Türkiye ligi şike iddiaları
http://image.haber3.com/haber/45509.jpgF.Bahçe’nin 2000-2001 yılında kazandığı şampiyonlukta teşvik primi verdiği ortaya çıktı.
20 Temmuz 2006 16:43
Fenerbahçe'nin 2000-2001 sezonu kazandığı şampiyonlukta teşvik primi ortaya çıktı. O sezon Ankaragücü'nün teknik direktörlüğünü yapan Yanal herşeyi birbir itiraf etti.
Tarih: 15 Kasım 2004... Yer: Milli Takım'ın kamp yaptığı Polat Renaissance Oteli'nin lobisi... Milli Takım, 2 gün sonra Servet'in Shevchenko kabusu yaşadığı Ukrayna maçına çıkacak.
Vatan Spor Servisi Müdürü İbrahim Seten kampı ziyaret ediyor. Seten, Ersun Yanal, zaman zaman menajer Can Çobanoğlu ve mentör Turgay Biçer'in de katıldığı sohbet saat 22.00 sularında başlıyor, bittiğinde saatler 2.00'yi gösteriyor. O sıralarda Beşiktaş-İstanbulspor maçında teşvik primi gönderildiği söylentileri var. Seten bu konudaki bilgileri Yanal'a anlatıyor. Yanal, "Bak birader" deyip söze giriyor. "Benim başımdan öyle bir şey geçti ki, senin anlattıkların solda sıfır. Türkiye'de bu iş bitmiş. Sana bunları anlatırım ama bana söz ver, eğer bir gün Türkiye'de bu işlerin temizlenmesiyle ilgili bir kamuoyu oluşursa bunu kullan. Yoksa bizi kimseye kurban etme."
Ve bizzat yaşadığı teşvik skandalını başlıyor anlatmaya:
"2000-2001 sezonu... F.Bahçe ile G.Saray kıran kırana bir şampiyonluk yarışı içinde. G.Saray, üst üste 5. şampiyonluğa koşuyor. F.Bahçe ise Mustafa Denizli ile onlara yetişmeye çalışıyor... G.Saray puan kaybetmezse de F.Bahçe'nin şansı hiç yok... Son haftalara girildikçe, bizim gibi (teknik direktörü olduğu AGücü'nü kastediyor) takımlarla iki kulübün oynadığı maçlar önem azandı...
13 Mayıs'ta, yani ligin bitmesine 3 maç kala G.Saray ile Ali Sami Yen'de karşılaşacağız. Hafta boyunca bana F.Bahçe Kulübü'nden bizim futbolculara teşvik primi gönderileceği yolunda duyumlar ulaştı... Takımı toplayıp sert bir konuşma yaptım:
'Teşvik primi alanı bu takımda yaşatmam. Helal olmayan bir parayı almak, insanın ailesini satmasıyla eş anlam taşır. G.Saray'ı yenmek için F.Bahçeliler'in sizinle bağlantı kurmaya çalıştığı dedikodusu ayyuka çıktı. Sakın bu yollara girmeyin, primi alanı affetmem. Hepiniz ayağınızı denk alın.'
Johnson-Kennedy bağlantısı
Tabii bu konuşma oldu ama ben hepsini sonradan öğreniyorum, 2 takım futbolcuları kendi aralarında işi pişirmişler. Mesela o sırada F.Bahçe'de oynayan Johnson, A.Gücü'nün yabancılarından Kennedy ve Augustine'le konuşmuş, onlar para konusunda anlaşmışlar. Bu ikisi takımdaki diğer yabancılar kaleci Da Silva ve stoper Rogerio'yu da ayarlamışlar. Yani zaten 4 oyuncu teşvik primine kendiliğinden 'okey' vermiş. Cafer'le ayrı bağlantı kurulmuş, Hakan Keleş'le ayrı... Takım, kendi kendine F.Bahçeliler'den teşvik alma konusunda uzlaşma sağlamış.
Ben maçtan önce soyunma odasında yaptığım konuşmada herkesi son defa uyardım. Neyse sahaya çıktık, olağanüstü oynadık. Hakem Bülent Uzun da bize yardımcı oldu, diyebilirim. (İşte burası çok önemli) 10. dakikada Faruk ilk golü attı, 1-0 öne geçtik. G.Saray ilk yarıda Okan Buruk kırmızı kartla atılınca 10 kişi kaldı ve paniğe kapıldı. Rogerio, 61. dakikada durumu 2-0 yaptı. Hasan 63'te skoru 2-1'e getirdi ama yetmedi, biz maçı kazandık, F.Bahçe Erzurum'u 2-1 yenip büyük avantaj sağladı.
Ne güvenilir taksiymiş ama
Esas bomba maçtan sonra patladı. Malzemecimiz 'Hocam, bir taksi şoförü bunu size vermemi söyledi F.Bahçeti yönetici.. (İsmi bizde saklı) yollamış' diyerek soyunma odasına bir çanta getirdi. Çantayı açınca beynimden vurulmuşa döndüm. F.Bahçeli yöneticilerden birinin bize yolladığı çantanın içinden dolarlar fışkırıyordu. Soyunma odasında birden hareketlenme oldu, nerdeyse bıraksam herkes çantanın üstüne atlayıp paraları orada paylaşacak. Hepsine çok ağır hakaretler ederek çantayı kapattırdım.
Malzemeciye emanet ettim ve 'Hayatımda böyle işlerin içinde olmadım. Sizin sayenizde geldiğimiz noktaya bakın. Bizim şerefimizin satılık olmaması gerekirdi. Ama madem bu para geldi, en azından bunun dağıtımının nasıl olacağını ben belirleyeceğim. Herkes duşunu alsın ve benden haber beklesin' deyip kapıyı vurup çıktım.
