Sayfa 1 / 2 12 SonSon
1 ile 30 arası toplam 32 sonuç

Konu: [FM 2016] Galatasaray - Hedef Yeniden Avrupa

  1. #1

    Default [FM 2016] Galatasaray - Hedef Yeniden Avrupa

    Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Telefonumun sesi, uykuya dalmış bedenimde irkilmeye sebep oldu. Ağır ağır uyandım. Sinirliydim. Hayatımda en çok nefret ettiğim şeydi uykumun bölünmesi. Üstelik gecenin bi vaktinde arayan bu numarayı tanımıyordum. Sinirli bir şekilde, durmadan çalan telefona gitti elim. "Alo" derken bile hissedebilirdi karşımdaki insan sinirimi. Tüm öfkemle açtığım telefonda karşıdan gelen sakin ve sevecen sesi duyunca biraz yatıştı öfkem. "Kusura bakmayın rahatsız ediyorum" diyordu karşıdaki ses. Ama bu öfkemin tamamen geçmesine yardımcı olmuyor, bir açıklama bekliyordum karşı taraftan. Sözlerine devam etti telefondaki ses: "Ben Dursun Özbek." Dursun Özbek ismini duyunca irkildim. Uykudan dolayı açamadığım gözlerim bir anda açıldı şaşkınlıktan sadece "siz?" diyebildim. "Evet ben Galatasaray başkanı Dursun Özbek" diye devam etti sözlerine Dursun Bey. Tüm sinirim, öfkem yerini artık büyük bir şaşkınlığa ve heyecana bıraktı. Koskoca Galasaray başkanı beni bu saatte neden aramıştı acaba? Dikkatle Dursun beyi dinliyordum. Yaz transfer döneminin başlamasıyla birlikte medyada çıkan İbrahimoviç haberleri geçen sene klübe dördüncü yıldızı getiren Hamza Hamzaoğlu ve yeni yönetimin arasında soğuk rüzgarlar esmesine sebep olmuş ve bu dönem Hamza hocanın takımdan ayrılmasıyla sonlanmıştı. Aslında bu haberi ilk duyan ben oluyordum. Dursun Bey bu olayları ve projelerini anlatıp benden Galatasarayın başına geçmemi istiyordu. Bunu duyunca dilim tutulmuştu sanki. Sadece "Düşünmem gerekiyor." diyebildim Dursun Bey'e. O da bunu anladığını ertesi gün sabah benimle kulüp binasında yüzyüze görüşmek istediğini söyleyip telefonu kapattı. Düşünecek çok birşey yoktu aslında...
    Yıllar öncesine gitti aklım. Balıkesirsporda futbol oynuyordum. Takımımın iyi futbolcularındandım. Ligde iyi form tutmuş alt ligde oynamama rağmen büyük kulüplerin scoutları tarafından takibe alınmıştım. Yurtiçi ve yurtdışı bir çok takım benimle ilgileniyor, adım sürekli transfer dedikodularına karışıyordu. Galatasaray benimle en ciddi ilgilenen kulüptü. Açıkça söylemek gerekirse ben de Galatasaray forması giymeyi çok istiyordum. O dönem nişanlıydım ve ilişkim buhranlı bir şekilde devam ediyordu. Mutlu bir şekilde başlayan ve nişamlılığa kadar uzayan ilişkimizde mutluluğun yerini kavgalar,tartışmalar, üzüntüler almıştı. Uzun süre düzeltebiliriz umuduyla devam ettirdiğim ilişkimi çok üzülerek bitirmek zorunda kalmıştım. Artık her şey bana anlamsız geliyor, insanlardan hayattan yavaş yavaş uzaklaşıyordum. Futbol bu dönemde tutunduğum tek dalım adeta yaşama sebebimdi. Bu ayrılık dönemine denk gelmişti işte Galatasarayın teklifi. Çok istiyordum Galatasarayda oynamayı ama içimdeki üzüntü daha da uzaklara gitmemi söylüyordu. O sesi dinledim ve yurtdışından gelen tekliflerden bir tanesini kabul ettim. Yaşadığım ayrılık beni ailemden hayattan her şeyden soğutmuş ve son olarak ülkemden kaçar gibi gitmeme sebep olmuştu. Yani kısacası yıllar önce Galatasarayın kapısından dönmüştüm. Sonrasında da kariyerim yurtdışında devam etmiş ancak futbolu bırakıp antrenör olduktan sonra dönmüştüm ülkeme. Biraz önce de söylediğim gibi düşünecek çok şey yoktu bu yüzden. Yıllar önce kapısından futbolcu olarak döndüğüm kulübün kapısından bu kez patron olarak girecektim !!!
    Gece gözüme uyku girmedi. Takvimler Ağustos ayının son gününü gösteriyordu. Benim için önemli ve heyecanlı bir gündü.

    Sabah erkenden hazırlanıp yola koyuldum. Haber peşinde koşan gazetelerin Galatasaray muhabirlerinin şaşkın bakışları arasında girdim kulüp binasına. Ne olduğuna neden orda olduğuma anlam verememişlerdi. Dursun bey hala gelmemişti. Sanırım heyecandan biraz erken gelmiştim kulüp binasına. Erken gelmiş olmam, heyecanım negatif görüntü verir mi acaba diye düşünürken Dursun Başkan göründü koridorun ucunda. Heyecanım bir kat daha arttı. Gayet samimi bir şekilde karşıladı beni. Samimi oluşu güleryüzü içimdeki heyecanı yenmeme yardımcı oluyordu. Lafı fazla uzatmadan konuya girdi Dursun Bey. Türkiyedeki sistem eksikliğinden yapılan yanlışlardan ve yapmak istediklerinden bahsetti. Uefa kupasını aldıktan sonra yanlış yönetimlere yanlış transferlere o başarılardan uzak kalınmasına tanıklık etmişti Galatasaray taraftarı. Bu yanlışları düzeltmek istiyordu yeni yönetim. Benimle uzun süreli bir projenin temellerini atmayı, Arsene Wenger ya da Sir Alex Ferguson gibi uzun süreli bir teknik direktörle istikrarı yakalamayı planlıyordu. Projelerini tek tek anlattı Dursun Bey. Buradaki riskin farkında olduklarını, futbol kariyerim ve altyapılardaki antrenörlük hayatım yüzünden beni tercih ettiklerini söyledi. Uzun ve keyifli bir sohbet geçirdik. Vakit gece yarısına yaklaşmıştı. Ben kulüp binasından çıkarken spor servisleri bir haber paylaşıyordu: "Galatasaray Genç Teknik Adam Adem Görlen ie Anlaşma Sağladı."
    Spor servisleri bu haberi paylaşırken benim için yeni bir macera ve uykusuz uzun geceler başlıyordu...


    Last edited by ademgrln : 19.Kasım.2015 at 23:22

  2. #2

    Default

    Hikaye seklinde olan kariyerlere bayılırım. Ama önemli olan insanlari cok sıkmadan hikaye ve kariyeri harmanlayabilmek. Umarım bu dengeyi sağlayabilirsin. Başarılar...

