14 Şubat 2013

Bugün sevgililer günü. Benim de en büyük aşkım her zaman ki gibi futbol. Bugün çok önemli bir maçımız var, Kazanırsak bölgesel liglere katılma mücadelelerine çıkmaya hak kazanacaz. Şuana kadar ligde fırtına gibi esen takımda attığım gollerle bir çok maçta, maçın oyuncusu olmayı başarmış, bir çok antrenörün ve profesyonel takip ekininin dikkatini çekmiştim. Bugünkü maç benim içinde çok önemliydi ancak nedense içimde bir ürperti hakim. İşte ben bu duygudan nefret ediyorum. Çünkü bir şeylerin yolunda gitmeyeceğinin göstergesiydi. Maçtan 2 saat önce Solhanlı İsmail yanıma gelerek bana bir paket verdi. Bunu acilen götürmem gerektiğini söyledi. Doğal olarak maça gideceğimi söyleyerek reddettim. İçindekinin ne olduğu sormadan "İbrahim bu çantayı kuru deponun oraya götür, Ferman gelecek ve senden alacak. Yurtta çocuklar arasında problem çıkmış eğer gidemezsem kötü şeyler olacak" dedi. Bu benim kararımı biraz etkilemişti sonuçta ben orada büyümüştüm ve böyle şeyleri çok yaşadığımdan kötü şeylerin olmasını arzulamıyordum. Hem sadece bir paketi götürüp teslim edecektim ve maç için stada doğru gidecektim.


Ferman'ın yanına gittim ve çantayı ona teslim ederken bir anda etrafta "Teslim olun Polis!" sesleri dört bir yanımı sarmıştı. Şaşırmıştım ve ne olduğunu anlamadan Ferman kaçmaya başladı. Ne yapacağımı bilmiyordum ve sadece koşmaya başladım. Neden kaçtığımı, Niye kaçtığımı bilmiyordum ama deliler gibi koşuyordum. Neyse ki hızımın da verdiği güçle polislere yakalanmadan olay yerinden uzaklaşmıştım ancak güvende değildim. Sahile yakın bir yerde kayalıkların oraya doğru gittim ve hemen telefonla Sinyor Selim'i arayıp olanları anlattım. Telefonu kapattıktan 5-6 saat sonra Sinyor geldi. Yolda gelirken olayı araştırmış ve Solhanlı'nın kötü işlere bulaştığını, Fermanla iş birliği içinde olduğunu öğrenmiş. Her ikisinin de yakalandığını ve verdikleri ifadelerde benim de onların adamı olduğumu karakoldaki ifadelerinde beyan ettiklerini öğrenmiş. Duyduklarım karşısında şoka uğramıştım. Ben durumu deli gibi sorgularken Sinyor beni nasıl kurtaracağının planlarını yapıyordu.


Olayın ardından 1-2 geçmişti. Sinyor, Adada yaşayan eski dostu ve şimdilerde Futbol menajerliği yaparak hayatını sürdüren Luciano Ferro ile iletişime geçmiş durumumdan pek söz etmeyerek çok yetenekli bir çocuğun oraya geleceğini ve bu çocuğun futbol geleceğini orada inşa etmesini söylemiş, kadim dostu onu kırmayarak her türlü ayarlamayı yapacağını bildirmişti. Sinyor bunu bana anlattı ve geri dönülmez bir sonun başlangıcını önüme koydu. Aslında pek de tercih hakkım yoktu. Bir suçlu olarak hayata devam etmek ya da bir aşkın peşinden sürüklenmek... Tabi ki tercihi zor olmadı. Ancak tek bir engel vardı o da bu kimlik ile nasıl yer edineceğimdi. Bunu Sinyor ile paylaştığımda hafiften gülümsedi ve beni hayretler içerisinde bırakan belgeleri önüme serdi. Farklı bir ada düzenlenmiş yeni bir kimlik, 2. bir uyruk (İngiliz) pasaport ve bu isimle 18'deki Londra uçağına ayrılmış bir bilet. Artık "İbrahim" olarak değil "Emir" olarak hayatıma devam edecektim.

21 Nisan 2013

Londra'ya geleli 2 ayı aşkın bir süre oluyordu. Luciano Ferro ile pek görüşmezdik. Londra'da adıma tahsis edilen bir evde kalıyordum. Neredeyse her gün en yakın top sahasında antrenman yaparak günlerimi geçiriyordum. Sürekli Luciano'nun adamları ile iletişimdeydik. Bu gizemli İtalya'nı biraz araştırma fırsatı bulmuştum. Enteresan bir kişiydi Luciano. Bir dönem Amerika'da da yaşamış, zengin nufüzlü bir adam. Önceleri kirli işlere adı bulaşsa da bir futbol tutkunu olarak her ne kadar yasal yollarla olmasa bile bir menajerlik lisansı almış ve kendi adına bir menajerlik şirketi kurmuştu. Önemli kulüplerde bağları vardı. Yine de garip huyları beni ondan biraz mesafeli tutuyordu. Bu tip kişileri tanımak zor değildi. Oldukça cana yakın görünen ancak senden tek temennileri faydalanmanın bir yolunu bulacak tip türü. Yine de oldukça zekiydi. Tanıdıklardan birinin onun hakkında anlattığı bir olay gerçekten dikkat çekiciydi.

O dönemler Amerika'da yaşayan Luciano bir gece evinde yatmaya giderken, karısı Mona'ya yatak odası penceresinden bakarak bahçedeki kulübenin ışığını açık bıraktığını söyler. Aksini iddia eden Mona'ya karşı sinirlenip oraya doğru yönelen Luciano, arka kapıyı açıp ışığı kapatır fakat kulübenin içinde hırsızların saklandığını farkeder. Hemen polisi arar ve durumu bildirir. Polis ona hırsızların evin içinde olup olmadığını sorar. Luciano 'Hayır' der. Bunun üzerine polis, 'Şu anda tüm birimler meşgul. Kapınızı kilitleyin. Memurlardan biri müsait olduğunda yanınıza gelecektir' der. Luciano 'Tamam' der. Telefonu kapatır ve 30'a kadar sayar.

Ardından tekrar polisi arar ve der ki 'Merhaba, birkaç saniye önce bahçe kulübemde hırsızlar olduğunu bildirmek için aramıştım. Bu konu hakkında daha fazla endişelenmenize gerek kalmadı çünkü az önce hepsini vurdum' ve telefonu kapar. Beş dakika içerisinde, altı polis arabası, bir SWAT Ekibi, bir helikopter, iki itfaiye aracı, bir paramedik ve bir ambulans Ferro'ların evine gelir ve hırsızlar suç üstü yakalanır. Polislerden biri Luciano'ya, 'Yanılmıyorsam onları vurduğunu söylemiştin!' der. Luciano ise şöyle yanıtlar; 'Yanılmıyorsam tüm birimlerin meşgul olduğunu söylemiştiniz!'