-
Yorucu bir gündü. Sabahın 09'unda salona geldim. Biletler 13:00'da satışa çıkacak dediler. Dalga geçer gibi... Dönsen başka dert... Sabahın 04'ünden beri (Thunder-Memphis maçı) ayaktayım. Sızıp kalma durumu... Bu defa bir saçma dedikodu: Kişi başı 1 bilet satılacak. Hoppalaaa... (Meğer uydurmaymış.) Eve gidip çocuğu aldım, sonra biletleri alırım sözü verdiğim arkadaşlarla buluştuk. Salonun ardındaki Karaalioğlu parkına indik. Dedim, bunlara belli olmaz, bir bakalım... Tahmin ettiğim gibi biletleri 1 saat erkenden satışa çıkarmışlar. Aldık. İçeride voleybol maçı varmış: İşitme Engelliler Dünya Şampiyonası... Türkiye-Fransa maçı... Onu izledik. Fakat, haliyle oynanan voleybolun kalitesi lise düzeyinde... Fakat milli takıma piyango vurmuş gibi oldu. Dolu salon önünde oynadılar. 3-1 kazandık.
Oradan saate baktık. Daha 13:30. Ne yapalım? Bilardo oynayalım. Yakınlarda bir salona gittik. Saat 16:00 gibi tekrar salona döndük. 16:20 gibi trübünde yerimizi aldık.
Maçla ilgili çok konuşmayacağım. Ama rakip kısaların penetreleri karşısında çok zorlandık. Uzunlar yardım getirmekte gecikiyor. Henüz play-off sertliğinde değiliz. Hücumda ise zaman zaman çok güzel ışık parıltıları saçtığımız oldu. Jasikevicius'u yakından görünce bir hoş oldum. "Vay bee, zamanında USA Milli Takımının emdiği sütü burnundan getiren o Jasikevicius bu Jasikevicius mu" diye düşündüm. Karşımda gerçek anlamda büyük bir efsane vardı. Tuhaf oldum.
Kazandık. Çıktık ve eve geldik. Kafam kazan gibi olmuş.
Umarım sertlik düzeyini play-off standartına çekeriz. Kinsey bir an önce sahneye çıkar.
Mesaj Yetkileri
- You may not post new threads
- You may not post replies
- You may not post attachments
- You may not edit your posts
-
Forum Rules