Neyse, Ankara'ya döndük. Çantadaki para sayıldı, içinde 300 bin Amerikan doları vardı. 3 gün sabahlara kadar uyumadan ne yapacağımı düşündüm. Aklımdan parayı alıp federasyona gitmek ve herşeyi anlatmak da geçti. Ama cesaret edemedim.
Al parayı, at imzayı!
Sonra 300 bin doları nasıl dağıtacağımın yöntemini buldum. Beyaz bir dosya kağıdı aldım. Madem böyle bir şerefsizliğin içindeydik, gelen paradan gariban çaycının bile faydalanmasını sağlayacak bir metot geliştirdim. Sayfanın başına 'Teşvik primi alanlar' diye yazdım ve her futbolcunun adını alt alta sıraladım. Ben ve antrenörlerim bu paraya hiç dokunmadık ama malzemeciye, masöre, çaycıya, tesislerdeki bekçiye varıncaya kadar herkesi bu işten nasiplendirmeliydim. Futbolcuları teker teker evime çağırdım ve paylarını dağıttım. Adam başı 15 bin dolar civarında bir para düşüyordu. Parasını her alan, kendi adının yanındaki boşluğa imzasını attı. Mesela Cafer 'Ben o şerejsizin evine gidip para almam. Hakkımı yollasın' demiş, onunkini de takım arkadaşlarından biri götürdü. Ama yine ona da imzayı attırdım. Bu parayı son dolarına kadar dağıttım, sonra da beyaz dosya kağıdını evimde sakladım.
Bu 'beyaz dosya kağıdına imza attırma işi'ni niye yaptım biliyor musun? Teşvik primine madem benim dahlim olmadan karıştılar, ben de onları yakacak bir belgeyi elimde sigorta olarak tuttum."
İşte Telegol'ün geçen yıl Cafer Aydın'ı konuşturarak başlattığı teşvik primi skandalının gerçek perde arkası bu...
300 bin dolarlık teşvik primini yollayan F.Bahçeli bir yönetici...
Alan ve aldıkları paranın karşılığında boş bir kağıda imza atan A.Güçlü futbolcular...
Ve bu belgeyi o günden beri saklayan teknik direktör Ersun Yanal...
O sezonla ilgili daha pek çok hikaye var ama hepsi sırayla...
Nefesinizi tutun ve bekleyin...
Şansal Büyüka (LİG TV Yönetim Kurulu Üyesi)
İtalya'daki cezalar Türkiye'de verilemez
İtalya'da verilen futbol dünyasının belki de en ağır cezalarının Türkiye'de uygulanma şansını şu şartlarda göremiyorum. Hiçbir dönemi hedef almadan, genel anlamda söylüyorum. Türkiye'de gelmiş geçmiş futbol federasyonu üyelerinin üzerinde takım formaları var. Hukuk kurulları, disiplin kurulları, tahkim kurulları üyelerinin üzerinde takım formaları var. Maalesef bu formaları üzerilerinden çıkartamıyorlar, maalesef kararlara kuralllar, yönetmelikler değil, forma renkleri egemen oluyor. Bölgecilik ön plana çıktığı için ilgili idari amirler, gereken girişimi yapmak yerine görev yaptıklatı bölgenin takımını korumayı tercih ediyorlar. Bütün bunlar bizim temiz futbol adına gerçekçi ve radikal kararlar almamızı engelliyor. Yıllarca uğraşıp henüz tribünlerdeki küfürü kesemeyen bir ülkeden bu konularda karar almasını beklemek hayalcilik olur.
Onun için Türkiye'de hızla, hiç zaman yitirmeden özgürce karar alabilecek, uzmanlaşmış Spor Mahkemeleri'ne ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yıllarca sürmeden, 2-3 celsede karara bağlanacak olaylar Türkiye'de ciddi bir caydırıcılığı da yanında getirir. Spor Mahkemeleri kurulmaz, mevcut düzen devam ederse, yeni teşvikleri, yeni şikeleri, yeni danışıklı dövüşleri konuşmaya devam edem.
'Çürük elmaları' temizlediler!
Hükümet destekli Levent Bıçakçı federasyonu göreve gelir gelmez, ilk iş olarak "Temiz futbol" için çalışmalara başladı. Federasyonun her kuruluyla ayrı ayrı toplantı yapan başkan Levent Bıçakçı ve başkanvekili Hasan Doğan, son sıraya Merkez Hakem Kurulu üyelerini bıraktılar. Bu toplantıya MHK Başkanı Sabri Çelik ve eski MHK başkanı Ahmet Güvener özel olarak hazırlandılar. Hasan Doğan toplantıda genel konuları geride bıraktıktan sonra ağzındaki baklayı çıkartıp soruyu patlattı: "Beyler aranızda çürük elmalar var mı? Eğer varsa isimlerini söyleyin, hemen onlarla yollarımızı ayıralım." Sabri Çelik ve Ahmet Güvener zaten bu soruya hazırlıklı oldukları için isimleri tek tek saydılar... Mutlu Çelik, Bülent Uzun ve Çetin Sarıgül... Kara listede olan hakemlerdi. Gerçekten de bu hakemlerin geçmişlerine bakıldığında hep 'karanlık maçlar' ortaya çıkıyordu.
MHK, federasyon destekli olarak bu temizliği yaptıktan sonra, diğer hakemleri de takibe aldı. Hepsinin banka hesapları, mal varlıkları, telefonları takip altındaydı. Bir gece genç ve gelecek vadeden hakemlerden Oktay Demiray saat 01.30'da Mutlu Çelik'i arayınca kara listeye çok yaklaştı.
Telefon takibi...
