sakary Ali
30.Eylül.2007, 05:33
Dikkat !..
Aykut Kocaman... Türkiye'de futbolla ilgilenen kime "Ülkenin en centilmen futbol adamlarını say" diye sorsanız ilk 5'e hemen herkesin sokacağı bir isim... Futbolculuğundan bugüne efendiliği, samimiyeti, adaletliliği ile herkesin takdirini kazanan Aykut Kocaman ile Başkent Gündemi'nde beraberdik.
Aykut Hoca'dan bugüne kadar böyle net, böyle sert, böyle hedefini vuran sözleri duymamıştık. Tek bir isim bile vermedi röportajımızda, ama deyim yerindeyse Türk futbolundaki hemen herkesi ağır biçimde eleştirdi, zihinlere yerleşen bakış açılarını yerden yere vurdu.
Kocaman'ın bu açıklamaları çok kişiyi rahatsız edecek.
Teknik direktörler...
Gazeteciler...
Eski futbolcular...
Başkanlar, yöneticiler...
Çok kişi bu sözlerinden dolayı ona kızacak. Ama tek bir kişi cevap veremeyecek.
Çünkü o birilerinin ismini vererek gündem yaratmaya çalışmadı...
Çünkü o herkesin hatasını yüzüne vurdu, kimseyi kayırmadı...
Sözü fazla uzatmıyoruz, çünkü zaten Aykut Kocaman'ın açıklamaları oldukça uzun. Ancak size tavsiyemiz belki de birçok boş tartışmaya ayırdığınız vaktin biraz fazlasını Kocaman'ın sözlerine ayırmanız. Çünkü bu sözler vakit ayırmaya da okumaya da tartışmaya da değecek nitelikte.
Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol'un röportajı:
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_1.jpg“TESADÜF ESERİ AMATÖR LİSANS ALDIM”
-Aykut hocam, biraz geçmişe gitsek, anıları tazelesek, futbolculuk döneminize uzansak, çok anılarınız vardır ama gözünüzü kapatıp şöyle düşündüğünüz zamanlar, net olarak neler geliyor aklınıza?
Bu tür sorular çok zor sorular, çünkü ucu da yok, başı da yok, sonsuz... Tesadüf eseri bir sınıf maçında amatör lisans sahibi oldum ben. Sınıf takımıyla Altımızrak takımı maç oynadı ve beni orada Altımızrak takımına aldılar. Sakarya’ya geçişim de başka bir tesadüftür. Büyüklerimden bir tanesinin ön ayak olması, “Ben kefilim” demesiyle gittik. İlk düşündüğümde bunlar geliyor aklıma.
O “7 DAKİKA”...
-Bunlar futbola başlangış noktanızda belirleyici unsurlar.
Evet, belirleyici unsurlar. Bir 7 dakika benim profesyonel futbol hayatımda çok önem arzetti. Malatyaspor-Sakaryaspor maçında son 7 dakika oyuna girdim. Tesadüfen kadroya girdiğim bir maçtı ve tesadüfen de oyuna girdim. O 7 dakikadan sonra sürekli oynamaya başladım. Ben oyuna girdikten sonra İbrahim abi, İbrahim Tok’la beraber takım bir anda hareketlendi ve ondan sonra da iddiamız yoktu beni oynatmaya başladılar. Benim futbol hayatım böyle 7 dakikayla başladı, profesyonel anlamda.
“G.SARAY VE BEŞİKTAŞ İSTERKEN F. BAHÇE İSTEMİYORDU”
-Fenerbahçe’ye gelişin?
Transferim başka bir hikaye. Galatasaray ve Beşiktaş isterken Fenerbahçe istemiyordu ama o sene Fenerbahçe’ye ilk transfer olan ben oldum. Fenerbahçe’de oynamaya başlamam apayrı bir hikaye. İlk maçımda hoca beni kadroya almıyordu, antrenmanlara katılmamıştım. Rizespor maçında devre 0-0 bitti, hoca beni oyuna almak sorunda kaldı ve 4 gol attım. Muazzam bir kredi alarak başladım. Ondan sonraki süreçte de buna benzer şeyler var. Hayatta plan, program, çalışma pek çok şey doğru, ama bir de sizin kontrol edemediğiniz o kadar çok faktör var ki hayatla ilgili. Onlarda da doğru zamanda doğru şeylerin olmuş olması, beni bugün sizinle konuşuyor pozisyonuna getiriyor.
“2 SENE İÇİN GİTTİM 8 SENE KALDIM”
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_oguz.jpg-İstanbulspor?
İstanbulspor hikayesi bambaşka bir hikaye. 2 sene için gittim ben ben İstanbulspor’a, yani Oğuz abiyle “2 sene oynayacağım, sonra bırakırız” diye düşündük. 8. sene çıktım İstanbulspor’dan ve beni bambaşka bir hayata hazırladı.
