Maç bizim için 94 dakika değil, 19 dakikaydı. 2.Yarıya Fatih Hoca'nın hamlesi doğruydu. Baştan bir hata yapılmıştı. Semih 11'de başlamıştı. Aslında onun 60'dan sonra falan dahil olması gerekiyordu. Fakat artık çıkıyordu. Yerine alınan Sabri, doğru bir tercihti. Çünkü hızlı ve çabuk oynayan bir futbolcu. Bizim gol atmamız için böyle bir oyuncuya ihtiyacımız vardı. Nitekim girdiği ilk dakikadan itibaren de hafiften zorlamaya başladı defansı...
Hatamız ise, Mehmet Topal'ın oyundan erken alınmasıydı. Fatih Hoca, gol atmak için risk almalıydı evet ama daha çok erkendi. O çıktıktan sonra, zaten kötü oynayan defansımız iyice sarpa sarmaya başladı. Kazım'da henüz kendini gösteremiyordu. Çekler etkili geliyordu. Bir de üstüne ilk Milli maçında sakatlanan Emre Güngör eklenince, 3.oyuncu değişikliğimizi de erkenden yapmak durumunda kaldık. Bu arada da Çekler 2.golü attı. 3 dakika oynadığımız 10 kişilik futbol, gol yememize yetmişti...
Çok fazla dakika kalmamış, Çekler iyice galibiyet havasına girmiş, Türkiye'de ise umutlar tükenmişti. Derken, Çek defansı ilk kez bu kadar boşluk bıraktı. Maç içerisinde hep disiplinini ve bilincini kaybetmeyen Çek defansı, ilk kez Arda'yı bomboş bırakmıştı. Ve Arda, tıpkı İsviçre maçında olduğu gibi, MAÇIN GOLÜNE imzasını attı. Dakika 75'ti. 15 dakika vardı. Bu golün maçın golü olmasının sebebi ise, takımı ateşlemesi, galibiyet inancını oyunculara yeniden aşılamasıdır. Eğer bu gol atılmasaydı, diğer 2 golümüz de atılmazdı bence.
Ve son 15 dakikanın adrenalini başladı. Çekler, rehavete kapılmanın faturasını ödüyorlardı. Türkler, dirilmiş, inanarak mücadele ediyordu. Kaybedecek birşeyleri yoktu. Çeklerde ise, panik havası vardı. Ya maç 2-2 olursa paniği...
Bu dakikalardan sonra ortaya TECRÜBENİN ne kadar önemli olduğu çıktı. Nihat'ı, geçen 2 maçta çok fazla görememiştik. Bir oyuncunun bu tür adrenalin, heyecanlı ve kritik dakikaları kaldırması için iyi oyundan, inanmaktan, hırstan daha fazla şeyler gerekir. Örneğin bu turnuvada beğendiğim Kazım, 2-1'den sonra kendisine gelen topları hep boş kullandı. Heyecanlandığı, sakin olamadığı çok belliydi. Nihat, ise soğuk kanlı bir şekilde, oyunculara hep sakin mesajı veriyordu.
Derken, dünyanın en iyi kalecilerinden biri olan Petr Cech'in yaptığı çok önemli bir hatada, Nihat affetmeyerek golü attı. Bütün umutsuzluk havası, dalgası bir anda bitti. Artık eşitlemiştik. Moralimiz sağlamdı, Çekler ise şoktaydı ve moralleri resmen çökmüştü. Dakika 90'a gelirken, çöküş yaşayan ve 2 hata yapan Çek savunması bir hata daha yaptı. Muhteşem kaçan Nihat, kendisine gelen pasta Cech ile karşı karşıya kaldı. Çok sakin ve soğuk kanlı bir şekilde topa vuran Nihat, belki de turnuvanın en güzel gollerinden birini yolladı kaleye ve TÜRKİYE 3-2 öne geçti. EURO 2008'de maç çeviren tek takım olan Türkiye'miz, bu kez 1-0 dan değil, 2-0'dan maçı çevirip öne geçmişti.
Artık resmen şampiyonluk şarkıları söylenmeye başlamıştı. Sadece kaza yapmamalıydık. Bu hava içerisinde maalesef Volkan'ın Koller'i itmesiyle, büyük riske girdik. Volkan, oyundan atılmıştı. Milli Takım tecrübesi bulunan, Şampiyonlar Ligi tecrübesi bulunan, Süper Lig tecrübesi bulunan bir kaleci, nasıl böyle bir hata yapardı? Nasıl tura saniyeler kala bu riski alırdı? Kaleye Tuncay Şanlı geçti. Herkesin aklında; YA GOL YERSEKTE MAÇ PENALTILARA GİDERSE? sorusu canlandı. Herkes artık çok gerilmişti...
Korktuğumuz olmadı ve MAÇ 3-2 ÜSTÜNLÜĞÜMÜZLE sona erdi. Euro 2008'in en heyecanlı, en güzel maçıydı hiç kuşkusuz. Euro 2008'i takip edip izleyenler, herşeyin olduğu, her türlü şeyin yaşandığı böylesine bir maç izlemediler.
23 tane aslanımızı tebrik ediyor ve başarılar diliyorum. Bu azim ve inançla turları geçip, kupaya bile uzanabiliriz. Yeter ki umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyelim.![]()