PDA

View Full Version : 18 Mart Çanakkale Zaferi



TR.CaPTaiN
18.Mart.2007, 07:21
http://img137.imageshack.us/img137/476/canakkale15re7fh1.jpg (http://imageshack.us)

http://img528.imageshack.us/img528/6748/2iep0.jpg (http://imageshack.us)

http://img528.imageshack.us/img528/3951/32783436hj8.jpg (http://imageshack.us)


Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.

1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler.


Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.

24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.

19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.

İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.

Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.

18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.

İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.

İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:

«İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütunları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»

Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.

«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patlamayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»

Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.

İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlıyordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.

Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere:

— Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
— «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.
Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.


Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.

Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.

Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.

http://img187.imageshack.us/img187/3636/43513582du0.jpg (http://imageshack.us)


Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyada eşi ?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Ne hayâsızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle "bu, bir Avrupalı"
Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
Ostralya'yla beraber bakıyorsun Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-u asil
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla sefil,
Kustu Mehmed'ciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harab.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı:
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam;
Atılan her lâğımın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrından râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerir azmini tevkîf edemez sun-u beşer;
Bu gögüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme!" dedi.
ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek KÂBE'yi diksem başına;
Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ nâmiyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmiyle,
Ebr-i nîsânı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvîzenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini;
Şarkın en sevgili sultânı SELÂHADDÎN'i,
KILIÇ ARSLAN gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâmı kuşatmış, boğuyorken husran;
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...
Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.

Mehmed ÂKİF ERSOY

http://img299.imageshack.us/img299/70/45gc9.jpg (http://imageshack.us)


Çanakkale savaşında en fazla şehit veren takımlar

Gazeteci-Yazar Ali Sami Alkış, Çanakkale Savaşı'nda düşmanla mücadeleleri sırasında şehit olan, yaralanan ve esir düşen futbolcuların çarpıcı hikayelerini kaleme aldığı kitapta anlattı.

Yarımada yayınevinden çıkan ''Çanakkale'de Şehit Düşen Futbolcular Yedi Kandilli Avize'' adlı kitapta, Çanakkale Cephesi'nde Galatasaray'ın 23, Fenerbahçe'nin 5 ve Beşiktaş'ın da 2 futbolcusunun şehit olduğu belirtiliyor.

1. Dünya Savaşı sırasında ise Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Ankaragücü'nün toplam 70 futbolcusunun, çeşitli cephelerde şehit düştüğü ifade ediliyor.

Galatasaray'da kayıtların düzenli tutulması nedeniyle şehit futbolcu sayısının fazla gözüktüğü, Beşiktaş'a ait kayıtların işgal yıllarında kulübün Rumlar tarafından yağmalanması sırasında, Fenerbahçe'ye ait kayıtların ise kulüp binasında çıkan yangında tahrip olduğu belirtiliyor.

Çanakkale'de şehit olan, yaralanan ve esir düşen futbolcu sayısının belirlenenden çok fazla olduğu, ancak kaynak yetersizliği nedeniyle şehit futbolcu sayısının tespitinin mümkün olmadığı, mevcut kaynakların ise genelde Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'a ait olduğu vurgulanıyor.

Ankara, Izmir, Bursa, Trabzon gibi kentlerde bulunan kulüplerde oynayan futbolcuların da savaşa katıldığı, ancak kayıt tutulmadığı için isimlerinin ve sayılarının tespit edilemediği ifade ediliyor.

- MAÇA BEKLENİRKEN ŞEHİT OLDUĞU HABERİ GELDİ -

1. Dünya Savaşı sırasında futbolcuların yeşil sahalar ile savaş alanı arasında gidip geldiklerinin anlatıldığı kitapta, Çanakkale'nin ardından Fransızlarla savaşmak için Niğde'ye giden Fenerbahçeli Arif'in hazin hikayesi şöyle:

''Fenerbahçe, 1919-1920 sezonuna iddialı girmek istiyordu. Bunun için, ilk kez sahaya çıkacakları Idmanyurdu maçında, sağ bekleri Istihkam Subayı Mülazımıevvel Arif'in mutlaka oynamasını istiyorlardı. Ulukışla'da bulunan kaptanları için, kumandanlıktan izin aldılar. Arif'in oynamasını sağlama almışlardı. O mutlaka gelmeliydi. Gelecekti. Fakat onun yerine kara haberi geldi. Arif Ulukışla'dan Niğde'ye giderken tam kalbine aldığı bir kurşunla şehit oldu.''