-İyi anıların yanında insanın hatırlamak istemediği kötü anılar da vardır.
İnsanoğlu öyle bir kurgulanmış ki, çirkinlikleri ve kötülükleri eliyor. Geçerken çok acı verir ama bir zaman sonra durumu da iyiyse, onlar sanki, çok şık, çok komik anılarmış gibi zihninde yer ediyor.
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_5.jpg“HAYATLARINDAKİ TESADÜFLERİ KABUL ETMEZLER”
-Futbola adım atarken hep bir şekilde şans anları diyebileceğimiz unsurlar ön plana çıkmış. Profesyonel olarak ilk imzayı attığınızda kaç yaşındaydınız?
Ben bunu böyle nitelendiriyorum, aslında bütün insanlar için öyle ama bazı insanlar yaptıkları her işin kendi eserleri olduğunu söylemeyi çok severler. Yaşamlarında rastlantılara pek yer bırakmazlar. O rastlantıları da kendilerinin kurguladıklarını düşünürler. Böyle bir bencilliğe sahip insanlar da var. Kontrol edebildiğiniz şeyler vardır hayatta, bir de kontrol edemediğiniz onlarca, yüzlerce şey vardır, sizin dışınızda gelişen. Onlar sizi bir yerden bir yere getirir, anlatmak istediğim o. Esas soruyu atladım bu arada. Profesyonel olarak ilk imzayı 1984 yılında attım, 1965 doğumluyum, yani 19 yaşındaydım.
-19 yaşına kadar mutlaka profesyonellik adına veya hayat adına hayalleriniz, hedefleriniz olmuştur. İlerisi için mutlaka düşünceleriniz vardı.
Olmaz mı!
FUTBOLU “BIRAKMA-DEVAM ETME” İKİLEMİ...
-Nelerdi mesela hocam. Kimisi futbolcu olmak istiyorum der...
Onlardan bir tanesiydim ben. Tamamen futbolcu olmak istiyordum. Altımızrak’ta oynarken, takım arkadaşlarıma bakıyordum, çok yetenekli çocuklar olduğunu görüyordum. O dönem yaş gruplarında Beşiktaş gibi takımlarda oynayan oyuncular vardı, bizim de arkadaşlarımız olan. Onların çok daha şanslı olduğunu düşünüyordum. Futbolcu olmak istiyorsun ama şansının çok yüksek olduğunu düşünmüyorsun. Çünkü o zıplamayı yapabilmek çok kolay değil. Sen ne kadar çalışsan çabalasan da, çok iyi olduğunu düşünsen de senin dışında gelişen bir takım şeyler var. Bütün samimiyetimle söylüyorum, o dönemler iyi futbolcu olabileceğim, olamayacağım, artık bırakmam gerektiği, devam etmem gerektiği ikilemiyle devam ederken amatör takımda futbol oynuyor, diğer taraftan da profesyonel futbolcu olma özlemi ve hayaliyle yanıp tutuşuyordum.
“TOPLA YATIP KALKMADAN PROFESYONEL OLUNMAZ”
-Ama çalışmayı bıramadınız. İdmanlar, maçlar... Hep futbolu düşündünüz... Kafanızda ve sahada oynamaya devam ettiniz değil mi?
Bu bana ait bir duygu değil yalnız. Çok net bir şekilde söyleyebilirim bunu. Bugün futbol oynayan 100 oyuncudan 99 tanesi bu şekildedir. Hadi ben futbolcu olayım dediğin zaman futbolcu olamazsın. O kadar zorlu bir periyot ve büyük bir rekabetin olduğu dönemdir ki, futbola başlama, amatörce oynama ondan sonra profesyonel olma devresi. Muazzam rekabetin vardır. Bu işe hevesli binlerce genç arasından çıkıyorsunuz ve bununla beraber büyük sıkıntılarla gidiyorsunuz. Olacak, olmayacak, oldu olmadı, o niye oldu ben olmadım bir sürü sorular, insanı törpüleyen, örseleyen, yıpratan sorularla gidiyorsunuz. Oradan yukarıya geliyorsunuz. Dolayısıyla hiç bir profesyonel futbolcunun, “Ben çalışmadığım halde böyle oldum” deme şansı olduğunu düşünmüyorum. Çok istemeden, topla yatıp, topla kakmadan profesyonel futbolcu olunmaz.
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_dusunceli.jpg“HOCALIK FUTBOLCULUKTAN DAHA ÇOK AKIL VE İRADE İSTER”
-Bir takımda 23-24 futbolcu oluyor ama teknik direktör 1 tane. Futbolculuk döneminde mi, teknik direktörlük döneminde mi ayakta durmak daha zor? Siz ikisini de yaşadınız çünkü.
