Bir aralık sabahı saat 09:30 sularıydı.Yorucu bir maç temposunun ardından arada kaçamak yaptığım Fransa'nın güzide şehri Paris'de ufak derme çatma bir pizza restoranındayım.Evet sabahın 9'unda pizzamı ve kahvemi hallederken bir yandan da gazetenin spor sayfalarına göz gezdiriyordum.Hayat benim için gayet net ve mutlu geçiyordu.Gazetemi masaya bırakıp lavaboya gittim döndüğümdeyse masamda yabancı bir kadın vardı.Beni tanıması imkansızdı çünkü Newcastle'ın bana getirmeye başladığı şöhretten kaçmak için gözlük ve şapka takıyordum.Kadın demişken öyle sıradan değil.Kırmızı bir elbisesi dizlerinin altında sonlanan.Kışın soğundan korunmak için siyah bir şapkası ve her şeyi tamamlayan bordo ruju.Kafamda bir sürü soruyla masama doğru yöneldim ve giderken garsona bir kahve daha istediğimi söyledim.Masama oturdum fakat kadında hala bir kımıldanma yoktu.
Derken elinde tuttuğu portfölyö gözüme çarptı.Ben kafamda bir sürü şey geçirirken o anda o gizemli kadın :"Hoşgeldiniz sayın menajer.Umarım Fransa'daki vaktinizden keyif alıyorsunuzdur." dedi.Ayağıma gelen bir koz vardı ve elini görmeme imkan yoktu fakat bu beni hamlemi yapmaktan geri çekemezdi.Ve o klasik lafı yapıştırdım."Eğer sizi daha iyi tanıyabilirsem eminim vaktimin güzelliği çok daha artaracaktır.".Bunun üzerine şapkasını sol eliyle çıkartıp masaya koydu ve şu cümleleri söyledi:"Emin olun bu konuşmadan sonra birbirimizi çok daha iyi tanıyacağız."
Ben hala bu hülyanın şaşkınlığı içinde yolumu ararken dosyasını açtı ve bana imza atmam gereken yeri gösterip pilot kalemi uzattı.Ardından Fransızca bir kaç söz söyleyip telefon numarasını yazdığı peçeteyi masaya bıraktı ve ağır adımlarla caddenin ilerleyen kısımlarında gözden kayboldu.