Log in

View Full Version : Asparagas da olsa manşet yaptık seni, itiraz etme!



perpetua
27.Eylül.2006, 07:34
Medya, malum el hareketinden sonra haklı olarak Emre’yi kınadı. Ama aynı medya hakarete varan eleştiriler yapıp, yalan haber yazan meslektaşlarına karşı nasıl davranıyordu? Ağlanacak hâlimize gülmeye buyurun…

Gazete ve televizyonlar, futbol sayesinde inanılmaz tiraj ve reyting alıyor Türkiye’de. Hâliyle spor medyası da el üstünde tutuluyor. Medyanın en büyük malzemesi ise F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş. Ardından A Millî Takım ve diğerleri geliyor. Her gazetenin F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş’ı takip eden en az bir muhabiri ve yazarı var. Kulüp muhabirleri hemen her gün bir haber yapıyor. Gündeme damgasını vuran asparagas haberler dahil! Kulüpler bazen bu haberler karşısında resmî internet sitelerinden şöyle bir duyuru yapar: “Bugün bir gazetede kulübümüzle ilgili çıkan şu haber tamamen asılsızdır.” Bazen de bir futbolcu kendi internet sitesinden seslenir: “Hakkımda çıkan şu haberler gerçeği yansıtmamaktadır.”

Böyle devam eder gider bu hâl... Ama hiçbir futbolcu, yönetici ya da kulüp; haklarında yalan haber yazanlar için yasal yollara başvurmaz. Türkiye Spor Yazarları Derneği de kendi üyesi gazeteci ve yazarların zaman zaman eleştiri sınırlarını aşan, hakarete varan ve asparagasa kaçan bu haberleri karşısında ‘kınama’ yayımlamaz. Alışılagelmiş bir düzendi bu. Ta Emre Belözoğlu’nun Macaristan maçında basın tribününe yaptığı el hareketine kadar. Maç öncesi eleştiriler karşısında Emre çok bunalmıştır. Hatta yüzünde sivilceler bile çıkmıştır. Üstelik hocası Fatih Terim de maç öncesi basın toplantısında ortamı bir hayli germiştir. Emre, söz konusu çirkin hareketleri de bu psikolojiyle yapmıştır. Ama ne olursa olsun bu hareketler Emre’ye yakışmadı. Basına daha önce de tepki koyanlar vardı; ama ilk kez biri çıkıp böylesine görülmemiş bir hareket yapıyordu. Medya da, tek bir yay kasnağına dönüşerek bütün oklarını Emre’ye fırlattı. TSYD, Emre’den ‘o adam’ diye bahseden sert bir kınama yayımladı. Bugüne kadar futbolcuların haklarını korumakla görevli olduğu halde pek bu konulara eğilmeyen Profesyonel Futbolcular Derneği de Emre’yi eleştirdi. Spordan sorumlu Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu, Emre hakkında federasyondan bilgi istedi. Daha pek çok kurum ve kişi bu olayla ilgili Emre’ye tepki gösterdi. Hepsi haklıydı.

Ama bir de madalyonun öbür yüzü vardı... Hakarete varan eleştiriler yapan, hayali röportajlar yayımlayan, asparagas haberlerle kamuoyunu meşgul eden basın bugüne kadar hiç iğneyi kendisine batırmış mıydı? TSYD kendisine bağlı bir üyeyi bugüne kadar hiç böyle sert bir üslupla kınamış mıydı?

YALAN HABERDE İSTİFA EDEN VAR MI?

Millî Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, Macaristan maçı öncesinde “Ders almam, ders veririm” sözüyle tarihe geçen zehir zemberek açıklamalar yapmıştı. Terim’den beklenecek bir sözdü; ama Fatih Terim’in o toplantıda gazetecilere sorduğu bir soru vardı: “Sizlerde, yalan ve yanlışta istifa eden var mı?” Sırası gelmişken biz de, yer yer kara mizaha dönüşen bir dizi ilginç medya yalanı ve asparagasını sayfalarımıza taşıyalım dedik. Bu ‘örnek’lere imza atanların bugün hâlâ medya dünyasında olduklarını da belirtelim.