Futbolculuk, profesyonel olana kadar çok zor. Olduktan sonraki süreç, nispeten biraz daha kolay. O kapıdan girdikten sonra, eğer yetenek gelişimine inanıyorsanız, çalışmayı, top oynamayı seviyorsanız, yeteneklerinizi kontrol ediyorsanız, aklınızla bir şeylere yetebiliyorsanız, vücunuza hükmedebiliyorsanız...
Oysa teknik direktörlük tam tersi. Futbolculuk ve teknik direktörlüğün ortak paydası futbol; ama siyahla beyaz kadar farklılar. Birinde tamamen kendini yönetiyorsun ve yeteneklerinden sorumlusun. Diğerinde çok yetenekli, genç, kaprisli, beklentileri yüksek, zengin 25-30 futbolcuyu kontrol edip bir potaya sokarak, kafandaki futbol anlayışına uygun hale getirmeye çalışıyorsun. Antrenörlük çok daha büyük bir irade, disiplin, akıl ve zeka isteyen iş kolu. Çok daha farklı.
“BİZ ŞÖYLEYDİK DİYE ANLATANLARA GÜLÜYORUM”
-Kendi döneminizdeki futbolcularla bugünkü futbolcuları karşılaştırdığınızda ortaya neler çıkıyor?
Bizden evvel futbol oynamış büyükklerimiz, abilerimiz, hatta belki benim jenerasyonumda futbolu bırakmış pek çok arkadaşım “Biz şöyleydik, biz böyleydik, biz çok iyi profesyoneldik, biz aslan gibiydik, kaplan gibiydik” diye konuşurlar ve ben çok gülerim buna. Hiç de öyle değildik. Bugünkü futbolcular, bizden çok daha yetenekli, bizden çok daha kuvvetl, çok daha teknik ve profeyonellik bilinci açısından bizden çok daha ilerideler. Ama gelişimin az olduğunu söylerse birisi katılırım buna. Bu kadar ilgiye, fedakarlığa, özveriye karşılık bu gelişim daha hızlı olmalıydı denirse buna katılırım. Ama bizler çok iyiydik, bizler harikaydık, aslan gibiydik, bunlar rezil, bunlar futbolcu mu diyenlerin külliyen yanlış olduklarını düşünüyorum. Tam tersi olduğunu düşünüyorum ben. Bugünkü futbol artık sporcuların sahadada 10-12 km. kadar koştukları, koşu süratlerinin çok daha hızlı olduğu, çok kademeli defanslar karşısında, güçlü oyuncular karşısında tekniklerinin artık çok daha yüksek olduğu bir dönem. “Biz zamanında şu toplara vurduk, bu zeminlerde oynadık” demesinler lütfen, bugün rekabet daha yüksek, daha iyi çalışıyor herkes ve baskı daha yüksek. En önemlisi, yarınkiler de bugünkülerden çok yüksek olacak. Ben de zamanımın iyi oyuncularından biri oldum, çok güzel şeyler yaşadım ama daha iyi olmam gerekiyordu. Biz oyuncularımıza çok şeyler anlatıyoruz ancak bize bu şekilde anlatılmıyordu. Bizim herhalde eksikliğimiz oydu. Futbola bilim bu kadar girmemişti. Dayanıklılığımı biraz daha artttırabilirmişim, çok kolaymış. Kuvvetimi biraz daha arttırabilirmişim, kendi dönemimde bu beni biraz daha diğer arkadaşlarımdan öne çıkarabilirmiş, ama yapamadım bunları, yapamadık. Şimdiki oyuncular bu anlamda bizden çok daha iyi durumdalar ve iyi profesyoneller.
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_6.jpg“BASKI VE STRES ARTTIKÇA DAHA DA KEYİFLİ HALE GELECEK”
-Baskı ve rekabet dediniz. Rekabet çok güzel, başarı adına. Baskının çok olması ve günden güne artması futbolcu için sakıncalı mı biraz?
Rekabet kelime anlamı içinde ufak esnekliklerle kaldığı sürece faydalı. Yarattığı baskı da faydalı. Çünkü rekabet ve yarattığı baskı eşittir gelişimdir. Bunun tersi olma şansı yok. Önümüzdeki dönemlerde futbol bu şekilde büyümeye ve güncelliğini, popülaritesini korumaya devam ettiği sürece etrafında dolaşan para da artacaktır. Etrafında dolaşan para arttıkça bundan faydalanmak isteyenler, buna futbolcu grubu da dahil olmak üzere çok daha artacaktır. Böyle bir artış olduğu sürece baskı da artacaktır.
