Sayfa 1 / 4 123 ... SonSon
1 ile 30 arası toplam 107 sonuç

Konu: KEMAL'İN ASKERLERİ - Çalışma Odası

  1. #1
    Nesil
    2006
    Yer
    Aşk-ı Şehir
    Yaş
    33
    Mesajlar
    3,285

    Default

    ATATÜRK´ÜN GELECEĞı GÖRDÜĞÜ OLAYLAR :
    Atatürk 1931 yılında,2.Dünya savaşı´nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini General McArthur´a şöyle anlatmıştı.
    "Versay antlaşması,1.dünya savaşı´na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı.Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi.Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi,sadece bir ateşkesten ibarettir.Avrupa´nın geleceği Almanya´nın alacağı tavra bağlıdır."
    General McArthur´a göre,savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk,Almanya´nın ancak Amerika´nın savaşa katılması ile yenileceğini ifade etmiştir.
    Atatürk hayatının sonlarına doğruda şöyle diyordu ;
    "Bir dünya savaşı yakındır.Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir."
    ATATÜRK, Mussolini hakkında da şu görüşlerini açıklamıştı ;
    Mussolini bir maceraperesttir.Milletini bir uçuruma sürüklemektedir.Her tarafa saldırıyor.Bu adam yüzünden,çok şımarmış olan bu millete dersini vermeyi çok isterdim.,lakin yakında bir küçük millet onlara layık olduğu dersi verecektir.Ve şunuda hatırlatırım ki,bir gün gelecek,Mussolini´yi kendi milleti linç edecektir."
    Bu görüşleri aynen gerçekleşmiştir.



    ATATÜRK´ÜN RÜYASI :
    Atatürk´ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey´den öğrenmekteyiz,
    "Mustafa Kemal ,Ankara´ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü.Ertesi gün bana şöyle anlattı. ;
    "Reşit Bey,rüyamda bana ´Paşam ,ınönü´den ne haber?´diye sordunuz.Bende ´vaziyet kritiktir´ cevabı verdim.´Kritik nedir? Anlamadım ki!´dediniz.Bende ´Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm´ diyerek odama çekildim."
    Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz ızmir´e çıkmamıştı,ınönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu.Aradan yıllar geçti 2.ınönü savaşı´nın kritik günlerinden biriydi.Mustafa Kemal´in arabası Millet Meclisinin önünde durdu.Hemen yanına koşarak,telaş ve endişe içinde, "Paşam ,ınönü´den ne haber?" diye sordum.
    Aynen şu cevabı verdi ;
    "vaziyet kritiktir"
    O zaman ben ;
    "Kritik nedir? Anlamadım ki!" dedim.
    O da ;
    "Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm" dedikten sonra gülümsedi ve ;
    "Hani Ankara´ya geldikten sonra bir rüya görmüşdüm,hatırladın mı?"
    Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım.Gülerek ;
    "işte, rüya ayniyle vakidir.Ben ısmet´i tanırım,göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız."
    Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.ınönü savaşı´nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi...




    ATATÜRK´ÜN 1907´DE ÇıZDıĞı T.C. HARıTASI :
    Atatürk, Kurtuluş savaşından çok önce, ittihatçıların Trakya´da 1907´de yaptıkları bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti.Orada bulunanların anlattıklarına göre,o günkü Osmanlı devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, yine Atatürk´ün kuracağı Türkiye Cumhuriyeti´nin haritası olacaktı.Haritada bugünkü sınırlarımıza uymayan tek bir fark vardı ;Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü razı olmadığı Kerkük´ü de Türkiye topraklarına katmıştı.


    ATATÜRK VE "9" VE "19" Rakkamları :

    Atatürk´ün hayatında "9" rakkamının kendine özgü önemli bir yeri olmuştur.Örneğin Atatürk´ün doğum yılı olan 1881 rakkamı, "9" rakkamı ile birçok ilşkiler göstermektedir.
    1+8=9
    8+1=9
    18=2x9
    81=9x9
    18+81=99
    19x99=1881
    Atatürk´ün harb okuluna girdiği tarih : 1899
    Vatanı kurtarmak için Samsun´a ayak bastı : 19/05/1919
    Bandırma vapurunda yolcu sayısı 19 ´dur.
    ıttihat ve Terakki´nin yıllık toplantısına Trablusgarp delegesi olarak katıldı : 22/09/1909
    Sivas kongresinde Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesini kurdu : 04/09/1919
    Erzurum Mebus adaylığını kabul etti : 19/10/1919
    TBMM tarafından kendisine gazi ünvanı verildi ve Mareşalliğe terfi ettirildi : 19/09/1921
    Atatürk 19.yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.
    Atatürk 19.yüzyılın bitmesine 19 yıl kala doğmuştur.
    Atatürk´ün ilk askeri görevi, 19.Kolordu Komutanlığıdır.
    Mustafa Kemal Atatürk : 19 harften oluşmaktadır.
    Mustafa Kemal Atatürk´ün nüfus cüzdanının numarası da 993814-B idi.
    Bu sayı dizisindeki 938 rakkamı öldüğü yılı hatırlatmakta geriye kalan 9 ve 14 rakkamı da ölüm saatinin yakın bir benzeridir.
    "Ne mutlu Türküm diyene" =19
    "ıstikbal göklerdedir" =19
    I'm back...

  2. #2
    Nesil
    2006
    Yer
    Okul
    Yaş
    33
    Mesajlar
    659

    Default

    Çok güzel paylaşım, sağol

  3. #3
    Nesil
    2006
    Yer
    Karşıyaka 35½
    Yaş
    37
    Mesajlar
    8,683

    Default

    Misak-ı Milli; Musul, Kerkük ve Batum Atatürk'in çizdiği haritada vardı. Şartlar o zaman buralardan vazgeçmemizi sağladı.

    Atatürk'in ileri görüşlülüğünü zaten kimse inkar edemez, teşekkürler paylaşım için Mustafa...
    "YÜCE ATATÜRK"

  4. #4
    Nesil
    2006
    Yer
    Aşk-ı Şehir
    Yaş
    33
    Mesajlar
    3,285

    Default

    lafımı olur Serkan abi
    I'm back...

  5. #5

    Default

    Mustafa yine gzl bir çalışma... Sağol...

    Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ün bilgeliğini bir kez daha gördük...

  6. #6
    Nesil
    2006
    Yer
    Aşk-ı Şehir
    Yaş
    33
    Mesajlar
    3,285

    Default

    Yine Atatürk'ün önsezisinden bir örnek

    ATATÜRK´ÜN ÖNSEZİLERİ :

    "Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitisiniz..."
    Prof.Dr.Afet ınan "Atatürk hakkında hatıra ve belgeler" adlı kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 ocak 1936 Perşembe günü, dil ve tarih coğrafya fakültesi´nin açılış dersinde okuması için afet ınan´a :
    "tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır.Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz." diyerek yazıyı verir.
    Buna karşılık Afet ınan :
    "Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemiyeceğimi" kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi :
    "Bunlar bir gün olacaktır...Görürsünüz,işitirsiniz..."
    30 yıl sonra :
    Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden,01 ocak 1966´ da şöyle bir haber yayımlandı :
    "Venedik´in Saint Georges Adası´ndaki Benedictis Manastırı Labratuvarları´nda, manastır rahiplerinden Pellegrio´ nun yönetiminde,seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır.ıtalya ıçişleri Bakanlığı,1962 ´de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir.Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır.Saint Georges Adası´ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak,elektronik araçlar üretmeye çalışmakjtadırlar.Bilim adamları özellikle Demosten,Pitagor ve Jul Sezar´ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar."
    Haberin sonunda ise daha açıklayıcı bilgilerin şu anda verilemeyeceğinden bahsediliyordu.
    I'm back...