  3. #3
    Nesil
    2014
    Yer
    izmir
    Mesajlar
    3,976

    Default

    Başarılar hocam

  4. #4

    Default

    Quote Originally Posted by hsnbhryl View Post
    Hikaye seklinde olan kariyerlere bayılırım. Ama önemli olan insanlari cok sıkmadan hikaye ve kariyeri harmanlayabilmek. Umarım bu dengeyi sağlayabilirsin. Başarılar...
    Teşekkürler hocam. İlk defa kariyer açıyorum. Yani biraz acemiyim. Değişik bi hikaye ve eğlenceli bir kariyer olsun istiyorum. Sizlerinde yorumlarını önerilerini ve yardımlarını bekliyorum

  5. #5

    Default

    Quote Originally Posted by olgunege75 View Post
    Başarılar hocam
    Teşekkürler

  6. #6
    Nesil
    2012
    Yer
    ADANA
    Mesajlar
    2,593

    Default

    Enson ragnar hocamın hikayesi ile son bulmuştuk yeni bi hikaye kariyesi Umarım uzun soluklu olur ve keyifli bir şekilde okuruz.
    ADANA DEMİRSPOR

  7. #7
    Nesil
    2006
    Yer
    06
    Yaş
    38
    Mesajlar
    3,468

    Default

    Başarılar dilerim. Şu oyunda mevcut yönetim ile başlamak istemiyorum diye bir seçenek olsaydı keşke diyorum

  8. #8

    Default

    [MENTION=279317]Ali Hikmet[/MENTION] uzun soluklu bir kariyer yapmayı planlıyorum. umarım sıkılmadan okuduğunuz zevkli bir kariyer olur

  9. #9

    Default

    [MENTION=40794]aytekin79[/MENTION] Teşekkür ederim. O değilde ben bu kariyere dün başlarken garip bi şekilde Hamza Hamzaoğlu gitmiş Galatasaraydan

  10. #10

    Default

    Artık Galatasaray Teknik Direktörüydüm. Mutluydum. Hayatımı adadığım futbolda, en üst basamaklardan bir tanesine tırmanmıştım. Gururluydum. Telefonlarım hiç susmuyor arkadaşlarım tanıdıklarım tebrik etmek için arıyor gazeteciler ropörtaj peşinde koşuyorlardı. Kısa sürede etrafımda ve bende oluşan bu toz pembe havayı dağıtmalıydım. Çünkü artık Galatasarayın teknik direktörüydüm ve işime dört elle ciddi bir şekilde sarılmalıydım. Önce gazetecileri teker teker nazik bir şekilde geri çevirdim sonra da telefonumu kapatıp kendimi işime verdim. En ufak bir hatam yüzünden milyonlar üzülebilir ya da yaptığım olumlu şeyler sonucu milyonlar sokaklara dökülebilirdi. Bunun bilincinde olarak hemen çalışmalarıma başladım. Yardımcı ekibim, takımdan gidecekler, takıma gelecekler, antreman programı, taktik çalışmaları, kulübün mali yapısı gibi bir çok incelenmesi ve yapılması gereken işlem vardı.
    İlk olarak antrenör kadrosu ve kulüp personeli üzerinde gerekenleri yapmaya karar verdim. Zira Hamza hoca arkasında pek de verimli olmayacağını düşündüğüm bir ekip bırakmıştı. Antrenör kadrosunda yanlış hocalar tercih edilmişti. Bunun en güzel örneği takımda beş tane kaleci antrenörü bulunmasıydı. Bu bağlamda takıma faydalı olmayacağını düşündüğümüz bütün personelle yollarımızı ayırdık. Sadece antrenörler değil gözlemciler ve fizyoterapistlerde takımdan ayrılanlar arasındaydı. Fuat Buruk asistan menajer olarak görevine devam ediyordu. Taffarel ve Hakan Bulut da kaleci antrenörü olarak takımda kalmayı başarmışlardı. Gereksiz ya da faydasız gördüğümüz personelle yollarımızı ayırdıktan sonra sıra yeni teknik ekibi oluşturmaya gelmişti. Wally Downes, Stefano Bonaccorso ve Paul Scholes antrenör olarak tercih ettiğimiz ekipti. Özellikle Scholes Manchester United kariyerindeki tecrübesiyle ekibimize çok yarar sağlayacaktı. Parma, Roma, Juventus, İnter gibi kulüplerde antrenörlük ve kondisyon antrönürlüğü yapan Ricardo Cappana ile kondisyon antrenörü olarak anlaştık. Albert Roca da bir diğer kondisyon antrenörümüz oldu. Gözlemci ekibimizi de büyük ölçüde yeniledik. Faherttin Doğan, Turgay Aksu, Ahmet Koyuncu, Bojan Krkic, Igor Charalambopoulos ve Angel Valesten oluşan gözlemci kadromuza baş gözlemci olarak Emre Utkucan'ı belirledik. Per Bastholt ve Stefan Wolters ise fizyoterapist ekibimizde yer aldı.
    Bu yorucu teknik ekip değişikliğinden sonra biraz uyumak dinlenmek istedim ama gözüme uyku girmedi. Artık çok sevdiğim uykumdan uzak bir hayat sürüyordum. Ama mutluydum. İşimi, takımımı seviyordum. Amaçlarım doğrultusunda hareket etmeye çalışıyor her şeyi bir plan dahilinde devam ettirmeye çalışıyordum. Amacım ne miydi? Amacım tabi ki yıllar önce Fatih Terimin çıktığı çizgiye ulaşmak ve hatta daha ilerisine geçmek, ülkemize yeniden avrupadan kupa getirmekti.
    Bu düşünceler içinde takımımın kadrosunu düşünmeye başladım. Gidecek ve gelecek oyuncuları bir an önce belirlemek istiyordum. Zaten futbola olan sevdam yüzünden birçok takımın ve özellikle Galatasarayın maçlarını sürekli takip ediyordum. Üstüne bir de geçen senelerin istatistiklerini inceleyip kimlerin takımdan ayrılacağına karar verdim. Aramızdan ilk ayrılacak oyuncu Tarık Çamdaldı. Yüksek bonservis bedeliyle transfer edilmiş ama bir türlü bekleneni verememişti Tarık. İkinci olarak Cenk Gönen transferiyle tamamen geri plana düşen Eray İşcanın gönderilmesi gerektiğine karar verdim. Sonraki oyuncularım ise Umut Bulut ve Emre Çolaktı. Emre Çolak alt yapılardan beri parlaması beklenen yetenekli bir oyuncuydu. Fakat bir türlü beklenen seviyeye gelememiş beklentilerin her zaman altında kalmıştı. Umut Bulut ise çok çalışkan bir oyuncuydu. Savunmayı yıpratması çalışkanlığı azmi çok önemli özellikleri olmasına rağmen bitiricilik konusunda yaşadığı sıkıntılar onun da transfer listesine konmasına sebep oldu. Bu oyuncular kiralık veya ucuz fiyata bile olsalar bir şekilde kulüpten gönderileceklerdi. Çünkü ne kadar oyuncularıma karşı sevecen bir tavır takınsam da sert ve disiplinli bir yanımda vardı. Olmalıydı da. Kadromda gereksiz fazlalık, oynamadığında huzursuzluk çıkartabilecek oyuncu veya buna benzer şeyleri kesinlikle istemiyordum. Bu yüzden bu oyunculara gerekli bilgilendirmeler yapıldı ve kendilerine kulüp bulmaları istendi.
    Gidecek oyuncuları belirledikten sonra transfer etmek istediğimiz mevkileri belirlemeye çalıştık. Takımın birkaç bölgesinde eksikler göze çarpmasına rağmen sadece forvet için transfer çalışmalarına başlamaya karar verdik. Listemizdeki oyuncuları incelemeye başladık. Uzun tartışmalar sonucunda teknik ekibimle Divock Origi transferi için girişimlerde bulunmaya karar verdik. Eğer ekstra bir şeyler olmazsa bu sezon yapacağımız tek transfer bu olacaktı.
    Gece bir hayli geç olmuştu. Artık çalışmaktan ve düşünmekten başım ağrıyordu. İlk günden çok çalışmış alışık olmadığım bu çalışma temposu yüzünden aşırı derecede yorulmuştum. Ama hala yapmam gereken işler vardı. Yarın sabah antreman vardı ve benim antreman programını ve taktiklerimi belirlemem gerekiyordu. Takımıma topa sahip olan oyuna hükmeden ve pasa dayalı bir futbol oynatmak istiyordum ve bunun için teknik heyetle gerekli çalışmalarımızı yaptık. Takımımızın sezon öncesi antreman planını da kondisyon ağırlıklı yaparak oyuncularımızın sezon öncesinde sezon için gerekli kondisyonlarını depolamalarını bekledik. Hazırlık kampımız bu düşünceleri hayata geçirmek için biçilmiş kaftandı adeta.


