Uzun süre yurtdışında futbol oynamıştım. Futbol kariyerimi bitirdikten sonra yurda dönüşüm, tekrar yurda adapte oluşum oldukça zor olmuştu. Aradan yıllar geçmesine rağmen ülkeme attığım ilk adımda aklıma ayrıldığım nişanlım geldi. Bi anda, yıllarca uzak yaşadığım düşüncelerin içinde bulmuştum kendimi. Bu düşünceler, yaşanmışlıkların hatırlanması beni olumsuz bir psikolojiye itti. Uzun süre toparlanmakta zorlandım. Kendimi toparlamak için insanlardan, "Artık evine gel." diyen ailemden yani kısaca her şeyde uzak duruyordum. Memleketime dönemezdim. Balıkesir benim şehrimdi. Doğup büyüdüğüm yetişip yurt dışına açıldığım şehirdi Balıkesir. Gitmek için can atmama rağmen gidemezdim. Kolay kırılıp dağılabilen psikolojim yine tuzla buz olabilir, belki bu defa toparlanamayabilirdim. İstanbula yerleştim bu yüzden. Hayatım tam manasıyla futboldan ibaretti. Ülkemde futbolun gelişmesine katkı sağlamak istiyor bu yüzden mütevazı takımlarımızın alt yapılarında kendi projelerimle görev alıyordum. Ama bilirsiniz Türkiyeyi. Başarı kupa kazanmaktan ibarettir her zaman. Bu yüzden her defasında başarısız sayılıyor, yeni projelerle yeni takımların kapılarını çalıyordum. Projelerim değişse de aslında bir tane ana fikir vardı her zaman. Alt yapıdan yetişen gençlere çalışma azmini, futbol aşkını aşılayabilmek.. Bu uğurda gösterdiğim çabalar Galatasaray yönetiminin dikkatini çekmişti ki sonuçta artık buradaydım. Bir rüyanın baş rol oyuncusu bendim ve şimdi önümde süper kupa maçı vardı. Rakip Bursaspordu.
Geldiğim günden beri ropörtaj vermeyi reddettiğim basının karşısına çıktım ilk defa. Kararlı duruşum, kendimden emin cevaplarım ve pozitif tavrım hakkımda oluşan soru işaretlerini biraz olsun dağıtmıştı. Ama hala Galatasaray gibi bir takımın başında benim gibi genç bir teknik adamın bulunması bir soru işaretiydi. Kendimi bir an önce kanıtlamak istiyordum. Bunun içinde Bursaspor maçı çok önemli bir fırsattı. Uykusuz gece mesaileri başlamıştı yine. Bursasporun maç kasetlerini izliyor, oyuncuları hakkında bilgiler topluyor, zayıf ve güçlü yönlerini belirlemeye çalışıyordum. Bulduğum verileri teknik ekibimle sürekli paylaşıp takıma iletilmesini sağlamıştım. Antremanlardaki ve sonrasındaki çalışma azmim, kazanma arzum artık oyunculara da yansımış Florya bambaşka bir havaya bürünmüştü.
Maç günü uyuyamadım. Çok heyecanlıydım. Ne olursa olsun kariyerimin ilk önemli kupasını kazanmalı ve kendimi biraz olsun kanıtlamalıydım. Sabah erkenden kalkıp kamp yaptığımız otelde kahvaltı yaptım. Kısa bir yürüyüşten sonra artık maç için hazırdım. Takımımı topladım ve yaptığım kısa ve etkili toplantı sonucu oyuncularımdan galibiyet sözü aldım. Takım, teknik heyet, taraftarlar, herkes hazırdı. Artık sadece maç saatini bekliyorduk..

