ve güzel bir ülke bizim elimizdeyken başımız dertten kurtulur mu? Asla. Düşmanımız dünden daha az değil, dünden daha çok. Bütün ülkelerin gözü bizim ülkemizde. Nasıl olmasın ki! Galiba bir tek bizim gözümüz yok şu ülkede.
Bu gün bunun için parçalama ve bölme girişimlerini yüz yıllardır uyguluyorlar. Bir ara siyasi girdiler, sağ-sol diye böldüler, kapışın dediler, yutmadık. Daha sonra etnik böldüler, kürt-Türk dediler, kapışın dediler, yutmadık. Dinimizi kullandılar, kapanan-kapanmayan, laik olan–olmayan, ATATÜRK’çü olan–olmayan diye dörde beşe, tarikatlara bölünün dediler ki kolay alalım, yutmadık. Ekonomiyi kullandılar, zengin-fakir alan-alamayan dediler, gene olmadı. Yani tazı eski tazıydı, habire çulunu değiştirdiler. Oyunun kuralı buydu ama biz bu oyuna hiç gelmedik gelmeye de asla niyetimiz yok.
Yeni ATATÜRK’ler yetişiyor ve gelmekte. İşte bugün bizi kuvvetlendikçe budanan, diğer türlü olduğu sürece de sulanan bir ağaç misali görmek gafletinde olan yada başka bir deyişle ayağa kalkmayacak kadar destekle ama yere düşmeyecek kadar köstekle politikası uygulamaya çalışan tüm ülkelere, iç ve dış düşmanlarımıza karşı en güzel cevabı ne zaman vereceğiz biliyor musunuz? Onu anmayı bırakıp anlamaya başladığımız zaman. Onu yakamızda taşıdığımız kadar fikir ve eylemlerimizde de taşıyabildiğimiz zaman. Onu özlediğimiz kadar özümsediğimiz zaman. Onunla yarışan ama onu aşmış yeni Mustafa Kemalleri yetiştirebildiğimiz zaman vereceğimiz inancıyla. sizlerden Nakiye Hanım, Kara Fatma, Mustafa Kemal gösterdiğin hedefe henüz ulaşamamış olmaktan dolayı özür diliyor ve bu hedefe ulaşana dek sakın bizi affetmeyin diyor ve bir şiirle programıma son veriyorum.

ATATÜRK de, et artı kemik artı kandı,
İnsanüstü değildi yani ATATÜRK,
ATATÜRK de herkes gibi kusurları olan,
Küçük büyük ve çirkinde olabilirdi,
Ama güzeldi.

ATATÜRK yorgunluk kahvesini bir su başında yudumlamayı,
Serhat türkülerini, alaturkayı, mesela Safiye Ayla’yı,
Yemeklerden fasulye pilakisini seven,
Miri kelam bir İstanbul efendisi.

Aşık ve şair, mahcup ve ürkek,
Ama Karadenizli değil Karadeniz kadar canlı,
Adanalı değil ama Adanalı kadar sıcak kanlı,
Ve bir Aydınlı kadar oturaklı ve zeybek.

Velhasıl bizim mayamızdan bizim kumaşımızdandı Mustafa Kemal.
İnsan üstü değildi ATATÜRK,
Tam insandı.

Eray Dengiz
04.Şubat.2007, 02:05
Atatürk'ün hiç görmediğiniz videoları

"Atatürk çalışıyor, dert dinliyor, kahve içiyor.."

http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=9246&k_A=kaan
http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=9247&k_A=kaan
http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=9248&k_A=kaan

arkadaşlar kesinlikle izleyin.. her bakımdan mükemmel bir insadı Atamız. ahh Atam ah.. Keşke hayatta olsan..

garydelgadov
04.Şubat.2007, 02:10
öncelikle böyle bir şey için seni tebrik etmek istiyorum. Ellerine yüreğine sağlık çok güzel gercekten. Ben varım.

haklısın abi böyle yazıların yazılması türkiyemizin atatürkçülükten kopmamış olmasının bir göstergesidir.

JunkChorn
04.Şubat.2007, 20:14
Atatürk'ün hiç görmediğiniz videoları

"Atatürk çalışıyor, dert dinliyor, kahve içiyor.."

http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=9246&k_A=kaan
http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=9247&k_A=kaan
http://video.haberturk.com/Video.aspx?v_ID=9248&k_A=kaan

arkadaşlar kesinlikle izleyin.. her bakımdan mükemmel bir insadı Atamız. ahh Atam ah.. Keşke hayatta olsan..

Eray abi teşekkürler,gerçekten çok güzel ve ilginç daha önce hiç görmedim o kadar arşivim olmasına rağmen hemen ekledim.Her Türk'ün izlemesi lazım

tombul taho
05.Şubat.2007, 12:40
Merhaba arkadaşlar;

Hemen hemen kaliteli her forumda mutlaka böyle başlıklar görebilirsiniz. O yüzden bunu bizim forumlarımızı da taşıdığınız için sizleri tebrik ediyorum. Teşekkürler...

Ayrıca gruba herkesi almamanız da gerçekten çok iyi olmuş. Böylece hem seviyeli hem de sağlam bir grup kurmuş olursunuz.

Grubunuza ben de başvurmak istiyorum. Yetkili arkadaşlar beni de bir kontrol etsinler. Ondan sonra kabul görürse o yazıyı ekleyeyim imzama...

LaKe
05.Şubat.2007, 13:54
Eray Abi ve JunkChorn, paylaşımlarınız için sağolun. Videoları izledim ve yazıyı okudum. :) Gerçekten harika.

Birde, eğer bulabilirseniz Kurtuluş filmlerini izleyin arkadaşlar. Orada Atatürk'ü Rutkay Aziz canlandırıyor. Turgut Özakman senaryosunu yazmış. Yıllar önce film TRT'de 9-10 bölüm yayınlanmıştı. Gerçekten mükemmel. :)

garydelgadov
05.Şubat.2007, 13:57
Atamizin İzİnde Olmamiz Ve BÖyle Yazilar Yazmamiz Benİ Çok Mutlu Ettİ

JunkChorn
05.Şubat.2007, 21:00
Eray Abi ve JunkChorn, paylaşımlarınız için sağolun. Videoları izledim ve yazıyı okudum. :) Gerçekten harika.

Birde, eğer bulabilirseniz Kurtuluş filmlerini izleyin arkadaşlar. Orada Atatürk'ü Rutkay Aziz canlandırıyor. Turgut Özakman senaryosunu yazmış. Yıllar önce film TRT'de 9-10 bölüm yayınlanmıştı. Gerçekten mükemmel. :)

Ben teşekkür ederim Mert.Dediğin film bende var.Zamanında bi gazete vermişti.5cd çok çok güzel.:)

JunkChorn
05.Şubat.2007, 21:07
Bu ülkede yasayan her insanin bağımsızlığını ve demokrasisini borçlu olduğu insan: ATATÜRK... Gençliğinde kot pantolon giyememiş. Sevgilisinin elinden tutup hasılat rekorları kiran bir sinema filmine gidememiş... Padişah ona Trablusgarp Cephesi'nde görev verdiğinde, lüks uçak şirketinin, first class koltuğunda viskisini yudumlayarak görev yerine gidememiş... Halkına bağımsızlık fikrini anlatabilmek için kortej esliğinde Mercedes'lerle gezememiş Anadolu'yu... Kurtuluş hareketini başlatmak için 19 Mayıs'ta Samsun'a ayak basan ayağında spor ayakkabısı ya da kovboy çizmesi yokmuş... Kazandığı her savaştan sonra savaş sahasına fırlayıp moral veren mini etekli ponpon kızlar da yokmuş... Tarih kitaplarına bakılırsa, Yunanlıları İzmir'den denize döktükten sonra timsah yürüyüşü de yapmamışlar... Ülkesinde yapacağı devrimleri, unutmamak için not alacağı bir cep bilgisayarı olmadığı gibi, kendisine suikast girişiminde bulunacakları da cep telefonundan öğrenememiş! Atatürk için üzülüyorum. Dağ gibi adam, bir radyo programına faks çekemeden, İsmet Pasa için Safiye Ayla'dan bir istek parçası isteyemeden gitti .. Lozan Zaferi'nden sonra veya Cumhuriyet'in ilanından sonra arabaya atlayıp sabahlara kadar korna çalıp, elinde bayraklarla sokaklarda tur atamadı. Evinin balkonuna çıkıp, bir şarjör mermiyi havaya sıkamadı. Atatürk'e acıyorum... Sen kalk, dört kadınla evlenebileceğin bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyip tek kadınla evlilik sistemini getir. Aaaah ah... Çılgın diskolara gitmek, sabahlara kadar içip, içip rock yapmak, babasının mersedesini alıp söyle bir Emirgan turu çekmek dururken... Bunları yapmadı Atatürk... Keyif çatmadı... Tüm hayatini ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına harcadı... ISTE ONUN IÇIN BÜYÜK ADAMDI ATATÜRK HER FIRSAT ELINDE VARDI. O ISE SADECE BU MILLETIN BAGIMSIZLIGINI ISTEDI. BÜTÜN SUÇU 2 KADEH RAKI IÇMEKTI O KADAR

LaKe
06.Şubat.2007, 00:09
Bu da güzel bir yazıydı. Gerçekten çok büyük bir lidermiş Atatürk. Bağımsızlık uğruna tüm zevklerinden vazgeçmiş, kendini Türk Milletine adamış. Onun izinden giden liderler oldu, ama onun gibisi bir daha gelmedi...

SaRPeR1903
06.Şubat.2007, 02:04
Hıncal Uluçun yazılarında bir bölüm vardır sevdiğim yazılar diye orada çıkıyor çoğunlukla liderlerin Atatürk hakkındaki düşüncüleri herzaman gururlanıyorum :)

ultraslanerdem
06.Şubat.2007, 09:27
Atatürk'le ilgili gerçek yazılan yazıların hepsi gurur verici...