İngiltere ile 2 Nisan 2003 tarihinde Sunderland’da oynadığımız ilk maça gidelim önce. Yaklaşık 10 gün süren bir kamp vardı Newcastle’da ve biz de o kamptaydık. O günlerde büyük bir gazetemizin spor sayfasında şöyle bir haber vardı: “Bobby Robson ile Haluk Ulusoy millî maç için iddiaya girdi.” Ulusoy, haberin çıktığı gün, akşam idmanından önce tüm muhabirlerin bulunduğu esnada haberi yapan arkadaşa dönüyor ve “Yahu kardeşim nereden uydurdun bunu? Ben hayatımda Robson’la hiç bir araya gelmedim ki.” diyordu. Muhabir arkadaşımızın cevabı ilginçti: “Ya başkanım, manşet olmuşsun, daha ne istiyorsun!”

YILDIRAY’IN BEDENİNE NİHAT KAFASI!

Aynı günlerde bir başka gazetenin manşeti şöyleydi: “İlhan: Forvette yanıma Nihat’ı isterim.” Gazetede İlhan’la Nihat’ın yan yana fotoğrafı vardı. Ama kamp boyunca milliler sadece bir gün medyaya özel poz verdi. Ve o gün Nihat kampta değildi. İlhan sadece Yıldıray ile yan yana bir fotoğraf çektirmişti. Gazetedeki fotoğrafa dikkatli bakınca Yıldıray’ın bedenine Nihat’ın kafasının montajlandığını görebiliyordunuz. Siz İlhan olsanız ne yapardınız? Bu haber hem Hakan Şükür’e cephe açmak hem de Teknik Direktör Şenol Güneş’in işine karışmak anlamını taşıyordu. Okuru yanıltmak ise apayrı bir konu. İlhan bu haberden sonra hiçbir şey yapmadı. Ya yapsaydı?..

Yine o kampta Türk gazetecilerin çoğu İngiltere’nin yıldız oyuncusu David Beckham’la fotoğraf çektirmek için birbirleriyle yarıştı. Fotoğraflar tamamen hatıra formatında. Ama ertesi gün birçok gazetede bu fotoğraflar var; ve altında şu yazıyor: “Beckham arkadaşımızın sorularını içtenlikle yanıtladı.”

ÇEKTİRMESEN NE YAZAR; YİNE YAZAR!

Örnekler o kadar çok ki… İstanbul’daki İngiltere maçı öncesinde Türk Millî Takımı kampındayız. Antrenman öncesi muhabir arkadaş Şenol Güneş’in yanına geliyor: “Hocam, şef sizinle yan yana fotoğraf çektirmemi istedi.” Hoca önce bu isteği kabul etmiyor; ama sonra yumuşuyor. Muhabire “Altına ne yazacaksın bu fotoğrafın?” diye soruyor. Muhabirin cevabı süper: “Valla ben bir şey yazmayacağım. Şefim yazacak. Çektirseniz de yazacak, çektirmeseniz de...”

Bu ve böylesi nice haberler yazıldı, kimse de tepki göstermedi. Hatta Ulusoy ile Robson’u iddiaya tutuşturan muhabir, maçtan sonra Türkiye’ye Millî Takımı’nın uçağıyla döndü. Sanki kimse kurulu düzene çomak sokmak istemiyordu.

Emre’ye gösterilen tepki haklıydı; ama medyanın haksız infazları sayılmayacak kadar çoktu. Hakan Şükür’e “vatan haini” diyen bir medya vardı bu ülkede; Hıncal Uluç, Fatih Terim’i “şehir kurosu” ilan etmişti geçmiş yıllarda; Mustafa Denizli’ye “içimizdeki İrlandalılar” dedirten de bizim medyamızdı.