Arif'in şehit olduğu haberinin ardından Fenerbahçe'nin İdmanyurdu karşılamasına, şehide saygı olsun diye 10 kişiyle çıktığı, şehit Arif'in 2 numaralı formasının ise saha kenarına bırakılan bir sandalyeye asıldığı kaydediliyor.

Karşılaşmanın ise sahaya 10 kişiyle çıkan Fenerbahçe'nin 11-0 üstünlüğüyle sonuçlandığı belirtiliyor.

-GALATASARAYLI İNGİLİZ KÖKENLİ FUTBOLCU... -

Hindistan'da, İslamiyeti seçen Spancer ve Sarah Robenson adlı İngiliz karı-kocanın Müslümanlara olan yaklaşımlardan dolayı İngiltere ve Hindistan'da yaşayamayacaklarını anlamaları üzerine İstanbul'a göç ettikleri anlatılıyor.

Abdullah ve Fatma isimlerini alan İngiliz çiftin 3 erkek çocuğundan Ahmet ve Abdurrahman'ın Galatasaray'da top oynadığı ve şampiyonluklar yaşadıkları ifade ediliyor.

1. Dünya Savaşı sırasında düşman saldırılarını artırınca Galatasaray'ın forveti Abdurrahman ile diğer kardeşi Yakup'un cepheye gitmek için izin istediği baba Abdullah Robenson'un, ''Bakın evlatlarım. Burası bizim vatanımız oldu. Gitmenize üzülürüz; ama gururumuz her zaman acımızdan büyük olur'' dediği kaydediliyor.

Gönüllüler ordusuna katılarak Çanakkale'ye giden Robenson kardeşlerden Abdurrahman'ın kısa bir süre sonra gönderildiği Kafkas Cephesi'nde donarak şehit olduğu ifade ediliyor.

Yakup Robenson'un ise Çanakkale'nin ardından gittiği Bağdat Cephesi'nde bir İngiliz'in silahından çıkan kurşunla şehit olduğu belirtiliyor.

Robenson ailesinin sağ kalan tek çocukları Ahmet'in ise yıllar sonra Galatasaray'a başkan olduğu vurgulanıyor.

-DESTANLAŞAN 27. ALAY'DA ŞEHİT OLDU-

Çanakkale Savaşı sırasında Beşiktaş'ın yıldız futbolcularından olan kaptan Kazım'ın, düşman işgaline karşı cepheye gittiği ve kendisini tanıyan bir komutanın ''emir erim ol'' önerisini, ''Ben sporcuyum. Diğerlerine göre daha zinde ve atik biriyim. Cephede daha çok işe yararım'' diyerek geri çevirdiği belirtiliyor.

Anzaklara karşı destanlaşan 27. Alay'da mücadele veren Kazım'ın savaş sırasında sırtına isabet eden bir gülle ile Çanakkale'de şehit düştüğü kaydediliyor.

Kazım'ın cebinden çıkan kanlı kağıt parçasındaki şiirin ise daha sonra marş haline getirilerek maçlarda, törenlerde söylendiği ifade ediliyor.

-ASKERDEN KAÇMAK İSTEYEN FUTBOLCULAR...-

1. Dünya Savaşı sırasında vatan savunması için yediden yetmişe herkesin gönüllü olarak askere yazıldığı, ancak cepheye gitmek istemeyen futbolcuların askerlikten muaf tutulan İttihat ve Terakki Partisi'nin elindeki Altınordu Kulübü'ne gittiğine dikkat çekiliyor.

Askere gitmek istemeyen dönemin ünlü futbolcularından otomobil Nuri de Fenerbahçe Başkanı Hamit Hüsnü'nün ''Bir gün seni kendi ellerimle orduya teslim edeceğim'' demesi üzerine takımdaki 6 arkadaşını yanına alarak Altınordu Kulübü'ne geçtiği, böylece askere gitmekten kurtulduğu belirtiliyor.

O dönem bütün kulüplerin futbolcuları askere alınırken, sadece Altınordu Kulübü'ndeki futbolcuların vatani görevden muaf tutulması ise çarpıcı bir şekilde anlatılıyor.

Savaşa giden futbolcuların şehit düşmesi ya da gazi olması nedeniyle kulüplerin tamamen tükendiği dönemlerin olduğu, hatta savaşın en şiddetli zamanında Fenerbahçe'nin 3, Galatasaray'ın 2 ve Beşiktaş'ın ise sadece l futbolcusunun kaldığı ifade ediliyor.