-Makine sistemine mi dönüşecek?
Yani nereye kadar gideceğini kurgulayabilme şansım yok. Bilemiyorum o konuda çok fazla düşünmedim çok fazla makine sistemine doğru gidecek mi diye ama futbol futbol olarak kaldığı sürece makineleşme olmayacaktır.
-Futbolun görsel şovunu, güzelliklerini biz bu süreçte geri plana mı iteceğiz?
Biraz daha kapı ardına itmek zorunda kalacağız çünkü paranın getirisi başarıyla alakalı birşey. Başarı da eşittir kazanmak. Tamamen kazanmaya doğru gidiyor. Kazanmanın bir kardeşi var kaybetmeme. Bu kaybetmeme korkusu, kazanma ihtirası biraz o anlamda makineleşmeyle ifade ettiğiniz tarafa doğru götürebilir. Ama 15-20 yıl evvel de konuşuluyordu bunlar. Bugün görüyoruz ki son derece seyri güzel bir oyun olarak varlığını sürdürüyor. Bence biraz daha artacaktır. Daha keyifli hale gelecektir. Çünkü oyunun özü güzel. O özünü koruyabildiği sürece öyle olacaktır. Baskı daha da artacaktır ama oyuncular bu konuda kendilerini geliştirerek, baskıya ve strese karşı koyma becerilerini artıracaklar. Hiçbir şey bir diğerinden farklı değil, ne zaman bir zehir gelse mutlaka bir panzehiri bulunuyor.
"HEP KAZANALIM, KAFASINA BASALIM, EZELİM DEMİYORUZ"
-Teknik direktörlüğe başlarken keyif, başarı, galip gelmek, yenilmemek, çok çalışmak vs. neyi ön planda tuttunuz? Bugün geldiğiniz noktada hangileri ön plana çıktı?
Antrenörlük büyük bir tecrübe işi. Kendimi yaşayarak geliştirme pozisyonundayım. Futbolculuktan teknik direktörlüğe direkt geçiş yapmış bir kişiyim. Antrenörlüğü önce çalıştırıcılık anlamında daha sonra da oyunculara davranış, onları istediğiniz şeylere doğru yönlendirme, ikna edebilme anlamında kendimi geliştirdim. Diğer tarafa, oyuncu grubuna, takımlara, kulüplere döndüğümüz zaman; benim kafamda bir oyun var, başka bir şey söylemeye gerek yok ve bu oyunu oyun gibi oynatmaya çalışan bir teknik direktörüm ben. Onu da kazanalım, bunu da kazanalım, yüzde yüz kazanalım, kafasına basalım, ezelim kazanalım, değil. İyi oynayalım, oyunumuzu geliştirelim ve sonra kazanan takım haline gelelim. Ana felsefem bu. Oyuncularla kurduğum ilişkide de onları hiçbir zaman makine olarak görmedim. Ben ne istersem emrimdeki yapmak zorunda gibi bir anlayışla yaklaşmadım. Onlara hep oyunu anlatmaya çalıştım. Oyunda alacakları rolleri anlatmaya çalıştım. Bununla beraber kişisel gelişimleri yani önce oyunu anlama, algılama sonra da uygulamaları için neler yapmaları gerektiğini benimle paylaşmalarını istiyorum. Kendimi geliştirirken, yapabildiğim kadarıyla onları da geliştirmek istiyorum. Antrenörlükteki temel amacım bu. Ötesinin daha sonra geleceğine inandım ben. Yani orta ve uzun vadede yatırımcılar olurya, kendimi o şekilde görüyorum antrenörlükte. Çok kolay elde edilen ya da elde edlilmeye çalışılan şeylerin çok daha kolay yıkıldığını gördüm hayatım boyunca. Dolayısıyla temelden girip sağlam yapılaşma olursa, bu sağlam yapının, istenilenlerin vermesi adına geriye dönüş açısından çok daha başarılı sonuçlar vereceğine inandım. Bu beni Türkiye’deki anlayış içinde hep geriden başlamaya doğru itiyor. Çünkü tenel anlayışınız tamamen ters yönde. Türkiye’deki temel anlayış şu, “Ne yaparsan yap, maçı al”. Bunu yapabildiğin sürece, maçı aldığın zaman iyi antrenörsün. Kulübe, oyuncuya bir katkın var mı? Onların gelişimiyle ilgili bir planın programın var mı? Bunlarla ilgili hiçbir temel düşünceniz yok, tamamen a’dan z’ye maçı kazan, kral ol. Yani oyuncularımız da buraya doğru itiliyor. Yöneticiler zaten bunu körükleyen taraf olarak görünüyorlar. Dolayısıyla hep geriden başlıyorum.