Yapılan telefon takibi sonucu Demiray'ın, Çelik ile görüştüğü tespit edilirken bu durum büyük rahatsızlık yarattı. Çünkü Çelik 'güvenilmezler' listesinde bir numaraydı. Demiray da kara listeye yakın bir noktaya geldi. Kendisi uzun bir süre özel takibe alındı. Fakat sonunda Çelik ile 'iş' ilişkisine girmediği kararına varılarak yeniden maçlara atanmaya başlandı.
Vatan
www.haber3.com''alıntıdır''
Türkiye ligi şike iddiaları
Denizlispor ve Ali İpek için şok eden bir iddia ortaya atıldı. Hürriyet'te yayınlanan şike haberindeki bu belge ortalığı fena sarsacak. İşte inanılmaz iddiaların ayrıntıları...
Prag’da yaşayan Özcan Kore, Denizlispor Başkanı Ali İpek’in isteği ile Malatyaspor’un 3 Çek futbolcusu ile Gaziantep maçında iyi oynamamaları için 300 bin Euro karşılığında anlaştığını açıkladı.
Kore, Ali İpek’in paraları ödemediğini, Çek futbolcuların da Çek mafyasını peşine taktığını ifade ederek, Denizlispor yönetimine gönderdiği faksla resmen şike parasını istedi.
Bu belge ortalığı sarsacak.. Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’dan, Denizlispor Yönetim Kurulu’na gönderilen 11.06.2006 tarihli faks, belki de, "Şikenin belgesi olarak" Türk Futbol Tarihi’ne geçecek.
Prag’da yaşayan Özcan Kore isimli bir Türk vatandaşı, Denizlispor Yönetim Kurulu’na gönderdiği faks mektubunda özetle, "Malatya-Antep maçı öncesi Denizli Başkanı Ali İpek’in isteği üzerine toplam 400 bin Euro’ya Malatyalı 3 Çek oyuncu ile anlaştım. Onlar oynamadı, Malatya yenildi, Denizli kümede kaldı. Ama Ali İpek söz verdiği paraları ödemedi. Çekler, mafyayı üzerime saldı. Ödeyin paraları siz de kurtulun, ben de" dedi ve bir spor kulübünden resmen şike parası istedi.
Nefes nefese...
Ligin son haftasına girilirken, 36’şar puanla düşme potasına giren Denizlispor ve Malatyaspor’un kaderi oynayacakları son maçlara bağlıydı. Denizlispor evinde şampiyonluk kovalayan F.Bahçe ile, Malatyaspor ise deplasmanda, 1 puan alması halinde kümede kalacak olan G.Antep’e konuk oluyordu.
Özcan Kore’nin iddiasına göre, bu maçlardan önce Denizlispor Başkanı Ali İpek, Avukat Ümit Öndeş vasıtasıyla kendisine ulaştı ve Malatyaspor’da oynayan 3 Çek futbolcunun, G.Antep maçında tam kapasite ile oynamamasını istedi. Böylelikle Malatya, Antep’e yenilecek, Denizlispor, F.Bahçe’ye yenilse bile kümede kalacaktı.
100’er bin dolar
İpek, bu 3 futbolcuya 100’er bin dolar teklif ediyordu. Kore, bu futbolcuların menajerlerine ulaştı. Sonra teker teker kendileriyle görüştü. Çekler teklifi kabul ediyor, ancak fiyat yükseltiyorlar, dolar yerine Euro talebinde bulunuyorlardı. Kore, Prag’dan, Denizli’ye uçtu. Ali İpek’in evine gitti ve yeni fiyatları sundu. Avukat Ümit Öndeş ile aralarında Mehmet Cayan’ın da bulunduğu birkaç yönetici bu görüşmeye şahit olmuşlardı.
Denizlispor Başkanı Ali İpek, "Yönetim kabul etti, ben parayı topluyorum. Sen futbolculara okey ver. Ama rakamdan sakın yöneticilerin haberi olmasın" diyerek Çek futbolculara ve Özcan Kore’ye toplam 400 bin Euro ödeyeceği taahhüdünde bulundu.
Nerede paralar?
Maç oynanır, Çek oyuncular, Malatyaspor’da oynayan Macar arkadaşları Josef Toth Balasz’ı da ikna ederler. G.Antep, Ömer’in kendi kalesine attığı golle, Malatyaspor’u 1-0 yener ve Denizlispor kümede kalır.
Ancak Ali İpek, söz verdiği toplam 400 bin Euro’yu -100’er bin Euro futbolculara, 100 bin Euro aracılara- ödemez. İpek’in garantisi üzerine, "Paranız bende" diyen Kore, zor durumda kalmıştır. Çünkü Çekler paralarını istemekle kalmamış, Çek mafyasını da işin içine sokmuştur. Mafya, Kore’den 300 bin Euro’yu istemektedir.
Kore, telefonla sürekli Ali İpek’i arar. İpek telefonlara çıkmaz. En son 08.06.2006 tarihinde Kore ile görüşür ve "Bir daha beni arama. Benim verilecek param yok" diyerek telefonu kapatır.
Mektup yazılıyor
Ali İpek’in, "Malatyasporlu oyunculara para vereceğiz" diyerek Denizlispor yönetiminden para topladığını düşünen Kore, bu paranın ödenmediğini kanıtlamak için yönetim kuruluna (Mehmet Bey’in dikkatine notuyla) paranın ödenmesini isteyen bir mektup yazar.
Ve altına da bir not düşer;
"Sizinle yaptığım görüşme sonrası, bu konu ile ilgili mağdur olan futbolcu, menajer ve benim yanımda aldatılmış olan Denizli yönetimi olduğu kanaatine vardım. Öncelikle kendimi kurtarmak ve bu konunun kapanıp, Denizlispor’a ve halkına zarar gelmemesi için bu ödemenin yapılmasını rica ediyorum."