Aşk-ı Şehir
07.Şubat.2007, 17:53
öncelikle hayırlı olsun abi bi ricam war ben nerden başvuru yapılcanı bilmiom benide eklermisin

meddah
07.Şubat.2007, 19:40
Bu oluşumun üyelerinden bir ek çalışma grubu oluşturulsun, bu ekip bölüme veya bu başlık altına eklenen çalışma/metin/paylaşımların doğruluğunu yahut uygunluğunu belirlesin.
Sonuçta bu bir oluşum olduğu ve çalışmalar/paylaşımlar da bu oluşuma ait olduğu için böyle bir kısıtlamanın bir zararı yok gibi görünüyor.

ArJeN_hamdinho
08.Şubat.2007, 15:16
Lütfen Benide Eklermisiniz..

MeMo
08.Şubat.2007, 15:39
Ben niye eklenmedim anlamıyorum.

Mc.Speedy
09.Şubat.2007, 00:36
Mustafa böyle bir konuyu başlattığın için Öncelikle Teşekkür Ediyorum ve Benide eklenmemi istiyorum.

S-B-Z
09.Şubat.2007, 16:07
Gerçekten çok güzel Yazı ve Paylaşımlar bunlar.Emeği geçen Arkadaşlarıma Teşekkür ediyorum.Bu aralar bir yoğunluğum var en kısa zamanda bende bişeyler ekleyeceğim.

Aşk-ı Şehir
09.Şubat.2007, 18:47
teşekkür ederim speedy

JunkChorn
10.Şubat.2007, 00:55
Bu da güzel bir yazıydı. Gerçekten çok büyük bir lidermiş Atatürk. Bağımsızlık uğruna tüm zevklerinden vazgeçmiş, kendini Türk Milletine adamış. Onun izinden giden liderler oldu, ama onun gibisi bir daha gelmedi...


Daha neler war Mert.Vakit olsada buraya koysam;)

Mc.Speedy
10.Şubat.2007, 01:17
Mustafa böyle bir konuyu başlattığın için Öncelikle Teşekkür Ediyorum ve Benide eklenmemi istiyorum.


teşekkür ederim speedy

Önemli bir değil fakat konu hassas olduğu için belirtmek istedim , teşekkkürüm kurucu üyelerden Mustafa Güngör'e idi.

Aşk-ı Şehir
10.Şubat.2007, 11:45
olsun abicim canın saolsun

comandante
13.Şubat.2007, 14:02
arkadaşlar lütfen niye eklenmiyoruz gibi mesajlar atmayalım artık.burada yapılan paylaşımlara bakarak ekliyoruz.eğer üyelere bir göz atarsanız hepsinin aktif üyeler bir çoğunun da site yöneticisi olduğunu göreceksiniz.herkesi almamız beklenmesin lütfen.ama bu kimse alınmayacak demek de değildir...yapılan paylaşımlar,diğer başlıklarda atılan mesajlar,konuşma üslubunuz hepsi takip edilecek o şekilde alınacaksınız...

gereksiz mesajlar silinmiştir...

Edit: mustafa_ekici90 özel mesajla gereken bilgiler verilmiştir...öm ile her zaman ulaşabilirsin bana

SYLaR
14.Şubat.2007, 21:44
Beni de eklermisiniz?

Bu aralar fazla takılamadığım için paylaşım yapamıyorum ama en kısa zamanda paylaşımlarım gelecektir.

JunkChorn
14.Şubat.2007, 23:37
İlgiyle okumanız dileğiyle.Büyük emeklerle oluşturdum bu paylaşımı bir kaç yerden alıntı vardır.Belirtmek isterim yeri gelince.

Zevkle Okumanız Dileğiyle.







http://img292.imageshack.us/img292/8751/50gun5ls17en.jpg (http://imageshack.us)

Nefeslerin tutulduğu an...
Tarih: 10 Kasım 1953. Mermer lahit sökülmüş, betonlar kırılmış, tabutu kaldıracak zincirli makaralar lahit salonunun tavanına yerleştirilmişti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi, tabutun çevresindeler...

http://img248.imageshack.us/img248/9405/51gun5xl15ba.jpg (http://imageshack.us)

Kız kardeşinin gözyaşları
Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Atadan, başını tabuta dayıyor ve dakikalarca öyle kalıyordu. Belki çok uzaklarda, Selanik'te kalan günleri yâd ediyor; belki de ağabeyinin ruhuna dualar gönderiyordu.

http://img138.imageshack.us/img138/9303/52gun8ut15rh.jpg (http://imageshack.us)

Tabut ortaya çıkıyor
Lahtin üzeri tamamen açılmış, Atatürk'ün cenazesini 15 yıldan beri muhafaza eden kurşun tabut ortaya çıkmıştı
http://img292.imageshack.us/img292/5624/53gun3dy10hi.jpg (http://imageshack.us)

http://img248.imageshack.us/img248/8641/54gun4oo12wh.jpg (http://imageshack.us)
Atatürk'ün tabutu birazdan salona çıkartılmış olacak.
Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes ve devletin en üst düzeyi tabutun çevresindeler...

http://img248.imageshack.us/img248/7198/56gun3if13xj.jpg (http://imageshack.us)

Mermer lâhid sökülüyor.
Sonra betonlar kırılıyor ve tabutu kaldıracak olan makaralar lâhit salonunun tavanına yerleştiriliyor.

http://img292.imageshack.us/img292/6734/57gun8fw15gc.jpg (http://imageshack.us)

Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.
Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e doğru yol alan korteji, Makbule Hanım hıçkırıklar içinde takip ediyor.

http://img138.imageshack.us/img138/2883/58gun8bi12kz.jpg (http://imageshack.us)

Son saygı duruşu
Üniversite gençliği, Atatürk'ün Etnografya Müzesi'nde son saygı duruşunu yapıyor.
alıntı

Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
Ata'nın
yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
Şevki
Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
ise
Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
ediyoruz."Prof. Mutlu
önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını
gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
rica
etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
götürürüm,
bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis
Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
da...Mutlu,
görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
Gerçekten
tarihi bir tanıklıktı bu...
Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
kabrinden
çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
hafta
boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
başında
nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
Bunun
üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
bir
sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.
Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
ağzı
kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
için
kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
bir
muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
nefesini
tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
patlatmış,
nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15
yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
yardımıyla
katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
kahverengi
bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu
Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
anlatacaktı:"Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
ile
karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
kapağının
üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
uyuyor
gibiydi."
Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
başına
çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
Başbakan
Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
de
yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
aşağı,
tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
baktım
ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
Tahmin
ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
yığılıverdi.
Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
tekrar
solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
beyaz
kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
doçenti Dr.
Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
gösterdi ve
şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
istiyor."Doç.
Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
"Böyle bir
kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
kâğıdı
katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
sonra
salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
besmele
çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
yıl
içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
bayrakla
örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
durağı
olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
askerin
omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
top
arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
naklen
yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
hüzünlüdür.Ancak
o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
yapılmıştı.
Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
formül
enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
ilaç
şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
sayesinde
Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
-
öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak İslam dini, ölünün
defnini
şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
huzurunda
Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
tahnit
bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
Atatürk'ün
(mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
katılanlar
olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
törene
katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
bilgilerin bir
kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu
ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
ayrıntılarla
daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

Osman Ersoy ve Halide İntepe, 10 Kasım 1953'te
Etnografya
Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
o
töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
buldular.
İzlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
katafalka
çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
sakalı
vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

' Gözleri aralıktı'

• HALİDE İNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
Başı yana
doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
Hani
insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
aralıktı
gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."

JunkChorn
15.Şubat.2007, 00:42
Lütfen paylaşım ve yorumlarınızı esirgemeyin

Aşk-ı Şehir
15.Şubat.2007, 14:52
HANİ ATATÜRKÜN ÖZELLİKLERİ VARDIRYA VATANSEVERLİĞİ SAĞLAM KİŞİLİĞİ GİBİ BENDE SİZE ATATÜRKÜN İLERİ GÖRÜŞLÜLÜĞÜ İLE İLGİLİ BİRKAÇ BİRŞEY YAZMAK İSTİYORUM
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK 1932 YILINDA ÜNLÜ AMERİKALI GENERAL MAC ARTHUR İLE GÖRÜŞME YAPARAK GELECEK HAKKINDA NELER OLABİLECEĞİNİ ADETA SÖYLEMİŞTİR:
...FRANSIZLAR ARTIK GÜÇLÜ BİR ORDUYU KURMAK YETENEĞİNDEN YOKSUNDURLAR. İNGİLİZLER,BUNDAN BÖYLE ADALARININ SAVUNMALARI İÇİN FRANSIZLARA GÜVENEMEZLER İTALYANLAR SAVAŞIN DIŞINDA KALABİLECEK OLSALAR, SAVAŞ SONRASI BARIŞTA ÖNEMLİ BİR ROL OYNAYABİLİRLER. AMA, MUSSOLİNİN İHTİRASI YÜZÜNDEN BUNU YAPAMAYACAKLARDIR. BÖYLECE ALMANLAR,İNGİLTERE VE RUSYA DIŞINDA BÜTÜN AVRUPAYI İŞGAL EDECEKLERDİR. AMERİKANIN TARAFSIZLIĞINI KORUMASI MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. SAVAŞA KATILACAKLARDIR. BU KATILMA İLE DE ALMANLAR MAĞLUP OLACAKLARDIR. FAKAT SAVAŞIN ASIL GALİBİ, NE AMERİKA NE DE İNGİLTERE OLACAKTIR. SOVYET RUSYA SAVAŞIN ASIL GALİBİ OLACAKTIR. BİZ TÜRKLER,BU TEHLİKEYİ DİĞER BÜTÜN MİLLETLERDEN ÇOK DAHA İYİ GÖRMEKTEYİZ. ÇÜNKÜ YAKIN KOMŞUMUZDUR.ÇÜNKÜ ONLARLA ÇOK SAVAŞTIK. ÇÜNKÜ BATININ FARKINA VARMADIĞI BİR POLİTİKA UYGULAMAKTADIRLAR. YALNIZ AVRUPA İÇİN DEĞİL ASYA İÇİNDE BÜYÜK TEHLİKEDİRLER.