  7. #7
    Nesil
    2006
    Yer
    İstanbul
    Mesajlar
    212

    Default

    Listeye benide yazarsanız sevinirim.Yakında özel ve güzel resimler koyucam.

  8. #8
    Nesil
    2006
    Yer
    Aşk-ı Şehir
    Yaş
    33
    Mesajlar
    3,285

    Default

    Quote Originally Posted by inorax View Post
    Listeye benide yazarsanız sevinirim.Yakında özel ve güzel resimler koyucam.
    bende sevinirim ama ben resim değil yazı koyarım
    I'm back...

  9. #9
    Nesil
    2006
    Yer
    İstanbul
    Mesajlar
    212

    Default

    SÖYLEDİĞİM GİBİ ÖZEL RESİMLER... (tüfekli bsaton resmi hariç anıtkabirde var çünkü )








    .
    .
    .
    Birleştirilen Mesaj:
    Atamızın manevi kızı nebilenin düğününden...


  10. #10
    Nesil
    2006
    Yer
    -
    Mesajlar
    2,192

    Default

    inorax bunları ilkkez görüyom çok güzeller.

  11. #11
    Nesil
    2006
    Yer
    Aşk-ı Şehir
    Yaş
    33
    Mesajlar
    3,285

    Default

    işte Atatürk'ün kehanetleri

    not:Alıntıdır





    Atatürk'ün Kehanetleri

    ATATÜRK GELECEĞİ Mİ GÖRÜYORDU?

    Bazı bilim adamlarına göre geleceği görme yeteneğinin merkezi,diansefal dediğimiz ve sempatik sinir sisteminin birleştiği beyin merkezidir.Bu sinir sistemi,Merkezi Sinir Sistemi denilen ve vücut hareketleri yani bilinçli hareketleri kontrol eden sinir sisteminden büsbütün başkadır.Bilginlere göre ,Diansefal,beynin en eski ,yani atalarımızda ilk olarak gelişen beyin kısmıdır.Belki de tarihten önemli insanın içgüdüleri ile hareket etmesini temin eden altıncı his,beynin bu merkezindeydi.Bugünkü hayatımızda merkezi sinir sistemimizin faaliyeti o kadar fazlaydı ki,”diansefal” altıncı his ortaya çıkarmıyor.Ancak belli sayıdaki kişilerde kendisini gösterebiliyor.Gelecekten haber alabilmek için yetenekler ise daha ender ortaya çıkıyor.Bu görüş doğruya,Atatürk ,Cayce,Messin gibi duyarlı kişilerde beynin bu bölümünü daha faal olduğu düşünülebilir. Beynin bu bölümünün altıncı his ile irtibatı tama olarak nedir? Atatürk’ün yaşamında “geleceği görme” gücünün kanıtları bulunmaktadır.En basit örnek Kurtuluş Savaşı’nda görülmüştür zaten. Örneğin Muhiddin Arabi’nin gelecekle ilgili yazdığı kitabında,büyük ihtimalle Atatürk’ü kastettiği anlaşılmaktadır:
    “Devleti Aliyye yıkılacak.Batıdan uzun boylu,mavi gözlü bir adam gelecek.
    Baktığı zaman karşısındaki insanı eritecek.Serbest Fırka kuracak.
    Adına da Serbest Cumhuriyet denilecek.
    Dünyaya milletini tanıtacak ve 15 sene hükümdarlık sürecek”

    ESRARENGİZ HİNTLİ MİHRACE ‘NİN SIRRI HALA ÇÖZÜLEMEDİ…

    Bilindiği gibi Hint halkı,Kurtuluş Savaşı’nda,Atatürk’ü ve Türk halkını yalnız bırakmamış ve maddi-manevi olarak ,Türk halkının yanında yer almışlardı. Kurtuluş Savaşı'ndan yıllar sonra ,1929 yılında,Bir Hintli Mihrace,Atatürk’ü Pera Palas’taki(ayrıntılı bilgi için medya yorumlarına bakabilirsiniz) 101 no’lu odasında ziyaret etmeye gelmişti…

    Ne amaçla ziyaret ettiği bilinmemesiyle birlikte bir başka nokta da,Mihrace’nin kim olduğudur.Mihrace’nin ,Atatürk’e sunduğu hediyenin kendisinde de bir sır gizliydi… Bu hediye altın sırmalı Hint işi bir ipek seccadeydi.

    Seccadenin üzerindeki desende,bir şamdanın asılı olduğu bir düz kemeri;her iki yanında birer güvercini bulunan,beş kubbeli bir diğer kemerin çevrildiği görülüyordu.Bordür motifi,fillerden oluşuyordu. Desenin en ilginç unsuru ise,her iki kemerin arasındaki,dal kıvrımı ve gül motifleriyle süslü boşlukta yer alan romen rakamlı bir saat kadranıydı: Bu saat 09.08’i gösteriyordu. Seccade halen Perapalas’da bulunmaktadır.

    BULGAR IVAN MANELOF’A SÖYLEDİĞİ KEHANETLER…

    Mustafa Kemal başından beri Türk Milleti’nin yaşadığı zor koşullardan sıyırıp çıkaracağını biliyordu.1906’da Bulgar Ivan Manelof ile Selanik’de yaptığı konuşmalardır:

    “Bir gün gelecek,ben,hayal olarak kabul ettiğiniz bu inkilapları başaracağım.Mensup olduğum Türk Milleti bana inanacaktır. Düşündüklerim demogoji mahsülü değildir.Bu millet gerçeği görünce arkasından yürür.Saltanat ortadan kalkacaktır.Devlet mütecanis(tek çeşit) bir unsura dayanamayacaktır.Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır.Batı medeniyetine döneceğiz.Batı medeniyetine girmemize engel olan yazıyı atarak,Latin kökünden alfabe seçilecektir.Kadın ve erkek arasındaki farklar kalkacaktır.Emin olunuz ki hepsi bir bir olacaktır…”

    Atatürk bu konuşmayı yaptığı sırada Abdülhamit ülkenin tek hakimiydi.Ve padişahlık kuvvetli ve kutsal bir kurumdu.

    ÖNCEDEN YAPILAN BİR UYARI AMA….

    Çanakkale Savaş sırasında Mustafa Kemal Nablus Karargahı ‘nda ikinci defa 7 nci Kolordu Kumandanı olduğu yıllarda yaşanan bu olayı kendisi daha sonra şöyle anlatmıştır:

    -“Bir gün Erkanı Harbiye Reisi bana o günkü raporlarını okudu.Basit raporlardı,her zamanki gibi…Yalnız bu raporlarlar içinde bir nokta dikkatimi çekti…”

    Evet görünürde hiç bir sonuç çıkartılamayacak bu rapordan Mustafa Kemal inanılmaz bir sonuç çıkartmış ve çok değil bir veya iki gün sonra İngilizler’in büyük taaruzu başlamıştır.Bundan sonrası Mustafa Kemal’in kendi ağzından:

    “Yataktan kalktım,giyindim.İş odasına girerek bir muharebe emri yazdım."
    Emirde şunlar yazıyodu:

    “Düşmam 19 Eylül akşamı taaruz edecektir.” “Sonra bu emre alınması gereken tedbirleri ilave ettim.Bu emri Grup kumandanı olan Liman Fon Sanders Paşa’ya da gönderdim. Çok hürmet ettiğim bu zat,benim raporuma gülmüş ve ‘ihtiyattan zarar gelmez” diye bana da bir şey söylemeye lüzum görmemiş”