Maç saati geldiğinde heyecandan ellerim titriyordu. Sesimdeki titremenin önüne geçmeye çalışarak oyuncularıma son bir konuşma yaptım. Oyuncular zemine ayak bastıklarında artık kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Taraftarlar, zemin herşey mükemmeldi. O an "Bu bir rüya olmalı" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hakemin ilk düdüğüyle birlikte maç başladı. Bütün hafta boyunca yapmış olduğumuz Bursaspor analizleri sonuç veriyor takımımız rakibe nefes aldırmıyordu. Sezon başında belirlediğimiz oyun stilini mükemmel bir biçimde sahaya yansıtıp topa sahip oluyor pozisyonlara giriyorduk. Ama beklenen gol bir türlü gelmiyordu. Gol dışında oyunumuzda hiç bir eksik yoktu. Zamanlar ilerledikçe heyecanım bir kat daha artıyor golün gelmemesiyle birlikte gerilen sinirlerime hakim olmaya çalışıyordum. Ve beklediğimiz golün bir türlü gelmemesi sonucu maç uzatmalara gitti. Uzatmalara iki oyuncu değişikliğiyle başladık. Yaptığımız değişiklikler hızlı bir biçimde etkisini gösterdi ve 92. dakikada oyuna sonradan giren genç yetenek Sinan Gümüş'ün asistinde Yasin topu ağlarla buluşturdu. Beklediğimiz gol sonunda oyuncu değişiklikleriyle birlikte gelmişti. Bu dakikaya kadar oyunda varını yoğunu ortaya koyan takımımda artık yorulmalar başlamıştı. Sezon öncesi ilk maç oluşunun da bunda etkisi yoktu. Bu yüzden, birazda Bursasporun oyunda bu zamana kadar hiç bir varlık gösteremediğini düşünerek oyun temposunu düşürdük. Oyuncularıma kenardan biraz daha geriye yaslanıp topu kendi sahamızda dolaştırmalarını söyledim. Herşey takımım adına kusursuz işlerken futbol şansı Bursasporun yüzüne güldü ve bitime 4 dakika kala kalemizde golü gördük. Bursasporun bu dakikaya kadar sadece 2 tane kaleyi bulan çok cılız şutu vardı ve onlardan birisi şanssız bir şekilde kalemizde gol olmuştu. Adeta yıkılmıştım. Süper kupaya bu kadar yakınken bir anda kalemizde böylesine basit bir gol görmek beni çok üzmüştü. Aklımdan kupayı kaybedebilme ihtimalimiz, yönetimle yaşanacak sorunlar, basının beni topa tutması gibi bir çok olumsuz düşünce geçiyordu. Bu yüzden git gide sinirleniyordum. Sonunda maç penaltılara gitmişti. İçimde sinir ve hayal kırıklığı olmasına rağmen takımımı ayağa kaldırmak için takımımla küçük bir toplantı yaptım. Artık bundan sonrası çok daha zordu. İlk penaltı için top beyaz noktaya dikildiğinde artık nefes almakta zorlanıyordum. Her iki takımda dörder penaltısını gole çevirmişti. Her penaltıda topun başına geçen oyuncum penaltı atışından yararlanamayacakmış gibi geliyor fakat böyle olmadığını görünce derin bir ohh çekiyordum. Zaten maçı fazlasıyla yaşayan bir teknik adamdım. Penaltı atışları bu heyecanımı daha da arttırıyordu. Beşinci penaltı için topun başına geçen Chedjou topu ağlarla buluşturtu ve derin bir ohh daha çektim. Bursasporda ise son penaltı için topun başına Barcelona alt yapılı Cuenca geçmişti. Nefesimi tutmuş heyecanla bu penaltının kullanılmasını bekliyordum. Kullanılan penaltıyı kalecimiz Muslera kurtarmıştı. O anı tarif etmek çok zor. Bütün bedenime sevinç mutluluk hücum etmişti sanki bir anda. Bu enerjiyle saniyeler içinde yedek kulübesinden penaltıyı kurtaran Musleranın yanına bir depar atmış ve onun etrafında sevinç yumağı olan oyuncularımın arasına katılmıştım.
Kariyerim için önemli gördüğüm ilk basamağı biraz zor da olsa kayıpsız şekilde aşmıştım. O gece kupa töreninden önce statda çılgınlar gibi eğlendik, taraftarımızı selamladık,onlarla kucaklaştık. Kupa töreninde kupa ellerimizde yükselirken takım olarak gururu, mutluluğu hep beraber yaşıyorduk.

Süper kupa artık bizimdi. Oynadığımız futbol, takımımızın yapısı ve kaynaşması taraflı tarafsız herkes tarafından takdir edilmişti. Basın artık benden bir soru işaretiymişim gibi bahsetmeyi bırakmıştı. Beni ve futbol anlayışımı öven yazılar okuyordum her sabah gazetelerde. Mutlu ve gururluydum. Ama futbolun gerçekleri bu mutluluğu bir kenara bırakmamı söylüyordu bana. Zira artık zorlu Spor Toto Süper Lig başlıyordu..