    Gayet başarılı bir sezon öncesi hazırlık kampı geçirdik. Takımımız beklediğimiz furbol anlayışına uygun futbol oynuyor ve bu maçlara ve takım moraline olumlu biçimde yansıyordu. Hazırlık kampının en dikkat çekici olayı vitesse maçıydı. Vitesse maçının başlama saatlerinde tek transfer olarak düşündüğümüz Divock Origiyi kiralık olarak kadromuza katmıştık.
    Takımda bunun sevinci yaşanırken maç içinde gelen Sneijderin sakatlık haberi bütün moralleri alt üst etmişti. Takımımızın yıldızı girdiği ikili mücadelede ayağını kırmış ve yaklaşık 6 ay boyunca sahalardan uzak kalmıştı. Maç öncesinde Originin transferiyle yaşadığımız büyük sevinç yerini üzüntüye ve düşünceye bırakmış yeni bir transfer ihtimali ortaya çıkmıştı. En azından Sneijder dönene kadar yerini dolduracak bir oyuncuyu kadromuza katmalıydık. Transfer çalışmalarına bu yönde hız verdik. Fazla bütçemiz olmadığından dolayı daha ucuz veya kiralık oyunculara yöneldik. Yaptığımız uzun araştırmalar sonucu Real Sociedaddan David Zurutuzayı kadromuza katmaya karar verdik.

    Fiziksel özelliklerinde bazı sorunlar olsa da bu açığını mental özellikleriyle kapatabilmesi, pas oyununa uygun olması ve teknik becerisi yüksek olmasından dolayı tercih ettik Zurutuzayı. Ayrıca ortasaha ve hücumun belirli bölgelerinde oynayabiliyor olması ve Sneijder takıma döndüğüne kendisinden ortasahada da faydalanabilecek olmamız da kararımızda etkiliydi. Antremanlardaki ve hazırlık kampındaki tek maçlık performansıyla bu kararımızda yanılmadığımızı gösterdi bize. Hem Zurutuza hem de takım olarak faydalı bir hazırlık kampı geçirdik. Oyuncular ve teknik ekibin arasındaki bağ biraz daha kuvvetlendi. Artık oyuncular beni abileri gibi görüyor sahada olan profesyonellik dışarıda arkadaşlığa dönüşüyor ve bu ikisinin oluşu takımı daha çok ateşliyordu. Takımımı seviyordum. Onlar da beni abileri olarak görüyorlardı. Soyunma odasında yaptığımız toplantıda birbirimize şampiyonluk sözü verdik. Soyunma odasındaki sinerji ve ortam görülmeye değerdi. Bu güzellikler içinde hazırlık kampı bitmiş 34 maçlık sezon için geri sayım başlamıştı. Ama bizim için bir önemli viraj daha vardı: Bursaspor ile süper kupa maçı...
    Last edited by ademgrln : 19.Kasım.2015 at 23:22

  11. #11

    Default

    Başarılar kardeşim takipteyim. Bir de yazıları bold ile yazsan çok daha kolay olur okuması

  12. #12

    Default

    Quote Originally Posted by Proudlion View Post
    Başarılar kardeşim takipteyim. Bir de yazıları bold ile yazsan çok daha kolay olur okuması
    Teşekkürler hocam. İlk defa forumda yazıyorum takip edilmek öneriler almak gurur verici. Önerin için teşekkür ederim. Bundan sonra bu yazı stilini kullanıcam

  13. #13

    Default

    Uzun süre yurtdışında futbol oynamıştım. Futbol kariyerimi bitirdikten sonra yurda dönüşüm, tekrar yurda adapte oluşum oldukça zor olmuştu. Aradan yıllar geçmesine rağmen ülkeme attığım ilk adımda aklıma ayrıldığım nişanlım geldi. Bi anda, yıllarca uzak yaşadığım düşüncelerin içinde bulmuştum kendimi. Bu düşünceler, yaşanmışlıkların hatırlanması beni olumsuz bir psikolojiye itti. Uzun süre toparlanmakta zorlandım. Kendimi toparlamak için insanlardan, "Artık evine gel." diyen ailemden yani kısaca her şeyde uzak duruyordum. Memleketime dönemezdim. Balıkesir benim şehrimdi. Doğup büyüdüğüm yetişip yurt dışına açıldığım şehirdi Balıkesir. Gitmek için can atmama rağmen gidemezdim. Kolay kırılıp dağılabilen psikolojim yine tuzla buz olabilir, belki bu defa toparlanamayabilirdim. İstanbula yerleştim bu yüzden. Hayatım tam manasıyla futboldan ibaretti. Ülkemde futbolun gelişmesine katkı sağlamak istiyor bu yüzden mütevazı takımlarımızın alt yapılarında kendi projelerimle görev alıyordum. Ama bilirsiniz Türkiyeyi. Başarı kupa kazanmaktan ibarettir her zaman. Bu yüzden her defasında başarısız sayılıyor, yeni projelerle yeni takımların kapılarını çalıyordum. Projelerim değişse de aslında bir tane ana fikir vardı her zaman. Alt yapıdan yetişen gençlere çalışma azmini, futbol aşkını aşılayabilmek.. Bu uğurda gösterdiğim çabalar Galatasaray yönetiminin dikkatini çekmişti ki sonuçta artık buradaydım. Bir rüyanın baş rol oyuncusu bendim ve şimdi önümde süper kupa maçı vardı. Rakip Bursaspordu.
    Geldiğim günden beri ropörtaj vermeyi reddettiğim basının karşısına çıktım ilk defa. Kararlı duruşum, kendimden emin cevaplarım ve pozitif tavrım hakkımda oluşan soru işaretlerini biraz olsun dağıtmıştı. Ama hala Galatasaray gibi bir takımın başında benim gibi genç bir teknik adamın bulunması bir soru işaretiydi. Kendimi bir an önce kanıtlamak istiyordum. Bunun içinde Bursaspor maçı çok önemli bir fırsattı. Uykusuz gece mesaileri başlamıştı yine. Bursasporun maç kasetlerini izliyor, oyuncuları hakkında bilgiler topluyor, zayıf ve güçlü yönlerini belirlemeye çalışıyordum. Bulduğum verileri teknik ekibimle sürekli paylaşıp takıma iletilmesini sağlamıştım. Antremanlardaki ve sonrasındaki çalışma azmim, kazanma arzum artık oyunculara da yansımış Florya bambaşka bir havaya bürünmüştü.
    Maç günü uyuyamadım. Çok heyecanlıydım. Ne olursa olsun kariyerimin ilk önemli kupasını kazanmalı ve kendimi biraz olsun kanıtlamalıydım. Sabah erkenden kalkıp kamp yaptığımız otelde kahvaltı yaptım. Kısa bir yürüyüşten sonra artık maç için hazırdım. Takımımı topladım ve yaptığım kısa ve etkili toplantı sonucu oyuncularımdan galibiyet sözü aldım. Takım, teknik heyet, taraftarlar, herkes hazırdı. Artık sadece maç saatini bekliyorduk..