    19 Eylül gecesi kolordu kumandanları telefon başında çağırarak verdiği emirlerin ve alınması gereken tedbirlerin yerine getirilip getirilmediğini sordu.Kendisine tüm tedbirlerin alındığı bildirildi.Ancak ne yazık ki,kolordu kumandanları da böyle bir emri ciddiye almamışlar ve gerekli hiç bir önlemi almamışlardı. Mustafa Kemal gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığını öğrenmek için bir müddet sonra telefon açtı… Olayın sonucunu yine Mustafa Kemal’den dinleyelim:

    “Ben daha telefon konuşmamı bitirmeden,düşman topçusu muharebe hattımız üzerine ateş etmeye başladı.Gece muharebe ile geçti.Benim ordumun sağ cenahındaki ordu yarıldı,esir oldu ve boş kalan cepheden geçen düşman süvarileri Leyman Fon Sanders’in karargahına bastı.Hakikat anlaşılmıştı.Fakat neye yarar…”

    DÜŞMAN DONANMASI İLE İLGİLİ KEHANETİ…

    Almanya ile birlikte,Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu her şeyini kaybetmiş durumda idi. 30 Ekim 1918’de imzaladığı Mondros mütarekesi ile Türk topraklarını kaybettiği gibi yavaş yavaş tarih sahnesinden de silinmeye başlamıştı… İstanbul’un işgal edildiği günlerde,İstanbul’a dönen Mustafa Kemal düşman zırhlılarını Dolmabahçe önünde gördüğü zaman üzüntüyle:
    “Geldikleri gibi gidecekler..”
    Daha sonrasını zaten biliyoruz.Sonuç olarak geldikleri gibi gittiler. İşin ilginç tarafı Nostradamus’un da bu konuyla ilgili bir kehanetinin bulumasıdır.”Centurien” adlı kitabdaki kehanet şu şekildedir:

    Kongre başkanını tutan devlet adamları
    İşgal kuvvetlerince sürülecek Malta’ya
    Girilmiş İstanbul’a alınmış Rodos Adası
    Ama geldikleri gibi gidecekler

    4 Eylül 1919’da hatırlanacağı gibi Sivas Kongresi toplanmıştı.Kongre Başkanlığı’na, işgal kuvvetlerine karşı açıkça tavır alan Mustafa Kemal seçilmişti.Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk’ü destekleyen İstanbul’daki mecliste olan milletvekilleri de işgal kuvvetlerince Malta Adası’na sürgüne gönderilmişti.Bu hatırlatmanın ışığında dörtlük bir kere daha okunursa ,durum daha iyi anlaşılacaktır.

    MUSTAFA SAGİR’İN CASUS OLDUĞUNU İLK KONUŞMADA BİLMESİ…

    16 MART 1920’de İstanbul’un işgal edilmesi üzerine ,Kemalettin Sami Paşa Anadolu’ya Geçerken gemide bir Hintli ile tanışır.Bu adam Mustafa Sağır’dir. Milli Harekete yardım için Hint müslümanlarını’nın kendisini gönderdiklerini söyler.Böylelikle paşayı etkilemiştir.Ankara’ya telgraf çeken Sami Paşa,Mustafa Sagir’e ilgi gösterilmesini ister.Bir süre sonra Sami Paşa Atatürk’e Hintliyi anlatır ve görüşmesini rica eder.Ertesi gün Atatürk ,Mustafa Sagir’i kabul eder. Bu görüşme uzun sürer.Hintli gönderilir.İki paşa yalnız kalınca Atatürk:
    “Bana bak Kemal bu adam casus!…” der Sami paşa:”Aman paşam siz de çok şüphecisiniz” diyerek Atatürk’e inanmaz. Atatürk konuşmayı keserek yaveri Hayati Bey’i çağırır ve şu emri verir:

    -“Bu Hintli İngiliz Casusu olacak..Kendisini takip etsinler.Mektuplarını da sansürde çok dikkatli okusunlar...”

    Bundan sonra mektuplar o zamanlar kimya hocası olan Avni Refik Bey’e verilir.Bir iki tecrübeden sonra gizli yazılar bulunur.Mustafa Sagir yakalanarak suçu itiraf ettirilir ve idam edilir.

    GÖZLE GÖRÜLMEYEN YERİ BİLMESİ….

    Sakarya Savaşı’ndan sonra bir subay cepheden alınan bilgileri Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e okuyordu.Kağıttaki notta cephe komutanlarından biri ,Seyit Gazi’nin kuzey-doğu tarafında bir düşman fırkasının göründüğünden bahsediyordu… Bunun üzerinde Mustafa Kemal kaşlarını çatarak:
    “ Hayır!..Orada düşman yoktur..İyi baksınlar..”
    Subay öğle yemeğinde geri geldi.Biraz da sıkılarak: -
    “Haber aldım komutanım.Bahsedilen yerde düşman yoktur.”


    BU KEHANETİNE DÜŞMAN GÜÇLERİ DE İNANMAMIŞTI…

    Düşman Ordusu’nu tamamıyla yoketmek amacıyla başlatılan Büyük Taaruz amacına ulaşmıştı.Ordularını korkunç sondan kurtarmak isteyecek olan itilaf devletlerinden durumu gizleme amacı güden fakat bu başarıları haber alan itilaf devletleri kendisinden görüşmek üzere randevu istedikleri zaman.ATATÜRK elçilere:
    “Sizinle 9 Eylül 1922 Nif(Kemalpaşa) kasabasında görüşebilirim.”
    İşin ilginç tarafı,bu sırada Türk Orduları Nif’den çok uzakta bulunuyordu.Ve 9 Eylül’e kadar oraya çarpışarak varmak çok zor,hatta imkansız gibi görülmekteydi.Çünkü bu bir savaştı.Yani kesin tarih verilmesi norma şartlarda hiç bir şekilde mümkün değildi.Savaş sırasında neler olabileceğini kim önceden kestirebilirdi ki? Aradan 10 gün geçti.Bu olayı daha sonra ünlü Nutku’nda kaleme alarak şöyle demiştir:
    “Dediğim gün Nif’te idim.Fakat benden randevu isteyenler orada yoktu…”

    BAŞKENT ANKARA

    Atatürk’ün Ankara’yı Başkent yapmasının ardındaki sebep hayli ilginçti: -

    “Ben Türk’ün imkansızı imkan haline getiren kudretini bütün dünyaya göstermek için Ankara’yı istedimBir gün gelecek şu çorak tarlalar yeşil ağaçların çevirdiği villalar arasından uzanan yeşil sahalar,asfaltlar ve binalarla bezenecek.Hem bunu hepimiz göreceğiz,yakında olacak…”

    Ankara 13 Ekim’de başkent oldu.Bazı Batılı devletler Ankara’nın nüfusu ve kırsallığı yüzünden büyükelçi göndermeyeceklerini açıklamalarına rağmen karar değişmedi.

    RADYO VE SİNEMA HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ

    Atatürk’ün radyo ve sinema hakkındaki sözleri onun “ileri görüşlü”lüğünü bir kez daha kanıtlıyor. -

    “Sinema,gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır.Şimdi bize basit bir eğlence gibi gelen eğlence olan radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir.Japonya’daki kadın,Amerika’daki zenci,Eskimo’nun ne dediğini anlayacaktır.Tek ve birleşik bir dünyayı hazırlamak bakımından sinema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler açan matbaa,barut,Amerika’nın keşfi gibi olaylar oyuncak nispetinde kalacaktır.”

