Herşey o yağmurlu günde başlamıştı. Cebimde 5 kuruş para yoktu! Soğuktan sığındığım o kafede herkesin dikkati üzerime çevrilmişti. Yorgunluk ve soğuktan bitkin düşen bedenim, kafenin girişindeki ilk masaya oturmamla kendini daha da hissettirmişti. Nerede olduğumun farkında bile değildim. Sadece bir masaya oturduğumu anlamıştım. Kısa bir süre sonra, artık hâl kalmayan bedenim kendini kaloriferin yanındaki masaya sermişti. Kaç saat uyudum bilmiyorum. Çünkü kafeye geldiğimde saatin kaç olduğunu, hatta gece mi gündüz mü olduğunu bile bilmiyordum. Çünkü gözlerim soğuktan artık kapanmıştı ve onları hissetmiyordum.

Ve uyandım... Dinlenmiştim ama gözlerimde hâlâ bir ağırlık vardı. Karşımda beni izleyen bir kadın görmüştüm. Bana acıyan gözlerle bakıyordu. Bunu farkedince hemen doğruldum ve ben de ürkek gözlerle ona baktım. O kadın, hayatımın aşkıydı. İşte ona ilk baktığım gün böyle geçmişti. Kafeden çıktım ve eve doğru yola koyuldum. Yolda hep düşündüm. Acaba kimdi o? Neden sadece o bakıyordu bana?

Derken... Aradan aylar geçti ve o kadınla yine aynı yerde tekrar karşılaştım. O kafe benim sürekli yemek yediğim yerdi ama o gün soğuktan tir tir titreyen aklım bunu algılayamamıştı. Birgün yine yemek yerken, karşı masadaki kadın gelip masama oturdu ve beni tanıdığını söyledi. Ben "evet ben de sanırım tanıyorum" dedim. Daha sonra saatlerce oracıkta oturup konuştuk. Ondan etkilenmiştim ve artık hep onu düşlüyordum. Sık sık buluşup konuşuyorduk. Bir zaman sonra artık birbirimize aşık olduk ve günün birinde de evlenmeye karar verdik. O kafeye yorgun argın gelip oturuşum, yani onu ilk görüşümden beri tam 3 yıl geçmişti. Artık 23 yaşındaydım.

Ben evlilik hazırlıkları yaparken o da bana yardım ediyordu. Onun kimsesi yoktu. Ailesini trafik kazasında kaybetmişti. İçinde bir sıkıntı olduğunu görüyordum ve bir gün sordum : Neden mutsuz gibi görünüyorsun?

- Bu parayla nasıl geçineceğiz Emrah?
- Herkes nasıl geçiniyorsa biz de öyle.
- Ama ben daha fazla kazanmanı istiyorum.
- İnşallah birgün daha fazla kazanırım.
- Evlilik kararını gözden geçirmem gerekiyor.
- Neler söylüyorsun? Gözden geçirmek de ne demek?
...
...
...

Bu konuşmadan sonra, birkaç hafta boyunca hep tartıştık ve sonunda ayrıldık! Ben buna inanamıyordum ama o halinden memnun gibiydi. Ayrıldıktan 2 ay sonra başkasıyla evlendi. Ben şoka girmiştim. Nasıl olur diyordum kendi kendime? Beni hiç sevmedi mi bu kadın? Ne kara talihim varmış. Hâlâ inanamıyordum. Sonradan öğrendiğim kadarıyla, evlendiği adam çok zenginmiş ve anladım ki o parayı seçmişti. Oysa kimse onu, benden daha fazla sevemezdi. Evlendiği gün onu uzaktan izledim. Beni gördü, ağacın arkasından gizlice onlara bakıyordum. Gözlerimle, onu unutmayacağımı anlatmış olacağım ki ağlamaya başladı ve ben de "sevmenin, sevdiğini mutlu görmek olduğunu" bildiğim için oradan uzaklaştım ve onu bir daha hiç görmemek üzere çıktım hayatından...

İşte bu benim en acıklı anlarımdı, bundan sonra intikam için değil ama ona neler yapabileceğimi göstermek için "çok çalışacağım ve çok kazanacağım, sonra da geri geleceğim" diye yemin ettim. Parayı seçen birine yaptığının ne kadar yanlış olduğunu göstermekti niyetim ama onu kırmadan ve pişmanlık duymasına engel olarak... Hemen ilk uçakla İtalya'ya gittim. Uçak parasını bile arkadaştan borç almıştım. İtalya'da bulunan arkadaşım Luca ile buluştum. Öncelikle bana bir iş bulmasını istedim. Çünkü cebimde 5 kuruş bile yoktu, ona yük olamazdım. Luca bana eski işimi yapmak isteyip istemeyeceğimi sordu. Eskiden futbol teknik direktörüydüm. Bu işe küçük yaşlarda başlamıştım. İsterim diye cevap verdim ama koskoca İtalya'da beni kim ister ki dedim. Bana çok net bir şekilde Fiorentina dedi. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutmuştum. Bir süre suskun kaldım. Sonra;

- Nasıl olur Lucacığım? Şaka yapıyorsun değil mi?
- Hayır Emrah şaka değil. Fiorentina'da oynuyorum biliyorsun ve şuanda takım hocasız. Ben senin ismini başkana verdim. Önce benimle alay ettiler. Sonra, senin Türkiye ve İspanya'da büyük başarılar kazandığını anlatınca kabul ettiler.
- Yani şimdi ben Fiorentina'nın hocası mıyım?
- Sadece Fiorentina'nın değil, benim de hocamsın artık!

Bu konuşmadan sonra klübe gittik. Floransa'da bizi yöneticiler ve başkan karşıladı. Klüpte bir süre dinlendikten sonra, aşağı lobiye indim. Bir de ne göreyim? Bir basın ordusu beni takip ediyor, basın toplantısı düzenlemişler. Bu imza töreniydi. İnanamıyordum... Basın önünde imzayı attığımda dünyalar benim olmuştu. Basına birkaç cümle söylememi istediler ama ben tek cümle söyledim.

- "Bir yerde, bir başarı isteniyorsa bu, başarıya ulaşacak kişilerin istediği kadar olabilir ve ben de bunu herkesten çok istiyorum."

Devam edecek...