    Maç saati geldiğinde heyecandan ellerim titriyordu. Sesimdeki titremenin önüne geçmeye çalışarak oyuncularıma son bir konuşma yaptım. Oyuncular zemine ayak bastıklarında artık kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Taraftarlar, zemin herşey mükemmeldi. O an "Bu bir rüya olmalı" diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hakemin ilk düdüğüyle birlikte maç başladı. Bütün hafta boyunca yapmış olduğumuz Bursaspor analizleri sonuç veriyor takımımız rakibe nefes aldırmıyordu. Sezon başında belirlediğimiz oyun stilini mükemmel bir biçimde sahaya yansıtıp topa sahip oluyor pozisyonlara giriyorduk. Ama beklenen gol bir türlü gelmiyordu. Gol dışında oyunumuzda hiç bir eksik yoktu. Zamanlar ilerledikçe heyecanım bir kat daha artıyor golün gelmemesiyle birlikte gerilen sinirlerime hakim olmaya çalışıyordum. Ve beklediğimiz golün bir türlü gelmemesi sonucu maç uzatmalara gitti. Uzatmalara iki oyuncu değişikliğiyle başladık. Yaptığımız değişiklikler hızlı bir biçimde etkisini gösterdi ve 92. dakikada oyuna sonradan giren genç yetenek Sinan Gümüş'ün asistinde Yasin topu ağlarla buluşturdu. Beklediğimiz gol sonunda oyuncu değişiklikleriyle birlikte gelmişti. Bu dakikaya kadar oyunda varını yoğunu ortaya koyan takımımda artık yorulmalar başlamıştı. Sezon öncesi ilk maç oluşunun da bunda etkisi yoktu. Bu yüzden, birazda Bursasporun oyunda bu zamana kadar hiç bir varlık gösteremediğini düşünerek oyun temposunu düşürdük. Oyuncularıma kenardan biraz daha geriye yaslanıp topu kendi sahamızda dolaştırmalarını söyledim. Herşey takımım adına kusursuz işlerken futbol şansı Bursasporun yüzüne güldü ve bitime 4 dakika kala kalemizde golü gördük. Bursasporun bu dakikaya kadar sadece 2 tane kaleyi bulan çok cılız şutu vardı ve onlardan birisi şanssız bir şekilde kalemizde gol olmuştu. Adeta yıkılmıştım. Süper kupaya bu kadar yakınken bir anda kalemizde böylesine basit bir gol görmek beni çok üzmüştü. Aklımdan kupayı kaybedebilme ihtimalimiz, yönetimle yaşanacak sorunlar, basının beni topa tutması gibi bir çok olumsuz düşünce geçiyordu. Bu yüzden git gide sinirleniyordum. Sonunda maç penaltılara gitmişti. İçimde sinir ve hayal kırıklığı olmasına rağmen takımımı ayağa kaldırmak için takımımla küçük bir toplantı yaptım. Artık bundan sonrası çok daha zordu. İlk penaltı için top beyaz noktaya dikildiğinde artık nefes almakta zorlanıyordum. Her iki takımda dörder penaltısını gole çevirmişti. Her penaltıda topun başına geçen oyuncum penaltı atışından yararlanamayacakmış gibi geliyor fakat böyle olmadığını görünce derin bir ohh çekiyordum. Zaten maçı fazlasıyla yaşayan bir teknik adamdım. Penaltı atışları bu heyecanımı daha da arttırıyordu. Beşinci penaltı için topun başına geçen Chedjou topu ağlarla buluşturtu ve derin bir ohh daha çektim. Bursasporda ise son penaltı için topun başına Barcelona alt yapılı Cuenca geçmişti. Nefesimi tutmuş heyecanla bu penaltının kullanılmasını bekliyordum. Kullanılan penaltıyı kalecimiz Muslera kurtarmıştı. O anı tarif etmek çok zor. Bütün bedenime sevinç mutluluk hücum etmişti sanki bir anda. Bu enerjiyle saniyeler içinde yedek kulübesinden penaltıyı kurtaran Musleranın yanına bir depar atmış ve onun etrafında sevinç yumağı olan oyuncularımın arasına katılmıştım.
    Kariyerim için önemli gördüğüm ilk basamağı biraz zor da olsa kayıpsız şekilde aşmıştım. O gece kupa töreninden önce statda çılgınlar gibi eğlendik, taraftarımızı selamladık,onlarla kucaklaştık. Kupa töreninde kupa ellerimizde yükselirken takım olarak gururu, mutluluğu hep beraber yaşıyorduk.

    Süper kupa artık bizimdi. Oynadığımız futbol, takımımızın yapısı ve kaynaşması taraflı tarafsız herkes tarafından takdir edilmişti. Basın artık benden bir soru işaretiymişim gibi bahsetmeyi bırakmıştı. Beni ve futbol anlayışımı öven yazılar okuyordum her sabah gazetelerde. Mutlu ve gururluydum. Ama futbolun gerçekleri bu mutluluğu bir kenara bırakmamı söylüyordu bana. Zira artık zorlu Spor Toto Süper Lig başlıyordu..

  14. #14

    Default

    Süper kupayı kazanmak hem bana hem takımıma moral kazandırmıştı. Sezon öncesi böylesine önemli bir kupayı kazanmak ayaklarımızı yere daha sağlam basmamıza sebep oluyordu. Kupayı kazanmanın mutluluğunun yanında yaklaşan lig için hazırlıklarımız da devam ediyordu. Ben ve teknik ekibim hummalı bir çalışma içine girmiştik. Ligin ilk maçını mutlaka kazanmak istiyorduk. Kupa maçının ardından verdiğimiz izinden sonra takımımızı topladık ve antremanlarımıza başladık. Bu defa rakibin eksiklerinden çok kendi takımımızın oyun planına takım uyumuna ağırlık verdik.
    Ve hızla geçen günler sonunda maç günü geldi çattı. Galatasarayda göreve başladığım ilk günlerin aksine artık geceleri daha rahat uyuyabiliyor, yapmam gerekenleri bir düzen içine sokabildiğim için günlere daha zinde başlıyordum. Ama bugün biraz daha farklıydı. Yine tatlı bir heyecan sarmıştı yüreğimi. Çünkü ilk defa TT Arenada taraftarlarımız karşısına çıkacaktım. Bu heyecanla daha bir istekli şekilde Floryaya gittim. Artık klasik hale gelen toplantılarımdan birini daha yaptıktan sonra oyuncularımdan galibiyet sözünü aldım ve stada gitmek üzere yoa çıktık. Floryadan TT Arenaya doğru yol alırken kalp atışlarım her adımda biraz daha sıklaşıyor, bu heyecanı oyuncularıma yansıtmamak için ekstra bir çaba sarfediyordum. Maç öncesi antremanımızı statta yaptıktan sonra maç için beklemeye başladık.
    Sonunda maç anı gelip çatmıştı. Tünelden stada çıkarken durup şöyle bir baktım. Stat tıklım tıklım doluydu. Alınan süper kupa gelibiyeti sonucu taraftarımız stada koşmuş bizi yalnız bırakmamıştı. Onlara bir kez daha hayran olmuştum. Coşkuluydular. Mutluydular. Ben bu düşünceler içindeyken hakemin ilk düdüğüyle maç başladı. İlk düdükten itibaren takım olarak iyi futbolumuz vardı. Topa sahip oluyor, şut çekiyor pozisyona giriyorduk ama beklenen gol bir türlü gelmiyordu. Üstüne bir de sezon öncesi büyük umutlarla transfer ettiğimiz Origi sakatlanmıştı. Bu sakatlıktan sonra kaptan selçuğu yanıma çağırıp her şeyin çok olumlu gittiğini bir gol bulmak için biraz daha çaba sarfetmeleri gerektiğini söyledim. Yaptığım bu konuşma etkisini çabuk göstermiş ve 41. dakikada yeni transferimiz Zurutuzanın asistinden Burak Yılmaz golü yapmıştı. Zurutuza ondan beklentilerimizi boşa çıkarmayacağının sinyallerini veriyordu. Tüm takım bu yönde bir görüntü çiziyordu aslında. Maçın geri kalan bölümünde ne kadar atak yapsak da ikinci golü bulamadık ve maç bu şekilde sona erdi.

    İlk maçımız yaptığımız atakları gole çevirme ve Originin sakatlığı dışında iyi geçmişti. Originin 2-3 hafta sahalardan uzak kalacağı haberine üzülürken bir kötü haber de takımımızın bir diğer yıdızı Podolskiden gelmişti. Podolski de 11 gün-2 hafta sahalardan uzak kalacaktı. Sakatlılar canımızı sıkmaya başlamıştı artık.
    Kadroda düşünmediğimiz Tarık Çamdal, Emre Çolak ve Umut Bulut takımdan ayrılmıştı. Bu yüzden Zurutuzaya yedek olabilecek bir oyuncu arayışına giriştik.Uzun süren araştırmalar sonucunda Bayern Münihten genç oyuncu Sinan Kurtu kiralık olarak kadromuza kattık.Ayrıca sezon sonunda istersek 5.25 milyon euro karşılığında Sinanın bonservisini de alabilirdik.