Şike soruşturması
Evet... Özcan Kore bir faks mektubuyla, Türkiye Süper Ligi’nde mücadele eden bir kulübün yönetim kurulundan resmen şike parasının ödenmesini talep eder.
Ligin bitiminden hemen sonra Malatyaspor Başkanı Hikmet Tanrıverdi, federasyona başvurur ve "Şike" için soruşturma açılmasını talep eder. "Temiz Futbol" sloganıyla görev yapan federasyon, şu ana kadar bu talebi incelememiştir bile.
İşte mektup, işte şike belgesi ve işte gerçekler...
Bakalım Futbol Federasyonu ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin bundan sonra ne yapacaklar?
NOT: Malatyaspor’da geçtiğimiz sezon 4 Çek futbolcu oynadı. Bu oyuncuların isimleri şöyle: 1- Jiri Homola, 2- Tomas Michalek, 3- Zdenek Senkerik, 4- Jiri Masek.
PARAYI İSTEYEN: Özcan KORE
Evet ben yazdım
- Özcan Bey bu mektubu siz mi yazdınız?
- Evet, ben yazdım. Beni Ümit Öndeş aradı. Böyle bir mektup yazmamı istedi. Kulüp başkanı ile problemi varmış. Bazı yöneticiler para ödenen yerleri öğrenmek istemişler. Faks yazmamı istediler, ben de yazdım. Bu konu ile ilgili olarak telefonda konuşmak istemiyorum. Buyrun yazıhaneme gelin, Prag’da misafirim olun orada yüz yüze konuşalım.
- Ali İpek sizin kendisinden borç para istediğinizi söylüyor.
- Büyük başkandır o. Ne diyorsa doğrudur. Hep doğru söyler zaten o.
DENİZLİSPOR BAŞKANI: ALİ İPEK
Salak o geri zekalı
- Ali Bey, Özcan Kore’yi tanıyor musunuz?
- Ya kardeşim bir merhaba dedik, başımıza bela oldu. Tanımam etmem. Beşiktaşlı’ymış bu, bir arkadaşım vasıtayla borç para istedi. İhtiyacım var dedi.
- Bela oldu dediğiniz bu mu? Yani sadece borç para mı istedi?
- Evet, evet bu...
- Ama Denizlispor yönetimine bir mektup yazmış..
- Evet yazdı..
- Niye bunu söylemiyorsunuz başkan...
- .....
- O mektubu okudunuz. Hukuki bir girişimde bulundunuz mu?
- Hayır yapmadım.
- Neden?
- Ya salak bu, geri zekalı mıdır, nedir? Derdi ne bilmiyorum ki..
DENİZLİSPOR YÖNETİCİSİ: MEHMET CAYAN
Birlikteydik
- Mehmet Bey siz mektubu okudunuz mu?
- Evet okudum. Bana da göndermiş. Ama bu konuyla ilgili olarak telefonla bazı şeyler söylemek doğru olmaz. Ama kısaca bilgi vereyim.
1- Ben F.Bahçe maçı sonrası Denizlispor’daki görevimden ayrıldım. Ayrılığımın nedeni sağlık ve özel işlerimdi.
2- Özcan Kore Beyefendi ile mektupta yazdığı gibi Başkan Ali İpek’in de olduğu bir ortamda birlikte olduk. Ama o toplantıda para konuşulmadı. Daha sonra beni Özcan Bey aradı, mektupta sözünü ettiği para için. "Para ile ilgili her türlü tasarruf Başkan Ali İpek’teydi." Bunu altını çizerek Özcan Bey’e söyledim. Başkanı ya da başkanvekillerini aramasını istedim.
- Aramış mı?
- Aradığını bir kez konuştuğunu ama sonra konuşamadığını söyledi. Telefonlarına çıkmıyorlarmış. Daha sonra mektubu yazmış. Bir kopyasını da bana gönderdi.
ve işte o avukat: ÜMİT ÖNDEŞ
Ne yazarsanız yazın
- Ümit Bey, Özcan Kore’yi tanıyor musunuz?
- Evet tanıyorum.
- Bir mektup yazmış.. Haberiniz var sanırım, siz istemişsiniz bu mektubu yazmasını?
- Hiçbir fikrim yok. Ben yolda yürüyorum. Bu konuyla ilgili konuşmam. Siz ne istiyorsanız onu yazın.
HİKMET TANRIVERDİ
İnce ince götürdüler
- Çek oyunculardan şüphelendiniz mi?
- Hayır açıkçası şüphelenmedim. Aklıma bile gelmedi.
- Çek oyuncuların sözleşmeleri devam ediyor mu?
- Sadece Senkerik’in devam ediyor.
- Özcan Kore isimli şahısın mektubundan haberiniz var mı?
- Yok. Ama biz lig biter bitmez federasyona başvurduk. Şike ihbarında bulunduk. 15 Mayıs’ta lig bitti, daha kurul kurulacak. Kurulsa bir şey çıkar mı? Çıkmaz tabii. Bizi ince ince götürdüler.
BİR PORTRE: Ali İPEK
TÜRKİYE hep o ismi konuştu. Ali İpek.. Denizlispor Başkanı.. Sezonun bitimine doğru birkaç kez ortalığı ayağa kaldırmış, ligin şaibeli olduğunu iddia etmişti;
- F.Bahçe maçından sonra dönen dolapları açıklayacağım. Sezon sonunda konuşacağım.
- Bir konuşursam yer yerinden oynar..
- Ortalıkta dolaşan çantaların haddi hesabı yok..
Ali İpek, küme düşme potasında bulunan ya da şampiyonluk yarışı yapan takımların "Şike yaptığı" imasında bulunuyordu.
