Trabzonspor
03.Ocak.2011, 16:46
Burak : "Değişiyorum, Gelişiyorum" 03.01.2011 "Fenerbahçe'ye attığım gol ilâhi adalet" diyen Burak Yılmaz'ın
Tam Saha Dergisine yaptığı röportaj ...
http://www.bordomavi.net/images/haber/burakyilmaz.jpg
Antalyaspor'da oynadığı dönemde 2. Lig'den A Millî Takım kadrosuna seçilmiş ve bir anda tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Ancak aradan geçen yıllarda Beşiktaş ve Fenerbahçe'de yaşadığı olumsuz tecrübeler patlama yapmasını engelledi. Aradaki Manisaspor ve Eskişehirspor denemelerinden sonra Trabzonspor'da bulduğu şansı çok iyi değerlendirerek yeniden ay-yıldızlı formayla buluştu ve adeta bir yeniden doğuş hikâyesine imza attı. Bu değişimin mimarı olarak Şenol Güneş'i gösteriyor ve kendisini çok daha güzel günlerin beklediğine inanıyor.
Röportaj: Nuri Bekar / TamSaha
Kariyer hikâyen iniş ve çıkışlarla dolu. Yetenekli bir oyuncunun çok genç yaşta Millî Takım'la buluşması da var içinde, art arda büyük takımlara transferi de. Ama aynı zamanda yaşanan büyük hayal kırıklıkları da mevcut. Bu anlamda da yeni yetişen oyuncular için dikkatle izlenmesi gereken bir öykü bu. Belki senin anlatacaklarınla biz de o gençlere ışık tutabiliriz diye düşünüyorum.
Her şeyden önce Antalyaspor'da 16 yaşında A takıma çıktım ve 17 yaşında oynamaya başlayıp 19-20 yaş arasında çok iyi bir performans gösterdim. Ardından 2. Lig'de şampiyonluk geldi. Sonrasında dediğiniz gibi kariyerimde iniş-çıkışlar var. Bunlar gözle de görülüyor zaten. Ben o zamanlar transferlerimin hepsinde duygularımla hareket ettim. Babamın Beşiktaş'ta oynaması ve benim ilk takımımın Beşiktaş olması nedeniyle diğer transfer tekliflerine dönüp bakmamıştım bile. Olmuş bitmiş bir şey olduğu için şimdi açık yüreklilikle söyleyebiliyorum. Şimdi baktığım zaman Trabzonspor'un benim için çok doğru bir adres olduğunu geç de olsa fark ediyorum. Bugünkü gençlere tavsiyem, duygularıyla değil mantıklarıyla hareket etmeleri olur. Çünkü genç futbolcu için önemli olan oynamaktır. Oynamadığın zaman performansın düşer, bitersin. Oynamadığın zaman performansının düşük olduğunu söylerler ve bunun altında futbolun dışında başka şeyler ararlar. Gençler mutlaka ama mutlaka oynayacakları yerde olsunlar. Bir de bazı şeyler şanstır. Bir hoca gelir sizi istemez, başka bir hoca gelir size değer verir, sarılır. Bu da şans faktörüdür.
Önce Antalyaspor'dan Beşiktaş'a gelişinle başlayalım istersen. Birçok teklif vardı ama sen Beşiktaş'ı tercih ettin. O günlerde duygularınla hareket ettiğini söylüyorsun. Bugün geriye dönüp baktığında o tercihin hakkında başka neler söyleyebilirsin?