Aykut Kocaman... Türkiye'de futbolla ilgilenen kime "Ülkenin en centilmen futbol adamlarını say" diye sorsanız ilk 5'e hemen herkesin sokacağı bir isim... Futbolculuğundan bugüne efendiliği, samimiyeti, adaletliliği ile herkesin takdirini kazanan Aykut Kocaman ile Başkent Gündemi'nde beraberdik.
Aykut Hoca'dan bugüne kadar böyle net, böyle sert, böyle hedefini vuran sözleri duymamıştık. Tek bir isim bile vermedi röportajımızda, ama deyim yerindeyse Türk futbolundaki hemen herkesi ağır biçimde eleştirdi, zihinlere yerleşen bakış açılarını yerden yere vurdu.
Kocaman'ın bu açıklamaları çok kişiyi rahatsız edecek.
Teknik direktörler...
Gazeteciler...
Eski futbolcular...
Başkanlar, yöneticiler...
Çok kişi bu sözlerinden dolayı ona kızacak. Ama tek bir kişi cevap veremeyecek.
Çünkü o birilerinin ismini vererek gündem yaratmaya çalışmadı...
Çünkü o herkesin hatasını yüzüne vurdu, kimseyi kayırmadı...
Sözü fazla uzatmıyoruz, çünkü zaten Aykut Kocaman'ın açıklamaları oldukça uzun. Ancak size tavsiyemiz belki de birçok boş tartışmaya ayırdığınız vaktin biraz fazlasını Kocaman'ın sözlerine ayırmanız. Çünkü bu sözler vakit ayırmaya da okumaya da tartışmaya da değecek nitelikte.
Ligtv.com.tr Haber Müdürü Erdem Erol'un röportajı:
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_1.jpg“TESADÜF ESERİ AMATÖR LİSANS ALDIM”
-Aykut hocam, biraz geçmişe gitsek, anıları tazelesek, futbolculuk döneminize uzansak, çok anılarınız vardır ama gözünüzü kapatıp şöyle düşündüğünüz zamanlar, net olarak neler geliyor aklınıza?
Bu tür sorular çok zor sorular, çünkü ucu da yok, başı da yok, sonsuz... Tesadüf eseri bir sınıf maçında amatör lisans sahibi oldum ben. Sınıf takımıyla Altımızrak takımı maç oynadı ve beni orada Altımızrak takımına aldılar. Sakarya’ya geçişim de başka bir tesadüftür. Büyüklerimden bir tanesinin ön ayak olması, “Ben kefilim” demesiyle gittik. İlk düşündüğümde bunlar geliyor aklıma.
O “7 DAKİKA”...
-Bunlar futbola başlangış noktanızda belirleyici unsurlar.
Evet, belirleyici unsurlar. Bir 7 dakika benim profesyonel futbol hayatımda çok önem arzetti. Malatyaspor-Sakaryaspor maçında son 7 dakika oyuna girdim. Tesadüfen kadroya girdiğim bir maçtı ve tesadüfen de oyuna girdim. O 7 dakikadan sonra sürekli oynamaya başladım. Ben oyuna girdikten sonra İbrahim abi, İbrahim Tok’la beraber takım bir anda hareketlendi ve ondan sonra da iddiamız yoktu beni oynatmaya başladılar. Benim futbol hayatım böyle 7 dakikayla başladı, profesyonel anlamda.
“G.SARAY VE BEŞİKTAŞ İSTERKEN F. BAHÇE İSTEMİYORDU”
-Fenerbahçe’ye gelişin?
Transferim başka bir hikaye. Galatasaray ve Beşiktaş isterken Fenerbahçe istemiyordu ama o sene Fenerbahçe’ye ilk transfer olan ben oldum. Fenerbahçe’de oynamaya başlamam apayrı bir hikaye. İlk maçımda hoca beni kadroya almıyordu, antrenmanlara katılmamıştım. Rizespor maçında devre 0-0 bitti, hoca beni oyuna almak sorunda kaldı ve 4 gol attım. Muazzam bir kredi alarak başladım. Ondan sonraki süreçte de buna benzer şeyler var. Hayatta plan, program, çalışma pek çok şey doğru, ama bir de sizin kontrol edemediğiniz o kadar çok faktör var ki hayatla ilgili. Onlarda da doğru zamanda doğru şeylerin olmuş olması, beni bugün sizinle konuşuyor pozisyonuna getiriyor.
“2 SENE İÇİN GİTTİM 8 SENE KALDIM”
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_oguz.jpg-İstanbulspor?
İstanbulspor hikayesi bambaşka bir hikaye. 2 sene için gittim ben ben İstanbulspor’a, yani Oğuz abiyle “2 sene oynayacağım, sonra bırakırız” diye düşündük. 8. sene çıktım İstanbulspor’dan ve beni bambaşka bir hayata hazırladı.
