-
Okuma Alışkanlığı Olmayan Bir Ülkede Neden Bedava Gazete Dağıtılır?
Sizlere uzun zamandır dikkatimi çeken bir olaydan bahsetmek istiyorum. İstanbul’da yaşayan arkadaşlar yâda sabah saatlerinde İstanbul’da dışarı çıkmak zorunda olan arkadaşlar muhakkak rast gelmişlerdir. Her sabah İstanbul’un her yerinde bedava “gazete” dağıtılıyor. Gaste ve 20 dk. adında. Her köşe başında, otobüsten indiğinizde, metroya binerken, vapura geçerken, durakta beklerken... Aklınıza gelebilecek her yerde görmeniz mümkün. Bazen iş okadar abartılıyor ki istemeseniz dahi biri sanki arkadan yanaşıp koltuğunuzun altına bir “gazete” sıkıştırabilirmiş gibi hissetmeye başlıyor ve bu paranoyayla yaşamaya alışıyorsunuz. 
Asıl anlatmak istediğim şey bu değil. Elbette güzel bir uygulama olarak görenler de vardır bunu. Sonuçta vatandaşşa hizmette sınır yok. Hiçbir karşılık beklemeksizin “gazete” dağılıyor. Ancak benim açımdan şöyle bir sorun var. Bu dağıtılanların gazete nitelikleri olmaması. Çünkü eğer okuma fırsatı olan varsa aranızda bilirler ki bu “gazete”lerdeki haberler bir önceki günün haberleri. Ve biraz daha abartı olarak bir önceki günün köşe yazıları. Ancak gazetenin amacı bu değil. Gazete adı üzerinde günlük olayları, güncel olayları duyuran bir nesne. Yani gazetecilik bu değil. Bunun adına illa ki birşey denecekse “bülten” falan denebilir. Ülkede ortalama gazete satışı adet olarak 5 milyonlarda iken, en çok satan gazete olarak övünen gazetenin tirajı 700 binlerde iken, fazla uzağa gitmeden komşumuz Yunanistanda tek bir gazetenin 2 milyonlarda bir tiraj yakaladığını biliyorken, bu bedava “gazete” işi bizi nereye götürür yada ülkeye ne kazandırır bilemiyorum.
Aslında sorun gazete değil. Başlıktan da anlaşılacağı gibi sorun alışkanlık sorunu. Ülkede bir kitaptan, okumaktan uzak durma durumu hakim. Örnek vermek gerekecek olursak. Acaba ülkede ilkokul sıralarından liseye geçerken kaçımız “klasik” olarak bilinen kitapları okuduk? Yâda okuduysak bile kaçını okuduk? Eğitim sisteminin de bize okumama konusunda yardımlarını es geçmekte olanaksız. Hepimiz ilkokul sıralarından başlayarak ÖSS’de dâhil olmak üzere bir ezberciliğin pençesinde kıvranıp duruyoruz. Ezberin kuvvetliyse bu ülkede herşey oluyorsun. Ancak içi ne kadar dolu oluyor orası tartışılır. Bu kabuğu kırmak yönünde bir adım atılıyor mu peki? Elbetteki hayır. Ne kişisel olarak ne de hükümetler tarafından atılan en ufak bir adım bile yok. Diğer alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da bir oturmuşluğumuz yok. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir eğitim politikası yok. Ne kadar acıdır ki çocuklarımızın, o hep övündüğümüz genç nüfusumuzun geleceğini garanti altına alacak hiçbir adım yok. Her gelen yeni hükümet ile birlikte değişen politikalar. Yazıktır ki Türkiye’de işler böyle yürüyor. Politikacıların hep oyuncağı olmuştur eğitim sistemi. Oy toplamak için üniversiteye girişin sınavsız olacağını vaadeden politikacılar tarafından yönetiliyoruz ve yönetilmeye devam edeceğiz...
Asıl anlatmak istediğime gelecek olursak. Neden okumaktan bukadar korkar olduk? Neden kitap okurken diğer arkadaşları tarafından görülen bir çocuk aşağılanır oldu? Nedeni basit, okumak gereksizdir...
Ancak rakamlar hiçte öyle söylemiyor. Dünyanın en zengin ülkeleri denilen ülkelere bakarsanız, aramızdaki uçurumları görebilirsiniz.
Türkiye’de son durum şöyle;
• Yapılan bir araştırmaya göre, üniversitelerde okuyan gençlerin binde 2’si boş zamanlarında kitap okuyor.
• 82,5 milyon nüfuslu Almanya’da 14.400 kütüphane, 8 milyon nüfuslu Bulgaristan’da 4200 kütüphane varken 80 milyon nüfuslu ülkemizde 1934 kütüphane var. Kütüphanelerimizdeki okuyucu sayısı, 1995 yılında 23 milyon iken 2003’ün ilk on ayında 13 milyona gerilemiştir. Ülkemizde kütüphane sayısının 307 katı yani 400 bin kahvehane vardır
• Ülkemizde satılan günlük gazete sayısı 4.5 milyon. Bu sayı pazar günleri 5,5 milyon oluyor. Gazete satışları Fransa’da 8 milyon, İspanya’da 5-6 milyon ve İtalya’da 5,5 milyon.
