Atatürk'ün Sofra Arkadaşları

Atatürk'ün, özellikle akşam sofrası, çok konuşulmuş ve hala da konuşulan bir konudur. Halbuki, bu sofrada, yapılacak bütün işler ele alınır ve enine boyuna ciddi olarak konuşulurdu. Ayrıca, hangi konu ele alınacaksa, o konuyu iyi bilen üniversiteden veya dışarıdan şahıslar da yemeğe çağırılır ve o konu iyice tartışılıp karara bağlanırdı. Toplantıyı Atatürk idare ederler ve konuşmaları da kesinlikle şahsiyete dökmezlerdi. Eğer o konuyla ilgili kişi yoksa, hemen getirtilir veya konu başka bir güne bırakılarak o kimse de toplantıya çağırılırdı.
Toplantılarda, daima bir kara tahta ve tebeşir bulundurulur, bazen de dünya ve Türkiye haritaları astırılırdı.
Genellikle bazı kimseler, Atatürk'ün sofrasında hemen daima bulunurlardı. Atatürk, bu kişilere ya not aldırırlar, ya makale yazdırırlar veya elçi gibi kullanarak gidip araştırma ve tetkik etme görevi verirlerdi. Sofrada bulunan kimselere, her zaman ki kişiler; bilinen, belirli kişiler anlamında "Zevat-ı Mutade" denirdi. Bu kimseler ya hükümet üyesidirler veya zamanın en ileri gelen fikir ve kalem üstatlarıdır. Bu sofrabaşı sohbetleri bazen sabaha kadar sürerdi. Herhangi bir konu görüşülürken o konuyu iyi bilene Atatürk sualler yöneltirler ve onu konuşmaya zorlarlardı. Bilmediği konuları can kulağı ile dinler ve öğrenmek isterlerdi. Sofrada genellikle mevsim sebzeleri dışında, pilav ve kurufasulye mutlaka bulunurdu. Lüks sayılan yemekler genellikle sofrada bulunmazdı. Kendileri meze olarak peynir, leblebi ve kavunu tercih ederlerdi. Hala da konuşulanların tam aksine, böyle gecelerde, en az eğlenceye yer verilirdi. Sırf misafir ve dostlar için çağırılan ses ve saz toplulukları, pek çok defalar hiç sazlarını bile açmadan evlerine geri dönmüşlerdir.