Bir kere o sırada sadece 20 yaşındaydım ve futbolu yalnızca yeteneklerimle oynamaya çalışıyordum. Beşiktaş'a gitmemi de bir hata olarak değerlendirmiyorum çünkü pişman değilim. Fenerbahçe'de, Manisaspor'da, Eskişehirspor'da oynadığım için de kendimle gurur duyuyorum. Ama tabii ki yapmış oldum hatalar var. Beşiktaş'a küçük bir şehirden ve bir 2. Lig takımından gittim. 20 yaşındaki genç bir futbolcunun üstesinden gelmesi gereken pek çok zorluk vardı. Medya ilgisi, taraftar baskısı gibi. Ben bunların üstesinden gelemedim. Aslında ilk dönemde işler iyi gitmişti. 43 maç oynadım, goller attım. Fakat medyanın bu kadar güçlü ve etkili olduğunu bilmiyordum. Açıkçası futbol dünyasını hiç bilmiyordum. Futbolun sadece sahada oynanmadığı, belirleyici olanın sadece sahadaki performansınız olmadığını gördüm. İkili ilişkilerin ön plana çıktığını gördüm. Kamuoyuyla ilişkilerin önemini gördüm. Medyayla, taraftarla ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Bunların hepsinin bir bütün olduğuna inanıyorum. Ama şimdi beni çok sahiplenen bir camia ve hocayla birlikteyim ve onları mahcup etmemeye çalışıyorum. Bu nedenle de çok farklı bir Burak Yılmaz'ı izliyorsunuz. Hepimiz başarıya inandık. Tesislere erkenden geliyoruz. Her şeyi birlikte yapıyoruz. Özel yaşantımızdan fedakârlıkta bulunuyoruz. Kısacası ben de her şeyimle kendimi futbola vermiş durumdayım.
Konyaspor maçından sonra özür dilemeliydim
Başlangıçta her şey çok güzel gitmişti Beşiktaş'ta… Oynadığın futboldan övgüyle söz ediyordu insanlar. Ama ilk golünü attığın Konyaspor maçında elini kullanman çok eleştirildi. Ve kamuoyunun sana bakışı bir anda değişti. Sonrasında hakemi kandırmak için kendisini bilerek yere atan oyuncular sınıfında değerlendirilmeye başlandın. Galiba bu da Beşiktaş'taki sonun başlangıcı oldu senin için.
Yüzde yüz öyle. Ben de bazen ailem ve arkadaşlarımla konuştuğum zaman bunu söylüyorum. Konyaspor maçında topu elimle kontrol edip golü attıktan sonra en büyük hatam, yaptığım yanlışı bile bile Konyaspor taraftarından, hatta tüm futbol camiasından özür dilemememdir. Golden sonra hakeme gidip "Hocam golü elle attım" dememi beklemek ne kadar gerçekçi olurdu bilemiyorum. Çünkü o zaman 20 yaşındaydım ve büyük bir camiaya yeni gelip ilk golümü atmıştım. Ama sonrasında bu hatadan dolayı özür dileyebilirdim. İşte bu hatadan sonra insanların bana bakışı çok değişti. Sonrasında çok daha iyi maçlar oynadım ama ayağımın en ufak bir tökezlemesinde yine o olay karşıma çıktı. Bence de insanların bana bakış açısı Konyaspor maçından sonra değişti.
Gökhan Güleç'le TamSaha için yapılan röportajda söylediği bir şey vardı. "İbrahim Akın, Burak ve bana yeni Metin-Ali-Feyyaz diye bakılıyordu ama olamadık. Kabahat de bizdeydi" demişti. Sen de bugün geriye dönüp baktığında o dönemde yaptığın yanlışlar olduğunu düşünüyor musun?
Bir futbolcu oynamıyorsa tek suçlu kendisi değildir. Başkanının da yöneticisinin de teknik direktörünün de medyanın da kamuoyunun da etkisi vardır. Biz o dönemde çok gençtik. Mutlaka hatalar yapmış olabiliriz. Ama şimdi bakınca, ben o zamanlar da Şenol Hocayla çalışıyor olsaydım, hiçbir hatam olmayacaktı. Belki o zaman biz de "Metin-Ali-Feyyaz" olacaktık. Bu biraz şans, biraz gençliğimizin getirdiği hatalar, biraz da İstanbul takımlarının yapısından kaynaklanıyor. Ben o takımlarda bir ileri uç oyuncusunun bir Türk futbolcu olabileceğine inanmıyorum.