• Japonya’da ortalama bir kişi yılda 25, İsviçre’de 10, Fransa’da 7 kitap okuyor. Tür-kiye’de ise 6 kişiye bir kitap düşüyor. Yani ülkemizde bir kişi yılda bir kitabın altıda birini okuyor.
• Efes Pilsen’in yaptırdığı Türkiye’de erkek profili araştırmasına göre, okuma-yazma bilen erkeklerin % 46’sı hayatında hiç kitap almamış. Günde 3-4 saat televizyon seyreden Türk erkeklerinin kitapla arası iyi değil. Okuma-yazma bilenlerin % 28’i uzun zamandır kitap okumamış. % 65’i hiç ya da uzun zamandır kitap okumamış.
• Türkiye Yayıncılar Birliği’nin verdiği bilgiye göre; Türkiye kitap pazarının % 19’u kültür yayınlarıdır. Kitap okuyabilecek durumda olan okur-yazar nüfusun kişi başına yaptığı kitap harcaması 2 YTL 40 YKr. olduğu, kültür kitapları pazarının her geçen yıl daha daraldığı ve Türk edebiyatının hızla fakirleştiği görülmektedir.
• Finlandiya’da gelişmiş ve düzenli olarak kullanılan bir halk kütüphanesi sistemi bu-lunmaktadır. Fin kültüründe okumaya büyük ilgi vardır. Bu ilgi Fin eğitim sisteminde başa-rıyı etkilemektedir. PİSA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) sınav sonuçların-da en yüksek puan alan Finli öğrencilerin % 40’nın en zevkli meşguliyeti kitap okumaktır.
Sonuç olarak okumayan bir ülkeyi okumaya alıştırmak demek bedava “gazete” dağıtmak demek değil. Ancak burada dağıtılan “gazete”ler sadece çıkış noktam. Yoksa çok kötüdür demek benim haddime değil. Fakat bunlar devlet tarafından desteklenmeyen, özel kişilere ait olduklarından bir sakınca olmasa da bana göre tamamen bir göz boyamadır. Okumama soruna kesin çözüm istenirse sağlam eğitim politkalarıyla konabilir. Ancak sanırım bu kimsenin işine gelmez. Okuyan, araştıran, bilen, sorgulayan bir topluluk. Eğer ülkeyi yönetmeye talip olsaydım bende şimdiki gibi bir topluluğu yönetmek isterdim sanırım kimbilir?...
Naçizane düşüncelerimi sizler ile paylaşmak istedim. Sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim.
-
Çok güzel bi yazı olmuş emre abi baştan sonuna kadar zevkle okudum gençlerin okuma sorununa deyinen harika bi yazı..
-
güzel bir konuya değinimişsin bu yazıyı okuduktan sonra içimden geçen tek şey insanlarımızın büyük bir çoğunluğunun çahil olduğu ve çahil kalmakta ısrarcı olduğudur
-
Gaste=> X Siyasi görüşüne ait.
20 dk=> X Siyasi görüşüne zıt olan W görüşe ait.
Bu iki gazetenin amacının bedavadan toplumda bulundukları partiye oy toplamaya çalıştığını düşünüyorum. Her sabah elime tutuşturuyorlar almıyorum. Almayacamda bu kadar basit yoldan oy toplamaya çalışanlara karşıyım. Ayrıca Gazeteyi Gaste ismi ile dağıtan bir gazetedende hayır gelmez. Eğer bedava gazete alacaksanız ve Kadıköy'de yaşıyorsanız Kadıköy Gazetesi almanızı tavsiye ederim.
Ayrıca'da haksız rakabete yol açıyor, hergün insanlar gazeteye para vereceğine bunları aldığı için para vermiyor diğer gazetelerin tirajlarında ufak düşüş yaşamasına neden oluyor. Gazete köşe yazarı okumak için alınması gereken bir edebiyat araçı olarak görüyorum.
-
Batuhan haklısın ama artık gazetelerdeki Köşe yazarları bile editörlerin zorlamalarıyla tüm görüşlerini değiştirmişler. Ben hergün gazete alırım ve okuduğum yazarın 6 ay önceki yazılarıyla Gazetenin satışından sonraki yazıları arasında uçurum var. Artık gazeteler tamamen siyaset olmuş.
Okumama alışkanlığıyla ilgili olarakta. Çok okumayan ve bunun sıkıntısını çok çeken milletiz. Benim yaşım 20 ve ben genel olarak geçmiş dönemleri anlatan kitapları okurum. O dönemleri yaşamasamda biraz olsun okuduklarımla anlayabilmek için. Ama ülkemizde birşey bilmeden çok şey biliyoruz. Herşeyde bir fikrimiz mutlaka oluyo. Doğru veya Yanlış...
-
Zamanında baya kafa yorup uzun uzun yazmışız. 
Bunu alıp geliştireyim de bir dergiye yollayayım yayımlansın.
Mesaj Yetkileri
- You may not post new threads
- You may not post replies
- You may not post attachments
- You may not edit your posts
-
Forum Rules