Denizlispor kümede kaldı.. Ali İpek sustu. O tarihten bugüne kadar da hiç konuşmadı. Ve bu açıklamarından dolayı ligin oynanmadığı bir dönemde sadece 1 ay hak mahrumiyeti cezası aldı.
Kaynak: Hürriyet
Haber: Mehmet Arslan
İŞTE O MEKTUP
Sn. Denizlispor Yönetim Kurulu;
10.05.2006 Malatyaspor-G.Antep maçı öncesi Avukat Ümit Öndeş ve Başkan Ali İpek telefon ile beni Prag’dan aradılar. Malatyaspor’da oynayan 3 Çek futbolcunun son maçta tam kapasite oynamamasını ve böylece Antep karşısında alınacak mağlubiyet ile Denizli’nin ligde kalacağını anlattılar. Malatyaspor-G.Antep maçı öncesi İstanbul’a ve oradan Denizli’ye gelmemi rica ettiler.
Ben futbolculara menajerleri vasıtasıyla ulaştım, daha sonra teker teker kendileri ile görüştüm. Ali İpek’in teklif ettiği futbolcu başına 100.000 USD ve bunun yanında menajere ve benim şahsıma verilecek olan toplam 100.000 USD teklifini futbolculara sunduk. Futbolcular bu rakamın 100.000 Euro olması gerektiğini ve 3 futbolcunun "maça asılmayız" teklifini Ali İpek’e tekrar sundum. Bu görüşmelerin tamamına Ali İpek ve Ümit Öndeş şahit olmuş, tüm görüşmeler Ali İpek’in evinde gerçekleşmiştir. Bu görüşmelere Sn. Mehmet Cayan ve birkaç yönetici de şahit olmuştur.
Ali İpek, "Yönetim kabul etti, ben parayı topluyorum, sen futbolculara kesin okey ver" demiş. Ben de bu sayede kendim bazı garantiler vermişimdir.
Ali İpek her fırsatta, "Sakın yönetimden kimseye rakamı bildirme, ben onlardan para alacağım ve ödemeleri yapacağım" demiştir. "Paramız hazır, hasılat toplanacak, belediyeden para gelecek, yönetim para vermiyor" gibi laflar etmiştir.
Malatya maçı içerisinde futbolcular gereğini yapmış fakat paralarını alamamıştır. Çek futbolcular kendi çabaları ile 4. yabancı Macar futbolcunun (Jozef Toth Balasz) da aklını çelmiş, maçtan 4 oyuncunun düşmesine ve Denizlispor’un rahatlamasına vesile olmuşlardır. Ali İpek beni, futbolcuları ve kendi yönetim kurulu arkadaşlarını oyuna getirmiştir.
Sonuç olarak: Prag şehrinde 12 yıldır konfeksiyon ile büyük cirolar ve temiz iş yapan bir ticaret adamı olarak ben ve kardeşlerim futbolcuların yolladığı mafya ile karşı karşıya kalmış pozisyondayız. Bu mağduriyetimiz maalesef Ali İpek’in Denizlispor için yaptırdıkları yüzünden olmuştur.
Futbolculara verilen para sözü yanında seneye transfer yaparız yalanları cabasıdır.
Bana maç öncesi telefon açan futbolcu ve menajerler, "para tamam mı?" dediğinde, Ali İpek’in garanti vermesi üzerine evet para bende demişimdir.
400.000 Euro toplam ödemeden 1 Euro dahi ödeme yapılmamıştır!
Bu konu ile ilgili futbolcu ve menajerler sürekli bizi rahatsız ettiği gibi, Türk TV kanallarını aramaktadır. Bu kanallarından Star TV muhabiri birisi sürekli bizi aramaktadır. Ali İpek bu konu ile ilgili benim telefonlarıma çıkmamış ve yardımcı olmamıştır. En son 08.06.2006 gecesi kendisine ulaşmış ve tarafından "Bir daha beni arama, benim verilecek param yok" demiştir.
Sizinle yaptığım görüşme sonrası, bu konu ile ilgili mağdur olan futbolcu, menajer ve benim yanımda aldatılmış olan Denizli yönetimi olduğu kanaatine vardım.
Öncelikle kendimi kurtarmak ve bu konunun kapanıp Denizlispor’a ve halkına zarar gelmemesi için bu ödemenin yapılmasını rica ediyorum.
Saygılarımla
Türkiye Süper Ligi, İtalya Serie A'dan daha mı temiz!!!
Kaynak: VATAN GAZETESİ
Tarih: 18.07.2006
Önce sizi vururum sonra da kendimi
D.Bakırlı futbolcular kendi taraftarlarınca bile yuhalanıyordu. Başkan Can, kızgın şekilde soyunma odasına daldı ve işi çözdü. Tabancasını çekti ve sözünü söyledi "Ya maçı verirsiniz ya da karışmam." 2. yarı D.Bakır çözüldü, Elazığ beklenen golü buldu
http://www.vatanim.com.tr/pics/news/82310000.jpg
18.07.2006
Tarih 31 Mayıs 2003... Yer Diyarbakır... Ligin son maçı... Küme düşen ve kalanlar belli olacak... Futbol Federasyonu ise en güvendiği hakem Ali Aydın'ı bu maça atayarak karşılaşmaya gösterdiği önemi bir de bu yolla dile getiriyor. 90 dakika öncesi dedikodular D.Bakır'ın maçı Elazığ'a vereceği ve bordo-beyazlıları düşmekten kurtaracağı yolunda. Şehirden yükselen sesler de bu dedikoduyu destekler nitelikte... Kimse komşu Elazığ'ın küme düşmesini istemiyor...
