Bazen bir hışım saçma sapan işler yaptığı oluyor ama asıl sorun kendisinden ziyade etrafına çöreklenmiş, işe yaramaz, fuzuli, dört kazı gütmekten aciz yöneticiler... İnsan bunca yıldır etrafına bir tane güçlü, dirayetli, tuttuğunu koparan çalışma arkadaşı seçmez mi? İyi lider, çalışma arkadaşlarını doğru seçen kişidir. Bizimki nerde işgüzar, işe yaramaz insan varsa doldurmuş etrafına. Ohhh, onu yağlıyorlar ya, sorun yok. Tabii etrafta işe yarar adam olmayınca herşeye kendi koşmak zorunda kalıyor (Taurasi hadisesinde olduğu şekilde) ama yetmiyor. Hem kendisi yoruluyor, hem yetiştiremiyor.

Birde kulüpte onun adını kullanıp iş yapan görevliler almış başını gitmiş. Bundan 3 yıl kadar önce Caferağa'da oynanan hafta içi maçları akşam 18:00 gibi oynanıyordu. Ki halen aynı. Tabii iş günleri o saatte kim salona gelecek. Halbuki Galatasaray aynı dönemde Ahmet Cömert'te maçlarını 20:00'de filan oynatıyor. Bunu "şubenin kanayan yarası" Didem Akın'a Barış Eymen isimli arkadaş iletiyor; "biz yıllardır Kadın Basketbol Takımının hiç maçını kaçırmadık, ama bu saat ayarlaması çok kötü" diye... Didem'in cevabı: "Başkan böyle istiyor." Tabii o dönem kürek takımı ile Galatasaray arasında iddialı bir yarış var. Sapanca'da 25-30 kişilik bir grup yarışı izliyor, Başkan orada ve Barış arkadaş durumu anlatıyor, "siz mi istiyorsunuz, hafta içi erken saatte maç." Başkan gülüyor ve "bu saçmalığı nerden çıkarıyorsunuz; haberim bile yok. Niye böyle birşey istiyeyim?" Malesef kulüpte -onlarca örnek verebilirim- onun adını kullanan kelle kıran baş kesen olmuş, eyyamcı ve işgüzardan geçilmiyor. Ama adam gibi işini yapan kimse yok. Pohpoha dayanamıyor, hemen gevşiyor, bu sebeple yalamalar güruhu etrafını sarmış, adama soluk aldırmıyor.

Bir diğer günahı: Kulübü Galatasaraylılar başta olmak üzere başka renklere gönül vermiş çalışanlarla doldurması... Ona kurumsallığı kim anlattıysa yanlış anlatmış. Kulüpte çalışan bir arkadaş dert yanıyordu. "Galatasaralılara herkes 'helal olsun, işini iyi yapıyor ki, Fenerbahçe'de bile ekmek bulabiliyor' diye saygıyla bakarken, Fenerbahçeli olup aynı işi çok daha iyi yapan bizlere, ağzımızla kuş tutsak saygı yok, 'kulübün ekmeğini yiyenler' diye hor bakıyorlar. Fenerbahçe'de çalışacaksanız Fenerbahçeli olduğunuz bilinmeyecek, yoksa sizden kötüsü yok, asalak görüyorlar, keşke Galatasaralıyım diye işe girseydim, benden iyisi olmazdı" diye dert yanıyordu.

14 Mayıs 2006'da gece yarısı saat 09:45'te FB Tv'de nasıl şampiyonluk çığlıkları atıldığı dillere destandır. Seyrantepe'de yapılan stadda Fenerbahçe atkısı takan işçi ekmeğinden olurken, biz kimleri nelere sokuyoruz? İşte Ercan Saatçi'nin başına gelenler...

Daha kötüsü bu kulüpte Remzi Dilli ve Didem Akın gibi damarını kessen sarı-kırmızı akacak kadar fanatik Galatasaralıların yıllardır bu kulüpte takım menejeri olması, oyunculara abilik, ablalık yapması... (Ne iş yaptıkları belli değil; biri Maho'nun arkadaşı, diğeri bakan torpiliyle adı takım menejeri olarak yıllarca kulüpten para kazandı ve bayan olanı halen orada duruyor.) Biz eski büyüklerimize 90'ların başında gelsek ve "abi, Remzi Dilli ve Didem Akın bir zaman sonra Fenerbahçe basketboluna şube kaptanı olacak" desek, önce bir tokat yer ve sonra "bacak kadar boyunla dalga mı geçiyorsun ulan benimle" diye kovulurduk oradan. Ha Bülent Korkmaz ve Hasan Şaş'ı Fenerbahçe futbol takımının içine koymuş ve onlardan oyunculara abilik yapmasını istemişsin, ha dediğim isimleri basketbol şubesine... Kesinlikle aynı şeydir. Sanki 20 milyonluk camiada onların yaptığı -ne iş yaptıklarıda belli değil- yapacak bir tane emekli olmuş Fenerbahçeli sporcu yok? Tarih Aziz Yıldırım dönemini Fenerbahçe kulübü içinde Fenerbahçeli olarak barınmanın en zor olduğu ve Galatasaralıların kulüpte cirit attığı yıllar olarak yazacak. Adamın böyle bir zaafı var işte. Ona kurumsallığı kim anlattıysa yanlış anlatmış.

Birde "hesap sorarım ha" muhabbetlerine girmeyelim. Sinirlerim bozulacak. Gürültü çok, icraat yok. Hesaplar birikti. Biraz tuzlu geldi herhalde. Dilerim etrafına yağdanlıkları değil de, daha dirayetli kimseleri alarak Fenerbahçeye hizmet etmeye devam eder. Yoksa güle güle demenin zamanı geldi. Çünkü tarihimizde hiç bu kadar "vur kafasına, al elinden lokmayı" durumuna düşmemiştik.

Onu Galatasaray ve Beşiktaşlılar nasıl biliyor? Tuttuğunu koparan, kulübünün çıkarları için yapmayacağı iş, çevirmeyeceği dolap olmayan, kavgacı, yırtıcı birisi... Keşke onların sandığı gibi olsa... Malesef kabadayılığı Çocuklar Duymasın'daki Hüseyin'den farksız:

-"Denzili'de şampiyonluğumuzu çaldılar Haluk abi. Havuçta şahit. Hesap sormayalım mı?"

Yok, ortada ne hesap var, ne icraat... Bekliyoruz bakalım. Ama arada bir kükrüyor:

-"Şükrüüüü, hast'etme adamı, elimden bir kaza çıkacak!"

O kadar. Gürültü var, icraat yok.

Diyeceksiniz: Şunları ve şunları yaptı. Diyeceğim: Onları ve onları yapmanın karşılığı olarak 12 yıldır kulübün başında. Onları ve onları yapması, bunları ve bunları yapmamasının ayıbına ve günahına mazeret olamaz. Onları yapmanın mükafatını aldı, bunları yapmamanın hesabını vermeli.

Yoksa, yaptıklarını inkar ettiğimiz yok.