    Önümüzde deplasmadaki Antalya maçı vardı. İyi bir başlangıç yapmıştık ve bir seri oluşturmak istiyorduk. Bu düşüncelerle hazırlıklarımızı tamamladık ve kamp için iki gün önceden Antalyaya gittik. Kampımız oldukça verimli geçmişti. Sakatlıklar can sıksa da antremanlardaki çalışmalar bu sakatlıklara rağmen takımın aynı çizgisini devam ettirebileceğini gösteriyordu. Bunu umarak bunu bekleyerek maç saatini beklemeye başladık. Maç saati geldiğinde saha kenarında özgüveni daha yüksek kendinden daha emin bir teknik adam vardı artık. Bu özgüven takıma da yansıyor, takımımız bilindik oyununu geliştirerek devam ediyordu. Maç boyunca topa sahip olan, ataklar geliştiren taraf bizdik ve bunun ödülünü Burak Yılmazın iki golüyle almıştık. Zurutuza-Burak ikilisi arasındaki uyum devam ediyor Kral atıyor, Galatasaray puanları toplamaya devam ediyordu.

    Maç istediğimiz şekilde bitmişti ancak sakatlıklar yine canımızı sıkıyordu. Sağ bek bölgesi bize göre takımımızın en zayıf bölgesiydi. Grosskreutz ocak ayında aramızda katılacaktı. O takıma dahil olana kadar Denayer ve Sabri ile bu bölgeyi idare etmeyi düşünüyorduk. Transfere para harcayarak zaten bozuk olan kulüp ekonomisini biraz daha yıpratmak istemiyorduk. Ama Sabri Antalyaspor maçında 2 hafta sakatlanmıştı ve Denayer sağ bek bölgesinde tek başına kalmıştı. Sezon içinde fazla yoğunluktan dolayı bundan daha kötü durumlarla karşılaşacağımızı düşünerek sağ bek transferine karar verdik. Bu yüzden araştırmalarımıza başladık. İlk hedefimiz Barcelonadan Adriano oldu. Çok yönlü bir oyuncuydu ve Barcelona tarafından satış listesine konmuştu. Satın almaya yetecek ekonomimiz yoktu. Kiralama girişiminde bulunduk. Takımımıza hem tecrübesiyle hem oyunuyla çok şey katacağını düşündüğümüz bir isimdi ancak Barcelona ile kiralık şartlarında anlaşamadık ve yeni oyuncu arayışlarına başladık.
    Yeni bir heyecan eklenmişti bugünlerde içime. Lig,Şampiyonlar Ligi ve kupadan oluşan uzun bir yolculuğa çıkmıştık bu sene. Ve Şampiyonlar Ligi kura çekimleri yaklaşıyordu. Basında sürekli rakiplerimizin kim olacağına dair tahminler yapılıyor, bana kimlerle eşleşmek istediğim soruluyordu. Şampiyonlar ligi daha başlamamıştı hatta rakiplerimiz bile belli değildi ama camia olarak çoktan Şampiyonlar Ligi havasına girmiştik. Bu havanın getirdiği etkiyle başkanımızla birlikte kura çekimlerine gitmeye karar verdim.
    Kısa bir uçak yolculuğunun ardından artık kura çekimlerinin yapılacağı Nyon şehrine varmıştık. Basının ilgisi, kaldığımız otel, Uefanın organizasyonu her şey mükemmeldi. İnşallah kura çekimleri de bu şekilde olur diye dua ederek salondaki yerimizi aldık. Heyecanlı dakikaların sonunda da beklediğimiz istediğimiz bir gruba düşerek salondan ayrıldık.

    Grubumuzda açık ara favori Manchester City'ydi. İkincilik ve üçüncülük için çekişmenin de kalan diğer üç takım arasında olacağı aşağı yukarı belliydi. Takımıma ve taktiklerime güveniyordum. O yüzden şanslı bir kura çektiğimizi düşünerek salondan ayrıldım. Ülkeye döndüğümde çıktığım basın toplantısında ise amacım rakiplerimize gözdağı vermekti ve bu yönde demçler verdim. Bu kuradan ve basın toplantısından sonra artık rahat uyuyabilirdim.

  15. #15

    Default

    Takımımızda kura sevinci yaşanırken bir yandan da evimizde oynayacağımız Gençlerbirliği maçı hazırlıkları devam ediyordu. Artık basında ve özellikle taraftarlar arasında benim veya takımım hakkında bir soru işareti kalmamıştı. Çıktığımız Gençlerbirliği maçında da basını ve taraftarları yine yanıltmadık. Önceki maçlara oranla topa daha az sahip olmamıza rağmen Semih Kaya, Selçuk İnan(penaltı), yeni transferimiz Sinan Kurt ve Burak Yılmazın golleriyle taraftarımızı bu maçtan da evlerine mutlu göndermiştik.
    Bu maçtan sonra her şey pozitif gözükse de teknik heyetimizi bir panik kaplamıştı. Çünkü transfer döneminin son günü yaklaşmasına rağmen istediğimiz sağ beki bir türlü bulamamıştık. Bu yüzden çalışmalarımıza hız verdik ve Bayern Münihin Rafinha'yı transfer listesine koyduğunu keşfettik. Hemen bu oyuncu için girişimlere başladık ve Bayern Münihe kiralık transfer için başvuruda bulunduk. Ancak ne onlar bizim önerdiğimiz rakama iniyor ne de biz onların istediği rakama çıkabiliyorduk. Zaman giderek daralırken umutlarım da yavaş yavaş tükeniyordu. Umutsuz ve kabul görmeyeceğini düşünerek başkanın karşısına çıktım ve ek transfer bütçesi talebinde bulundum. Beklemediğim şekilde talebimi kabul etti ve 18milyon euro gibi bir rakamı ek bütçe olarak bize sundu. Çok şaşkın ve çok mutluydum. Hemen Bayern Münihli yetkililerle irtibata geçtim ve Rafinha'nın transferini bir an önce bitirmek istediğimi kendilerine ilettim. İkinci bir Grosskreutz vakası yaşamak istemiyordum. Çok şükür ki transfer sezonunun bitmesine sayılı dakikalar kala Rafinha'yı kiralık olarak kadromuza kattık.

    Transfer dönemi artık sona ermişti. Kadromuzu Rafinha, Sinan Kurt, Zurutuza ve Origiyle güçlendirmiştik. Takımımızdan ayrılan oyuncular ise Emre Çolak, Umut Bulut ve Tarık Çamdal olmuştu. Adrianoyla çok uğraşmamıza rağmen kadromuza katamamış, Eray İşçan'ı ise bir türlü elden çıkaramamıştık.
    Transfer sezonunıu verimli biçimde geçirdiğimizi düşünüyorduk. Özellikle Emre Çolak'ı ucuza bıraktığımız konusunda eleştirilere maruz kalsakta yaptığımız işten memnunduk. Artık bu kadroya ve bu kadroyla kazanacağımız başarılara odaklanmamız gerekiyordu. Önümüzde ilk engel olarak Bursaspor maçı vardı. Sezon öncesinde Süper Kupa maçında karşılaştığımız Bursaspor sezona fırtına gibi başlamıştı. Hiç beraberlik ve yenilgisi olmadan ligde liderliğe oynayan bir takım oluşturmuşlardı. Bu yüzden dersimize yine çok iyi çalışmamız gerekiyordu. Maçtan önce basın toplantıları ve medyanın maça yaklaşımı bir strateji savaşına dönüşmüştü. Maçtan önce teknik adamlar satranç oyunlarıyla birbirlerini alt etmeye çalışıyorlardı adeta. Ama biz ayakları yere daha sağlam basan taraftık ve deplasmanda bunu futbolumuza yansıtmayı başardık. Maç beraber bitecek düşünceleri ağırlık kaanırken sahneye Alman yıldızımız Podolski çıkmış, sakatlıktan sonra iki müthiş golle maçın yıldızı olmuştu.Ligde her şey istediğimiz gibi gidiyordu. Dört hafta geçmesine rağmen bırakın yenilmeyi kalemizde gol bile görmemiş oyun anlayışımızla rakiplerimizi adeta boğmuştuk. Takım olarak taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazanan bir futbol oynuyorduk. Sezon öncesi bizi bir adım geride gören bahis şirketleri artık şampiyonluğun en güçlü adayı olarak bizi gösteriyordu. Bu olumlu havanın yarattığı etkiyle takım olarak daha sıkı çalışıyor ve meyvelerini yiyorduk. Ama artık aklımızda tek bir düşünce vardı. Vakit kulaklarda Şampiyonlar Ligi müziğinin duyulması vaktiydi..