Kayıpların ardından ise kulüplerin 15-16 yaşlarındaki çocuklardan takım oluşturularak karşılaşmalara çıktığı belirtiliyor.

Internethaber

http://img299.imageshack.us/img299/3584/7331302b87a01f7adonq3.jpg (http://imageshack.us)

Yarbay Hasan Bey’in şehadeti

Fransız ölüleri arasında bir kıpırdama bir hareket gördü, oraya yöneldi. Yerde yatmakta olan bir fransız neferinin üzerine eğildi. Omuzundan tutarak çevirdi. O anda fıransız ani bir hareketle elinde tutuğu kasaturayı Yarbay Hasan Bey’in göğsüne sapladı. Alay komutanı gafil avlanmıştı.

"Ahhh" diyerek yere yıkıldı. Olayı görenler şaşkınlık içinde kaldılar. Derhal müdahale edildi. Ama iş işten geçmişti. Yarbay Hasan Bey’in göğsü kan içindeydi. Yüzü soldu "Allah şahidim olsun ki fransıza kötü bir niyetle yaklaşmadım." dediği duyuldu.


Alay imamı başında Kuran okumaya başladı. Aşağı yukarı 7-8 ayet okumuştu ki birden bire imam efendi "La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim duasını 33 kere okuyunuz" dedi. Alah komutanı azimle duayı kendiside tekar etti ve sonra "Beni ayağa kaldırınız." dedi. Tabur komutanları koltukaltlarından tutarak ayağa kaldırdılar, birden; "La ilahe illallah muhammedun resulullah" dedi. Gözlerini ileriye doğru dikmişti, yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle "Niçin zahmet buyurdunuz ya resulullah" derken ruhunu teslim etti.

Bir askerin not defterinden.

Böyle asil ecdada sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Mekanları cennet olsun.

GebzeLi1907
18.Mart.2007, 07:33
http://i161.photobucket.com/albums/t213/fletcher_hh/91099994_4bc4c8ca31_b.jpg
RUHLARI ŞAD OLSUN..!

Bu Destan İmanın,TÜRK'ün gücünü 7 düvele bir kez daha kanıtLamış bir destandır...

Ne GüzeL anLatmış Mehmet Akif ''Makber''de


18 MART geLipde o destanı düşünüpde o şartLarda kazanıLan o ZAFERİ Düşünüpde duyguLanmak eLde değiL...
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:

Biz 251 bin Şehittik
................................Çanakkale'de şehit düşen 251 bin fidanın hatırasına

Bindokuzyüz onbeşin, ilkbahar aylarında,
Düşman zırhlılarıydı,boğazın sularında,
İstanbul'du hedefi,engelsiz yollarında,
.............Bu hedefi durdurduk,bizler Çanakkale'de,
.............Bir milleti güldürdük,bizler Çanakkale'de

Nasıl bir savaştı bu..! kopuyordu velvele,
'Çanakkale Geçilmez' dedik yedi düvele,
Yedi düvele karşı,sadece süngülerle,
.............Olmazları oldurduk bizler Çanakkale'de,
.............Bir milleti güldürdük,bizler Çnakkale'de.

'Türk'mü..'! , Bir elimizi arkamıza bağlarız,
Öteki elimizle galibiyet sağlarız'..
Diyen küstah Çörçil'in ellerini kırarız
...........İngilizi yıldırdık bizler Çanakkale'de,
...........Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

Ölümler sağnak,sağnak,inerdi üstümüze,
Düşmanı bırakmadık müstahkem mevzilere,
Şarapnel,gülle,mermi,yağdıda tepemize,
............İmansıza saldırdık bizler Çanakkale'de,
............Bir milleti güldürdük bizler Çanakale'de

O dehşetli anlarda, ölüm kusarken gökler,
Şehadete ererken birer birer neferler,
Sarsılmaz bir imanla vuruyordu yiğitler,
.............Yiğitleri soldurduk bizler Çanakkale'de
.............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

Gök simsiyah olmuştu,deniz duman,yer duman,
Ölüm kustu,kan kustu,küffar vermedi aman,
Kırkbine karşı durdu,beşbin asil kahraman,
.............Şehadetler kaldırdık bizler Çanakkale'de
.............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

Küfrün çelik bendini, bedenlerde erittik,
Yağan gülleyi topu,sinemizde yar ettik,
Kanlı küfrün üstüne,'YA ALLAH' deyip gittik,
............Kefereyi öldürdük bizler Çanakkale'de
............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de

İkiyüzellibirbin şehit gömdüm kefensiz,
Saldırdıkça tüm beşer, hem dinsiz,hem imansız,
Allah'a sığınıpta yürüyordum amansız,
............Çeyrek ton top kaldırdık bizler Çanakkale'de,
............Bir milleti güldürdük bizler Çanakkale'de.