Medya kendi içinde de kötü bir sınav verdi. Emre, o hareketi yaptıktan sonra “Hareket, sadece bir kişiyeydi.” dedi. Ertesi gün Hürriyet gazetesi o kişinin Milliyet yazarı Mehmet Demirkol olduğunu iddia etti. Demirkol adeta çıldırdı: “Nasıl bir habercilik bu? Emre’yle ne zaman konuşuldu? Yazan beyefendinin kulağına fısıldıyor da neden kendisi açıklamıyor? Bu bir haber. Hürriyet neden bir köşe yazısında kullanıyor bunu? Sırrı çözmüş bir gazete böyle mi yapar? Peki ben bu yazıyı ciddiye alıp Emre’yi dava etsem. Bu yazıyı yazan arkadaşı da tanık olarak göstersem ne olacak? ”

Sonra da esas soruna parmak basıyor Demirkol: “Şöyle diyor muhterem: ‘Şimdi spor basını Emre’nin hareketini abartılı buluyor. Ben de en çok buna şaşıyorum; eleştiriyi abartanların Emre’nin hareketini abartılı bulmasına...’ Sadece federasyon onaylamıyor. Gazeteci de onaylayabiliyor. İşte meselemiz bu. Hareketin kime yapıldığı, neden yapıldığı değil. Bunu kimlerin onayladığı.”

TSYD Eski Başkanı Onur Belge daha da ileri gidiyor. Belge katıldığı bir televizyon programında, ‘Emre, Terim’in müstakbel damat adayı’ iddiasında bulunuyor. Emre ve Terim, Onur Belge’yi mahkemeye verdi. Spor Yazarları Derneği’nin eski başkanı böyle yaparca cemaat ne yapar?

Yine Hıncal Uluç 2002 Dünya Kupası’nda Türkiye’nin Brezilya ile yaptığı karşılaşmada Teknik Direktör Şenol Güneş’in Yıldıray’ı oyundan almasını sert bir şekilde eleştirdi. Şenol Güneş’e bu maçtaki taktiği sebebiyle ‘geri zekâlı’ dedi. O günlerde Hıncal Uluç’a cevap bir dönem beraber çalıştığı meslektaşı Fatih Altaylı’dan geldi: “Elbette bizim de ölçüyü kaçırdığımız doğrudur. Hıncal Uluç’un ‘geri zekâlı!’ yakıştırmasını biraz abartılı buldum.” Sadece biraz mı?...

HAKAN, BU ALANDA DA REKOR KIRDI!

Bu ülkede eleştirilerden en çok nasibini alan oyunculardan biri, belki de birincisi Hakan Şükür’dür. 2004 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Letonya ile deplasmanda oynanan maçta Teknik Direktör Şenol Güneş’in ‘onu tribüne ben gönderdim’ demesine rağmen spor yazarlarından Kazım Kanat köşesinde şunları iddia etti: “Güneş, antrenörlük hayatının en doğru kararını veriyor ve Hakan Şükür’e ‘Bugün sen yedeksin’ diyor. Hakan ise yedek kulübesine değil tribüne çıkıyor. Ulusal Takım’da yedek olmayı reddetmek Türkiye’ye ihanet değil mi? Prim kavgasının, yani daha önce alınan cipler ve milyon dolarlar yetmemiş gibi yine prim kavgasının lideri Hakan Şükür.”

Hakan Şükür konusunda maç öncesi ve maç sonrası eleştirilerin bile tutarlı tarafı yoktu. Bu yıl oynanan ve Şükür’ün 4 gol attığı Moldova maçından önce Kazım Kanat, ‘Hakan bitti artık. Ne olur kabullenin’ diye yazıyordu. Hakan 4 gol attıktan sonra ise “Hakan’a o golleri ben attırdım” diye bir yazı kaleme alacaktı.

ASPARAGAS RÖPORTAJIM GERÇEKTİR!