  16. #16

    Default

    Güzel gidiyoruz, kalemin de iyi bayağı, sarıyor okurken aynen devam

  17. #17
    Nesil
    2014
    Yer
    izmir
    Mesajlar
    3,976

    Default

    Çok iyiyiz hocam devam

  18. #18

    Default

    Quote Originally Posted by Saul17 View Post
    Güzel gidiyoruz, kalemin de iyi bayağı, sarıyor okurken aynen devam
    Teşekkürler hocam. Az da olsa şiir yazmışlığım var. Şimdi de madem kariyer açıyorum hikaye de olsun dedim

  19. #19

    Default

    Quote Originally Posted by olgunege75 View Post
    Çok iyiyiz hocam devam
    Teşekkür ederim. Evet beklemediğim kadar iyi gidiyoruz. Şimdi sırada şampiyonlar ligi var. Rakip Manchester. İyi bir sonuç almayı umuyorum

  20. #20
    Nesil
    2012
    Yer
    ADANA
    Mesajlar
    2,593

    Default

    Hikaye tarzınla ve maçlar süper gidiyor. Okumaktan zevk alıyorum
    ADANA DEMİRSPOR

  21. #21

    Default

    Ligde 4 maçta 4 galibiyetle birlikte müthiş bir hava yakalamıştık. Sakatlıklar, iç saha, dış saha ya da herhangi başka bir faktör performansımızı etkileyemiyordu. Son olarak Bursapor gibi bir rakibe adeta sahayı dar etmiştik. Ama bu maçtan sonra bizi farklı bir heyecan sarmıştı. Çünkü önümüzde Şampiyonlar Ligi mücadelesi vardı ve rakip son yıllarda arap sermayesiyle birlikte yükselişe geçen, yıldız futbolcuları birer birer kadrosuna katan Manchester City'ydi. Yerel ve global basında çoktan mağlup ilan edilmiştik bile. Ama biz teknik heyetimle birlikte çok çalışmaya ve büyük bir sürpriz yapmaya kararlıydık. Önce gözlemcilerime bana bir rapor hazırlamaları için Manchester City maç kasetlerini izleme talimatını verdim. Ben de boş durmadım tabiki. Antremanlar ve toplantılar dışında ben de kasetlere gömülüyor, önümüzdeki maçla yatıp önümüzdeki maçla kalkıyordum. Biz cuma günü Bursasporla oynamıştık. Manchester City ise pazar günü evinde Norwich City ile oynayacaktı. Bunu fırsat bilip maç kasetlerinin yanında rakibi birde çıplak gözle izlemeye karar verdim. Hemen the City of Machester stadında biletimi ayırtarak uçakla İngiltereye gittim. Manchester City stadına geldiğimde ise adeta ağzım açık kala kaldım. Müthiş bir stat, müthiş bir zemin, müthiş bir taraftar topluluğundan oluşan bir yerdi burası. Manchester City takımının da üst düzey yıldızlardan oluştuğunu göz önünde bulundurunca oldukça zor bir maçın bizleri beklediği çok aşikardı. O maçta Manchester City resmen gövde gösterisi yaptı ve sahadan 7-0lık galibiyetle ayrıldı. Rakibine bırakın atak yapmayı topa sahip olma şansı bile vermemişti City takımı. Aguero 3 gol 1 asist Sterling 3 gol 1 asist ve Navas 1 gollük bir katkı sağlamıştı bu maçta. Adeta Manchester City yıldızlarıyla gövde gösterisi yapmış ve bana bizden kork mesajını göndermişti. Bizim açımızdan tek sevindirici haber ise Kevin De Bruyne'nin önümüzdeki maçta oynayamacak olmasıydı. Rakip takımın etkili futbolundan dolayı düşünceli, kafamda tekrar tekrar bu maçı oynayarak ülkeme dönmekten başka yapacak bir şey kalmamıştı elimde.
    İzlediğim Manchester City'e karşı uzun uğraşlar sonucu bir taktik geliştirdik. Kanatları ve ilerideki forvet oyuncuları çok etkiliydi. Onlara bu etkinliği sağlayan ise orta sahada oyunu yönlendiren Toure ve Fernandinho'dan başkası değildi. Bu bilgiler ışığında bu iki oyuncuya sert müdahaleler ve markaj uyguladığımız, orta sahayı kalabalık tutarak oyunu kilitlemeyi amaçladığımız bir taktik oluşturduk. Amacımız orta sahada oyunu yönlendiren bu iki oyuncunun etkinliğini azaltmak ve rakibe kontra ataklarla sürprizler yapmaktı. Hafta boyunca bu taktiğe çalıştık ve maça her anlamda hazır olduğumuzu düşünerek yola çıktık.
    Artık maç saati gelmişti. Soyunma odasında oyuncularımla kısa bir konuşma yaptım. Rakipten çekindiklerini biliyordum. Oyuncularıma onlara güvendiğimi hafta içinde yaptığımız çalışmalarla onlara bir sürpriz yapabileceğimizi söyledim. Ve soyunma odasından çıkarken konuşmama şu sözleri ekledim: "Yenilirsek kolay, yenersek olay olur. Hadi çocuklar güveniyorum size.!!"
    Hafta sonu seyirci olarak geldiğim stadın zeminie teknik direktör olarak basıyordum artık. Stat hoparlörlerinden oyuncuyken defalarca duyduğum Şampiyonlar Ligi müziği çalıyordu. Tüylerim diken dikendi. Heyecanlı ama inançlıydım. Bugün bu sahadan istediğiyle ayrılan taraf biz olacaktık.
    İlk düdükle birlikte istediğimiz oyunu sahaya yansıtmaya başladık ve henüz 6. dakikada kontra atağımızda yeni transferimiz Rafinha'nın düşürülmesiyle penaltı kazandık. O kadar sevinmiştim ki. İstediğimiz puana bir adım daha yakın olmak demekti bu. Ama anlamadığım bir şeyler oluyordu sahada. Takımımızın penaltıcısı Selçuk topu Rafinha'ya vermiş ve topun başına Rafinha geçmişti. Ben olan biteni anlamaya çalışırken Rafinha penaltı atışını kullanmış ve kaleciye takılmıştı. Resmen başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. O kadar sinirliydim ki. Selçuk geçse topun başına, gol yapabilir ve oyun bundan sonra bizim taktiğimize daha uygun hale gelir ve çok farklı şekilde gelişebilirdi. Ben bu düşüncelerle meşgul olurken oyun devam ediyordu. Kaçan penaltı takımımızı etkilememiş oyun anlayışımızı aynı şekilde korumaya devam etmiştik. İlk yarı sonunda Manchester City ve bizim 4er şutumuz vardı. Üstelik topla oynama oranları da eşitti. Soyunma odasında oyuncularıma moral verici bir konuşma yaptıktan sonra penaltıdan ötürü moralinin bozuk olduğunu gözlemlediğim Rafinhayla da özel bir konuşma yaptım. Penaltı dışında her şey istediğimiz gibi gidiyordu. İkinci yarının hemen başlarında ilk yarıya benzer bir oyun vardı sahada. Herşeyi doğru yapsanız bile futbol şansı yanınızda olmalı futbolda ve bu şans bize bir türlü gülmemişti o akşam. İkinci yarının başlamasından bu yana 4 dakika geçmişti ki savunma oyuncularımızın ve kalecimizin zincirleme hatalarını Aguero gole çevirmişti. Her şey güzel giderken bir anda rüzgar tersine dönmüş ve ben yıkılmıştım. Bu gol oyuncularımda da bir moral bozukluuğuna sebep olmuştu. İlk yarıda sadece 4 tane şut atmasına izin verdiğimiz Manchester City ataklarını ve şutlarını sıklaştırmıştı. Bunun sonucunu da 67. dakikada Silvanın müthiş golüyle görmüştük. Herşey güzel giderken ikinci devrenin başında yediğimiz gol moralleri bozmuş,2-0 geriye düşmemize ve oyunun kontrolünü tamamen kaybetmemize sebep olmuştu. Dakikalar 74ü gösterdiğinde Selçuğun kullandığı korner vuruşu sonrası oluşan karambolde Fernandinho topu kendi ağlarına göndermiş ve biraz olsun umutlanmamıza sebep olmuştu. Bu dakikadan sonra oyuna daha keskin hamlelerle müdahale etmeyi denedik istediğimiz gole de çok yaklaştık ama bir türlü o golü bulamadık. 2-1 mağluptuk. Maçtan sonra soyunma odasına dimdik girmiş ve morali bozuk olan oyuncularıma "Aferin çocuklar bugünkü mücadelizden sonra Avrupa sizden korksun" diyerek moral vermiştim. Senenin ilk mağlubiyetini almıştık ama çok olumlu sinyaller vermiştik. Bu olumlu izleri sahaya yansıtacağımız günü dört gözle beklerken Manchester City mağlubiyeti unutulmuş, akıllara sadece hafta sonu oynanacak Beşiktaş derbisi yerleşmişti...

