PDA

View Full Version : Öyle İçimdesin Ki - Can Dündar



El Barto
25.Haziran.2007, 16:46
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.

Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.

Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?

Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.

Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.

Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.

Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.

Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.

"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.

Neler yazmışım diye merakımdan.

Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.


Can Dündar

Sirius James
08.Temmuz.2007, 07:05
Bu yazıyı okuduktan sonra duygulandım, bir şeyler karalamak geldi içinden. Doğruluk payı vardır yazdıklarımda...

Hiç beklemediğin bir anda, hiç beklemediğin bir yerde görürsün onu. Okulda, belki sokakta, metroda, veya bir restoranda. Miden cılız bir takla atar, içinde tuhaf hisler oluşur. O an kalbinin "işte bu o!" dediğini duyacak kadar takatin yoktur. Yatmadan önce her zamanki gibi düşünürsün, ama bu sefer hakkında düşündüğün, hayaller kurduğun konu yavaş yavaş değişmeye başlar. İlk birkaç gün "Kimdi o acaba?" diye sorarsın kendi kendine. Sonra ismini öğrenirsin arkadaşlarından, eğer öğrenemezsen, onu bir daha göremezsen, kim olduğunu bilemezsen içinde bir sızı olarak kalır o her zaman.

Kim olduğunu öğrenince ise daha büyük acılara katlanmayı çoktan göze almışsındır. Bu sefer uyumadan önce kurduğun hayaller değişir, birlikte geçireceğiniz günleri düşünürsün. En yakın birkaç arkadaşınla paylaşırsın bu gizli tutkuyu; ama bir sorun, o kalbinizi paramparça eden sorun, lanet olası sorun ortadadır. Onun sevgilisi vardır. En sonunda ondan bir hamle gelir, tanışır seninle. O da ne? Siz tanıştıktan 2 hafta sonra sevgilisinden ayrılmış. Biraz da yakın davranır sana, nedenini ise sonradan öğreneceksindir. Birden çok sıkı arkadaş olursunuz, messengerda saat gece 2'lere 3'lere kadar konuşur, sabaha kadar mesajlaşırsınız. Okulda, veya işyerinde beraber vakit geçirmeye çalışırsınız. Her teneffüs kalorifer peteklerinde beraber oturursunuz belki de. En sonunda dayanamayıp ona o evrendeki en büyük aşkı, aşkınızı itiraf edersiniz. Soğuk bir "Haberim vardı." cevabı alırsınız. Olmamıştır işte.

Yine de vazgeçmezsiniz aşkınızdan, uğruna şiirler yazdığınız, bazı geceler ağladığınız o'ndan yine de vazgeçemezsiniz. Pes etmezsiniz. "Öyle olsun, arkadaş kalalım." dersiniz ama aklınızda hep o vardır. Artık gece yatmadan önce hayal kurmazsınız, onu yaşarsınız adeta. Her an onu düşünürsünüz, aklınızdan çıkmaz. 1 ay geçer aradan, yine denersiniz şansınızı, yine olmaz. Sonra 1.5 aydan sonra dayanamayıp tekrar denersiniz, hala sevmiyordur sizi. Yapacak bir şey kalmamıştır. Artık kendi içinizde yaşamak zorundasınızdır aşkınızı. MSN'den ve Facebook'tan siler ve engellersiniz, telefonda tuttuğunuz binlerce mesajı daha sonra tuş takımının bozulmasına neden olacak gözyaşlarınızı akıtarak silersiniz. Onun attığı ilk mesajdan sonra 5 saniye içerisinde ezberlediğiniz telefon numarasını da silersiniz, hiçbir zaman unutamayacağınızı bilerek. Arkadaşlarınıza da unuttum dersiniz, hiçbir zaman aklından onu atamayacağınızı bilerek. Yalan atarsınız...

fmsmyrna
08.Temmuz.2007, 07:33
Herkes aynı şeyleri yaşıyor galiba :uzgun:

King_91
08.Temmuz.2007, 08:09
sirius bunu sen mi yazdın helal valla sana bi yakınlık hissettim nedense...

Sirius James
08.Temmuz.2007, 20:00
Çok da zor değildi yazmak, yaşadıklarımı yazdım sadece.