EEEE DAHA NE DİYELİM DÜNYANIN EN İYİ LİDERİNE SAHİP OLDUĞUMUZ İÇİN KENDİMİZİ ŞANSLI SANMALI ÜLKEMİZİ EN İYİ ŞEKİLDE İLERLETMELİ VE YÜCELTMELİYİZ.
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:
http://www.youtube.com/watch?v=q2nlNEHOKdM
http://www.youtube.com/watch?v=xByk9UUyl70
http://www.youtube.com/watch?v=g1QNaBvxTHc
http://www.youtube.com/watch?v=tfshR1vqQHk
ARKADAŞLAR HEPSİ ÇOK GÜZEL AMA ARADA BİR İKİ TANE ŞEREFSİZİN YORUMLAR VAR BENİ ÇOK İNCİTTİ BİR TÜRK VE ATATÜRKÇÜ OLARAK
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:
ARKADAŞLAR İŞTE ULUÖNDERİMİZİN 1978 LERİ NASIL ÖNGÖRDÜĞÜNÜN TİPİK BİR KANITI DERİN DEVLET KİTABINDAN YAZDIM:
1928 YILINDA, EMANULLAH HAN AFGANİSTAN DEVLET BAŞKANI OLDUĞU ZAMAN, ASKERİ İLİŞKİLERİMİZ DE EŞZAMANLI OLARAK BAŞLAMIŞTI. ORAYA ASKERİ UZMANLARIMIZI GÖNDERMİŞTİK. BU ASKERLERİMİZN AFGAN ORDUSUNU KURDUĞUDA BİLİNMEKTEDİR. MUSTAFA KEMAL UZMANLARI ORAYA GÖNDERMEDEN ÖNCE YAPTIĞI KONUŞMADA ŞÖYLE DER: '' AFGANİSTAN SUNİ BİR DEVLETTİR. BUGÜN PEŞTUN AĞIRLIKLI OLAN BU DEVLETİN MERKEZİ YAPISI, YARIN ZULME KAPI AÇABİLİR VE ORADAKİ PEŞTUN ÇOĞUNLUK TÜRK UNSURLARINA SALDIRABİLİR. BÖYLE BİRGÜN GELDİĞİNDE SİZİN GÖREVİNİZ SADECE AFGAN ORDUSUNU YÖNETMEK DEĞİLDİR. PEŞTUN MİLLİYETÇİLİĞİ AZDIĞINDA, BUNA DİRENECEK TÜRK LİDERLER YETİŞTİRECEKSİNİZ.

Hugo
17.Şubat.2007, 17:02
Birşey sorma gereği duydum bu çalışmalar ile ilgili..

Bu Atatürkçü Çalışma Grubunun adı neden Kemal'in Askerleri ?
Kemal, Atamızın gerçek adı bile değil.. Art niyet yok merak var.. Bazı kişilerin ona kasıtlı olarak Kemal Paşa dediklerini biliyorum çünkü.. nedenini de biliyorum .. Mustafa ismini kullanmak gerekmez mi? Sadece ATATÜRK ya da ATA da kullanılabilir..

Sadece merakta soruyorum.. Altında art niyet yoktur..

sysekko
20.Şubat.2007, 17:52
bunu anlayacak herkesin bu oluşuma katılması gerekmektedir. hatta bunu bir internet sayfasıylada desteklenmelidir.
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:
dostum sana teşekkür ederim. bu yazdıklarımızı daha geniş kitlelere ulaştırmamız gerekmektedir. bu derin duyguları ve geniş anlayışı anlamayan binlerce türk genci var onları aydınlatmak bizlerin ellerinde tekrar ellerine sağlık

JunkChorn
21.Şubat.2007, 01:59
Birşey sorma gereği duydum bu çalışmalar ile ilgili..

Bu Atatürkçü Çalışma Grubunun adı neden Kemal'in Askerleri ?
Kemal, Atamızın gerçek adı bile değil.. Art niyet yok merak var.. Bazı kişilerin ona kasıtlı olarak Kemal Paşa dediklerini biliyorum çünkü.. nedenini de biliyorum .. Mustafa ismini kullanmak gerekmez mi? Sadece ATATÜRK ya da ATA da kullanılabilir..

Sadece merakta soruyorum.. Altında art niyet yoktur..

Art niyet aranmaz merak etme;)ama okuyunca sana hak verdim.Bir de şöyle düşün biz bilerek "KEMAL" diyenlere inat olsun diye seçtik:DKEMAL'İN ASKERLERİYİZ..

Aşk-ı Şehir
21.Şubat.2007, 16:47
ArkadaŞlar Derİn Devlet Derİn Devlet Dİye AĞizimizda Dolanan Bİr Laf Varya İŞte Atamiz Derİn Devletİn Bİr ÖrneĞİnİ Trablusgarp SavaŞinda YaŞamiŞtir. Atamiz Trablusgarpa Esnaf KiliĞinda GİtmİŞ Halki ÖrgÜtlemİŞ Ve İtalyanlara KarŞi Son Derece MuhteŞem Şekİlde Bİr SavaŞ ÇikarmiŞtir.

Bu Arada Atamiz İle İlgİlİ BİrÇok Kİtapta KurtuluŞ SavaŞinda SavaŞan Askerlerİn ÇoĞuna Kemalİn Askerlerİ Denİlmektedİr...

Hugo
23.Şubat.2007, 10:04
Kemal'in Askerleri Türksportal.net Atatürkçü Çalışma Topluluğu'na beni de katarsanız sevinirim..

Hepimiz Askeriz! "Kemal'in Askerleri"yiz!...

Aşk-ı Şehir
23.Şubat.2007, 20:41
ALINTIDIR:

KEYİFLE OKUMANIZ DİLEĞİYLE

GÖRDÜĞÜ SON RÜYA




26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı. Prof. Afet İnan, olayışöyle anlatıyor: O geceyi rahatsız geçirdi. İlk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki açıklamasında: 'Demek ölüm böyle olacak' diyerek uzun bir rüya gördüğünü anlattı. 'Salih'e söyle, ikimizde kuyuya düştük, fakat o kurtuldu' dedi.'

Atatürk'ün, burada “kuyuya düşme” sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisinin de söylediği gibi ölümünün habercisiydi. Salih Bozok'un kuyudan kurtulması ise, Atatürk'ün vefat etti gün, buna çok üzülen Salih Bozok'un intihar etmesi ve sonunda kurtarılmasını simgeliyordu...



HAYATINI KURTARAN SAAT



Çanakkale Savaşları sırasında düşman ordularının hücumlarına karşı Conkbayırıve Kocatepe'de yaptığısavunmalarla düşmanı durduran ve sonra onları mağlup etmeye başlayan Mustafa Kemal İstanbul'un düşmesini engellemiş oluyordu...

Savaşın en kızgın olduğu günlerden birinde Mustafa Kemal yanında bulunan Yaveri ve yakın arkadaşıNuri Conker'e emirlerini verirken, bu sırada patlayan bir mermi parçası onun kalbinin üzerine isabet eder...

Nuri Conker: “Eyvah vuruldunuz Paşam!...” diye bağırınca, Mustafa Kemal hemen: “Öyle bir şey yok, aldığınız emri derhal yerine getiriniz” der. Aslında Nuri Conker'in gördüğü doğruydu. Bir mermi parçasıO'nun tam kalbinin üzerine çarpmış fakat büyük bir mucize eseri cebindeki saate rastlamıştı. Birkaç santim sola ya da sağa isabet etse Mustafa Kemal'in kurtulabilmesi mümkün olamayacaktı. Fakat saat parçalanmış, Mustafa Kemal'in hayatı ise kurtulmuştu...

MADAM SİMPSON KEHANETİ

1936 yılının Ekim Ayı'nda o zamanki İngiltere Kralı 8. Edward ile Madam Simpson, Türkiye'de Atatürk'ün misafiri olarak bulunuyorlardı. Atatürk ve misafirleri bulundukları gemiden, Moda'daki deniz yarışlarınıseyrediyorlardı. Atatürk çok keyifli ve neşeliydi. İngiltere Kralı 8. Edward ile Madam Simpson yanyana oturuyorlardı.



Bir ara Madam Simpson elindeki dürbünü ile ayağa kalktı. Davetliler ve gazeteciler de kalktılar. Kral da Ata'yı selamlayarak Madam Simpson'un arkasından kalkınca, Atatürk yanlarındakilere döner ve şöyle der: “Kral'ın Madam'a karşı zaafı olduğunu görüyorum. Korkarım ki, tahtını bu kadın yüzünden kaybedecek.”

İngiltere tahtına çıkmışolan 8. Edward bir süre sonra Madam Simpson ile evlenmek isteyince, saray çevresindekiler ve hükümetin ileri gelenleri bu evlenmeye karşı geldiler ve engel oldular. Çünkü Madam Simpson asil tabir edilen bir aileden gelmiyordu. O halktan biriydi. Bunun üzerine 8. Edward İngiltere tahtından feragat ederek, Bayan Simpson ile evlenmişti. Bu olay Yirminci yüzyılın en büyük aşkı olarak kitaplara ve filmlere konu olmuştur.

ANNESİNİN ÖLÜMÜNÜ BİLMESİ

Latife hanım İzmir'de Uşşakizadeler'in köşkünde kalıyordu. Hastalığına iyi gelsin diye Zübeyde hanım İstanbul'dan oraya gitmişti. Ancak ne var ki, rahatsızlığı artan Zübeyde hanım Uşşakizadeler'in evinde oğluna hasret vefat eder. Latife hanım ve Yaveri Salih Bey; Paşa'ya annesinin ölümünü nasıl bildireceklerini kara kara düşünmekteydiler. Çünkü O'nun dünyada en sevdiği insan olan annesinin ölümünden büyük bir üzüntü duyacağını bilmekteydiler...



Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal, aynı saatlerde trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanır... Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş'u çağırıp: “Gördüğüm rüya canımı sıktı...” der.



Ali Çavuş: “Hayırdır Paşam” deyince Atatürk de rüyasını anlatır: “Pek hayır olacağa benzemiyor... Kırlık bir y er dey misiz. Her taraf yeşillik. Birden bire bir sel geliyor, annemi alıp götürüyor. Endişe ediyorum. Yaverlere söyle, İzmir'e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar...”