...........................TARKAN KÖKSOY.

http://i8.tinypic.com/6fa9g93.jpg

TR.CaPTaiN
19.Mart.2007, 00:35
Çanakkale savaşın en şiddetli anları... Rumeli Mecidiye Tabyasının Komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey emrindeki subay ve erlere maneviyatlarını artıracak şu telkinlerde bulunur:

Müttefikler muhteşem donanmalarıyla artık son darbeyi vurmanın hazırlığı içindedirler. Methal (giriş) tabyaları 19 Şubat’tan itibaren başlayan bombardımanlarla (zaman zaman karaya küçük birlikler de çıkartılarak) tahrip edilmiştir. Artık bir sonraki safha olan, hem orta ve geçit bölgesindeki tabyaların susturulması hem de mayın hatlarının temizlenmesini sağlayacak büyük saldırının son hazırlıkları yapılmaktadır. Peki ya İstanbul? Devlet erkanı ve basın ne kadar soğukkanlı görünmeye çalışırsa çalışsın devlet dairelerinin Anadolu’ya taşınması gündemdedir. Dönemin ABD Büyükelçisi Morgenthau her zamanki kibirli ifadeleriyle Talat Paşa’nın Belçika elçiliğinden ödünç alınma otomobili emrinde hazır tuttuğunu yazacaktır. “Çünkü” diyecekti Morgenthau “Müttefik donanmasının şehrin önünde görünmesi durumunda süratli bir çekilmede bulunulabileceğine hiçbir şans tanımıyordu.[i]



Keza, Osmanlı Meclisi 28 Şubat 1915’de muhtemel bir boğaz geçilmesi durumunda neler yapılacağını belirten bazı kararlar almıştı. Şehrin emniyetinin sağlanması için polis müdürlüğüne özel tahsisat ayrılması, Posta Telgraf Telefon işlerinin yeterince sürdürülebilmesi için Macaristan’dan operatör getirtilmesi ve bunun için ek ödenek çıkartılması vs. Bu karar diye yazar Bayur, İstanbul’da düşmana karşı koyma azmini ve aynı zamanda da o sırada Türklerden telefonu işletecek yeterli sayıda fen adamı bulunmadığını gösterir. [ii] Mabeyn Başkatibi Ali Fuat (Türkgeldi) Bey’e göre de İstanbul’un boğaz tahkimatına güven olmadığından Padişah ve haremi Eskişehir’e naklonulacaktı. Bunun için önceden haneler kiralanmaya başlamıştı. Hazine ise Konya’ya gönderilecekti. Beylerbeyi’nde ikamet eden sabık padişah II. Abdülhamid Han ise kendisine yapılan ayrılma teklifini reddetmiş, Mehmed Reşad’a da İstanbul’da kalması gerektiği, bir kere İstanbul’dan ayrılacak olursa geri dönemeyeceğini belirtmişti.[iii] Francois Georgeon’a göre biraderi ve hükümet erkanının 1453’te İstanbul’un Türkler tarafından fethi sırasında ölen son Bizans İmparatoru XI. Konstantin Dragases kadar olamamasına hayıflanacaktır.[iv] Tarihçi Erik Zürcher’de 1915 baharında İtilaf devletlerinin Çanakkale Boğazı’nı geçmesi an meselesiyken İttihat Terakki Cemiyeti’nin savaşa Anadolu’da devam etme kararını verdiğini, işgal halinde Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yerel savunma örgütleri kurmaları için bazı subaylara talimatlar yollandığını belirtir. [v]



Peki ya asıl “yenilmez armada”yı karşılayacak olanlar, HMS Queen Elizabeth’ in, HMS Agamemnon’un HMS Inflexible’in ve daha nicelerinin karşısında duracak, devasa mermilerinin ateşi altında dayanacak olanlar ne düşünüyordu dersiniz?



18 Mart’ın en fazla iş düşecek tabyalarından olan ünlü Seyit Onbaşımızın da bulunduğu Rumeli Mecidiye Tabyasının Komutanı Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey özellikle 25 Şubat’tan itibaren methal bataryalar düşüp düşman donanmasına ait gemiler “Karanlık Liman” bölgesinde rahatça dolaşmaya başladığında o kaçınılmaz günün gelip çattığının farkındaydı. Yapacağı en önemli iş ise askerin konsantrasyonunu, zafere olan inancını artırmaktır. Aşağıda Rumeli Mecidiye tabyasında Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey’in askerlerine yaptığı konuşmalardan bazı bölümleri okuyacaksınız. Bu konuşmalar 18 Mart Deniz Zaferi’nin kazanılmasında en önemli paya sahip bu tabyadaki genel havayıda yansıtmakta.