Yani o takımlarda Türk oyunculara yeterince şans verilmiyor mu?
Elbette verilmiyor. Özellikle İstanbul takımlarında "Bizim altyapıdan Burak çıkmış, Fenerbahçe'den Tuncay çıkmış, Beşiktaş'tan Serdar çıkmış, Galatasaray'dan Arda çıkmış, Ben gidip onları izleyeyim" diye bir şey yok. Onlar istiyor ki, ben tribünde oturayım, benim takımımda Ronaldo gelsin oynasın, Ronaldinho gelsin oynasın…
Futbolu bırakmayı düşündüm
Beşiktaş'tan ayrılışına gelirsek… O süreçte neler yaşadın? Büyük hayalleri olan bir oyuncunun büyük takımdan ayrılması nasıl bir travma oluşturuyor?
Benim için hayatımın en kötü günüydü. Beşiktaş'tan ayrılışımı gece yarısı TV haberlerinden öğrenmiştim. Hayallerimin takımına gelmiştim ama bir anda oradan ayrılmış ve şampiyonluk mücadelesi veren bir takımdan kümede kalmaya çalışan bir takıma gönderilmiştim. O dönemde açıkçası futbolu bırakmayı düşünmüştüm. İnsan biraz da gurur meselesi yapıyor. Çok farklı bir duygu ve anlatması da kolay değil. O anda bitiyorsun. Zaten Manisaspor'a gittiğimde çok kötü oynamıştım ama sonrasında toparlandım, iyi oynayıp goller atmaya başladım ve sonrasında Fenerbahçe'ye transferim gerçekleşti. Manisaspor'da da yine Selçuk İnan'la beraberdik. Onun arkadaşlığı beni gerçekten futbola döndürdü. Yine Metin Akan, Güven Varol, Ferhat Öztorun, Oğuz Sabankay gibi arkadaşlarımın ve ailemin desteğiyle ayakta kaldım diyebilirim.
Manisaspor'da yeniden bir çıkış dönemi yakaladın ve bu sayede bir kez daha İstanbul'a gelmeyi başardın. Manisa'da yeteneklerini ön plana çıkarmanı sağlayan nasıl bir ortam buldun?
Orada belki küme düşmüştük ama başka bir takımda kolay kolay bulamayacağım bir arkadaşlık ortamıyla karşılaşmıştım. O ortam beni yeniden futbola döndürdü. Bir de babamla bir telefon konuşması yapmıştım. O konuşma da beni ayakta tutan bir konuşmaydı.
Fenerbahçe'ye transferinden söz edersek biraz… İstanbul'da kötü hatıraları bulanan bir oyuncu olarak yeniden İstanbul'a dönerken neler düşünüyor, neleri hedefliyordun?
Fenerbahçe'de kesinlikle oynayacağımı düşünmüştüm. Bazı şeylerden ders çıkarmış ve belki de birilerine kendisini kanıtlamaya çalışan bir Burak Yılmaz'a dönüşmüştüm. Ama Aragones'in böyle bir insan olduğunu tahmin edemezdim tabii ki. Fenerbahçe'deki en büyük şanssızlığım Aragones'le çalışmak oldu. Yine söylüyorum, eğer orada da Şenol Güneş'le çalışmış olsaydım yine bugünkü Burak olabilirdim. Ama Aragones hem beni hem Fenerbahçe'yi hem de kendisini bitirdi.
Aragones neleri yanlış yaptı sana göre?
Her şeyi yanlış yaptı. Onun arkasından konuşmak istemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim ve siz anlayın. Biz 5-0 kazansak da 5-0 kaybetsek de aynı oyuncularla aynı futbolu oynuyorduk. Ağzımla kuş tutsam bile kadroya girme şansım yoktu.
2008'in Mayıs ayında Selçuk İnan'la birlikte Trabzonspor'a transferin söz konusu olmuştu. O dönemde neden gerçekleşmedi bu transfer?