... Ve acı haber, kısa bir süre sonra Yaver Salih'in yolladığışifreli telgraf ile gelir. Atatürk telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak: “Annem öldü değil mi?” Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: “Başınız sağ olsun Paşam.”



Gözleri yaşla dolan Atatürk: “Bana malum oldu... Bana malum oldu... Bunun kabusunu gördüm ben... Anam... Zavallı çilekeş anam... Benim anam öldü başka analar sağ olsun...” diyerek koltuğuna çöker.

Ne yazık ki annesinin cenaze törenine katılamaz ve Yurt gezisini kesmeden, içi kan ağlayarak vatan hizmeti için yoluna devam eder...



BİR BEDEVİNİN KEHANETİ



İtalyanlar uzun süredir elde etmek istedikleri Trablusgarp'a (Bugünkü Libya)

1911 yılında saldırmışlardı. Osmanlı Ordusu Anavatanı'ndan uzakta çarpışıyordu. Bu sıralarda bir grup subay da savaşa katılmak için Bingazi şehrine gidiyordu. Bunların arasında Mustafa Kemal de bulunuyordu.



Yolda bir bedeviye rastladılar. Bu adam el falından çok iyi anladığını söyleyerek genç subayların fallarına bakmayı teklif etti. Hepsi avuçlarını gösterdiler. Talihlerini öğrenmek istediler. Sıra Mustafa Kemal'e gelmişti. Önce elini uzatmak istemedi. Arkadaşlarının ısrarıüzerine O da elini bedeviye uzattı.

Sarışın subayın elini sert avuçlarına alan bedevi, bu elin çizgilerine bakar bakmaz, yerinden ayağa fırladıve büyük bir heyecanla haykırmaya başladı:

“Sen padişah olacaksın... Padişah olacak ve 15 yıl hüküm süreceksin...”

Gülüştüler ve yollarına devam ettiler...

Yıl: 1911'di...
Aradan yıllar geçti. 12 yıl sonra Atatürk, genç Türkiye Devleti'nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyetin 14. yılının sonlarına yaklaşıldığında hastalığı iyice ilerlemişti. Karaciğerinin şiştiğini görenler: “İçme paşam” dedikleri zaman, O, Bingazi yollarındaki el falına bakan bedeviyi hatırlatarak güldü: “Arap vaktiyle söylemişti... Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecektir. Hesapça bu son senemizdir.”

Yıl: 1938'di...



Daha sonra yanında bulunan Fuat Bulca'ya eğilip fısıldar: “Bingazi'deki falcıyı hatırladın mı. Bana 15 yıl hükümdarlık yapacaksın demişti... İşte 15 yıl Fuat... Vadem doldu...”

Atatürk'ün sağlık durumunun endişe verici boyutlarda olduğunu bilen Fuat Bulca yutkunup, endişeyle O'nun yüzüne bakar: “Siz hani falcılara inanmazdınız Paşam?”der. Atatürk bunun üzerine Fuat Bulca'nın koluna dokunup, aynı odada bulunan Hasan Rıza ve Cevad Abbas'ı göstererek; yavaş bir ses tonuyla şunları söyler: “Bu sırrı sakın onlarla paylaşma... Aramızda kalsın...”


EFSUNLU KEMAL


Mustafa Kemal yönettiği savaşlarda cephenin ateş altında sık sık dururdu. Siperleri dolaşarak hatta bazen öne çıkarak askerlerin moralini yükseltmeye çalışır, tüm gelişmeleri yakından takip ederdi.

Atatürk'ü karalayan bir yazar olarak bir hayli eleştirilen ve bir zamanlar kitabı Türkiye'de yasaklanan H.C. Armstrong bile “Bozkurt” adlı kitabında Mustafa Kemal'in mucizevi bir şekilde vurulamadığından bahseder:

Bir keresinde yeni kazılmış bir siperin dışında duruyordu. Avcılarımızın yoğun ateşi altındaydı. Bir İngiliz Bataryası da o sipere ateş açtı. Toplar menzili ve hedefi buldukça şarapneller gitgide daha yakınlarına düşmeye başladı. Vurulmasımatematiksel olarak kesindi. Kurmayları sipere girmesi için yalvarmaya başladılar. Dürbünle görüyorduk. Fakat o sigara yakıp gayet sakin bir şekilde sigara içmeye başladı. Ne yakınında patlayan şarapneller, ne de yoğun avcı ateşi Mustafa Kemal'e bir şey olmuyordu. Çünkü O'nu vuramıyorduk.



O, zaman zaman eline bir tüfek alıp yoğun ateş altında, siperden dışarı çıkıyor, Avustralya siperlerine dikkatli, telaşsız ve isabetli atışlar yapıyordu. Bu kısa menzilde bile avcılarımız onu vurmayıbaşaramıyorlardı. Vurulmuyordu... Onu vuramıyorduk...

Bu inanılmaz gerçeği büyük bir şaşkınlıkla kaleme alan Armstrong, sonra şöyle devam ediyor: Sonra duyduk ki, Mehmetçik adı verilen Türk Neferleri bu inanılmaz olayı gördükten sonra Mustafa Kemal'e bir isim takmışlar: “Efsunlu Kemal...” Bu isim askerlerimizin moralini bozmuştu. Gelip soruyorlardı:

“Karşıdaki Türk Birliği'nin komutanıkim? O mu?”

“Hayır... Hayır...” diyorduk,

“O değil, O burada değil, sakin olun...”


SAĞ ELİM


Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da bulunan, Hz. Muhammed ahfadından Şeyh Ahmed Sünusi, bir gece rüyasında Hz. Muhammed'i görür. Derhal koşarak elini öpmek ister. Hz. Muhammed kendisine sol elini uzatınca buna şaşıran ve üzülen Şeyh: “Ya Resulallah, niçin bana sağ elinizi uzatmadınız?” diye sorar. Hz. Muhammed şu cevabı verir: “Sağ elimi Ankara'da Mustafa Kemal'e uzattım...”


UÇAK KAZASI


Mustafa Kemal Atatürk, son Osmanlı Padîşahları'ndan olan Mehmet Reşat ile Almanya'ya gitmişti. Askeri üsler gezilirken, bir askeri üsse şereflerine uçaklarla gösteriler yapılacaktı. Birinci Dünya Savaşıöncesi 1910 yıllarında uçaklar az çok gelişme göstermişti. Askeri üsse gösteri yapacak olan uçaklardan birine de Atatürk'ün binmesi kararlaştırılmıştı.

Planlanan törende zamanı gelince Atatürk, uçağa doğru ilerlemeye başladı... Ancak bir anda geri dönerek uçağa binmekten vazgeçtiğini söyler. Bütün ısrarlara rağmen Atatürk fikrinden vazgeçmez. Onun yerine bir Alman subayı uçağa biner. Uçak havalandıktan bir müddet sonra arızalanarak düşer.

İçindeki Alman subayı ölür!... Atatürk uçağa niçin binmek istemediğini açıklanamamıştır. O sadece içindeki sese her zaman olduğu gibi kulak vermiş ve mutlak bir ölümden dönmüştür


O TAM ANLAMIYLA EŞSİZ BİR KİŞİ ARKADAŞLAR YAZILAR HERŞEYİ ANLATMIYORMU?

azizuzu
23.Şubat.2007, 21:07
Hala nasıl anlamıyorlar kıymetini bilmiyorlar ATAmızın anlayamıyorum.

Aşk-ı Şehir
24.Şubat.2007, 12:57
evet azizu katılıyorum sana bende anlamıyorun o eşsiz bir insandı

JunkChorn
02.Mart.2007, 23:28
arkadaşlar o kadar üye var ancak hiç kimse yaklaşık 2haftadaır paylaşım yapmıyor.

Aşk-ı Şehir
03.Mart.2007, 21:30
junk chorn arkadaşım ben elimden geldiği kadar paylaşımlarımı yapıyorum ama kimsenin yapmadığını görünce yapmamaya başladım bi teşekkür eden bile yok......
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:
ALINTIDIR KEYİFLE OKUYUN :

Oturduğu yerden kalktı. Gözlerini gelenlere çevirdi. Bir yığın asker ve birçok siyasetçi akın ediyordu. Askerleri o da selamlamaya durdu. Onlarla gurur duyuyordu. Hepsi birer evladıydı O’nun. Saat 9 u beş geçe saygı duruşuna geçildi. Nasıl bir mutluluktu bilinmezdi. Bu kadar halkın O’nu bu kadar sevmesi kelimelere sığmazdı.

Uçtu, okullara bakmaya başladı. Herkes saygıyla eğiliyordu O’nun önünde. Sirenler çalınıyor, sokakta yürüyen vatandaşlar bile olduğu yerde buz kesilip saygı duruşuna geçiyordu. Gözlerden yaşlar süzülüp yere düşüyordu. Daha da uçtu. Geldiği yer Meclis Binasının caddesiydi. İstiklal Marşını o da yüreğinden söyledi. Yerinden kalkamayan bir takım bakanları gördü. Bakanlar uyuyordu. Ah keşke orda olabilsem diye iç geçirdi. Devlet ne hale gelmişti böyle? İstiklal marşına ayağa bile kalkmayan kişileri göreceğine hiç inanmazdı. İçinde burukluk oluştu uçtu ilerledi gökyüzünde.

Şimdiki geldiği yer bir gazete bayi idi. Süzüldü yere. Gazetelerin her birinden bir tane aldı. Gazetelerin başlıklarını okumaya başladı. Bazı gazeteler O’na saygıyı büyük halde yazmış, bazıları küçük haber halinde geçmiş, bazıları ise direk art niyetle O’na yakışmayan resimlerle haberleri vermişti. Yine üzüldü iç çekti. O, bu insanlara ne yapmıştı ki? Vatanımızı bize vermişti, yaptığı suç muydu? Gazeteler niye böyle yazıyordu ki? Nedir bu insanlardaki düşmanlık diye düşündü. Olsun o yine halkının O’na düzenlediği törenleri düşündü. Oradan uçarak ayrıldı

Köşküne girdi. Televizyonu açtı. Her yer saçma sapan programlarla doluydu. Göstermelik Onla birlikte bayraklar konmuştu televizyonların sağ üst köşelerine. Ama bir tane program dahi yoktu. Zerre kadar mana taşımayan programlar mevcuttu. Ama bir tane O’nu anlatan uzun soluklu bir program göremedi. Yine iç çekti. Hüzünlendi. Belki de evine dönme vakti gelmişti.