    Bu sözler radyonun emekleme,sinemada ise yeni yeni çalışmalar yapıldığı bir dönemde ifade edilmiştir. Bir diğer önemli nokta ise “Tek ve Birleşik Dünya “ düzeninden bahsetmesidir.Bana kalırsa herkesin İnternet’i tanıması bu olayı kavraması için bile yeterlidir.

    İTALYANLARIN HABEŞİSTANA SALDIRMASI.KİM BİLEBİLİRDİ Kİ?

    Bu olayı aktaran Atatürk’ün yakın arkadaşı Münir Hayri Egeli’dir.Egeli’nin ağzından naklediliyorum: Habeşistan Savaşı başlamadan önce İtalya’nın Rodos’a askeri harekatta bulunduğu günlerdi…Bir akşam Atatürk’ün sofrasına davet edilenler onu balkonda gezinirken buldular.Atatürk:”Tevfik Rüştü” nerde?” Diye sordu.Ankara Palas’da bazı sefirlere ziyaret veriyorlar,dediler. Daha sonra hep birlikte davetin verildiği Ankara Palas’a gidildi. Atatürk Arnavutluk Elçisi Asaf Bey’in yakınında giriş ve çıkış kapısını iyi görebileceği bir yere oturdu. Atatürk:
    ”Asaf Bey,gazetelerde bir takım resimler görüyorum.Arnavutluk’da operet mi oynanıyor?”.
    Bu sözleri ile Kral Zogo’nun sorguçlu resimlerini kastettiğini anlayan elçi şaşırıyor…Atatürk devam ediyor: -
    “Cumhuriyet’de ne zarar görüldü ki,krallık ilan edildi.Hem takip edilen politika tehlikelidir.İtalya’nın Arnavutluk’u Balkanlar’da bir basamak yapması muhtemeldir.”

    Müdahaleye kalkan İtalyan sefirine Ata:

    “Haber aldığımıza göre Roma’da bazı öğrenciler elçilik önünde gösteri yaparak Antalya’tı istemişler.Antalya sigara paketi midir ki sefir cebinden çıkarıp versin.Antalya buradadır.Buyurun alın.Hem benim bir teklifim var.Hakikaten böyle bir şey düşünüyorsa,Musolini’ye müdahale edelim.Antalya’ya asker çıkarsın.Bütün ihracaat tamam olunca harp ederiz.Mağlup eden hakkına razı olur.”

    Bu sözleri duyan İtalyan elçisi atılıyor:”Bu bir harp ilanı mıdır?”

    Atatürk:
    ”Hayır ben burada bir fert olarak konuşuyorum.Türkiye de harp ancak Türkiye Büyük Millet Meclis’nin yetkileri içindedir.”
    Bu durum üzerine Başbakan İsmet Paşa’ya haber verilir telefonla.Ve Ankara Palas’a çağrılır. Atatürk bunu haber alınca:
    “Hükümet geliyor,biz gidelim” der. Çankaya’ya döndüğü zaman şunları söyler:
    “İtalya ile harp tehlikesi yoktur.Rodos’a yapılan hareket Habeşistan’a yönelecektir.”

    O yıllarda İtalya’daki faşist yönetim kendine yeni sömürgeler arıyordu.Avrupa gazetelerinde zaman zaman İtalya’nın Rodos Adası’na yakın Anadolu topraklarını işgale hazırlandığına ilişkin haberler yayınlanıyordu.Türk hükümeti de her ihtimale karşı bütün tedbiri almıştı.Ancak Atatürk’ün söylediği yine gerçekleşti ve İtalya Türkiye yerine Habeşistan’a saldırdı.

    RUSYA’NIN GELECEĞİ

    Kurtuluş Savaşı sırasında en büyük desteği Rusya’dan alan Mustafa Kemal,savaş sonrasında ise ilişkileri belli bir düzeyde sürdürüyordu.Çünkü Lenin’den sonra iktidarı ele geçiren Stalin Rusya’yı keyfi bir şekilde yönetiyordu… 1936 yılında Atatürk her zamanki gibi Çankaya’daki akşam yemeklerinde ülkenin sorunlarını konuşurken,masadakiler sık sık Paşam,Ruslar şöyle ileri adımlar atıyor,ekonomide,sanayide,askeri alanda şöyle başarılı oluyorlar diye anlatıyordu. Atatürk’ün bunun üzerine yemeği bırakıp masanın üzerindeki içinde meyvelerin bulunduğu tabağı alıyor ve yere atacakmış gibi yapıyor.Masadakilere :
    ”Eğer bunu yere bıraksam kaç parça olur?” diye soruyor. “40 parça olurdu Paşam”diyorlar. “Hayır..” diyor Atatürk,soruyu yine tekrar ediyorlar,aynı cevabı alıyor.Bunun üzerine "Bilemediniz…” diyor. Ve devam ediyor:

    “Biraz sabredin…Yurtta Sulh,Cihan’da Sulha sarılın.Çünkü 60 yıl sonra Rusya 60 parça olucak.Bu nesil Bolşevik ihtilali yaptı.Kan kussa,kızılcık yedim der.Oğulları da babalarının istikametinde gider.Ama ondan sonraki nesil Rusya’yı 60 parçadan böler…”

    Bu sözler 1936 yıllarını şöyle bir hatırlayalım..Henüz daha II.Dünya Savaşı çıkmamış ve Rusya büyük bir güç olmamışken,bu söz söylenmiştir.Anlattığı şeyler 64 yıl sonra gerçekleşmiştir.Atatürk devam etmiştir: -
    “Bu gün Sovyetler Birliği dostumuzdur,komşumuzdur,müttefikimizdir.Bu dostluğa ihtiyacımız vardır.Fakat,yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez.Tıpkı Osmanlı gibi,tıpkı Avusturya Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir,ufalanabilir.Bu gün Rusya’nın elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler.Dünya yeni dengeye ulaşabilir.İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir.Bizim,bu dostumuzun idaresinde dili bir,inancı bir,özü bir kardeşlerimiz vardır.Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız.Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir.Hazırlanmak lazımdır.Milletler buna nasıl hazırlanır?Manevi köprüleri sağlam tutarak..Dil bir köprüdür.İnanç bir köprüdür.Tarih bir köprüdür.Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz.Onların bize yaklaşmasını beklemeliyiz,bizim onlara yaklaşmamız gerekliliğidir.Rusya bir gün dağılacaktır.O zaman Türkiye onlar için örnek bir ülke olacaktır.”diyen Atatürk :
    ”Türkiye 21 nci Yüzyılı şekillendiren Avrasya için bir kilit ülke konumundadır.Onlar bizi örnek alacaklardır.” diye görüşünü bildiriyor. Atatürk’ün ileri görüşünü 1999 yılından 2000 yılına girerken gözlem yapan ve gazeteleri televizyonları yani kısacası dünyayı takip eden herkes şu an bile anlayabilir.

    AVRUPA BİRLİĞİNİN KURULUCAĞINI BİLİYORDU…

    Atatürk dış politikaya da önem verilmesini çok iyi biliyordu.Türkiye’nin komşularında meydana gelebilecek olaylardan etkilenebileceğini savunan Atatürk bir akşam Çankaya Köşkü’nde çocukluk ve mahalle arkadaşı Asaf İlbay’ın da aralarında bulunduğu dostlarına dış siyaset hakkında şunları anlatır: -

    “Bir Balkan Birliği’ne lüzum vardır.Beni bırakınız ki fırkamın lideri olarak Balkanlar’da bir seyahat yapayım.Balkan devlet adamlarıyla konuşayım ve efkarı umumiyeyi hazırlayayım.Dünyanın ufuklarında kara bulutlar görüyorum.Balkan Birliği kurulabilirse,bir Avrupa Birliği’ne yol açılabilir.Batı devletleri de er geç birleşmiş olacaklardır."