O konuyu fazla konuşmak istemiyorum. Ama kesinlikle bende en ufak bir hata olmadığını, Trabzonspor'a gelemememin benden kaynaklanmadığını belirtemem gerekiyor. Zaten öyle olduğu içindir ki, sonrasında Trabzonspor'un kapıları bana yeniden açıldı.
Fenerbahçe'de de işlerin istediğini gibi gitmemesini Aragones'e bağladın ama oradaki duraklama döneminin başka sebepleri de yok muydu?
Eğer size değer verilmediğini hissederseniz ister istemez geri gidersiniz. Bence tek şanssızlığım Aragones'ti. Kendisiyle konuşmak da istedim ama bunu bile kabul etmedi. Kötü giden bir şeyin arkasından da çok fazla lâf etmek istemiyorum.
Fenerbahçe'den Eskişehirspor'a kiralık olarak gittin. Bunu, o dönemde Fenerbahçe'nin senden gelecekte bir şeyler beklediği şeklinde mi algılamamız gerekir? Yoksa Eskişehirspor bonservis bedelini ödeyemeyeceği için mi kiralık olarak gönderilmiştin?
Bence benden umudu keserek göndermişlerdi. "Kiralık gitsin, kendisini geliştirsin ve geri dönsün" gibi bir düşünceleri yoktu. Burak gitsin de nasıl giderse gitsin diye düşünmüşlerdi.
Eskişehirspor'da Fenerbahçe'yi 2-1 yendiğiniz maçın ardından "Galibiyete sevinemedim" diye bir açıklama yapman tepkilere neden olmuştu. Oysa Avrupa'da pek çok oyuncunun bu tip açıklamaları normal karşılanıyor.
Bakın orada bir incelik var. "Galibiyete üzüldüm" demedim, "Sevinemedim" dedim. Normal değil mi yani? Karşımdakiler 1 yıl boyunca birlikte antrenman yaptığım, birlikte yemek yediğim arkadaşlarım, dostlarımdı. Onları sahadan öyle boynu bükük ayrılırken gördüğümde sevinememiştim.O zamanlar öyleydi ama şimdi aynı duyguları hissetmiyorum.
Tam Saha Dergisine yaptığı röportaj ...
http://www.bordomavi.net/images/haber/burakyilmaz.jpg
Antalyaspor'da oynadığı dönemde 2. Lig'den A Millî Takım kadrosuna seçilmiş ve bir anda tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Ancak aradan geçen yıllarda Beşiktaş ve Fenerbahçe'de yaşadığı olumsuz tecrübeler patlama yapmasını engelledi. Aradaki Manisaspor ve Eskişehirspor denemelerinden sonra Trabzonspor'da bulduğu şansı çok iyi değerlendirerek yeniden ay-yıldızlı formayla buluştu ve adeta bir yeniden doğuş hikâyesine imza attı. Bu değişimin mimarı olarak Şenol Güneş'i gösteriyor ve kendisini çok daha güzel günlerin beklediğine inanıyor.
Röportaj: Nuri Bekar / TamSaha
Kariyer hikâyen iniş ve çıkışlarla dolu. Yetenekli bir oyuncunun çok genç yaşta Millî Takım'la buluşması da var içinde, art arda büyük takımlara transferi de. Ama aynı zamanda yaşanan büyük hayal kırıklıkları da mevcut. Bu anlamda da yeni yetişen oyuncular için dikkatle izlenmesi gereken bir öykü bu. Belki senin anlatacaklarınla biz de o gençlere ışık tutabiliriz diye düşünüyorum.