Anıtkabire geldiğinde mezarının yanına süzüldü yine. Bazı okullar ziyaret ediyordu O’nu. Her çocuğa ayrı ayrı sevgi gösterdi. Hepsini gözlerinden öptü. Çocukların içleri vatan sevgisiyle doldu.

Akşam olduğunda yine yalnız kalmıştı kabrinde. Ama o hiçbir zaman uyumamıştı ki. Hep vatanını düşünmüştü. Düşünce O’nu genç yaşta aldı bizden götürdü. Dert içini yaktı. Zamanında olan ayaklanmaları, vatan karşıtlarını düşüne düşüne hastalığı meydana çıktı. O, kendi zevklerinden çok vatanının zevklerini düşündü. Bugün de öyle yapacaktı. Uyumayacaktı. Vatanını düşünecekti. O, Allah’ın Türkiyemize verdiği bir mucizeydi. O, Allahın bir lütfüydü. O, bizim Atamızdı. O, ATATÜRKÜMÜZDÜ

Aşk-ı Şehir
04.Mart.2007, 14:16
BUDA ALINTIDIR: BUNUDA KEYİFLE OKUYUN:

ATATÜRK İçin Ne Dediler.



AMERİKA

Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi
başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern
dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak
kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır.
Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye' nin
doğması, yeni Türkiye' nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli
bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk' ün Türk
halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye' de giriştiği derin ve
geniş inkilaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini
daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.

John F. KENNEDY (A.B.D. Başkanı)


Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun
gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.

Franklin D. ROOSEVELT (A.B.D. Başkanı)


Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi.
Kendisi, Türkiye' nin, dünyanın en ileri memleketleri arasında
hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir
milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine
güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir.

General Mc ARTHUR


Sovyet Rusya Hariciye Nazırı Litvinof ile görüşürken kendisine
onun fikrince bütün Avrupa' nın en kıymetli ve en ziyade
dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana
Avrupa' nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı
Mustafa Kemal olduğunu söyledi.

Franklin D. ROOSEVELT A.B.D. Başkanı


Dünya sahnesinden tarihin en dikkatli, çekici adamlarından biri
geçti.

Chicago Tribune


Savaş sonrası döneminin en yetenekli liderlerinden biri.

New York Times


İnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti vardır. O,
tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir.

Gladys Baker (Gazeteci)


ALMANYA

O kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil,
gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir
kahramandı.

Prof. Walter L. WRIHT Jr.


Atatürk Türkiye' yi tek düşman kalmaksızın bırakmıştır. Bu
zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır.

Alman Volkischer Beobachter Gazetesi


Almanya, ATATÜRK' ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda,
tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol
olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir.

Berlin, Alman Ajansı


Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve
insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak
isteyenler Atatürk' ün iman verici ve yön göstericiliğinden
örnek ve kuvvet alsınlar.

Profesör Herbert MELZIG(Tarihçi)


Kendisinin tarihi büyüklüğü, eseri olan yeni Türkiye' ye
bakılarak bu günden ölçülebilir.
Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle
birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu
dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir
ruh aşılamıştır.

Illustrierte Dergisi


O, kendi milleti ve beşeriyet alemi için beslediği muhabbetle,
bir dahinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı
bir sahne seyrettirmektedir.

Herbert MELZIG


FRANSA

İnsanlığın bütün belirtileri Onda kendini hemen gösteriyor.

Noelle Gazetesi


Eski Osmanlı İmparatorluğu bir hayal gibi ortadan silinirken,
milli bir Türk Devleti'nin kuruluşu, bu çağın en şaşırtıcı
başarılarından birisidir. Mustafa Kemal, yüce bir eser ortaya
koymuştur. Atatürk' ün parlak başarısı bütün sömürgeler için bir
örnek olmuştur.

Maurice BAUMANT(Profesör)


Çok büyük bir adamdı...bir siyasi dahiydi.

Excelsior Gazetesi


Dünyanın, çağdaş, en büyük kişilerinden biri.

Le Jour-Echo de Paris


Atatürk' ün yurt kurtarıcı olduğunu, milletlerin en vefalısı
olan Türkler asla unutmayacaklardır.

Noell Roger Gazetesi


Karşımdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu büyük meçhulde
maharet ve karakter o kadar iyi işlenmişti ki, sözlerinde
hiçbir şüphe aranamazdı.

Claude Farrer (Yazar)


Bu günün Türkleri, yüzyıllar önce Avrupa' yı titreten canlı
millet durumuna erişmiştir. Ve bu aksam O büyük ulunun başında
bekleyen Türkiye, güçlü ve dipdiri Türkiye' dir.

Pierre Dominique(Gazeteci)


Asırları asan adam !..

Fransa, Paris Basını

Akıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği eseri halkların
tarihinde izlerini bırakacaktır.

Albert LEBRUN

Fransız Cumhurbaşkanı


Mevcut rütbelerin hepsini kaldırdığı bir memlekette, bu adam,
bütün rütbeleri, kazanmıştır. O memlekete, bulabilecek en
şerefli isim Ona verilmiştir.

Mercel Sauvage(Gazeteci)


Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak sunulabilir.
Atatürk yüz yıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı.

Gerrad Tongas(Yazar)


Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık
evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet
adamları; O' nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri
dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş
felaketinin içine sürüklemişlerdir.

SANERWIN Gazetesi


Atatürk, bir milleti, birkaç yılda asrileştirmek mucizesini
göstermiştir.

Paris-Le Temps


Yeni Türk Devleti ile Ankara Antlaşması' nın imzalanması
nedeniyle; "Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla,
Mustafa Kemallerle anlaştı" diyenlere Fransız Başbakanının
Mecliste verdiği cevap:
Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman
Mustafa Kemal ve O' nun tüm askerleri burada olsalardı teker
teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir
antlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum.

Fransız Başbakanı BRIAND


Sırasıyla ihtilalci ve asi, sonradan muzaffer bir kumandan
olan "Türklerin babası" Yeni Türkiye' yi yarattı, sultanları
kovdu, kadınlara hürriyet verdi fesi kaldırdı, ülkesinde
radikal bir inkilap yaptı.

Paris-Soir' den


Denilebilir ki onsuz, İslam alemi yolunu bulabilmek için elli
yıl daha bekleyecekti.

Berthe Georges-Gaulis


O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark
edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, Ona çok
uzaklardan bakmak gerekir.

Claude FARRER / Fransız Edibi


Türkiye tarihi, bugün her zamandan çok Batı ve Avrupa
tarihinden ayrılmaz bir haldedir. Ve Atatürk' ün bu yöndeki
gayretleri sonuçsuz kalmamıştır.
Memleketlerimiz arasındaki yüzyılları aşan dostluk, bu
gelişmenin temel öğelerinden biridir.

Charles De GAULLE


Kemal Atatürk' ün karakterinin bir cephesini göstermek
itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birini anlatıyordu.
Birdenbire durdu: Görüyorsunuz ya, dedi: birçok zaferler kazandım. Fakat
bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında
ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum.
Cesaret ve zekasından başka yüreği bu kadar yüce olan böyle
bir Şef' in, yurdu için mucizeler yaratmış olmasına şaşılabilir mi?

George BENNES

Vu Gazetesi


Devrin yüksek şahsiyetleri kitaplarda, konferanslarda
Türkiye' nin asla değişmeyeceğini ve değişmeden öleceğini ilan
etmişlerdi. Halbuki ölmeden değişti. Hem de kökünden ve baştan
aşağı değişti. İnançlar, gelenekler, yöntemler yıkıldı. Son
döküntülerini de yabancı zırhlıları ve kapitülasyonlar gibi
memleketten sürüp attılar. Türkiye, ruhunu değiştirmişti.
Tamamen ve tasavvur edilmesi mümkün olduğu kadar.

Raymond CARTIER

Le Nouvelliste Gazetesi


İNGİLTERE

Savaş sonrasının en ileri gelen devlet adamlarından biri.
Kendi başına bir klas oluşturuyordu ve hemen her açıdan tekti.

The Fortnightly, Londra


Avrupa, savaştan sonra belirmiş az sayıdaki yapıcı devlet
adamlarından birini kaybetti.

Spectator


Çağımızda hiçbir isim Atatürk' ün adı kadar büyük saygı
yaratmamıştır.

Observer


İngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir
dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.

Sunday Times


O, benzeri olmayan bir devlet adamı idi. Diktatörlerin tahammül
edemediği serbest bir nizamla, başaramadığı ve
başaramayacağı işler yapmıştır. Tarihte böyle adamlar
devirlerine kendi adlarını vermişlerdir.

Word Price


O, Türkiye' nin önceki kuşaklarından hiçbirine nasip olmayan
özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları,
Türkiye' nin Avrupa devleti olmasını sağladı, yakın doğunun
tarihini değiştirdi.

Times Gazetesi


Savaş Türkiye' yi kurtaran, Savaştan sonra da Türk Milletini
yeniden dirilten Atatürk' ün ölümü, yalnız yurdu için değil,
Avrupa için de büyük kayıptır. Her sınıf halkın O' nun ardından
döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahraman ve modern
Türkiye'nin Ata' sına değer bir görünümden başka bir şey
değildir.

Winston CHURCHILL İngiltere Başbakanı


Atatürk, Türk Milleti'nin ruhunda Türk Bayrağı gibi dalgalanan
bir baştı.

Daily Telegraph


Cumhuriyet Türkiye' sinin Devlet Başkanı Kemal Atatürk, diğer
önderlerde görmeye alışmadığımız şu değerli nitelikleri
kişiliğinde toplamış bulunuyor: alçak gönüllülük, yeterlik ve
başarı.

The Truth Dergisi


O genç ve dahi Türk Şefi'nin o esnada Çanakkale de bulunması,
müttefikler bakımından tarihin en acı darbelerinden biridir.