    Avrupa Birliği düşüncesi ilk olarak ancak II.Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkabilmiştir.1960’ların başında Batı ülkeleri tarafından üzerinde konuşulmaya başlanmış olan bu düşünce,1980’lere gelindiğinde ancak genişlemeye başlayabilmiştir. Oysa ki,Atatürk bakışlarını bir noktada yoğunlaştırarak dalgın bir halde ısrarla şunları şunları söylüyordu:

    “..Evet,bir Balkan Birliği ve sonra da Batı Devletleri Birliği beşeriyeti ve ulusları,görünür görünmez felaketlerden koruyabilir.Yoksa insanlığın başına gelecek sefalet ve ıstıraplara ölçü yoktur.Dünya bir uçurama doğru gidiyor…”


    UÇAKLARLA İLGİLİ KEHANETİ

    Atatürk uçakların henüz daha bırakın savaşlarda kullanılmasını normal günlerde bile kullanılmadığını ve birçok kimse için ölüm kutusundan başka bir şey olmayan günlerde ,Fransa’da Abidin Daver’e söylediği uçaklarla ilgili şöyle demiştir:
    “Teyyareler gün gelecek savaşlarda önemli roller oynayacaktır.”
    1908 yılında söylenen bu söz ,Abidin Daver’in hiç aklına yatmadığını itiraf etmiştir.Çünkü o yıllarda uçağı savaşta kullanılması akıllarda dahi yok gibi bir şeydi.

    ANNESİNİN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ GÖRDÜĞÜ RÜYA…

    Zübeyde Hanım rahatsızlığı artığından Uşşakizadeler ‘in evinde oğluna hasret vefat eder.Ancak bu haber Paşa’ya nasıl haber vereceklerini düşünüyorlardı. Annesinin ölümünden habersiz olan Mustafa Kemal ,aynı saatlerde trenle çıktığı Yurt gezisinde uyumaktaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde gördüğü kabus gibi rüya yüzünden kan ter içinde uyanır..Bir sigara yakar ve zile basarak kompartımanındaki hizmetine bakan Ali Çavuş’u çağırıp: -“Gördüğüm rüya canımı sıktı…”der. Ali Çavuş :

    ”Hayırdır Paşam” deyince Atatürk de rüyasını anlatır: -“Pek hayır olacağa benzemiyor.Kırlık bir yerdeymişiz.Her taraf yeşillik.Birden bire sel geliyor,annemi alıp götürüyor.Endişe ediyorum.Yaverlere söyle,İzmir’e telgraf çekip annemin sağlık durumunu sorsunlar…”
    Acı haber tez gelir derler…Kısa bir süre sonra Yaver Salih’in yolladığı şifreli telgraf le gelir.Atatürk telgrafın şifreli olduğunu derhal anlayarak: -“Annem öldü mü?” Ali Çavuş üzgün bir şekilde telgrafı uzatır: -
    “Başınız sağ olsun Paşam.” Gözleri yaşla dolan Atatürk :
    “Bana malum oldu..Bana malum oldu…Bunun kabusunu gördüm ben..Anam..Zavallı çilekeş anam..Benim anam öldü başka analar sağ olsun..”
    diyerek koltuğuna çöker. Vatan hizmetinin zorunluluğu yüzünden annesinin cenaze törenine katılamaz.

    Bunlar ve bundan daha fazlası kehanet Atatürk’ün düşüncelerinde belirmiştir.Daha sonra bunları çeşitli olaylardan sonra dile getirerek parapsikolojik yeteneğini görmemize neden oluyor.Daha fazla bilgilenmek için Gazeteci Ali Bektan’ın 18 yıllık alın teriyle çıkardığı “ATATÜRK’ÜN KEHANETLERİ” adlı kitabını alabilirsiniz.Gerçekten bizim için bir “Kader” diyebileceğimiz Atatürk sözleri,fikirleri ve düşüncerini TÜRK HALKINA her zaman önüne sunmuştur.Bize düşen böyle bir kişiliğe sahip olduğumuzla övünmek yerine,bize kalan mirasları olan ülkemiz ve düşüncelerini geliştirip yeni neslin çocuklarına “net bir “ TÜRKİYE bırakmak için çalışmamız gerekecektir. Durumumuzu özetlersek :

    Bilginin efendisi olmak için Çalışmanın kölesi olmak lazımdır
    I'm back...

  12. #12

    Default

    EmRe bu gzl resimler için teşekkürler...

    Mustafa bu gzl yazı için teşekkürler...

  13. #13
    Nesil
    2006
    Yer
    Aşk-ı Şehir
    Yaş
    33
    Mesajlar
    3,285

    Default

    YENİLSEYDİK SORUMLU BEN OLACAKTIM

    Bir aralık konu İstiklâl Savaşı'na geldi. Dikkat ettim, Binbaşılar dahil her komutanın hangi birliğe komuta ettiğini, nerede bulunduğunu, -bir gün önce olmuş gibi- hatırlıyordu. O savaş ki araç, gereç, personel kıtlığı bugün güç tasavvur edilirdi. Tümenlere binbaşılar, Kolordulara yarbaylar komuta ediyordu! Fakat, bu kadro canını dişine takmış bir ekipti. Var olmak ya da olmamak bu savaşın sonucuna bağlıydı. 30 Ağustos bu ruh haletinin eseriydi. Böyle bir dramı, hem yazarı, hem baş aktörünün ağzından dinlemek müstesna bir mutluluktu. O anılar Ata'yı coşturdukça coşturuyordu. Anlatmalarında abartma yoktu. Ama bu anlatış öylesine canlı, öylesine plastikti ki, hepimiz heyecandan heyecana sürükleniyorduk. Anlatışlarını şöyle bağladı:
    - İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.

    Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk. Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı. Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:
    - Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı.

    Bu belagat karşısında gözyaşımı tutamadım. Tarihin, zaferleri kendine maleden, yenilgileri ise maiyetine yükleyen sahte kahramanlarını hatırladım.

    Ord. Prof. Sadi IRMAK

    Kaynak: Sadi Irmak, Ord Prof. - Atatürk'ten Anılar, 1978






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    YANINA ALDIĞI İLK ER

    O, Samsun'a çıktığı zaman, üstü başı yırtık, postalları patlamış, silahsız bir er gördü. Yüzünün rengi bakıra dönmüş, yağlan eriyip kemik ve sinir kalmış bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:
    - Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?
    Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.
    - Söyle niçin ağlıyorsun?
    İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
    - Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:
    - Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!
    Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.

    Burhan Cahit MORKAYA






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    İNANMAYANLAR DA HAKLIYDILAR

    Mustafa Kemal realist bir liderdi. Lekelemelerin politika kadrosunu nasıl daraltacağını ve kendisini bir avuç partizan takımı elinde bırakacağını düşünerek, açıkça bir suç işlemiş olanlar dışında yalnız kişisel değerlere saygı gösterdi. Sicil yoklamalarına rağbet etmedi. Bir gün bana:
    - Kuva-yı Milliye'ye inanmayanlar da inananlar kadar haklı idiler, demişti.