  22. #22

    Default

    [MENTION=279317]Ali Hikmet[/MENTION] yorumun için teşekkürler hocam. ortaya zevkli birşeyler çıkarmaya çalışıyorum. eksik gördüğünüz ya da şöyle olsa daha iyi olur dediğiniz varsa onları da duymaktan mutluluk duyarım

  23. #23

    Default

    İngiltere dönüşünde basın ve taraftarlar bizi yoğun bir ilgiyle karşıladı. Gösterdiğimiz mücadeleden ötürü başımız dikti. Taraftarımız da bize sahip çıkmış, havaalanına binlerce kişi gelerek bize moral vermişti.

    Oynanan futboldan mağlubiyete rağmen memnundum. Ama üzgündüm. Kıyısına kadar gelmişken sürpriz yapabilir, taraftarımızı daha mutlu edebilirdik.
    Yurtdışına transfer olduğum günden beri memleketim Balıkesire hiç gitmemiştim. Ailemle görüşmelerim hep başka şehirlerde olmuş, hep onlar benim ziyaretime gelmişti. Manchester City maçından sonra takıma bir gün izin vermiştik. Hafta sonu önümüzde Beşiktaş derbisi vardı. İlk derbime bu maçın moral bozukluğuyla gitmek istemiyordum. Annemi, babamı, köyümü, annemin yemeklerini, her şeyini çok özlemiştim Balıkesirin. Aklımda soru işaretleri olsa da bir günlük iznimi Balıkesirde ailemin yanında geçirmeye onlara bir sürpriz yapmaya karar verdim. Yola çıktığımda hala aklımda "gitmesem mi acaba ya daha kötü olursam" diyen bir soru işareti vardı. Yol boyunca bu soru işaretiyle mücadele ettim. Sonunda Balıkesir yazan tabelaya ulaşmıştım. O tabeladan sonra kalp atışlarım artmış, yol boyunca mücadele ettiğim soru daha baskın gelmeye başlamıştı. Bu şekilde devam edersem şehrin içine giremeden geri dönecektim. Cebimden telefonu çıkartıp annemi aradım. Telefonda haberimi duyunca annemin sesindeki mutluluk biraz olsun beni rahatlattı ve yoluma devam edebildim. Yıllardır Balıkesire gelmemiştim. Şehir büyümüş, sokakları, caddeleri, binaları her yer farklı bir havaya bürünmüştü. Ama hala aynı şehirdi benim için. Sokaklarından, dükkanlarından her yerden anılar geliyordu üstüme üstüme. Korktuğum başıma gelmiş, nişanlı olduğum günler aklıma gelmiş ve daha kötü olmuştum. Şehir içinde fazla dolaşamadım bu yüzden. Hemen köyüme doğru yola koyuldum. Ailem bütün ısrarlarıma rağmen ayrılmamıştı bu köyden. Annem telefonda haberimi alınca babama haber vermiş o da köy halkını organize etmiş ve büyük bir kalabalıkla beni karşılamışlardı. Özellikle küçük çocukların Galatasaray teknik direktörünü burda gördükleri için çok heyecanlı olduğunu gördüm. İçimdeki burukluk biraz olsun geçmişti ama aklımı o günleri, anıları düşünmekten alamıyordum. Bir gece kalacaktım köyde. Önümüzdeki maç için hazırlanmalı takımımın başında olmalıydım çünkü. O bir günde beni öyle güzel ağırladılar ki. Yemekler, sohbetler, çocukluk yıllarımda gittiğim yerlere gitmeler gibi daha bir çok şey yapmıştık. Dönerken içimdeki burukluğun yerini küçük bir tebessüm alsa da arabada düşüncelerimle başbaşa kalmıştım. Korkularım üzüntülerim anılarım o küçük arabada üstüme üstüme geliyor beni köşeye sıkıştırıyordu. Neticede moral bulmak için gittiğim köyden daha kötü bir vaziyetle dönmüştüm.
    İzin gününün ardından ilk antremanı asistanım yönetecekti. Bu yüzden hemen eve geçtim. Gelir gelmez hemen maç kasetlerinin başına oturdum. Sanırım bana en iyi gelen şey futboldu. Saatlerce maç kasetleri izleyip Beşiktaşı analiz ettim. Gözlemcilerden gelen raporları okudum. Gecenin bi vakti olmasına rağmen teknik ekibimi tek tek arayarak onların da fikrini aldım. Uzun uğraşlar sonucu sabaha karşı dörtte nasıl bir oyun anlayışıyla sahaya çıkacağımızı, nelere dikkat edip, nerelerde üstlerine gideceğimizi belirlemiştim. Sabah tesislere ilk gelen bendim. Sağ bekimiz Rafinha'nın sakatlandığını duyunca moralim biraz daha bozuldu. Rafinha en az 3 hafta aramızda yoktu. Antremanda neşemdeki coşkumdaki eksikliği oyuncularım da farketmişti. Duygularını çok kolay saklayabilen ben bu defa bunu yapmakta zorlanıyordum. Takımdaki aile ortamının getirdiği etkiyle bazı futbolcuların ne olduğunu bilmeseler bile moralimi düzeltmek için bişeyler yapmaları gerektiğini, bunun en güzel yolunun önümüzdeki maçı kazanmak olduğunu söylediklerini duymuştum. Çok mutlu olmuştum ve oyuncularımla gurur duymuştum. Hazırlıklarımız maç gününe kadar bu şekilde sürdü. Maç saati geldiğinde bu kez soyunma odasında konuşan ben değil oyuncularımdı. Galibiyet için söz vermişler, duygulu ve güzel bir konuşma yapmışlardı. Artık maça çıkma zamanıydı.
    TT Arena yine her zamanki gibi tıklım tıklımdı. Taraftarlar Manchester City maçının sonucuna rağmen stadı doldurmuş yanımızda olmuşlardı. Maçın ilk düdüğüyle birlikte bilindik oyunumuzu oynamaya başladık. 8. dakikada Burak Yılmaz sahneye çıktı ve bizi 1-0 öne geçiren golü attı. Bu dakikadan sonra işlerin daha kolay olacağını düşünürken ilk yarının sonlarına doğru Beşiktaş baskısını arttırdı ve yeni transfer Lucas42. dakikada maçı 1-1'e getirdi. İlk yarının son dakikalarında böylesine basit bir gol yemek sinirlerimi iyice bozmuştu. Ama takımımızın buna cevabı çabuk olmuş ve Kral durumu 2-1'e getiren golü 4 dakika sonra atmıştı. İkinci yarıda aynı oyun anlayışıyla sahaya çıktık. 72. dakikada çok şey beklediğimiz Origi topu ağlara gönderdi ve 3-1 öne geçtik. Artık rahat bir nefes alabiliriz diye düşünürken bu golden 6 dakika sonra Mario Gomez sahneye çıktı. Mükemmel bir gol atmıştı Gomez. Sıkıntılı anlar yaşayabileceğimizi düşünerek taktiksel anlamda birkaç değişiklik yaptık ve maçtan 3-2 galibiyetle ayrıldık.