Alan Moorehead (Yazar)


Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını yormamış
olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir.
Kendisi için, bugünkü Avrupa' nın en güçlü Devlet Adamıdır
diyebileceğimiz Atatürk, hiç şüphesiz devlet adamlarının en
cesur ve orijinalidir.

Herbert Sideabotham (Yazar)


Herhangi bir olayı derinliğiyle kavramak, çıkar yolu görüp
birdenbire harekete geçmek iktidarı, O' nun eşsiz otoritesinin
başlıca kaynaklarından biridir.

Grace Ellison (Gazeteci)


AFGANİSTAN

O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün doğu milletleri
için de en büyük önderdi.

Emanullah HAN

Afgan Kralı


ARNAVUTLUK

Bu Türk Milleti yastadır. Çünkü yeni Türkiye' nin yaratıcısı
olan eşsiz şefini kaybetmiştir.

Stipsi Gazetesi


AVUSTURYA

Büyük düşüncelerin adamı, bir devlet mimarıydı.

Neue Freie Presse, Viyana


Atatürk öyle bir insandır ki, hayali değildir. İstediğini
bilir, bildiğini yapar, yapamayacağı bir şeyi de istemez.

Avusturyalı Heykelci KRIPPEL


BELÇİKA

Atatürk, yirminci asrın en büyük gerçeğini yaratan adamdır.

Kopenhag-Nasyonal Tidende


Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek
devlet adamı Atatürk' tür.

Libre Belgique gazetesi


BULGARİSTAN

Hiçbir memleket, yeni Türkiye' nin Ata' sı tarafından başarılan
kadar güçlü, hızlı ve kökten bir yenilik hamlesine
erişmemiştir.

Bulgar Dness Gazetesi


ÇİN

Mustafa Kemal yeni Türkiye' nin kalbidir. Eski, yıpranmış bir
toplumdan yepyeni, güçlü bir millet yaratmış, eşsiz
kişiliğiyle kendini herkese saydırmış, enerjisiyle herkesi
kendine inandırmıştır.

Ma Shao-Cheng (Yazar)


DANİMARKA

Atatürk, şahsiyet ve yeteneğin dev gibi bir simgesi idi, O,
yirminci yüzyılın en görkemli olayını yaratan adamdı.

National Tidence Gazetesi


FİNLANDİYA

Atatürk, olağanüstü nitelikte bir devlet adamı, savaş sonrası
dünya tarihinin en önemli simalarından biri idi.

Hufvud Stadbladet Gazetesi


HİNDİSTAN

Dünyanın yetiştirdiği en büyük insanlardan biri.

Star of India


Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna
savaşan bütün milletlerin önderiydi. O' nun direktifleri
altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan
yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.

Bayan Sucheta KRIPALANI Hint Parlamento Heyeti Başkanı


İRAN

Atatürk gibi insanlar bir nesil için doğmadıkları gibi belli
bir devre için de doğmazlar. Onlar önderlikleriyle yüzyıllarca
milletlerin tarihinde hüküm sürecek insanlardır.

Tahran Gazetesi


Atatürk yalnız kahraman milletinin büyük bir Şef'i olmakla
kalmamıştır. O, aynı zamanda insanlığın da en büyük evladı
olmuştur.

Iran Gazetesi


İSRAİL

Dünya, çağımızın en dikkati çekici adamlarından birini
kaybetti.

Palestine Post


Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından
önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete
nasip olmayan cesur ve büyük bir inkilapcı olmuştur.

Ben Gurion İsrail Başbakanı


İSVEÇ

O olmasaydı modern Türkiye olmazdı. O' nun sayesinde Türkler,
O' nun olağanüstü eserini izleyebilecekler ve zaten dünyaca pek
yüksek olan onurlarını daha fazla yükseltebileceklerdir.

Nya Dagligt Gazetesi


İSVİÇRE

Türkiye' yi yaratan, tarihimizin bu en Büyük Adam' ını başımı en
derin hürmetle eğerek selamlarım.

Profesör MORRF


Yalnız bir asker değil, aynı zamanda yüzyılımızın bir daha
göremeyeceği bir dahi idi.

Profesör SEKRETAN


İTALYA

Hayatının sonuna kadar milleti' nin mutlak güveni ile kurduğu
devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi
görülmemiş bir karakter örneğidir.

C.C.SFORZA


Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz sezişi ile
hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda
memleketine yalnız askeri değil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir
siyasi zafer kazandırdı.

F.Perrone Di San Martino (Yazar)


Atatürk'ün ölümü ile Yakın Doğu' nun gelişmesine birinci
derecede etken olan son derece kuvvetli bir şahsiyet
kaybolmuştur.

Tribuna Gazetesi


JAPONYA

Şaşırtıcı ve çekici bir kişi. Asker olarak büyük, fakat devlet
adamı olarak daha büyük.

Japon Times


Yüzyıldan beri Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.

The Japon Chronicle


LÜBNAN

Büyük adamlar, kuşaklarının başındadır. Türk Milleti'nin
başındaki büyük ve dahi Atatürk, politika ve savaş alanlarında
yılmayan büyük ve yurtsever bir insandı.

KERAMA

Lübnan Başbakanı


Kelimenin tam anlamıyle bir yapıcı ve yaratıcı olan Atatürk,
dünya haritasında memleketine yepyeni bir sınır çizmiştir.

Loryan Gazetesi


Atatürk, dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. O,
bütün bir tarihin seyrini değiştirmiştir.

Ennehar Gazetesi


Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin
gidişini değiştirmiştir.

An Nahar


MACARİSTAN

Yüzyılımızda, "olmayacak hiçbir şey yoktur" şeklindeki tarihi
gerçeği ıspatlayan ilk adam olmuştur.

Esti Ujsag.Macar.


Dünya, bu savaş ve barış kahramanı büyük adamın ölümü ile
yoksul düşmüştür.

Pester lioyd Gazetesi


Türkiye'yi bir arı kovanına ve bütün Türkleri de bal aramağa
çıkmış çalışkan arı' lara benzetiyorum. Nasıl arı' lar beylerinin
etrafında toplanıp çalışırlarsa bütün Türk Milleti bu gün
büyük dahi Mustafa Kemal etrafında toplanmışlardır.

Prof. M. Zaajti Franes


MISIR

Çağının, belki de tüm tarihin en olağanüstü kişilerinden biri.

Egyptian Gazete


NORVEÇ

Atatürk, tarihte, memleketinin en büyük adamlarından biri
olarak kalacaktır.

Le Morgen Bladet Gazetesi


PAKİSTAN

Kemal Atatürk, yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri
değildir. Biz Pakistan'da, Onu geçmiş bütün çağların en
büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. Askeri bir deha,
doğuştan bir lider ve büyük bir yurtsever.

Eyüp Han, Pakistan Cumhurbaşkanı


Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O' nun bakışı ile
cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.

İkbal (Şair)


POLANYA

O' nun yaratıcı ruhunun ve ateşli yurtseverliğinin harekete
geçmemiş olduğu hiçbir alan yoktur.

Gazeta Polska


ROMANYA

Atatürk, tarihte teşkilatcı bir dahi, bir milletin harikalar
yaratan yöneticisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak
kalacaktır.

Independance Romaine Gazetesi

Bir milleti, uçurumun kenarından sarsılmaz azmiyle kurtaran,
kuvvetlendiren, yükselten yöneticiler arasında Atatürk, en
birincisidir.

Timpul Gazetesi


RUSYA

Şöhreti bütün cihana yayılmış olan tecrübeli başkanın yönetimi
herkesin sevgi ve saygısını çeken büyük Türk Milleti'nin milli
bağımsızlığını devamlı bir başarı ile kuvvetlendirmiş ve yeni
milli yapısını yaratmıştır.

Sovyet Başbakanı Kalinin


SURİYE

Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak devlet
gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden
bir taht istemedi. O, kelimesinin bütün anlamıyla bir insan,
eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi...

Elifba Gazetesi


Atatürk'ün başardığı işler mucize ve harika kabilindedir.
Birkaç yıl içinde memleketinde yaptığı inkilaplar, birkaç
yüzyılda gerçekleştirilmeyecek işlerdir.

El Tekaddum Gazetesi


YUGOSLAVYA

Atatürk'ün dehası, tarihte Türk Milleti'nin taşıdığı ruhun
faziletine en yüksek örneklerinden birini teşkil edecektir.

Branko Aczemovic (Elçi)


Tarih, silinmez harflerle bu devlet adamının ismini
hak edecektir. Atatürk bir halk adamıdır. Kırılmaz azmi, keskin
zekası ve kudreti kendisini yendiği alın yazısının önüne
getirmiş, böylece yeni Türkiye'nin yaratıcısı olmuştur.

Politika Gazetesi


YUNANİSTAN

Türkiye, dost ve düşmanlarının hayran olduğu bir deha adama,
malik bulunmak bahtiyarlığına erişmiştir.

Katimerini

JunkChorn
04.Mart.2007, 16:16
mustafa_ekici90 arkadaşım paylaşımların için teşekkür ederim

Aşk-ı Şehir
04.Mart.2007, 20:40
bişey deil ATAM için canım feda

mythfoot
05.Mart.2007, 15:42
Çok güzel bir oluşum. Tebrik ederim...

Aşk-ı Şehir
13.Mart.2007, 15:49
ama böyle olmazki arkadaşlar biraz paylaşımda siz yapsanız nasıl olur?

El Barto
13.Mart.2007, 15:56
Birşey sorma gereği duydum bu çalışmalar ile ilgili..

Bu Atatürkçü Çalışma Grubunun adı neden Kemal'in Askerleri ?
Kemal, Atamızın gerçek adı bile değil.. Art niyet yok merak var.. Bazı kişilerin ona kasıtlı olarak Kemal Paşa dediklerini biliyorum çünkü.. nedenini de biliyorum .. Mustafa ismini kullanmak gerekmez mi? Sadece ATATÜRK ya da ATA da kullanılabilir..

Sadece merakta soruyorum.. Altında art niyet yoktur..

dostum savaş sırasında işgalci devletler kemalin ordusu ,kemalin askerleri derlermiş bence o yüzden güzel bir başlık..

memocemo
25.Mart.2007, 19:42
Şerefli Türk Milleti'nin bir ferdi olarak ben de katılmak istiyorum.

mustafa35
25.Mart.2007, 20:07
nasıl üyesi olabilirz bu grubun?