-İyi anıların yanında insanın hatırlamak istemediği kötü anılar da vardır.
İnsanoğlu öyle bir kurgulanmış ki, çirkinlikleri ve kötülükleri eliyor. Geçerken çok acı verir ama bir zaman sonra durumu da iyiyse, onlar sanki, çok şık, çok komik anılarmış gibi zihninde yer ediyor.
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_5.jpg“HAYATLARINDAKİ TESADÜFLERİ KABUL ETMEZLER”
-Futbola adım atarken hep bir şekilde şans anları diyebileceğimiz unsurlar ön plana çıkmış. Profesyonel olarak ilk imzayı attığınızda kaç yaşındaydınız?
Ben bunu böyle nitelendiriyorum, aslında bütün insanlar için öyle ama bazı insanlar yaptıkları her işin kendi eserleri olduğunu söylemeyi çok severler. Yaşamlarında rastlantılara pek yer bırakmazlar. O rastlantıları da kendilerinin kurguladıklarını düşünürler. Böyle bir bencilliğe sahip insanlar da var. Kontrol edebildiğiniz şeyler vardır hayatta, bir de kontrol edemediğiniz onlarca, yüzlerce şey vardır, sizin dışınızda gelişen. Onlar sizi bir yerden bir yere getirir, anlatmak istediğim o. Esas soruyu atladım bu arada. Profesyonel olarak ilk imzayı 1984 yılında attım, 1965 doğumluyum, yani 19 yaşındaydım.
-19 yaşına kadar mutlaka profesyonellik adına veya hayat adına hayalleriniz, hedefleriniz olmuştur. İlerisi için mutlaka düşünceleriniz vardı.
Olmaz mı!
FUTBOLU “BIRAKMA-DEVAM ETME” İKİLEMİ...
-Nelerdi mesela hocam. Kimisi futbolcu olmak istiyorum der...
Onlardan bir tanesiydim ben. Tamamen futbolcu olmak istiyordum. Altımızrak’ta oynarken, takım arkadaşlarıma bakıyordum, çok yetenekli çocuklar olduğunu görüyordum. O dönem yaş gruplarında Beşiktaş gibi takımlarda oynayan oyuncular vardı, bizim de arkadaşlarımız olan. Onların çok daha şanslı olduğunu düşünüyordum. Futbolcu olmak istiyorsun ama şansının çok yüksek olduğunu düşünmüyorsun. Çünkü o zıplamayı yapabilmek çok kolay değil. Sen ne kadar çalışsan çabalasan da, çok iyi olduğunu düşünsen de senin dışında gelişen bir takım şeyler var. Bütün samimiyetimle söylüyorum, o dönemler iyi futbolcu olabileceğim, olamayacağım, artık bırakmam gerektiği, devam etmem gerektiği ikilemiyle devam ederken amatör takımda futbol oynuyor, diğer taraftan da profesyonel futbolcu olma özlemi ve hayaliyle yanıp tutuşuyordum.
“TOPLA YATIP KALKMADAN PROFESYONEL OLUNMAZ”
-Ama çalışmayı bıramadınız. İdmanlar, maçlar... Hep futbolu düşündünüz... Kafanızda ve sahada oynamaya devam ettiniz değil mi?
Bu bana ait bir duygu değil yalnız. Çok net bir şekilde söyleyebilirim bunu. Bugün futbol oynayan 100 oyuncudan 99 tanesi bu şekildedir. Hadi ben futbolcu olayım dediğin zaman futbolcu olamazsın. O kadar zorlu bir periyot ve büyük bir rekabetin olduğu dönemdir ki, futbola başlama, amatörce oynama ondan sonra profesyonel olma devresi. Muazzam rekabetin vardır. Bu işe hevesli binlerce genç arasından çıkıyorsunuz ve bununla beraber büyük sıkıntılarla gidiyorsunuz. Olacak, olmayacak, oldu olmadı, o niye oldu ben olmadım bir sürü sorular, insanı törpüleyen, örseleyen, yıpratan sorularla gidiyorsunuz. Oradan yukarıya geliyorsunuz. Dolayısıyla hiç bir profesyonel futbolcunun, “Ben çalışmadığım halde böyle oldum” deme şansı olduğunu düşünmüyorum. Çok istemeden, topla yatıp, topla kakmadan profesyonel futbolcu olunmaz.
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_dusunceli.jpg“HOCALIK FUTBOLCULUKTAN DAHA ÇOK AKIL VE İRADE İSTER”
-Bir takımda 23-24 futbolcu oluyor ama teknik direktör 1 tane. Futbolculuk döneminde mi, teknik direktörlük döneminde mi ayakta durmak daha zor? Siz ikisini de yaşadınız çünkü.
