Futbol dünyası, oldum olası Serie A, Premier Lig ve La Liga'dan hangisinin "en iyi" olduğunu tartışagelmiştir. Goal.com yazarlarından Chris Testa, Serie A'nın tahtını kimseye kaptırmayacağını iddia ediyor...
1970'lerin sonundan 2000'lerin başına kadar, herkes Serie A'nın "Campionato Più Bello Del Mondo" (Dünyadaki En Güzel Lig) olduğu konusunda hemfikirdi. Ancak geçtiğimiz yıllarda İngiltere ve İspanya liginde de büyük paralar dönmeye başlayıp, bir de üzerine Serie A'daki skandallar eklenince, işin rengi değişti.
Peki Serie A, en heyecanlı ve kaliteli lig olma özelliğini kaybetmiş durumda mı?
Zafer yılları
1980'de, İtalya kapısını yabancı futbolculara açtığında, dünyanın en iyi futbolcuları akın akın Serie A'da oynamaya başlamıştı. Buna bağlı olarak ligin kalitesi bir anda yükseldi. Juventus, Milan ve Inter gibi büyüklere yıldız akını vardı; ancak diğer taraftan Ascoli, Udinese ve Avellino gibi takımlar da önemli yabancı futbolcuları kadrosuna katıyordu.
80'lerde İtalya'da top koşturan yıldızları düşündüğümüzde, bir çırpıda sayabileceğimiz isimler arasında Michel Platini, Falcao, Zbignew Boniek ve Zico bulunuyor. Bu oyuncular sayesinde, Serie A bir anda "dünya futbolunun vitrini" seviyesine yükseliverdi. Bu zamanı takip eden 15 yılda ise Zinedine Zidane, Marco van Basten, Careca, Batistuta, Nedved ve tabiî ki de tüm zamanların en iyisi Diego Maradona da İtalya liginde top koşturdu.
Bu isimlerin yanısıra Roberto Baggio, Paolo Maldini, Franco Baresi, Paolo Rossi ve Gaetano Scirea gibi yerli yıldızları saydığımızda, İtalyan liginin kalitesini anlamak daha kolay oluyordu.
Bu gelenek, yeni milenyumun başına kadar süregeldi. Ancak yabancı sermayenin girişi ve uçuk fiyatlı televizyon anlaşmaları, bir anda İngiltere kulüplerini en çok reklâmı yapılan, en zengin ve dünya yıldızlarının top koşturduğu kulüpler haline getirdi.
Serie A'nın boş statları
İtalyan futboluna getirilen eleştirilerden bir tanesi, İngiltere ve İspanya'ya kıyasla daha az sayıda taraftarın maçları takip etmesi... Gerçekten de, geçtiğimiz iki-üç senede, İtalyan taraftarlar, şiddet olayları, Lazio başkanı Claudio Lotito gibi bazı isimlere karşı boykotlar ve yeni bilet sistemi gibi sebeplerden dolayı stadyumda daha az maç izler oldu.
Bir diğer etkense, İtalya'nın ufak şehirlerinin takımlarının Serie A'da zirveyi zorlamaya başlaması oldu. Buna örnek olarak, geçtiğimiz sene ligi yedinci sırada bitiren Empoli'yi verebiliriz. Serie A'da en düşük seyirci sayısına sahip kulüp olan Empoli'nin toplam nüfusu sadece 45.000!
Bir diğer örnekse Ascoli. 70'lerde İtalya'da büyük başarılar kazanan kulüp, 50.000 kişilik şehir nüfusuna rağmen ortalama 35.000 taraftara oynamayı başarmıştı. Bu da demek oluyor ki, maç günlerinde şehir halkının %70'i Ascoli'nin maçını izlemek üzere stada koşuyordu.
Şu anda Serie B'den Serie A'ya yükselme mücadelesi veren AlbinoLeffe, 20.000 kişilik nüfusuyla dikkat çekiyor. İtalyan ekibi, ortalama 5.000 kişilik tribünlere karşı oynuyor.
Pek çok İngiliz ve İspanyol taraftar, bu rakamlara gülüp geçecektir. Ancak İtalyan taraftarlar, Serie A'nın en "romantik" tarafının, bu gibi küçük takımların maçlarını izlemek olduğunu çok iyi biliyorlar.
İtalyan liginin derinliği
Bazıları, İtalyan takımlarının UEFA Kupası'nda başarılı olamayışını, ligin derinliğinin olmamasına bağlıyor. Pek çoklarına göre, İtalya'da Milan, Juventus ve Inter dışında kalan takımları, İngiltere ve İspanya liglerinin orta karar takımlarıyla boy ölçüşemeyecek kadar güçsüz...
Ancak bu fikirde olan herkes gördü ki, Siena gibi alt sıralardan kurtulma mücadelesi veren bir ekip bile, İtalya'da liderliğe oynayan Roma'ya top göstermemeyi ve 3-0 gibi farklı bir skorla geçmeyi başarabiliyor. Bir diğer örnekse, sondan ikinci sırada bulunan Empoli'nin, San Siro'da Inter'e ecel terleri döktürebilmesi, hatta bir de penaltı kaçırıp galibiyeti kıl payıyla kaçırması...
Acaba İngiltere Premier Lig'in hayranları, Derby ayarında küme düşmeme mücadelesi veren bir ekibin, Emirates'te ya da Old Trafford'da galip gelmesini bekleyebilir mi? Bu soruya cevap tabiî ki de koca bir "Hayır" olacaktır. Hiç şüphesiz, İtalyan ligi diğer Avrupa liglerine kıyasla daha derin ve güçlü bir ligdir.
Buna karşılık İngiltere ligi, oldum olası Manchester United, Arsenal, Chelsea ve Liverpool gibi, bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi'ndeki yeri belli olan, kalan takımların da kendi aralarında maç yaptıkları bir lig olmaktan öteye gidememiştir.
Chievo Verona hikâyesi
2006-2007 yılında, Şampiyonlar Ligi'nde ön elemeler oynanıyor. Bir önceki sezon büyük bir başarı kazanarak Serie A'da üst sıralara tırmanan, İtalyan liginin en küçük takımlarından Chievo Verona, Stadio Bentegodi'de Bulgaristan şampiyonu Levski Sofia'yı ağırlıyor. 3000 nüfuslu bir kasaba takımının böyle bir başarıyı yakalaması ve bu gibi yerlere gelebilmesi, dünyanın başka hangi ülkesinde görülebilir ki?
Hangi ülkede, küçük takımlar Şampiyonlar Ligi'ne katılmak için mücadele etme hakkı kazanabilir?
Chievo hikâyesini daha da ilginç kılan ise, o sezonun sonunda Chievo'nun küme düşmesi olmuştu. Hem de Levski'yle 2-2 berabere kalma başarısını gösterdikleri maçtan sadece 9 ay gibi kısa bir süre sonrasında...
Medya tarafından kör edilmemiş, Premier Lig ve La Liga'nın agresif pazarlama taktiklerinin esiri olmamış bir taraftar için, Serie A'nın yeri her zaman başka olmuştur. Serie A sevenler sadece Milan, Inter, Juve ve Roma'yı değil, Chievo, Siena ve Atalanta'yı da gönülden destekler. Serie A, her zaman ve hep "Campionato Più Bello Del Mondo" olarak kalacaktır...
Chris Testa