Troillongan
26.Mart.2007, 00:24
Ben de katılmak istiyorum.

olumelegi
02.Nisan.2007, 01:38
hayirli ugurlu olsun hepimize

LaKe
02.Nisan.2007, 22:08
''Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor''. Bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Salih Bozok'un daha önceden yazdığı ama yayınlayamadığı kitabı yayına Can Dündar hazırlamış.

Aşk-ı Şehir
03.Nisan.2007, 15:20
bu kitap çıktımı çıktıysa süper zaten Can Dündar Ata'mız hakkında birçok çalışma yaptı. Sarı Zeybek gibi her izleyişimde gözlerim dolar....

LaKe
03.Nisan.2007, 17:14
bu kitap çıktımı çıktıysa süper zaten Can Dündar Ata'mız hakkında birçok çalışma yaptı. Sarı Zeybek gibi her izleyişimde gözlerim dolar....

Tabii ki. Geçen hafta alışverişe gitmiştik ve orada görüp hemen aldım. Kesinlikle harika bir kitap. ;;) Bilmediğim bazı şeyleri de öğrenmiş oldum Atatürk Hakkında.

Aşk-ı Şehir
07.Nisan.2007, 21:31
Tabii ki. Geçen hafta alışverişe gitmiştik ve orada görüp hemen aldım. Kesinlikle harika bir kitap. ;;) Bilmediğim bazı şeyleri de öğrenmiş oldum Atatürk Hakkında.

süper o zaman bende bulup alayım bu kitabı ;)

Seçkinn
09.Nisan.2007, 03:11
Arkadaşlar 14 Nisan'daki Atatürkçü Düşünce Topluluğu'nun düzenlediği yürüyüşe katılmayı düşünüyor musunuz? Niyeti olan arkadaşlarla yürüyüşte buluşabiliriz.

Kendi adıma yürüyüşün herhangi bir siyasi oluşum örgüt vb. bir grubun gövde gösterisine dönüşmesi halinde derhal mitingi terk edeceğimi de belirteyim.

Aşk-ı Şehir
10.Nisan.2007, 20:43
abi inan gelmek isterdim ama eskişehirdeyim isatnabulda olsaydım kesin gelirdim

Seçkinn
11.Nisan.2007, 03:50
abi inan gelmek isterdim ama eskişehirdeyim isatnabulda olsaydım kesin gelirdim

Eskişehir 2 saat yahu Ankara'ya :) merak etmeyin gelemeyenler içinde orada olacağız.

Aşk-ı Şehir
11.Nisan.2007, 16:05
:D öylede abicim öss yi kazanırsam söz gelcem :D

korhan1620
17.Nisan.2007, 10:47
Bende varim ... Hayirli ugurlu olsun...

KORNy
19.Nisan.2007, 21:39
benide lütfen üye yapın... bana onur ve şeref verir KEMALİST ORDUda bulunmak

Seçkinn
20.Nisan.2007, 03:54
ÜYELİK:
Genel olarak Atatürkçü olduğunu ifade eden her üyenin bu gruba katılması serbesttir. Ancak amacımızın özel durumu nedeniyle seçkin, seviyeli ve dürüst bir ortam sağlayabilme amacıyla katılımların sınırlandırılması düşünülmüştür. Bu nedenle üyelik için iki alternatif oluşturulmuştur.

1. Üye olmayı düşünen üyeler çalışma grubunun yöneticilerinden birine özel mesaj ile ulaşarak isteklerini belirtirler. Yöneticiler tarafından isteği yapan üyenin geçmiş dönemlere ait paylaşımları, mesajları ve yorumları incelenir ve uygun görülüp görülmediği kendisine bildirilir.

2. Daha önceki paylaşımları, mesaj ve yorumları nedeniyle çalışma grubu yöneticilerinin dikkatini çeken üyeler yöneticiler tarafından davet edilirler.

3. Gruba katılan tüm üyeler şartları eksiksiz olarak kabul etmiş sayılırlar.

Üyelik şartları ilk mesajda belirtilmiş. "Bende varım", "benide alın", "nasıl üye oluyoruz" gibi gereksiz mesajlarla konuyu amacından saptırmayın.

Aşk-ı Şehir
20.Nisan.2007, 14:51
ALINTIDIR:

İzindeyiz Ata’m

Hani “Türk, Öğün, Çalış, Güven” demiştin ya... Biz ilkinde takılıp kaldık. O yüzden çalışmaya vakit kalmadı. Kimselere de (kendimiz dahil) güvenmiyoruz.

Seninle övünüyoruz. Adına barajlar, yollar, köprüler yapıyoruz. Balolar, heykeller, hatalar yapıyoruz. Klipler, zamlar, işkenceler, darbeler...

Öyle bir kargaşa yarattık ki senin adına darbe yapanlar, senin adına yönetimde olanları devirip, senin fikirlerinle açıklıyorlar bunu... Ve de devrilenler yine senin fikirlerinle savunuyorlar kendilerini...

Herkes seni bir dönemki görüşlerinle tanımlayıp başka başka anlatıyor bize... Asker, demokrat, dindar, ateist, laik, çapkın, milliyetçi... Liste uzayıp gidiyor, biz tartışıp gidiyoruz.

Hala “İzindeyiz” ve bu izin hiç bitmeyecek gibi görünüyor.

“İzinde” olduğumuzdan kabrine çok ziyaret yaptık, ama sana layık bir film yapamadık. 66 yılda... Belki kimseleri sana benzetemediğimizden, belki parayı denkleştiremediğimizden...

Adına yaptığımız köprülere akın akın koşuyor yurtyaşların... İntihar etmek için...

Cumhuriyeti emanet ettiğin gençler, polis copundan kafalarını kaldıramaz haldeler.

Zorlu savaşlarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde bugün çetelerin gölgesi var.

Dev posterlerini yaptık ama doğru dürüst bir belgeselini yapamadık Ata’m...! Arkandan ağlamaktan gözlerimiz şiştiği için yazılarını, konuşmalarını doğru dürüst bir kitapta toplayamadık. Adına kurduğumuz kültür merkezini yangından koruyamadık. Senin adına iktidara el koyanlar mirasını çiğnedi, ses çıkartmadık. Kurduğun partiyi kapatıp, arşivini yaktılar... Alkışladık...

Çünkü biz izindeyiz Ata’m...

Her sabah güne

“Türküm, Doğruyum, Çalışkanım” diye bağıran, geri ve tembel nesiller yetiştirdik. Sesimiz gür çıkıyor ama eğitimde başarı oranlarımız yerde sürünüyor.

Köşklerin bakımsızlıktan dökülüyor...

Kocaman resimlerinin asıldığı kamu binaları içinde memurun aç.

“Beni emanet ediniz” dediğin doktorların biliyorsun seni “geç teşhisten” erken yolcu ettiler.

Merak etme “İzindeyiz” Ata’m...

O dönemde söylediğin bazı sözler bugün 7 kilit altında. Din üzerine, düşünce özgürlüğü üzerine yazdıklarını yazmaya, söylemeye kalkanlar mahkemelerde sürünüyorlar. O gün yazdıklarını, bugün ağıza alamayacak haldeyiz.

Seni aşmaktan vazgeçtik, sana ulaşamıyoruz Ata’m... Heykellerin o kadar büyük, posterlerin öyle kocaman ki, ardında bir dolu adam kendi pisliğini gizleyebiliyor. Pislik büyüdükçe heykelleri de büyütüyorlar.

Şu “İzindekiler”in listesini bir görsen inanamazsın Ata’m... Kendini tanıyamazsın.

Özlü sözlerini paylaşamıyorlar.

Yılgınlığa düşmememiz için söylediğin “küçük kıvılcımlar, büyük yangınlar doğurabilir” sözünü itfaiye kapısına asmışlar.

Bağışla bizi... İzindeyiz Ata’m...!
CAN DÜNDAR

olumelegi
22.Nisan.2007, 13:17
Biz hepimiz Ataturk'ün yolundan gidiyoruzzz...

ChAoS
26.Mayıs.2007, 18:43
Bravo beklenen haraket bende varım benide eklersen sevinirim....

mgungor
10.Haziran.2007, 17:18
Konu yeniden aktif olacaktır.En kısa zamanda düzenleme yapılacak üyeler vs. hakkında..

Aşk-ı Şehir
12.Haziran.2007, 16:30
Konu yeniden aktif olacaktır.En kısa zamanda düzenleme yapılacak üyeler vs. hakkında..

inşallah çünkü atamızın cumhuriyeti bıraktığı nesil olarak biz görevimizi yapmalı ve bu konulkar hakkında teşvik edici olmalıyız bence

Fıratcan Alçınkaya
14.Haziran.2007, 20:35
ATATÜRK Kitapları...


Atatürk'ten Hatıralar

Uzun yıllar devletin en üst kademesinde Özel Kalem Müdürlüğü yapan Hasan Rıza Soyak, anılarını Atatürk�ten Hatıralar adlı kitapta topladı. Kitap; Atatürk�ün günlük yaşamına dair
gün ışığına çıkmamış pek çok ayrıntıyı, ayrıca Cumhuriyet�in ilanı, İzmir Suikasti, Hatay Meselesi gibi pek çok konuda ayrıntılı bilgileri içeriyor. Atatürk hakkında bugüne kadar yapılmış pek çok araştırmada kaynak olarak kullanılabilecek bu değerli kitap, birinci elden tanıklıklarla bir döneme ışık tutuyor.


Nutuk

Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa lâyık görülemez.

Atatürk / Modern Türkiye'nin Kurucusu

Türkiye'nin Kurucusu Mango'nun uzun zamandır beklenen Atatürk adlı kitabı, Remzi Kitabevi yayınları arasında yerini aldı. Türkiye'nin, bağımsızlığı ve varoluş yolunda Atatürk gibi bir liderle yakaladığı olağanüstü şansı irdeleyen bu kitap, onu salt lider yanıyla değil, yakın çevresi ve insan ilişkileriyle de yansıtıyor. Aynı zamanda dönemin toplumsal yapısı ve güç dengelerine de açıklık getiren kitap, onun karizması, zaafları, kadınlarla olan ilişkileri, dostlukları, nefretleri, iyilikleri ve hatta kıskançlıklarıyla bir insan olduğunun altını çiziyor. Uzman bir yazar, nesnel bir yapıt: İşte Atatürk'ün yaşamı ve mücadelesi!...