“Düşman methalden girmiş bulunuyor. Öyle görülüyor ki pek kısa bir zaman harbe gireceğiz. Methal savaşlarındaki tecrübelere göre, kısa toplardan fayda ummuyorum. Bu nedenle harbi yapacaklar, ancak birinci derecede Anadolu Hamidiye ve Rumeli Mecidiyesi diye anılan 8-9 topu havi 2 gurup ile, ikinci derecede Dardanos ve Mesudiye, üçüncü derecede ise obüsler olacaktır.



Düşmanın Boğaz’dan geçişiyle vatanımız ve İslâmiyet alçalma derecesine düşecek, Boğaz’ın muhafazasında ise elde edilecek kazançlar, milletin şerefini kurtaracağı gibi bütün İslâm aleminin kalplerinde hasıl olacak minnettarlıktan dolayı vicdanî ödül olacak, gazamız Allah ve peygamberi hoşnut edecektir.



…………………………..


Bu ulvi vazifede bulunmamız, kendi liyakat ve iktidarımızla değil, ancak Cenab-ı Hakk’ın bir özel lütfu iledir. Şu tabyaya sahip olmakla dünyanın en bahtiyar adamlarından birisi olduğunuzu bilmenizi isterim. Şimdiye kadar batarya başında bulunmanız vatan, vatan evladı ve İslamiyet’e karşı her zaman kendileri için canımızı fedaya hazır olduğumuzu taahhütten başka bir şey değildir. İşte o gün geldi. Hepimiz birlikte ahit ve yemin edelim![vi]





Yüzbaşı Mehmet Hilmi Bey emrindeki subay ve erlerin maneviyatından emindir artık. O karar gününe çok az bir süre kala bakın askerlerini nasıl tanımlıyor…



“ Bütün erlerde savaş için büyük bir istek vardı. Bu hâli sürdürmek gerekiyordu. Daha evvel de bildirdiğim gibi bölükte namaz kılmayan hiç kimse yoktu. Devamlı telkinlerim neticesi olarak dinî hisleri olgunlaşmıştı. Mânevî güçlerin sarsılmaz duruma gelmesi ise, ancak hakikî din adamlarına dayanarak, Allah’ın istediği şeyleri yaparak olacağına kâni olmuştum. Aşağıda bahsettiğim şekilde uygulamaya koydum:


Bugünden itibaren daima abdestli bulunacak ve harbe abdestli olarak başlanacak.
Topların dolması için verilecek kumanda ile her toptan sağındaki bir er nöbete çıkacak. Bu suretle 4 er tarafından Ezan-ı Muhammedî okunarak 1. doldurma işi yapılacak.
Yeni gelen yedek subay adaylarının medreseden gelen kısmı kendilerine lüzum hasıl oluncaya kadar yüksek sesle tekbir alacaklar. Bir kısmı da Kur’an okuyacaktır. Vazifesini bitiren erler onları kalben izleyeceklerdir. Ateş aralarında ise bütün batarya sesli olarak “tekbir”e katılacaktır.[vii]



18 Mart Zaferinizi tebrik ediyor, tüm şehit ve gazilerimizi rahmetle anıyorum.




[i] Aubrey Herbert, Henry Morgenthau “Devler Ülkesinde Devler Savaşı” Yeditepe Yayınevi, Ekim 2005 (2. Baskı ) s. 156

[ii] Hikmet Bayur Türk İnkılabı Tarihi, TTK Yayınları, 1991, Cilt III, Kısım II s. 72-73

[iii] Hikmet Bayur Cilt III, Kısım II s. 74

[iv] Francois Georgeon, “Sultan Abdülhamid” Homer Kitabevi, İstanbul 2006, s. 500

[v] Erik Jan Zürcher,”Milli Mücadelede İttihatçılık” İletişim Yayınları, İstanbul, 2005 ( 3. Baskı) s.159

[vi] Gazanfer Sanlıtop, “Cepheden Cepheye Bir Ömür- Yüzbaşı Mehmet Hilmi” Alfa Yayınları, İstanbul, 2007, s. 170

[vii] Gazanfer Sanlıtop, s. 175-176

Haber7