    Falih Rıfkı ATAY

    Kaynak: Falif Rıfkı Atay - Mustafa Kemal, Mütareke Defteri, 1955






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

    Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, Muzaffer Generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.
    - Binbaşı mısınız?
    - Hayır.
    - Albay mı?
    - Hayır.
    - Korgeneral mi?
    - Hayır.
    - Peki nesiniz?
    - Ben Mareşal ve Türk Orduları Başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:
    - Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

    General SHERRIL

    Kaynak: General Sherril - Atatürk Nezdinde Bir Yıl Elçilik, 1935






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    İZMİR SUİKASTI

    İzmir'de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
    - "Ziya Hurşit'in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
    - Sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin, öyle mi?
    - Evet, dedi. Ben yine sordum:
    - Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?
    - Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
    - Sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun?
    - Hayır.
    - O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
    - Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
    O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
    - Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim.

    Herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı.

    Yahya Galip KARGI

    Kaynak: Yücel Dergisi, 1948






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    MUTSUZ LİDER

    Bir akşam sofrasının hararetli bir döneminde Mustafa Kemal, kişisel özgürlüğünün birçok bölümlerinden yoksun bırakılması acısını hüzün dolu sözlerle şöyle anlattı:

    - "Şimdi siz buradan ayrılır, istediğiniz yerde gezer dolaşırsınız. Benim gözümde bunun ne büyük mutluluk olduğunu bilemezsiniz. Halime bakın, sahip olduğunuz bu özgürlükten yoksunum, cumhurbaşkanıyım ama köşeye atılmış ve özgürlüğü sınırlı bir insanım. Bütün eğlencem, akşamları soframa topladığım arkadaşlara ayrılmıştır. Haydi şimdi buradan ayrılıp bol bol dolaşın, istediğiniz yerlere girip çıkın, arzu ettiğiniz gibi eğlenin. Ben de bunun hayaliyle avunurum." dedi.

    O akşam hepimiz masadan erken ayrıldık.

    Damar ARIKOĞLU
    Kaynak: Damar Arıkoğlu - Hatıralar, 1961






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    ASKERLE GÜREŞ

    Bir gezisinde, Kolordu binasının kapısında aslan yapılı bir Mehmetçik gördü. Çağırdı ve güler yüzle sordu:
    - Sen güreş bilir misin?

    Yanındakilerden en kuvvetli görünenlerle Mehmetçiği güreştirdi. Genç asker her zaman üstün geliyordu. Çok neşelendi, ayağa fırladı.

    Ceketini çıkarıp Mehmet'e ense tuttu:
    - Haydi, bir de benimle güreş!

    Katıksız ve temiz Anadolu çocuğu Ata'sının yüzüne hayranlıkla baktı:
    - "Atam," dedi. "Senin sırtını yedi düvel yere getiremedi. Bir Mehmet mi bu işi başarır?"

    Gözleri doldu ve ağlamamak için gülmeye çalıştı.

    Tahsin UZER

    Kaynak: Millet Dergisi, 1946






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    ABDÜLHAMİD

    1937 yılında idi. Yaz aylarından biri. Doğrudan doğruya kendi kontrolündeki bir gazetede "Makedonya" adlı bir eserim tefrika ediliyordu. Bir akşam üstü Başyaver Celâl (Üner) Bey beni telefonla aradı. Dolmabahçe Sarayı'na davet edildim. Ve Saraya gidince de, hemen hiç bekletilmeden, üst kata çıkarıldım. Bir kapı açıldı, kendimi Büyük Adamın karşısında buldum. Saygılarımı bildirince, belli bir iki nezaket cümlesi ile beni okşadı. Sonra:
    - Yazını okuyorum, dedi. Hürriyetin ilân edildiği zaman küçük bir çocuk olman lâzım. Fakat kutlarım, o günleri iyi canlandırıyorsun. Yalnız Abdülhamid'i hiç sevmediğin belli.

    Biraz durdu. Elindeki bir renkli kalemi, önünde açık duran kalın ciltli bir Fransızca kitaba dikine vurarak düşünür gibi oldu. Ben susuyordum. Bu hal bir iki dakika devam etti. Sonra birdenbire şu sözler çıktı ağzından:
    - Sevme Abdülhamid'i! Yine de sevme! Fakat sakın anısına hakaret edeyim deme. Senin kuşağın biraz daha ölçülü kararlar vermeye alışmalı. Bak çocuk! Kişisel kanımı kısaca söyleyeyim: Tecrübe göstermiştir ki, toprakları üstünde yaşayan insanların çoğunun durumu kuşkulu ve sınırları yalnız düşmanlarla çevrili bir büyük devlette, Abdülhamid'in yönetimi büyük hoşgörüdür. Hele bu yönetim on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında uygulanmış olursa...

    Bunun üzerine ayrılmama müsaade buyurmuşlardı. Saygılarımı tekrarlayarak huzurundan uzaklaştım.

    Nizamettin Nazif TEPEDELENLİOĞLU

    Kaynak: Hürriyet Gazetesi, 31.07.1958

    Not : mythief ; Böyle fikre sahip bir insanın eli öpülmezde kimim öpülür...






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI

    Hastalığının ilerlemiş zamanında:
    "Hatta bir gün, bizim önümüzde bazı siyasi sorunlara değinip Romanya' da yapılan hükümet değişmesinden söz ederken, bir patriğin işbaşına gelmiş olmasından hayret duyduğumu söyledim. Bu nedenle İkinci Dünya Savaşı'nın da yaklaşmakta olduğunu anıştırarak dedi ki:
    - "Bir savaş çıktığı takdirde, kanımca yansız kalmalıyız. O zaman birçok fırtınalar kopacak. Devlet gemisini gayet ustaca yöneterek işin içinden sıyrılmaya çalışılmalıdır." dedi.

    Prof. Dr. Nihat Reşat BELGER

    Kaynak: Nihat Reşat Belger - Atatürk'ün Hastalığı






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    YANINA ALDIĞI İLK ER

    Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa'ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kütlesi iskelede etrafını çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kâğıtla Atatürk'e yaklaştığı görüldü. Zayıf bir kadındı. Ata'nın yolunu keserek titrek bir sesle:
    - Beni tanıdın mı oğul? dedi... Ben sizin Selanik'te komşunuzdum. Bir oğlum var: Devlet Demir Yolları'na girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat Müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış... Ne olur bir kere de siz söyleyiniz.
    Atatürk'ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
    - Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben salık verdiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...
    Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçercesine dolu bir sesle:
    - İşte Cumhuriyetten beklediğimiz sonuç... diyordu.

    Hulusi KÖYMEN

    Kaynak: Uludağ Dergisi, 1941






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    GENELGEYLE DEVRİM OLMAZ

    1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı:
    - Depremden çok zarar gördün mü, baba? diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu:
    - Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin? İhtiyar, Kürt şivesiyle:
    - Valle Padişah bilir! dedi
    Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle:
    - Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakalım zararın ne?
    İhtiyar tekrar etti:
    - Padişah bilir!...

    Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü:
    - Siz daha devrimi yaymamışsınız! dedi
    Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi:
    - Köylere genelge yolladık Paşam, dedi. Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı:
    - Oğlum, dedi, genelgeyle devrim olamaz!..."

    Ahmet Hidayet Reel






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    KÖYLÜ MİLLETİN EFENDİSİDİR

    Bir gece beraber oturuyorduk. Yanımızda Siirt milletvekili Mahmut Soydan, şimdiki Macaristan elçimiz Ruşen Eşref Onaydın, bir de Soysallı vardı. Atatürk, ertesi günü Büyük Millet Meclisi'nde okuyacağı söylevi hazırlıyordu. Mahmut'la Ruşen Eşref not tutuyorlardı. Atatürk ara sıra bana da, "Ne dersin?" diye soruyordu. Ben ne diyebilirim? Hiç... Sonra Atatürk bana döndü ve dedi ki:

    - Bu memleketin efendisi kimdir?