Sarı Zeybek: Atatürk'ün Son 300 Günü

Atatürk'ün son 300 gününü ve ölümünün hikayesini anlatan Sarı Zeybek belgeseli ilk kez 1993'ün kasım ayında ekrana geldi. Gördüğü ilgi üzerine birkaç ay içinde 3 kez daha yayımlandı. Ardından video kaset olarak piyasaya çıktı. Türkiye'de ilk kez bir belgesel, bu kadar büyük satış rakamına ulaştı. Belgeselde yer verilemeyen ayrıntılarla zenginleştirilen bu kitapta Atatürk'ün hastalığının 1923'ten başlayan gelişimini, "Ölümünde doktorların ihmali var mı?" sorusunun yanıtını, tedaviye çocukça direnişinin ve son dönemdeki yalnızlığının öyküsünü, İnönü'yle kavgasının perde arkasını ve o, ölüm döşeğindeyken başlayan iktidar kavgasının bilinmeyen ayrıntılarını bulacaksınız.

Tek Adam Mustafa Kemal 3 cilt

Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam'da, değişen bir dünyada çöken bir dinsel-geleneksel imparatorluktan ve Sevri imzalamış olan bir kalıntıdan, yepyeni bir ulusun, yepyeni bir devletin doğuşunu anlatıyor.

Atatürk'le 30 Yıl / İbrahim Süreyya Yiğit'in Öyküsü

Mustafa Kemal'in Selanik'ten beri hep yanında olmuş bir Kurtuluş Savaşı kahramanıdır.
Onun, İstanbul'dan kaçış, Anadolu direnişi ve Cumhuriyet'in kuruluşu sürecinde yaşadığı ve tanık olduğu kimi olaylar, bilinmeyen insan yüzleriyle ilk kez bu kitapta öne çıkıyor.
Atatürk'le Otuz Yıl, başta Mustafa Kemal olmak üzere Yunus Nadi'den Rauf Orbay'a, Kılıç Ali'den İsmet İnönü'ye, Celal Bayar'dan Ahmet Ağaoğlu'na dönemin tüm öncülerini, insan ilişkileri sıcaklığında ele alıyor. Yakın tarihimiz, bu yapıtta yepyeni bilgilerle bir anı-roman anlatımına kavuşuyor.
İbrahim Süreyya Yiğit'in oğlu olan Nuyan Yiğit, deneyimli bir gazeteci olarak böylece tarihsel bir görevi yerine getiriyor.

mgungor
14.Haziran.2007, 20:45
Paylaşımın için teşekkürler Fıratcan..:)

Aşk-ı Şehir
18.Haziran.2007, 10:02
Alıntıdır:

ATAMIZDAN KISSADAN HİSSE:

Ata, yanındaki valinin kulağına eğilip sorar; Kimdir bu?
Vali yanıt verir; Efendim kendisi ŞIH'tir.
Yörede çok hatırlısı vardır. Atatürk Şıh'ı yanına çağırır ve;
"Bak baba,imanın ölçüsü sakalın boyunda değildir. Şunu rica etsem de en azından Peygamber efendimizinki gibi kısaltsan"der ve eliyle de boyun altı hizasını gösterir.
Şıh; "Emrin olur Paşam"diyerek yerine çekilir. Aradan zaman geçer, bir akşam Atatürk Amasya'daki Şıh'ı hatırlar ve Valiyi telefonla arayıp durumu sorar.Vali nasıl söyleyeceğini bilememekle birlikte, Şıh'ın sakal boyunda en küçük bir kısalma bile olmadığını aksine kimselere el sürdürmediğini anlatır.
Atatürk telefonu kapatır,kağıdı kalemi eline alır ve az sonra nazırını çağırıp, yazdığı yazıyı Amasya Valiliği'ne tebliğ etmesini ister.
Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yı görmek üzere Ankara'ya yola çıkmış... Şıh gelir Ata'nın karşısına çıkar. Sakal tamamen kesilmiş, sinekkaydı bir tıraş olunmuş, saçlar kısaltılmış, kılık kıyafet baştan sona değiştirilmiş, bambaşka görünüme bürünülmüştür. Atatürk'ün mesai arkadaşları bu değişimi
anlayamaz ve Ata'ya sorarlar; "Aman Paşam, o Şıh ki sakalına el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sağladınız? " Ata gülümser, sonra da yanındakilere dönüp;
"Dün akşam Amasya Valiliği'ne bir yazı gönderdim ve Şıh'ı Afyon'a vali atadığımı bildirdim" der. Ardından da yeni bir yazı hazırlayıp nazırına bu yazıyı da Şıh'a vermesini söyler. Yazıda söyle yazmaktadır;
"İnancın ölçüsünün sakalda olmadığını anladığına sevindim.
Valilik meselene gelince, bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçebilen yarın başka şeyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum bırakmayalım. Kal sağlıcakla... "
Bugünün Türkiye'sini aslında o zaman anlatmış olan Ata'mızın kemiklerini sızlatmamak dileğiyle...

Fıratcan Alçınkaya
18.Haziran.2007, 11:21
Büyük Önder Atatürk bir kez daha büyüklüğünü gördük... Atamız adeta ileriyi görmüş söylediği sözlerde... Sağol Mustafa...

Aşk-ı Şehir
19.Haziran.2007, 10:22
Büyük Önder Atatürk bir kez daha büyüklüğünü gördük... Atamız adeta ileriyi görmüş söylediği sözlerde... Sağol Mustafa...

lafımı olur kardeş ;;)


Alıntıdır:

ANILARLA ATATÜRK:


HAPI YUTARDI

Atatürk Galatasaray Lisesi'nde öğrencilerden birine sordu:
-Nil olmasaydı, Mısır ne olurdu?
Öğrenci,çabuk yanıt vermek için boş bulunup:
-Hapı yutardı...dedi.
Bu yanıt Atatürk'ün hoşuna gitti.Öğrenciye on numara verdi.

YURDUMUN TOPRAĞI TEMİZDİR


Kral Edvard İstanbul'a geldiği zaman,yatından bir motora binerek Dolmabahçe Sarayına yanaştı.
Atatürk rıhtımda onu bekliyordu.Deniz dalgalıydı.Kralın bindiği motor,inip çıkıyordu.
İmparator rıhtıma çıkmak istediği bir sırada,eli yere değerek tozlandı.
O sırada Atatürk elini uzatmış bulunuyordu.
Bunu gören Kral bir mendille elini silmek istediği zaman Atatürk:
-Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.

DEVRİM BİR ANDA OLUR YA DA OLMAZ


Atatürk yazı devrimini gerçekleştirmişti.
Yaşlı,genç,kadın,erkek tüm yurttaşlar yeni harfleri öğrenmek için gece gündüz kurslara gidiyorlardı.
Devrimi izleyen iki yıl içinde bir buçuk milyon vatandaş okur yazar olmuştu.
yazı devriminin en dikkate değer yanı,Atatürk'ün bu devrimin yerleşmesinde en ufak bir ihmali bile kabul etmemiş olmasıdır.
Örneğin bazı kimseler kendisine:
-Paşam,ilkokulların ilk sınıflarından itibaren yeni harflerle öğretime başlayalım.
O kuşakla birlikte ortaokulu,liseyi ve üniversiteyi izletelim,diyorlardı.
Atatürk bu görüş ve düşüncelerin hiçbirisine yanaşmadı. -Devrim ya bir anda olur,yada hiç olmaz,dedi.

YAPACAKLARIMDAN SÖZ EDİN


Bir soruşturma dolayısıyla,Atatürk'ün başardığı işlerden Vasıf Çınar söz açmıştı.
Kendisine Sordu:
-Sizin en büyük eseriniz hangisidir?
Atatürk'ün kısa cevabı şu olmuştu:
-Benim yaptığım işler,biri ötekine bağlı gerekli olan işlerdir.Fakat,bana yaptıklarımdan değil,
Yapacaklarımdan söz edin.

BAŞÖĞRETMEN ATATÜRK


Yazı devriminden sonra(1928),Atatürk'ün kara tahta başındaki resmi görülünce,O'na "başöğretmen" denilmeye başlanmıştı.
Aslında,adlandırmada geç kalınmıştı.
Kurtuluş Savaşı'ndan hemen sonra,bir İstanbul gazetecisi kendisine şöyle bir soru yöneltmişti:
-Yurdu kurtardınız.Şimdi ne yapmak istrerdiniz?
Hiç duraklamadan şu cevabı vermişti:
-Milli Eğitim Bakanı olarak Türk Kültürünü Yükseltmeye çalışmak,en büyük amacımdır.
Ondan sonra Atatürk nerede görünse,mutlaka orada bir okula girer,öğretmen ve öğrencilerle konuşurdu.
Birgün Atatürk'ün yolu köy okuluna düştü.Tek sınıflı okulda bir genç öğretmen ders veriyordu.
Atatürk sınıfa girince,öğretmen kürsüsünü terk etti.
Atatürk:
-Hayır,yerinizde oturunuz ve dersinize devam ediniz,dedi.Eğer izin verirseniz,bizde sizden faydalanmak isteriz.Sınıfa girdiği zaman,Cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir.

Fıratcan Alçınkaya
19.Haziran.2007, 10:50
Yine çok gzl bir paylaşım Mustafa sağol...

-Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.

İşte Vatan Sevgisi Atamızın...

Aşk-ı Şehir
19.Haziran.2007, 10:53
Yine çok gzl bir paylaşım Mustafa sağol...

-Yurdumun toprağı temizdir,o elinizi kirletmez,diyerek Kralı elinden tutup rıhtıma çıkardı.

İşte Vatan Sevgisi Atamızın...

aynen Fıratcan vatan sevgisinin en büyük göstergelerinden birini gösteriyor Atamız

sweetboy0012
20.Temmuz.2007, 04:18
Benide yazarmisiniz?Pek olamiyorum bu sitede ama atamin izindeyim..