Her şeyden önce Antalyaspor'da 16 yaşında A takıma çıktım ve 17 yaşında oynamaya başlayıp 19-20 yaş arasında çok iyi bir performans gösterdim. Ardından 2. Lig'de şampiyonluk geldi. Sonrasında dediğiniz gibi kariyerimde iniş-çıkışlar var. Bunlar gözle de görülüyor zaten. Ben o zamanlar transferlerimin hepsinde duygularımla hareket ettim. Babamın Beşiktaş'ta oynaması ve benim ilk takımımın Beşiktaş olması nedeniyle diğer transfer tekliflerine dönüp bakmamıştım bile. Olmuş bitmiş bir şey olduğu için şimdi açık yüreklilikle söyleyebiliyorum. Şimdi baktığım zaman Trabzonspor'un benim için çok doğru bir adres olduğunu geç de olsa fark ediyorum. Bugünkü gençlere tavsiyem, duygularıyla değil mantıklarıyla hareket etmeleri olur. Çünkü genç futbolcu için önemli olan oynamaktır. Oynamadığın zaman performansın düşer, bitersin. Oynamadığın zaman performansının düşük olduğunu söylerler ve bunun altında futbolun dışında başka şeyler ararlar. Gençler mutlaka ama mutlaka oynayacakları yerde olsunlar. Bir de bazı şeyler şanstır. Bir hoca gelir sizi istemez, başka bir hoca gelir size değer verir, sarılır. Bu da şans faktörüdür.
Önce Antalyaspor'dan Beşiktaş'a gelişinle başlayalım istersen. Birçok teklif vardı ama sen Beşiktaş'ı tercih ettin. O günlerde duygularınla hareket ettiğini söylüyorsun. Bugün geriye dönüp baktığında o tercihin hakkında başka neler söyleyebilirsin?
Bir kere o sırada sadece 20 yaşındaydım ve futbolu yalnızca yeteneklerimle oynamaya çalışıyordum. Beşiktaş'a gitmemi de bir hata olarak değerlendirmiyorum çünkü pişman değilim. Fenerbahçe'de, Manisaspor'da, Eskişehirspor'da oynadığım için de kendimle gurur duyuyorum. Ama tabii ki yapmış oldum hatalar var. Beşiktaş'a küçük bir şehirden ve bir 2. Lig takımından gittim. 20 yaşındaki genç bir futbolcunun üstesinden gelmesi gereken pek çok zorluk vardı. Medya ilgisi, taraftar baskısı gibi. Ben bunların üstesinden gelemedim. Aslında ilk dönemde işler iyi gitmişti. 43 maç oynadım, goller attım. Fakat medyanın bu kadar güçlü ve etkili olduğunu bilmiyordum. Açıkçası futbol dünyasını hiç bilmiyordum. Futbolun sadece sahada oynanmadığı, belirleyici olanın sadece sahadaki performansınız olmadığını gördüm. İkili ilişkilerin ön plana çıktığını gördüm. Kamuoyuyla ilişkilerin önemini gördüm. Medyayla, taraftarla ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu öğrendim. Bunların hepsinin bir bütün olduğuna inanıyorum. Ama şimdi beni çok sahiplenen bir camia ve hocayla birlikteyim ve onları mahcup etmemeye çalışıyorum. Bu nedenle de çok farklı bir Burak Yılmaz'ı izliyorsunuz. Hepimiz başarıya inandık. Tesislere erkenden geliyoruz. Her şeyi birlikte yapıyoruz. Özel yaşantımızdan fedakârlıkta bulunuyoruz. Kısacası ben de her şeyimle kendimi futbola vermiş durumdayım.
Konyaspor maçından sonra özür dilemeliydim
Başlangıçta her şey çok güzel gitmişti Beşiktaş'ta… Oynadığın futboldan övgüyle söz ediyordu insanlar. Ama ilk golünü attığın Konyaspor maçında elini kullanman çok eleştirildi. Ve kamuoyunun sana bakışı bir anda değişti. Sonrasında hakemi kandırmak için kendisini bilerek yere atan oyuncular sınıfında değerlendirilmeye başlandın. Galiba bu da Beşiktaş'taki sonun başlangıcı oldu senin için.