    Düşündüm. Karşılığı o verdi:
    - Türk köylüsüdür, dedi. Ve devam etti:

    - Türk köylüsü "Efendi" yerine getirilmedikçe memleket ve millet yükselmez!...

    Prof. Mahmut Esat BOZKURT

    Kaynak: Tan Gazetesi, 10.11.1942






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    KAHRAMAN TÜRK KADINI

    17Mart 1923 Tarsus:

    Mustafa Kemal İstasyon'dan şehre doğru, bir süre yaya olarak yürüdü. O'nu görmek için sabahtan itibaren yolları dolduran Tarsusluların arasından neşe ile selamlar vererek, ilerledi. O sırada ansızın bir olayla karşılaştı.

    Milli Mücadele'deki çete giysili bir kadın, Atatürk'ün yolunu keserek ayağına kapandı. Gözyaşlarıyla şöyle haykırıyordu:
    - "Bastığın toprağa kurban olayım Paşam!"
    Mustafa Kemal onu yerden kaldırmak için eğilirken kulağına bu kadının Kurtuluş Savaşında cephelerde çarpışmış olan (Adile Çavuş) olduğunu fısıldadılar.

    Gözlerinden iki damla yaş düşen Mustafa Kemal, bu güneşten yüzü yanmış kadının elinden tutup ayağa kaldırdı ve ona şöyle seslendi:
    - "Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın."

    Taha TOROS






    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    GÖMÜLECEĞİ YER

    Atatürk'ün gömüleceği yer ve toprak:
    O'nun kabri Ankara'da olacaktır. Fakat bu şehrin neresinde? Çünkü O' nun en son kuvvetli isteği bir an önce Ankara'ya dönebilmekti. Biri Büyük Millet Meclisi'nden İstasyon'a inen cadde üzerindeki yuvarlak yer, diğeri Çankaya'daki yeni köşkün mermer havuzu. Bu yerler şu nedenle konuşulmuştur:
    Bir akşam Atatürk'ün etrafında toplananlar arasında, O'nun ölümlü oluşu üzerinde durulmuş ve özellikle kendisi 1926 suikast girişiminden sonra söylediği cümleyi tekrar etmişti. "Benim naçiz vücudum bir gün elbette toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." dedikten sonra "Milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın," demişti. Meclisin altındaki yuvarlak yeri ortaya atan kişiye ise, "iyi ve kalabalık bir yer, fakat ben böyle bir arzumu milletime vasiyet edemem". Ancak, gene o akşam ileri sürülen bir fikrin kendisini çok duygulandırdığını, bugün bile hatırlıyorum.
    Memleketin bütün sınır boylarından getirilecek toprak üzerinde yatmak. Recep Peker, hararetle bu fikrin sembolik savunmasını yapmıştı.

    Atatürk, böyle bir fikrin uygulanmasından ancak, ölümlü vücudu için hoşlanacağını ve gurur duyacağını anlatırken bana bakarak: "Bunu unutma!" demişti.

    Prof. Dr. Afet İNAN

    Kaynak: Ulus Gazetesi, 25.06.1950





    Sen Rahat Uyu Ata'm mı ... Hayır !!!


    -----------------------------ooOoo-----------------------------


    BENİM ADIM ATA DEĞİL

    Atatürk'ün sinirlendiği önemli bir nokta vardı. Gazetelerde, kendisine "Ata" denildiğini okudukça şöyle dedi:
    — Benim adım Ata değil, Atatürk'tür! Bazı gazeteler neden böyle yazarlar?

    Şükrü KAYA
    I'm back...

  14. #14

    Post

    - İşte büyük zafer böyle ortak bir eserdir. Şerefler de ortaktır.

    Bu alçakgönüllülük şaheseriyle konunun kapanacağını tahmin ediyorduk. Bu arada Atatürk bir duraklama yaptı. Sonra içine dönük, adeta kendisiyle konuşur gibi ilave etti:

    - Ama yenilseydik sorumluluk ortak olmayacak yalnız bana ait olacaktı.

    bu Türk askeri ağlıyordu. O'na sordu:

    - Asker ağlamaz arkadaş, sen ne ağlıyorsun?

    Er irkildi, başını kaldırdı. Bu sesi tanıyordu ve bu yüz ona yabancı değildi. Hemen doğruldu ve Anafartalar'daki Komutanını çelik yay gibi selamladı.

    - Söyle niçin ağlıyorsun?

    İç Anadolu'nun yanık yürekli çocuğu içini çekti:
    - Düşman memleketi bastı, hükümet beni terhis etti. Silahımızı elimizden aldı. Toprağıma giren düşmanı ne ile öldüreceğim? Kemal Atatürk, er'in omzuna elini koydu:

    - Üzülme çocuğum, dedi. Gel benimle!
    Ve Samsun deposunda giydirilip silahlandırarak yanına aldığı ilk er bu Mehmetçik oldu.
    İşte Tam bir Lider... Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk sizin bir evladınız olmaktan gurur duyuyorum...

    Bir kere elini öpmeyi çok isterdim...

  15. #15
    Nesil
    2006
    Yer
    Aşk-ı Şehir
    Yaş
    33
    Mesajlar
    3,285