D.Bakırsporlu futbolcular ise ligi alınlarının akıyla tamamlamak niyetindeler. Son maçı kazanıp tatile öyle girmek istiyorlar. Rakiplerinin durumu onları pek ilgilendirmiyor. Maç bu kararsızlık içinde başlarken, tribünlerden "Elazığ, Elazığ" tezahüratları yükseliyor. Fakat yine de D.Bakırlı futbolcular bu durumu duymazdan gelip tüm güçleriyle futbollarını oynuyorlar. Her geçen dakika Elazığ 2. lige daha da yaklaşıyor. İlk yarı kıran kırana geçerken, hem tribünlerde hem de protokol tribününde bir hoşnutsuzluk göze çarpıyor. Takım ve şehir adeta karşı karşıya geliyorlar.
Eren'den hayatının golü
Ali Aydın'ın ilk yarıyı bitiren düdüğüyle birlikte D.Bakır Başkanı Mücahit Can sinirle yerinden kalkıp hemen soyunma odasının yolunu tutuyor. Kapıdan girdiğinde suratındaki ifade futbolculara zaten gerekli mesajı veriyor ama o yetinmiyor... Başlıyor bağırmaya: "Siz kimsiniz ki koca şehrin isteğine karşı çıkıyorsunuz. Şimdi ikinci yarıda maçı paşa paşa Elazığ'a vereceksiniz. Yoksa karışmam." Derken elini beline götürüp tabancasını gösteriyor ve ekliyor: "Beyler ya bu maçı verirsiniz. Ya da önce sizi sonra kendimi vururum!" Soyunma odasında esen soğuk rüzgârlardan sonra D.Bakırlı futbolcular kendi taraftarlarının ıslıkları arasında sahaya çıkıyorlar. Bir an önce gol yemeliler...
Ve tabii gerekeni yapıyorlar... Elazığlı Eren 60 metre top sürüp ligin en güzel golünü atarken, D.Bakırlı futbolcuların sağa sola kaçışları hep tesadüflere denk geliyor. Elazığ Da Silva ile 2. golü bulup herkesi rahatlatıyor. Murat Hacıoğlu D.Bakır adına yanlışlıkla bir gol atarak skoru 2-1'e getirse de Elazığ maçı rahat rahat kazanıp ligde kalıyor.
Bu karşılaşmadan sonra Şike Tahkik Komisyonu kuruluyor, davalar açılıyor, ifadeler alınıyor ama Türkiye'de daha önceden alıştığımız gibi yine sonuç alınmıyor. Kervan yürüyor...
Kazansaydık ölürdük
İşte size bir sonuç alınamayan ama bu 90 dakikada yaşananlar yüzünden Beşiktaşlılar'ın hâlâ Bursa'ya giremediği, hatta önünden bile geçemediği bir maç daha...
Tarih 15 Mayıs 2004. Yer Rize. Oynayanlar Rizespor-Beşiktaş. Sezonun son maçı Ligin son haftasında Beşiktaş şampiyonluktan kopmuş, Rize ise ligde kalma savaşı vermektedir. Rize'nin tek şansı bu 90 dakikadan 3 puan çıkarmasında yatmaktır. Ve araya hatırlı büyük 'abiler' girer. Oscar Cordoba ve Giunti, "Oynamak istemiyorlar" denilerek İstanbul'da bırakılır. Sergen hatırlı abilere verdiği söz gereği yedek kulübesinden kafasını bile dışarı çıkartmaz. O 'abilere' yakın isimlerden stoper Emre Aşık ise sahada hayatının en kötü performanslarından birini sergiler.
Beşiktaş rakip kaleye bile gidemez ve ilk yarı biterken Rize'yi kendi ceza sahasına davet eder. Kaan Dobra komik bir penaltı yapar, Mustafa Çulcu komik bir penaltı çalar. Kaleci ters köşeye giderken Rize isteğini fazlasıyla almıştır. Hatta ikinci yanda Serdar Topraktepe gol atabileceği bir pozisyonda geri dönerek 'hata yapmamıştır.'
Sonuç olarak Rize maçı 1-0 kazanır ve ligde kalır. Lucescu maçtan sonra "Buradan puan alsaydık kötü şeyler olabilirdi" demeciyle dikkat çekmek ister ama sesi yine duyulmaz, duyulmak istenmez! Sergen ise alınan mağlubiyetten dolayı mutludur...
Bursa o maçı unutmadı
Ama bu maçın sonucu sadece Rize'yi bağlamamaktadır. Bursa küme düşmüştür. Ve onlara göre Beşiktaş bu konudaki tek suçludur. O günden beri her Bursa maçında Beşiktaş 'sevgiyle' (!) anılır. Öyle ki İnegöl'e giden Beşiktaş kafilesi şehir dışından geçirilir. İzmir'e maça gidecek Beşiktaş taraftarları da Çanakkale üzerinden gönderilirler.
Akla şimdi tüm yaşananlardan sonra iki soru geliyor: "Tüm Türkiye'nin bildiği bu olayı federasyon nasıl pas geçti? Bu sezon Beşiktaş, Bursa'ya nasıl gidecek?"
Yaşanan ayıplanın cezasız kalması herkesin kendi adaletini sağlamaya çalışmasıyla sonuçlanıyor. Umarız kötü olaylar çıkmaz.
Şampiyon bile temiz olmayabilir!
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, İtalya Serie A'da şike yaptıkları gerekçesiyle Juventus, Lazio, Fiorentina ve Milan takımlarına verilen cezaların şaibelerin gündeme geldiği ülkeler için ders niteliğinde olduğunu söyledi. Şahin, "Bir ülke Dünya Kupası'nı kazansa bile, bu durum o ülkede teiniz futbol oynandığı anlamına gelmiyor" dedi.