Kazım Kanat’ın 6 Mayıs 2002 tarihinde Akşam Gazetesi’nde Daum’la yaptığı hayali röportajdan da bahsetmemek olmaz. Bu asparagas röportajda o yıllarda Beşiktaş’ı çalıştıran Daum, dönemin kulüp başkanı Serdar Bilgili için “Bilgili’nin verdiği 100 sözden 99’u yalan!” cümlelerini kullanmıştı, daha doğrusu onun ağzından bu cümleler yazılmıştı. Röportajın yayımlandığı gün Beşiktaş kulübü röportajın asılsız olduğunu ileri sürmüş, Kazım Kanat ise gazetedeki köşesinde “Yalancı ben miyim siz misiniz Sayın Bilgili!” başlıklı bir yazıda şunları kaleme almıştı: “Beşiktaş Yönetim Kurulu, kamuoyuna bir açıklama yaptı: ‘Kazım Kanat’ın Daum’la yaptığı röportaj yalan!’ Şunları, Sayın Bilgili yönetiminin dikkatine sunuyorum: Bu açıklamayı yapmaya sizin hakkınız yok. Bu açıklamayı sadece bir kişi yapabilir, o da Daum’dur. Daum, açıklama yapmıyor. Bu da şu demek, ‘Kazım Kanat’la yaptığım konuşma’ doğru.”

Ancak birkaç gün geçmeden Daum şöyle bir açıklama yapacaktı: “Kazım Kanat’la böyle bir röportaj yapmadım.” Basın Konseyi, Kazım Kanat’ı kınadı. Ancak kınama cezası da olay oldu. Basın Konseyi’nin Hürriyet gazetesinin etkisinde olduğu, onun için kınama kararı aldığı dile getirildi.

BAŞKASININ YALANINDAN NEMALANMAK

Spor Yazarı Ahmet Çakır medyanın eleştiri oklarını kendisine doğrultamamasına kızanlardan. Çakır, mevcut düzende bu olayların sürüp gideceğini söylüyor. Sonra da sezonun daha başı olmasına rağmen bir gazete ve televizyonun G.Saray Teknik Direktörü Feldkamp’a bavulunu toplattığını hatırlatıyor: “Ertesi gün ciddiyetinden kuşku duymadığım bir arkadaşım bana ‘Böyle duyumları ben de aldım’ dedi. Yemin ederim ki o arkadaşım ‘biliyormuş gibi görünmek’ uğruna böyle bir aşağılık olaya ortak olmaya çalıştı. Yönetimin içinden kim söyleyebilir, dışından kim söyleyebilir? Yalanların böyle bir boyutu var. Bugün yazılan bir yalan, rahatlıkla ortak bulabiliyor. Yalan olduğunu bilse bile ‘yok canım’ diyenler var. Böyle olunca diyorsun ki bu mesleğin hiçbir değeri yok. Ortaya bu durum çıkıyor. Beni Kalli haberinde bu korkuttu. En yıkıcı olan da bu.”

Çakır, TSYD’nin bu şartlarda meslektaşlarına yönelik hiçbir yaptırımının olamadığı görüşünde: “Sadece akreditelerde sorun çıkartır. Ama bu da bir işe yaramaz. Gazeteci gider başka bir tribünden maçı izler, yine yazısını yazar.” Kınama cezalarının ise değer yargıları oturmuş ülkelerde etkili olabileceğini belirtiyor Ahmet Çakır. Yalan habere, iftiraya, hakarete maruz kalanların mahkemeye başvurmamasını da, “Mahkemeye veriyorsun. Dava aylarca sürüyor. Sonra araya birileri giriyor. Seni davadan vazgeçirmeye çalışıyor.” diye değerlendiriyor.

Aslında el kol hareketi yapan basın mensupları da oldu bu ülkede. Geçen yıl Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören, Konyaspor maçından sonra basın mensuplarının bulunduğu odaya gelerek tribünde kendisine el-kol hareketi yapan Konyalı bir gazeteciyi aradığını söylediğinde herkes çok şaşırmıştı. Ancak Demirören, ismini bilmediği gazeteciyi bulamamıştı.

BENİM YERİME DÜŞÜNÜYOR, YAZIYOR!