Yüzde yüz öyle. Ben de bazen ailem ve arkadaşlarımla konuştuğum zaman bunu söylüyorum. Konyaspor maçında topu elimle kontrol edip golü attıktan sonra en büyük hatam, yaptığım yanlışı bile bile Konyaspor taraftarından, hatta tüm futbol camiasından özür dilemememdir. Golden sonra hakeme gidip "Hocam golü elle attım" dememi beklemek ne kadar gerçekçi olurdu bilemiyorum. Çünkü o zaman 20 yaşındaydım ve büyük bir camiaya yeni gelip ilk golümü atmıştım. Ama sonrasında bu hatadan dolayı özür dileyebilirdim. İşte bu hatadan sonra insanların bana bakışı çok değişti. Sonrasında çok daha iyi maçlar oynadım ama ayağımın en ufak bir tökezlemesinde yine o olay karşıma çıktı. Bence de insanların bana bakış açısı Konyaspor maçından sonra değişti.
Gökhan Güleç'le TamSaha için yapılan röportajda söylediği bir şey vardı. "İbrahim Akın, Burak ve bana yeni Metin-Ali-Feyyaz diye bakılıyordu ama olamadık. Kabahat de bizdeydi" demişti. Sen de bugün geriye dönüp baktığında o dönemde yaptığın yanlışlar olduğunu düşünüyor musun?
Bir futbolcu oynamıyorsa tek suçlu kendisi değildir. Başkanının da yöneticisinin de teknik direktörünün de medyanın da kamuoyunun da etkisi vardır. Biz o dönemde çok gençtik. Mutlaka hatalar yapmış olabiliriz. Ama şimdi bakınca, ben o zamanlar da Şenol Hocayla çalışıyor olsaydım, hiçbir hatam olmayacaktı. Belki o zaman biz de "Metin-Ali-Feyyaz" olacaktık. Bu biraz şans, biraz gençliğimizin getirdiği hatalar, biraz da İstanbul takımlarının yapısından kaynaklanıyor. Ben o takımlarda bir ileri uç oyuncusunun bir Türk futbolcu olabileceğine inanmıyorum.
Yani o takımlarda Türk oyunculara yeterince şans verilmiyor mu?
Elbette verilmiyor. Özellikle İstanbul takımlarında "Bizim altyapıdan Burak çıkmış, Fenerbahçe'den Tuncay çıkmış, Beşiktaş'tan Serdar çıkmış, Galatasaray'dan Arda çıkmış, Ben gidip onları izleyeyim" diye bir şey yok. Onlar istiyor ki, ben tribünde oturayım, benim takımımda Ronaldo gelsin oynasın, Ronaldinho gelsin oynasın…
Futbolu bırakmayı düşündüm
Beşiktaş'tan ayrılışına gelirsek… O süreçte neler yaşadın? Büyük hayalleri olan bir oyuncunun büyük takımdan ayrılması nasıl bir travma oluşturuyor?
Benim için hayatımın en kötü günüydü. Beşiktaş'tan ayrılışımı gece yarısı TV haberlerinden öğrenmiştim. Hayallerimin takımına gelmiştim ama bir anda oradan ayrılmış ve şampiyonluk mücadelesi veren bir takımdan kümede kalmaya çalışan bir takıma gönderilmiştim. O dönemde açıkçası futbolu bırakmayı düşünmüştüm. İnsan biraz da gurur meselesi yapıyor. Çok farklı bir duygu ve anlatması da kolay değil. O anda bitiyorsun. Zaten Manisaspor'a gittiğimde çok kötü oynamıştım ama sonrasında toparlandım, iyi oynayıp goller atmaya başladım ve sonrasında Fenerbahçe'ye transferim gerçekleşti. Manisaspor'da da yine Selçuk İnan'la beraberdik. Onun arkadaşlığı beni gerçekten futbola döndürdü. Yine Metin Akan, Güven Varol, Ferhat Öztorun, Oğuz Sabankay gibi arkadaşlarımın ve ailemin desteğiyle ayakta kaldım diyebilirim.
Manisaspor'da yeniden bir çıkış dönemi yakaladın ve bu sayede bir kez daha İstanbul'a gelmeyi başardın. Manisa'da yeteneklerini ön plana çıkarmanı sağlayan nasıl bir ortam buldun?