Dünya Kupası'nın kazanılmasının ardından İtalya'da ligin en köklü kulüplerine ağır cezalar verilmesinin örnek alınması gerektiğini belirten Şahin, şöyle konuştu: "Verilen ceza, İtalya Futbol Federasyonu bünyesindeki Federal Tahkim Kurulunun, soruşturma sonucu delillere ulaşarak vermiş olduğu bir ceza değildir. Savcılık tarafından yapılan araştırmalar sonucunda şike olayları ortaya çıktı. Tüm bunların ardından toplanan Federal Tahkim Kurulu bu cezayı verdi. Bu kurulun başında eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı bulunuyor. Kurul üyeleri ise eski yargıçlar. Demek ki bir ülkede, özellikle futbolda şike ve şaibe iddiaları ile ilgili sonuç elde edebilmek için sadece Futbol Federasyonunun yetkili kurullarının hareket etmesi yeterli olmuyor. Mutlaka bunun üzerine yargı erkiyle gidilmeli ve gereken sonuçlar alınmalı."
'Telefonlar dinleniyor'
Türkiye'de de zaman zaman şike iddialarının ortaya atıldığını dile getiren Şahin, "Biz de bununla ilgili Futbol Federasyonu bünyesinde Şike Tahkim Kurulunu oluşturduk, ancak iddia sahipleri delil açısından ortaya bir şey koyamıyor. Delil toplamada kolaylık sağlayacak yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Mesela mahkemeden izin alınarak telefon dinlenebilir, italya bu şekilde bir soruşturma yaptığı için neticeye vardı. Daha önce yaşanan olaylarda federasyonun içindeki kurullar cezayı verdi, ancak bunun mutlaka yargı ayağını da oluşturmamız gerekiyor. Bu konuyla ilgili yasal adımların atılması gerekiyor. Özellikle örgütlü suçlarla mücadelede, delil toplamada nasıl kolaylık sağlanıyorsa, bu tip durumlarda da kolaylık sağlanması lazım. Telefon konuşmaları bazı bulguları ortaya çıkarır. Böylelikle olayların üzerine gitmek daha da kolaylaşır. Bu konuda yeni birtakım düzenlemeler yapılırken italya örneğinden yararlanmak gerekir" ifadesini kullandı.
Diyarbakır Ve BJK'da Şike Yaptı iddiası (bomba 3)
D.Bakırlı futbolcular kendi taraftarlarınca bile yuhalanıyordu. Başkan Can, kızgın şekilde soyunma odasına daldı ve işi çözdü. Tabancasını çekti ve sözünü söyledi "Ya maçı verirsiniz ya da karışmam." 2. yarı D.Bakır çözüldü, Elazığ beklenen golü buldu
18.07.2006
Tarih 31 Mayıs 2003... Yer Diyarbakır... Ligin son maçı... Küme düşen ve kalanlar belli olacak... Futbol Federasyonu ise en güvendiği hakem Ali Aydın'ı bu maça atayarak karşılaşmaya gösterdiği önemi bir de bu yolla dile getiriyor. 90 dakika öncesi dedikodular D.Bakır'ın maçı Elazığ'a vereceği ve bordo-beyazlıları düşmekten kurtaracağı yolunda. Şehirden yükselen sesler de bu dedikoduyu destekler nitelikte... Kimse komşu Elazığ'ın küme düşmesini istemiyor...
D.Bakırsporlu futbolcular ise ligi alınlarının akıyla tamamlamak niyetindeler. Son maçı kazanıp tatile öyle girmek istiyorlar. Rakiplerinin durumu onları pek ilgilendirmiyor. Maç bu kararsızlık içinde başlarken, tribünlerden "Elazığ, Elazığ" tezahüratları yükseliyor. Fakat yine de D.Bakırlı futbolcular bu durumu duymazdan gelip tüm güçleriyle futbollarını oynuyorlar. Her geçen dakika Elazığ 2. lige daha da yaklaşıyor. İlk yarı kıran kırana geçerken, hem tribünlerde hem de protokol tribününde bir hoşnutsuzluk göze çarpıyor. Takım ve şehir adeta karşı karşıya geliyorlar.
Eren'den hayatının golü
Ali Aydın'ın ilk yarıyı bitiren düdüğüyle birlikte D.Bakır Başkanı Mücahit Can sinirle yerinden kalkıp hemen soyunma odasının yolunu tutuyor. Kapıdan girdiğinde suratındaki ifade futbolculara zaten gerekli mesajı veriyor ama o yetinmiyor... Başlıyor bağırmaya: "Siz kimsiniz ki koca şehrin isteğine karşı çıkıyorsunuz. Şimdi ikinci yarıda maçı paşa paşa Elazığ'a vereceksiniz. Yoksa karışmam." Derken elini beline götürüp tabancasını gösteriyor ve ekliyor: "Beyler ya bu maçı verirsiniz. Ya da önce sizi sonra kendimi vururum!" Soyunma odasında esen soğuk rüzgârlardan sonra D.Bakırlı futbolcular kendi taraftarlarının ıslıkları arasında sahaya çıkıyorlar. Bir an önce gol yemeliler...
Ve tabii gerekeni yapıyorlar... Elazığlı Eren 60 metre top sürüp ligin en güzel golünü atarken, D.Bakırlı futbolcuların sağa sola kaçışları hep tesadüflere denk geliyor. Elazığ Da Silva ile 2. golü bulup herkesi rahatlatıyor. Murat Hacıoğlu D.Bakır adına yanlışlıkla bir gol atarak skoru 2-1'e getirse de Elazığ maçı rahat rahat kazanıp ligde kalıyor.
Bu karşılaşmadan sonra Şike Tahkik Komisyonu kuruluyor, davalar açılıyor, ifadeler alınıyor ama Türkiye'de daha önceden alıştığımız gibi yine sonuç alınmıyor. Kervan yürüyor...