    Beşiktaş karşısında alınan galibiyet moralleri düzeltmişti. Artık taraftarlar tam manasıyla bana ve takıma güveniyor basın bizi yere göğe sığdıramıyordu. Önümüzde Gaziantepspor maçı vardı. Balıkesirden döndüğümden beri tek yaptığım takımımla olmak ve analiz yapmaktı. Takım 1 günlük izne ayrılmasına rağmen ben tesislere gittim ve günümü eski maçlarımızı ve rakiplerimizin maçlarını izleyerek geçirdim. Hafta içinde antremanlarda yoğun bir tempoyla çalıştık ve zorlu bir yolculuk sonunda Gaziantep'evardık. Moralleri bozan tek şey Semih Kayanın sakatlanması ve 2 hafta boyunca sahalardan uzak kalacak olmasıydı. Bu sakatlıklara rağmen takımıma güvenim tamdı. Aslında kafamda bu maçtan çok önümüzdeki Şampiyonlar Ligi maçı vardı. Zaten bu maç için takımıma fazlasıyla güveniyordum. Onlarda bu güveni boşa çıkarmadılar ve bir çok rotasyona rağmen baştan sona üstün oynadığımız maçta Podolski ve Sinan Kurt'un golleriyle sahadan galip ayrılmayı bildiler. Artık aklımızda sadece PSV maçı vardı.

    Gaziantepten dönüşte takımımıza izin vermemeyi tercih ettik. Bursaspor, Manchester City ve Beşiktaş gibi zorlu bir fikstürden çıkmış Gaziantep'e zorlu bir yolculuk yapmıştık. Takımımız yorgundu ama önümüzdeki maç çok önemliydi. Antremanlarda yapılan yoğun çalışmaların ardından kısa toplantılar düzenliyor, ilk defa oyuncularımıza teknik analizler içeren videolar izletiyorduk. Bu çalışma temposunda devam ederken moralimizi aşırı derecede bozan bir olay gerçekleşti. Takımımızın en önemli futbolcularından olan Selçuk İnan sakatlanmıştı. Bunun sonucunda teknik ekip olarak daha hummalı bir çalışma içine girdik. Tek düşündüğümüz Selçuğun eksikliğini hissettirmeyecek tektiksel değişiklikler yapabilmek ve önümüzdeki maçı kazanmak tı. Yoğun bir çalışma temposuyla maç gününe gelmiştik. Maçtan önce soyunma odasındaki takım kenetlenmesi görülmeye değerdi. Bu maçtan galibiyetle çıkacaktık. Bunu biliyordum.

    Maç satinde her şey çok güzeldi. Zemin futbol oynamaya çok elverişli, stadı hınca hınç dolduran taraftarımız çok ateşli ve futbolcularımız galibeyete inançlıydı. Maçın ilk düdüğüyle birlikte istediğimiz oyunu oynamaya çalıştık ama Selçuğun eksikliği kendini hissettiriyor ve topla oynama oranımızın eskiye oranla daha az olduğu dikkatlerden kaçmıyordu. Selçuğun yerine oynatmaya karar verdiğimiz Jem ile birlikte daha fiziğe dayalı ve sert bir oyun tercih ediyorduk. Bunun sonucunda PSV ile başabaş bir mücadele sergiliyorduk. Aslında işler beklediğimiz gibi gidiyordu ve bunun sonucunda 28. dakikada Zurutuza'nın golüyle 1-0 öne geçmeyi başarmıştık. Kenarda çok mutluydum ve sahadaki oyuncularımla gurur duyuyordum. Mancher City maçında başlayan gol yeme alışkanlığımız bu maçta da devam edeceğe benziyordu. Çünkü rakip ortasahada üstünlüğü ele almış ve 1-0dan sonra biraz daha etkili ataklar yapmaya başlamıştı. Yaptığımız taktiksel değişikliklere rağmen 40. dakikada golü bulmayı da başardılar. Stad bir anda sessizliğe bürünmüştü. Bir önceki Şampiyonlar Ligi maçında da ilk yarı her şey iyi gitmiş ancak ikinci yarıda mağlup olmaktan kurtulamamıştık. Akıllar bu konuyla meşgul olurken bu sorunun cevabını Chedjou vermişti. Duraklama dakikalarında korner atışı sonunda oluşan karombolde top ağlara gitmiş ve 2-1 öne geçmiştik. İkini yarı biraz daha farklı bir taktikle sahaya çıkmış ve PSVyi uzaktan şutlara mahkum etmiştik. Sonuçta başabaş gibi görünen maç sonunda sahadan 2-1lik galibiyetle ayrılan taraf biz olmuştuk.
    Last edited by ademgrln : 21.Kasım.2015 at 12:43

  24. #24

    Default

    Oyuncularım ve ben çok mutluyduk. Soyunma odasına herkesten önce gittim ve kapıdan giren her oyuncumu teker teker kutladım. Bİz soyunma odasında galibiyetin mutluluğunu yaşarken taraftarlarımızın sesi bizlere kadar geliyordu...

  25. #25

    Default

    Çok iyi gidiyoruz. City maçını çok fazla takma derim çok sakatın varmış zaten ve City bu sene baya güçlü

  26. #26
    Nesil
    2014
    Yer
    izmir
    Mesajlar
    3,976

    Default

    Maçları daha seri oynasak sanki daha iyi olacak gibi .

  27. #27
    Nesil
    2007
    Yer
    Kırıkkale
    Yaş
    28
    Mesajlar
    1,000

    Default

    Çok güzel gidiyor kariyer. Anlatımın ilgin süper başarılar bi şey soracağım Galatasaray'ın sponsorluk kısmında bi hata vardı. Verilen ek bütçe bundan dolayı sanırım. Hangi yamayı kullanıyosun düzeltildi mi bu hata?
    turksportal...

  28. #28

    Default

    Quote Originally Posted by Proudlion View Post
    Çok iyi gidiyoruz. City maçını çok fazla takma derim çok sakatın varmış zaten ve City bu sene baya güçlü
    O maça cok iyi hazırlanmıştım. Kuralar çekildiğinde cityden 0 puan alırız diye hesaplamıştım zaten ama ilk yarı gösterdiğimiz müthiş performans ve kaçan penaltı biraz üzülmeme sebep oldu

  29. #29

    Default

    Quote Originally Posted by olgunege75 View Post
    Maçları daha seri oynasak sanki daha iyi olacak gibi .
    yorumun için teşekkür ederim hocam. Aslında ben de biraz daha hızlı ilerlemem gerektiğini düşünüyorum ama hikaye kısmına girince içinden çıkmam kolay olmuyo sürekli bişeyler ekliyorum yazdığım metne ve bu da yavaş ilerlememe sebep oluyo. Buna daha çok dikkat etmeye çalışıcam

  30. #30

    Default

    Quote Originally Posted by wolfson View Post
    Çok güzel gidiyor kariyer. Anlatımın ilgin süper başarılar bi şey soracağım Galatasaray'ın sponsorluk kısmında bi hata vardı. Verilen ek bütçe bundan dolayı sanırım. Hangi yamayı kullanıyosun düzeltildi mi bu hata?
    Yorumun için teşekkürler hocam. İnşallah sizlerinde yardımıyla daha zevkli daha güzel bi şekilde devam edicem kariyerime. Dediğin bütçe olayı beta sürümünde vardı. Şu anda 16.1.1 sürümünü kullanıyorum. Düzelicek demişlerdi ama tam emin olamasam da görünen o ki aynı bug devam ediyor

Sayfa 1 / 2 12 SonSon

Bu Konuya Ait Etiketler

Mesaj Yetkileri

  • You may not post new threads
  • You may not post replies
  • You may not post attachments
  • You may not edit your posts
  •