Orada belki küme düşmüştük ama başka bir takımda kolay kolay bulamayacağım bir arkadaşlık ortamıyla karşılaşmıştım. O ortam beni yeniden futbola döndürdü. Bir de babamla bir telefon konuşması yapmıştım. O konuşma da beni ayakta tutan bir konuşmaydı.
Fenerbahçe'ye transferinden söz edersek biraz… İstanbul'da kötü hatıraları bulanan bir oyuncu olarak yeniden İstanbul'a dönerken neler düşünüyor, neleri hedefliyordun?
Fenerbahçe'de kesinlikle oynayacağımı düşünmüştüm. Bazı şeylerden ders çıkarmış ve belki de birilerine kendisini kanıtlamaya çalışan bir Burak Yılmaz'a dönüşmüştüm. Ama Aragones'in böyle bir insan olduğunu tahmin edemezdim tabii ki. Fenerbahçe'deki en büyük şanssızlığım Aragones'le çalışmak oldu. Yine söylüyorum, eğer orada da Şenol Güneş'le çalışmış olsaydım yine bugünkü Burak olabilirdim. Ama Aragones hem beni hem Fenerbahçe'yi hem de kendisini bitirdi.
Aragones neleri yanlış yaptı sana göre?
Her şeyi yanlış yaptı. Onun arkasından konuşmak istemiyorum ama şu kadarını söyleyeyim ve siz anlayın. Biz 5-0 kazansak da 5-0 kaybetsek de aynı oyuncularla aynı futbolu oynuyorduk. Ağzımla kuş tutsam bile kadroya girme şansım yoktu.
2008'in Mayıs ayında Selçuk İnan'la birlikte Trabzonspor'a transferin söz konusu olmuştu. O dönemde neden gerçekleşmedi bu transfer?
O konuyu fazla konuşmak istemiyorum. Ama kesinlikle bende en ufak bir hata olmadığını, Trabzonspor'a gelemememin benden kaynaklanmadığını belirtemem gerekiyor. Zaten öyle olduğu içindir ki, sonrasında Trabzonspor'un kapıları bana yeniden açıldı.
Fenerbahçe'de de işlerin istediğini gibi gitmemesini Aragones'e bağladın ama oradaki duraklama döneminin başka sebepleri de yok muydu?
Eğer size değer verilmediğini hissederseniz ister istemez geri gidersiniz. Bence tek şanssızlığım Aragones'ti. Kendisiyle konuşmak da istedim ama bunu bile kabul etmedi. Kötü giden bir şeyin arkasından da çok fazla lâf etmek istemiyorum.
Fenerbahçe'den Eskişehirspor'a kiralık olarak gittin. Bunu, o dönemde Fenerbahçe'nin senden gelecekte bir şeyler beklediği şeklinde mi algılamamız gerekir? Yoksa Eskişehirspor bonservis bedelini ödeyemeyeceği için mi kiralık olarak gönderilmiştin?
Bence benden umudu keserek göndermişlerdi. "Kiralık gitsin, kendisini geliştirsin ve geri dönsün" gibi bir düşünceleri yoktu. Burak gitsin de nasıl giderse gitsin diye düşünmüşlerdi.
Eskişehirspor'da Fenerbahçe'yi 2-1 yendiğiniz maçın ardından "Galibiyete sevinemedim" diye bir açıklama yapman tepkilere neden olmuştu. Oysa Avrupa'da pek çok oyuncunun bu tip açıklamaları normal karşılanıyor.
Bakın orada bir incelik var. "Galibiyete üzüldüm" demedim, "Sevinemedim" dedim. Normal değil mi yani? Karşımdakiler 1 yıl boyunca birlikte antrenman yaptığım, birlikte yemek yediğim arkadaşlarım, dostlarımdı. Onları sahadan öyle boynu bükük ayrılırken gördüğümde sevinememiştim.O zamanlar öyleydi ama şimdi aynı duyguları hissetmiyorum.