Kazansaydık ölürdük
İşte size bir sonuç alınamayan ama bu 90 dakikada yaşananlar yüzünden Beşiktaşlılar'ın hâlâ Bursa'ya giremediği, hatta önünden bile geçemediği bir maç daha...
Tarih 15 Mayıs 2004. Yer Rize. Oynayanlar Rizespor-Beşiktaş. Sezonun son maçı Ligin son haftasında Beşiktaş şampiyonluktan kopmuş, Rize ise ligde kalma savaşı vermektedir. Rize'nin tek şansı bu 90 dakikadan 3 puan çıkarmasında yatmaktır. Ve araya hatırlı büyük 'abiler' girer. Oscar Cordoba ve Giunti, "Oynamak istemiyorlar" denilerek İstanbul'da bırakılır. Sergen hatırlı abilere verdiği söz gereği yedek kulübesinden kafasını bile dışarı çıkartmaz. O 'abilere' yakın isimlerden stoper Emre Aşık ise sahada hayatının en kötü performanslarından birini sergiler.
Beşiktaş rakip kaleye bile gidemez ve ilk yarı biterken Rize'yi kendi ceza sahasına davet eder. Kaan Dobra komik bir penaltı yapar, Mustafa Çulcu komik bir penaltı çalar. Kaleci ters köşeye giderken Rize isteğini fazlasıyla almıştır. Hatta ikinci yanda Serdar Topraktepe gol atabileceği bir pozisyonda geri dönerek 'hata yapmamıştır.'
Sonuç olarak Rize maçı 1-0 kazanır ve ligde kalır. Lucescu maçtan sonra "Buradan puan alsaydık kötü şeyler olabilirdi" demeciyle dikkat çekmek ister ama sesi yine duyulmaz, duyulmak istenmez! Sergen ise alınan mağlubiyetten dolayı mutludur...
Bursa o maçı unutmadı
Aama bu maçın sonucu sadece Rize'yi bağlamamaktadır. Bursa küme düşmüştür. Ve onlara göre Beşiktaş bu konudaki tek suçludur. O günden beri her Bursa maçında Beşiktaş 'sevgiyle' (!) anılır. Öyle ki İnegöl'e giden Beşiktaş kafilesi şehir dışından geçirilir. İzmir'e maça gidecek Beşiktaş taraftarları da Çanakkale üzerinden gönderilirler.
Akla şimdi tüm yaşananlardan sonra iki soru geliyor: "Tüm Türkiye'nin bildiği bu olayı federasyon nasıl pas geçti? Bu sezon Beşiktaş, Bursa'ya nasıl gidecek?"
Yaşanan ayıplanın cezasız kalması herkesin kendi adaletini sağlamaya çalışmasıyla sonuçlanıyor. Umarız kötü olaylar çıkmaz.
Şampiyon bile temiz olmayabilir!
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, İtalya Serie A'da şike yaptıkları gerekçesiyle Juventus, Lazio, Fiorentina ve Milan takımlarına verilen cezaların şaibelerin gündeme geldiği ülkeler için ders niteliğinde olduğunu söyledi. Şahin, "Bir ülke Dünya Kupası'nı kazansa bile, bu durum o ülkede teiniz futbol oynandığı anlamına gelmiyor" dedi.
Dünya Kupası'nın kazanılmasının ardından İtalya'da ligin en köklü kulüplerine ağır cezalar verilmesinin örnek alınması gerektiğini belirten Şahin, şöyle konuştu: "Verilen ceza, İtalya Futbol Federasyonu bünyesindeki Federal Tahkim Kurulunun, soruşturma sonucu delillere ulaşarak vermiş olduğu bir ceza değildir. Savcılık tarafından yapılan araştırmalar sonucunda şike olayları ortaya çıktı. Tüm bunların ardından toplanan Federal Tahkim Kurulu bu cezayı verdi. Bu kurulun başında eski bir Anayasa Mahkemesi Başkanı bulunuyor. Kurul üyeleri ise eski yargıçlar. Demek ki bir ülkede, özellikle futbolda şike ve şaibe iddiaları ile ilgili sonuç elde edebilmek için sadece Futbol Federasyonunun yetkili kurullarının hareket etmesi yeterli olmuyor. Mutlaka bunun üzerine yargı erkiyle gidilmeli ve gereken sonuçlar alınmalı."
'Telefonlar dinleniyor'
Türkiye'de de zaman zaman şike iddialarının ortaya atıldığını dile getiren Şahin, "Biz de bununla ilgili Futbol Federasyonu bünyesinde Şike Tahkim Kurulunu oluşturduk, ancak iddia sahipleri delil açısından ortaya bir şey koyamıyor. Delil toplamada kolaylık sağlayacak yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Mesela mahkemeden izin alınarak telefon dinlenebilir, italya bu şekilde bir soruşturma yaptığı için neticeye vardı. Daha önce yaşanan olaylarda federasyonun içindeki kurullar cezayı verdi, ancak bunun mutlaka yargı ayağını da oluşturmamız gerekiyor. Bu konuyla ilgili yasal adımların atılması gerekiyor. Özellikle örgütlü suçlarla mücadelede, delil toplamada nasıl kolaylık sağlanıyorsa, bu tip durumlarda da kolaylık sağlanması lazım. Telefon konuşmaları bazı bulguları ortaya çıkarır. Böylelikle olayların üzerine gitmek daha da kolaylaşır. Bu konuda yeni birtakım düzenlemeler yapılırken italya örneğinden yararlanmak gerekir" ifadesini kullandı
Neler oluyor ortalarda...
Türkiye ligi şike iddiaları
Şike iddiaları ile ilgili herşeyi buraya yazalım burda tartışalım