Futbolculuk, profesyonel olana kadar çok zor. Olduktan sonraki süreç, nispeten biraz daha kolay. O kapıdan girdikten sonra, eğer yetenek gelişimine inanıyorsanız, çalışmayı, top oynamayı seviyorsanız, yeteneklerinizi kontrol ediyorsanız, aklınızla bir şeylere yetebiliyorsanız, vücunuza hükmedebiliyorsanız...
Oysa teknik direktörlük tam tersi. Futbolculuk ve teknik direktörlüğün ortak paydası futbol; ama siyahla beyaz kadar farklılar. Birinde tamamen kendini yönetiyorsun ve yeteneklerinden sorumlusun. Diğerinde çok yetenekli, genç, kaprisli, beklentileri yüksek, zengin 25-30 futbolcuyu kontrol edip bir potaya sokarak, kafandaki futbol anlayışına uygun hale getirmeye çalışıyorsun. Antrenörlük çok daha büyük bir irade, disiplin, akıl ve zeka isteyen iş kolu. Çok daha farklı.
“BİZ ŞÖYLEYDİK DİYE ANLATANLARA GÜLÜYORUM”
-Kendi döneminizdeki futbolcularla bugünkü futbolcuları karşılaştırdığınızda ortaya neler çıkıyor?
Bizden evvel futbol oynamış büyükklerimiz, abilerimiz, hatta belki benim jenerasyonumda futbolu bırakmış pek çok arkadaşım “Biz şöyleydik, biz böyleydik, biz çok iyi profesyoneldik, biz aslan gibiydik, kaplan gibiydik” diye konuşurlar ve ben çok gülerim buna. Hiç de öyle değildik. Bugünkü futbolcular, bizden çok daha yetenekli, bizden çok daha kuvvetl, çok daha teknik ve profeyonellik bilinci açısından bizden çok daha ilerideler. Ama gelişimin az olduğunu söylerse birisi katılırım buna. Bu kadar ilgiye, fedakarlığa, özveriye karşılık bu gelişim daha hızlı olmalıydı denirse buna katılırım. Ama bizler çok iyiydik, bizler harikaydık, aslan gibiydik, bunlar rezil, bunlar futbolcu mu diyenlerin külliyen yanlış olduklarını düşünüyorum. Tam tersi olduğunu düşünüyorum ben. Bugünkü futbol artık sporcuların sahadada 10-12 km. kadar koştukları, koşu süratlerinin çok daha hızlı olduğu, çok kademeli defanslar karşısında, güçlü oyuncular karşısında tekniklerinin artık çok daha yüksek olduğu bir dönem. “Biz zamanında şu toplara vurduk, bu zeminlerde oynadık” demesinler lütfen, bugün rekabet daha yüksek, daha iyi çalışıyor herkes ve baskı daha yüksek. En önemlisi, yarınkiler de bugünkülerden çok yüksek olacak. Ben de zamanımın iyi oyuncularından biri oldum, çok güzel şeyler yaşadım ama daha iyi olmam gerekiyordu. Biz oyuncularımıza çok şeyler anlatıyoruz ancak bize bu şekilde anlatılmıyordu. Bizim herhalde eksikliğimiz oydu. Futbola bilim bu kadar girmemişti. Dayanıklılığımı biraz daha artttırabilirmişim, çok kolaymış. Kuvvetimi biraz daha arttırabilirmişim, kendi dönemimde bu beni biraz daha diğer arkadaşlarımdan öne çıkarabilirmiş, ama yapamadım bunları, yapamadık. Şimdiki oyuncular bu anlamda bizden çok daha iyi durumdalar ve iyi profesyoneller.
http://www.ligtv.com.tr/uploads/haber/aykut_6.jpg“BASKI VE STRES ARTTIKÇA DAHA DA KEYİFLİ HALE GELECEK”
-Baskı ve rekabet dediniz. Rekabet çok güzel, başarı adına. Baskının çok olması ve günden güne artması futbolcu için sakıncalı mı biraz?
Rekabet kelime anlamı içinde ufak esnekliklerle kaldığı sürece faydalı. Yarattığı baskı da faydalı. Çünkü rekabet ve yarattığı baskı eşittir gelişimdir. Bunun tersi olma şansı yok. Önümüzdeki dönemlerde futbol bu şekilde büyümeye ve güncelliğini, popülaritesini korumaya devam ettiği sürece etrafında dolaşan para da artacaktır. Etrafında dolaşan para arttıkça bundan faydalanmak isteyenler, buna futbolcu grubu da dahil olmak üzere çok daha artacaktır. Böyle bir artış olduğu sürece baskı da artacaktır.