Komik birkaç “gazetecilik başarısıyla” yazıyı bitirelim! Yine Christoph Daum’un başından geçen bir olay. Alman hoca F.Bahçe’yi çalıştırdığı dönemde medya ile mesafeliydi. Ama bunun sebebi Beşiktaş’ı çalıştırdığı yıllarda başından geçen şu olaydır: “Uçakla bir deplasmandan dönüyoruz. O yıl şampiyonluğun güçlü adayıyız. Uçakta uyuyakaldım. O sırada uçakta bulunan Beşiktaş muhabirleri birer birer yanıma oturdu ve benimle fotoğraf çektirdi. Olanlardan haberim yok. Ertesi gün Türkiye’nin önde gelen gazetelerini açtım. Manşetlerde şöyle yazıyordu: “Daum’un rüyası: Şampiyonluk.”

Türk medyasıyla ilgili ilginç anısı olmayan yabancı teknik direktör yok gibi. Yine Beşiktaş’ı çalıştıran Jonh Benjamin Toschak’a kulak veriyoruz. Ünlü teknik adam, İspanya’daki spor medyasıyla Türk medyasının benzer özellikler taşıdığını dile getiriyor: “Real Madrid’i çalıştırırken Marca Gazetesi’ne röportaj verdim. Rakibi olan As Gazetesi beni ipe çekti. Türkiye’de de durum farklı değildi. Büyük bir gazetenin Beşiktaş muhabiri vardı. Sürekli elinde teyple yanıma gelir ve görüşlerimi alırdı. Ama ertesi gün gazeteyi açtığımda tam tersi şeyler yazdığını görürdüm. Bir gün basın toplantısında onu yanıma çağırdım ve sordum. O da bana bozuk İngilizcesiyle ‘You think, I think, I write’ (Sen düşünüyorsun, ben düşünüyorum, ben yazıyorum) dedi. Benim yerime düşünüyor ve aklından ne geçiyorsa onu yazıyordu.”

Behram Kılıç
Aksiyon Dergisi
24.09.2007

YusufT
27.Eylül.2006, 15:36
türkiyede gazateciler afedersini ama birascik sapitmis...

aix2
27.Eylül.2006, 16:34
Birgün gazetelere çıkmaktan korkuyorum olur ya medyamız bulur beni haber yapar, hani bi haber çıkar medyada vatandaş da haberi okur ve "ateş olmayan yerden duman çıkmaz der" bu söz geçerliliğini yitirmiştir bizim medyamız ateşi yakmadan duman çıkaranlardan

Melekovic
27.Eylül.2006, 17:41
Evet basın ahlak dersi vermeden önce kendi içindeki ahlaki sorunları çözümlemeli ki örneğim diye yorumlarda bulunabilsin.Bir milli oyuncuya bir maçta o kol hareketi hiç yakışmıyor zaten gerekli tepkiyide gördü.Ama o hareketi yapmasına neden olacak maçtan önce kişi hakkında özel hayatına girecek kadar ağır yazılar yazan şahıs sütten çıkmış ak kaşık gibi ortalıklarda.Önce bir temizleninki sizin yorumlarınızın ve tavırlarınızın herkes arkasında yer alsın.
Özellikle Daum'un rüyası:şampiyonluk müthiş:)

_LeGolaS_
27.Eylül.2006, 18:09
Türk Futbolunun ilerlemesi için önce bu sorunların çözülmesi gerek. Bütün bunlar biraz daha fazla "reyting" uğruna yapılıyor. Halbuki bu ülkede herkes işini düzgün yapsa ortada ne kirli futbol kalır ne de kirli medya!

the_imam912
27.Eylül.2006, 21:06
Evet Türkiye'nin ilerlemesi için Basında gelişme şart.Geçen günlerde Emre'nin Fatih Terim'in kızına aşık olduğu yazılıyordu.Yok artık LeBron.Magazin mi bu canım !

RaSenGan
27.Eylül.2006, 21:50
Magazinciler bile bu kadar haber yapmaz.MEdya nerden nerelere götürüyor konuyu..

RoNNiE91
28.Eylül.2006, 00:17
Evet Türkiye'nin ilerlemesi için Basında gelişme şart.Geçen günlerde Emre'nin Fatih Terim'in kızına aşık olduğu yazılıyordu.Yok artık LeBron.Magazin mi bu canım !

Ne güzel söylemişsin :)