İyiler Mutlaka Kazanır
(Türk Filmlerinin Yılmaz Güney’inden Polat Alemdarlığa Trabzonspor Gerçeği)
Yavuz Saltık
[email protected]
Geçtiğimiz haftalarda Trabzon’da oynanan ve berabere biten Galatasaray maçında Trabzonspor’un golünü G.K. adlı futbolcu attığında ekranda “İyiler mutlaka kazanır” diye yazıyordu. 1996 yılında kaybedilen şampiyonluk maçı da dahil hayatımda izlediğim ve izlerken de üzüldüğüm Trabzonspor maçı işte o maçtı. Sahaya çıkan futbolcuların vidalı kramponları 90 dakika boyunca sanki benim bağrımda gezindi. Bir iddia, bir ilke ve bir duruşun şehri olduğuna gönülden inandığım Trabzon şehrinin adı şaibelere karışan bir futbolcusunun dünyanın en büyük yıldızı olsa bile bordo-mavi forma ile sahaya çıkartılmasına itiraz edeceğini düşünmüştüm oysa.
Türk Dil Kurumunda “İlke” şöyle tarif edilir ve örnek cümle içinde kullanılır:
İlke: Temel düşünce, temel inanç, umde, unsur, prensip. “Bence ahlakın bir ilkesi bir kökü vardır. Sana yapılmasını istemediğini sen de başkasına yapma” N. Ataç. (TDK Sözlüğü Sekizinci Baskı 1. Cilt Sayfa No: 1071)
Yukarıdaki tariften de anlaşılacağı gibi “ilke” öyle canın sıkılınca üzerinde oynanacak, kişiye istenildiği gibi davranma keyfiyeti veren bir kelime değildir. Temeldir ilke, değişmezdir. Köktür ilke gerçektir. Onurdur ilke, bağlılık ve sadakattir. Sevmektir ilke, korumaktır hem de ne pahasına olursa olsun korumak. Kısacası İlke İlke’dir.
İlkeli davranmak ise ilkenin ne olduğunu bilmekten, ilkeleri özümsemekten, ilkelere sıkıca sarılmaktan, ilkeleri baş tacı yapmaktan geçer. Kişi yada kurumların ilkeli olması ise ilkeleri bayraklaştırmaları, ilkelerle yaşamaları ve yaşatmaları ve ilkeleri korumalardır.
Bir gurbet Trabzonlusu olarak futbolu yakından takip ederim. Sadece Trabzonspor’u değil ülke futbolunu izlemeye çalışırım. İzlerken de işin taktiksel yönünden ziyade felsefi ve ekonomik boyutu ile ilgilenirim. 1996 yılında kaçırılan şampiyonluğun ardından şampiyonluğu elimizden alan golü atan Aykut’un Trabzonsporlu futbolculara ve onların emeklerine sahip çıkan o açıklaması beynime kazınmıştır neredeyse. O nasıl bir ilkeli duruştu ki Ali Şen kapının önüne koymuştu şampiyonluğun mimarları Oğuz ile Aykut’u. O nasıl ilkeli duruştu ki Parreira şampiyonluk kutlamalarını beklemeden ve açıklama yapmadan ülkeyi adeta kaçarcasına terk etmişti.
Aykut ile Oğuz hangi ilkeler uğruna Trabzonspor’un emeklerine sahip çıktıysa FB yönetimi de işte ona benzer bir takım ilkeler uğruna ikisini de takımdan kovarcasına gönderdi. İşte o ilkeler insanları ve kurumları ayakta tutar. FB kulübü yöneticileri kendi ilkeleri gereği şampiyonluğa sevinmeyip, kaybeden takımın üzüntüsünü paylaşmayı tercih eden sembol futbolcularını kapı önüne koymuştu. FB yönetimi bu davranışı ile şu ilkesine atıfta bulunuyordu adeta. “Kimse vazgeçilmez değildir. Kimse FB’den önemli ve büyük değildir.” İşte Trabzonspor taraftarı o nedenle Aykut Kocaman’ın ismi Trabzonspor hocası olarak geçince rahatsız olmaz. Bu olayın ardından her iki futbolcunun da hayatlarında çok şey değişir. Sanki bir hayaldir yaşadıkları. Bir kamera şakasıdır adeta olup bitenler. Oysa şaka değil Türk filmlerine konu olacak kadar bir acı gerçekti tüm yaşanan bu olaylar.
Bir Türk filmi gibi hikayesi olan Trabzonspor gerçeği ise işte en iyi o yılın ardından analiz edilebildi kanımca. Peki gerçekte Trabzonspor gerçeği neydi? Kimilerine göre uzun yıllardan beridir beyazperde de oynayan ve sonu acıklı biten bir siyah beyaz Türk filmi idi Trabzonspor. Gururları nedeni ile göz yaşlarını saklayanların her seferinde göz yaşlarını içlerine akıttığı bir film idi.
Bence siyah beyaz Türk filmi olduğundan daha çok eski Türk filmlerinin Yılmaz Güney’i idi Trabzonspor. Köyden gelip alın teri ile para kazanıp sevdiğini almayı ve iki göz bir evde oturmayı hayal eden mağrur ve mütevazı bir gençti.
Zengin Burjuva gençlerinin parlak cilalı salonlarda düzenlediği davetlerin en güzel kızını vakur duruşu ile etkileyen, saçlarını tükürükle ıslatıp arka cebinde taşıdığı tarağı ile tarayan ,kötülerin düşmanı, iyilerin dostu idi. Ezilenlerin sesi, dürüstlük ve mertliğin sembolü idi. Onca salon adamının arasında bir Anadolu delikanlısı edası ile sevdiğini elinden tutup sahile balık ekmek yemeğe getiren delikanlı idi Trabzonspor. Geceden pantolununu yatağının altına koyup ütüleyerek gündüz sevdiği ile buluşan, sinemada ise elleri terleyen delikanlı idi Trabzonspor. İlkeleri uğruna evlenmeden önce asla sevdiğine el sürmeyecek kadar asildi. Kısacası Trabzonspor, Trabzon’un bizzat kendisi idi.
Dünyanın dört bir yanına dağılan Trabzonlular ise Trabzonspor’u İstanbul’a benzemiyor diye sevmişti. Trabzonlu olmayan Trabzonsporlular için ise Trabzonspor Beyaz Türkler ’in kurduğu kurtlar sofrasından şampiyonluğu alan Zenci Türk’tü. Onlar her biri kendilerini birer Trabzonspor sandığı için sevmişlerdi. Onlar sevdiği kızın namusunu ölümüne koruduğu için ve ilkelerin takımı olduğu için sevmişlerdi.
Galatasaray maçında “G.K. adlı futbolcunun” attığı golden sonra ekranda “İyiler mutlaka kazanır” reklam yazısı çıkınca aklıma geldi bütün bunlar.
Erbil Tuşalp’in bir kitabın adı “Önce Ekmekler Bozuldu” idi. Trabzonspor’da da önce ilkeler bozuldu, gerisi ise çorap söküğü gibi geldi. İşte o zamandan beridir Trabzon’da artık sadece iyiler kazanmıyor….
Ne zamandan beri mi? Boş veeer.
Kaynak:www.verkac.org
Futboldan iyi anlayıp kafa yoranlar merak edip okurlar inşallah.
Nekop kardeşim ben sana bişeyler anlatamadım ama inşallah bu yazıyı okur ve birşeyleri anlarsın ya da en azından Trabzonspor'un ve Trabzonsporluluğun ne demek olduğunu!