-Makine sistemine mi dönüşecek?
Yani nereye kadar gideceğini kurgulayabilme şansım yok. Bilemiyorum o konuda çok fazla düşünmedim çok fazla makine sistemine doğru gidecek mi diye ama futbol futbol olarak kaldığı sürece makineleşme olmayacaktır.
-Futbolun görsel şovunu, güzelliklerini biz bu süreçte geri plana mı iteceğiz?
Biraz daha kapı ardına itmek zorunda kalacağız çünkü paranın getirisi başarıyla alakalı birşey. Başarı da eşittir kazanmak. Tamamen kazanmaya doğru gidiyor. Kazanmanın bir kardeşi var kaybetmeme. Bu kaybetmeme korkusu, kazanma ihtirası biraz o anlamda makineleşmeyle ifade ettiğiniz tarafa doğru götürebilir. Ama 15-20 yıl evvel de konuşuluyordu bunlar. Bugün görüyoruz ki son derece seyri güzel bir oyun olarak varlığını sürdürüyor. Bence biraz daha artacaktır. Daha keyifli hale gelecektir. Çünkü oyunun özü güzel. O özünü koruyabildiği sürece öyle olacaktır. Baskı daha da artacaktır ama oyuncular bu konuda kendilerini geliştirerek, baskıya ve strese karşı koyma becerilerini artıracaklar. Hiçbir şey bir diğerinden farklı değil, ne zaman bir zehir gelse mutlaka bir panzehiri bulunuyor.
"HEP KAZANALIM, KAFASINA BASALIM, EZELİM DEMİYORUZ"
-Teknik direktörlüğe başlarken keyif, başarı, galip gelmek, yenilmemek, çok çalışmak vs. neyi ön planda tuttunuz? Bugün geldiğiniz noktada hangileri ön plana çıktı?
Antrenörlük büyük bir tecrübe işi. Kendimi yaşayarak geliştirme pozisyonundayım. Futbolculuktan teknik direktörlüğe direkt geçiş yapmış bir kişiyim. Antrenörlüğü önce çalıştırıcılık anlamında daha sonra da oyunculara davranış, onları istediğiniz şeylere doğru yönlendirme, ikna edebilme anlamında kendimi geliştirdim. Diğer tarafa, oyuncu grubuna, takımlara, kulüplere döndüğümüz zaman; benim kafamda bir oyun var, başka bir şey söylemeye gerek yok ve bu oyunu oyun gibi oynatmaya çalışan bir teknik direktörüm ben. Onu da kazanalım, bunu da kazanalım, yüzde yüz kazanalım, kafasına basalım, ezelim kazanalım, değil. İyi oynayalım, oyunumuzu geliştirelim ve sonra kazanan takım haline gelelim. Ana felsefem bu. Oyuncularla kurduğum ilişkide de onları hiçbir zaman makine olarak görmedim. Ben ne istersem emrimdeki yapmak zorunda gibi bir anlayışla yaklaşmadım. Onlara hep oyunu anlatmaya çalıştım. Oyunda alacakları rolleri anlatmaya çalıştım. Bununla beraber kişisel gelişimleri yani önce oyunu anlama, algılama sonra da uygulamaları için neler yapmaları gerektiğini benimle paylaşmalarını istiyorum. Kendimi geliştirirken, yapabildiğim kadarıyla onları da geliştirmek istiyorum. Antrenörlükteki temel amacım bu. Ötesinin daha sonra geleceğine inandım ben. Yani orta ve uzun vadede yatırımcılar olurya, kendimi o şekilde görüyorum antrenörlükte. Çok kolay elde edilen ya da elde edlilmeye çalışılan şeylerin çok daha kolay yıkıldığını gördüm hayatım boyunca. Dolayısıyla temelden girip sağlam yapılaşma olursa, bu sağlam yapının, istenilenlerin vermesi adına geriye dönüş açısından çok daha başarılı sonuçlar vereceğine inandım. Bu beni Türkiye’deki anlayış içinde hep geriden başlamaya doğru itiyor. Çünkü tenel anlayışınız tamamen ters yönde. Türkiye’deki temel anlayış şu, “Ne yaparsan yap, maçı al”. Bunu yapabildiğin sürece, maçı aldığın zaman iyi antrenörsün. Kulübe, oyuncuya bir katkın var mı? Onların gelişimiyle ilgili bir planın programın var mı? Bunlarla ilgili hiçbir temel düşünceniz yok, tamamen a’dan z’ye maçı kazan, kral ol. Yani oyuncularımız da buraya doğru itiliyor. Yöneticiler zaten bunu körükleyen taraf olarak görünüyorlar. Dolayısıyla hep geriden başlıyorum.