    Default

    Alıntıdır


    ATATÜRK'ÜN MİSYONU

    Dr. Mustafa TATCI

    Büyük ulusların tarihinde, o ulusun, hatta dünyanın kaderini değiştiren kahramanlar vardır. Bunlar daha çok kriz zamanlarında ortaya çıkarlar. Büyük kahramanlar, ulusların hayatî dinamiklerini kendi benliklerinde toplayarak felâket anında yeniden doğuşun mucizesini gösterirler. Onlar, âdeta hususî bir talihle doğmuş, ulusların kaderini yüklenmiş, bu kaderi, bir "ulusal sır" gibi vicdanlarında taşıyan "misyon" sahibi büyük aksiyon adamlarıdır.
    İşte, Atatürk, son çağ Türk ve dünya tarihinde ortaya çıkmış, tarihin akışını değiştirmiş, bir devir kapatıp-açmış bir liderdir. Ve hiç mübalâğasız denilebilir ki, Atatürk, müstesna yaratılmış bir şahsiyettir.
    Türk ulusu, Atatürk'ün gerçek şahsiyetini ne kadar benimsediyse, onu toplum şuurunda ve şuuraltında bir çeşit efsane-varlık hâline de getirmiştir. Yaşarken ve ölümünden sonra milletimizin ona verdiği hüviyet, tıpkı Oğuz Kağan yahut Malazgirt kahramanı Alparslan gibi, gerçek bir insanınkinden çok, efsane bir kahramanın hüviyetidir. Bu efsane kahraman, Türk ulusunun sosyal psikolojisi bakımından ayrıca önemlidir. Dolayısıyla Atatürk, tarihimizin içinden kopup gelen "Alp" ve "Gazi" tipinin bir devamı, hatta son mükemmel örneğidir.
    Bununla beraber, objektif olarak bakılınca görülecektir ki, tarihimizin içinden kopup gelen bu efsanevî liderin arkasında, yirminci yüzyıl dünya tarihinin en önemli hadisesi, batan bir cihan imparatorluğu ve doğan yeni bir "ulusal devlet" vardır. Modern Türkiye Cumhuriyeti! İşte Atatürk'ün hayatı ve aksiyonu, Türk tarihinin bu batış ve doğuş merhaleleri arasından tarihin yeni bir şafağı gibi ortaya çıkmıştır.
    M.Kemal Atatürk, pek çok vasfı olmakla beraber, özellikle, askerî - siyasî deha ve misyonuyla dikkat çekmektedir. Onun bizzat kendisinin kaleme aldığı eseri "Nutuk" incelendiğinde, misyonu apaçık görülecektir. Nedir bunlar?
    Her şeyden önce Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ne ve yeni Türkiye'ye şekil veren, dün olduğu gibi, bugün ve yarın da Türkiye'yi yaşatan ve yaşatacak olan temel fikir ve prensiplerin sahibidir. Bu yönüyle o, doktriner bir karakter ve inkılâpçıdır. Özellikle, bir imparatorluğunenkazından modern bir toplum ve devlet yaratan Atatürk, karşımıza büyük bir komutan, devlet adamı, askerî, siyasî ve fikrî otorite olarak çıkmaktadır. Nihayet Atatürk, monarşiden cumhuriyete, yani ulusal devlet rejimine geçişi sağlayan kişidir. İşte Atatürk'ün dehası, onun bu saydığımız aksiyoner karakterinde gizlidir. Hayatını incelediğimizde, büyük önderin iki fikrî safhasının olduğu görülecektir. Bunlar, Türk İstiklâl Savaşı esnasında oluşan askerî ve siyasî fikirler safhasıyla ; Türkiye'nin ulusal ve çağdaş bir devlet hâline gelmesiyle alâkalı fikirler safhasıdır. Onun geçirmiş olduğu bu iki fikrî safha, tabiatıyla birbirini tamamlar. İstiklâl Harbi, âdeta Atatürk'ün vicdanındaki hürriyetçi, ulusal hâkimiyet anlayışını tebarüz ettirmiştir. Daha sonraki görüşleri bu temel düşüncenin üzerine inşa edilmiştir. Bir konuşmasında şöyle diyor:
    "İstiklâl Savaşı'nın çeşitli cephelerinde kazanılmış olan zaferler, Türkiye'nin çağdaş medeniyet meydanında kazanacağı zaferlerle tamamlanmadıkça Türk milletinin tam, hür ve müstakil olması mümkün değildir."(Nutuk). Türkiye'de medeniyet meselesi hâlledilmedikçe, hiçbir problemin çözülemeyeceği düşüncesi, Büyük Önder tarafından sık sık tekrar edilmiştir.
    Türk İstiklâl Savaşı, yalnız Atatürk'ün hayatında değil, Türk ulusunun da tarihinde âdeta bir mucizedir. Bu savaş, Türk'ün bütün imkânlardan ve savunma vasıtalarından mahrum bırakılsa bile, başında kendisine inanan ve kendisinin de inandığı bir lider bulunduğu takdirde nasıl bir iman, azim ve fedakârlıkla kendisini kurtaracak imkân ve vasıtaları yaratabildiğini dünyaya ispat etmiştir.
    Türk ulusunun vicdanında bulunan hürriyet, vatanseverlik ve kahramanlık duygularını çok iyi sezmiş olan M.Kemal Atatürk, İstiklâl Savaşı denen mucizeyi gerçekleştirirken kendine göre bazı yöntem ve prensipler uygulamıştır.
    Karşısında parçalanmış bir vatan, yorgun ve uçurumun kenarında bir ulus vardır. Bu ulusu harekete geçirmek için her şeyden evvel "ulusal birlik ve beraberlik" sağlanmalıdır. Ulusa dayanmadan, birlik ve beraberlik sağlanmadan, bütün maddî ve moral güçler birleştirilmeden, yaşama kabiliyetini canlı tutmadan başarılı olmak imkânsızdır. Atatürk bu görüşünü;
    "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." şeklinde dile getirmiştir. Fakat bu azim ve karar,tek başına yeterli değildir. Hâkimiyet iradesi ve kurtuluş kararı, ancak mükemmel bir organizasyon ile sağlanabilirdi. Yine bunun içindir ki, Atatürk; "Yalnız fikirler ve nümayişler (gösteriler) büyük gayeleri hiçbir zaman kurtaramaz.Bunlar ancak milletin bağrından fiilen doğan ortak kudrete dayanırsa kurtarıcı olur."(Nutuk) demektedir. İşte, "Kuvâ-yı Milliye ruhu" denilen ruh budur. Bu ruhla ulusal birlik sağlanmış, ulusal bir devletin temeli atılmıştır.
    Atatürk'ün prensiplerini dikkatli incelediğimiz zaman şu da görülecektir: Ulusal varlığı tehlikeye düşmüş bir toplum, aldatıcı ve uyuşturucu politikalarla, izmlerle yahut dış güçlere dayanarak değil, ulusal benliğimizden çıkan ve ulusun kendi egemenliğine dayanan düşüncelerle kurtarılabilir.
    Bilindiği üzere, 20. yüzyılın başında dünyada imparatorluklar çağı sona ermiş, ulusal devletler çağı başlamıştır. Ulusal devlet, meşruiyetini tek kişinin otoritesinden değil, ulusun kendisinden alan bir siyasî birliktir. Atatürk'ün kurmuş olduğu devletimizin temeli de ulustur. BüyükNutku'nda, kendisini ömrü boyunca "Millî hâkimiyetinen sadık bir kulu " (Nutuk) kabul eden büyük Önder'e göre "Hâkimiyet hiçbir mânâ,hiçbirşekilvehiçbir renkte ve rehberlikte paylaşma kabul etmez! Unvanı ne olursa olsun, hiç kimse, bu milletin mukadderatına ortak çıkamaz." Onun içindir ki, büyük felâketler ve fedakârlıklar pahasına kurtarılmış hürbir vatanda kurulacak devletin şekli Türk'ün karakterine uygun demokratik bir cumhuriyet olacaktır. Atatürk'ün "tabiî ve kaçınılmaz bir tarihî akış" dediği vakıa, sonunda saltanat ve hilâfetin de kaldırılarak, tam bağımsız "Türkiye Cumhuriyeti"nin kurulmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti demek, Türk devletinin ve ulusunun, mukadderatında yalnız kendi iradesinin hâkim olması demektir. Atatürk, bizden bu fikrinin devamını ve dolayısıyla cumhuriyetin korunmasını isteyen pek çok mesajlar vermiştir. Yine Atatürk'e göre, cumhuriyetin temel kurumu, ulusal iradenin tecelli ettiği yer olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Atatürk'ün yakınında bulunan Falih Rıfkı Atay, Cumhuriyetimizin banisini tanıtırken şu veciz sözü söyler: "Meclissiz yaşamayı aklı almayan bir yirminci asır lideri!"
    Atatürk'e göre, millî mücadele Meclis ile kazanılmış, Cumhuriyet'i Meclis kurmuş, inkılâpları da Meclis yapmıştır. Onun bizden istediği, kendisinden sonramiras bıraktığı siyasî rejimi korumak ve geliştirmektir. Ulusumuzun bekası ve saadeti için bu şarttır. Büyük "Nutuk"ta şöyle diyor;
    "Milletimizin kuvvetli, mes'ut ve istikrarlı yaşayabilmesi için devletin tamamen millî bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin iç teşkilâtımıza tamamen uyması ve dayanması lâzımdır." O, ulusal siyasetten şunu anlar;
    "Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak, varlığımızı korumakla, millet ve memleketin hakikî saadeti ve refahına çalışmak, aşırı ihtiraslar peşinde milleti oyalamamak ve ona zarar vermemek. Medenî dünyadan, medenî ve İnsanî muamele ve karşılıklı dostluk beklemektir."
    Atatürk'ün aksiyoner doktrininde en son safha, "Atatürk İnkılâpları" dediğimiz reformlar bütünüdür ki, devletimiz, kuruluşunun, varlığının ve devamının fikir ve hareket kaynağını bu reformlardan almaktadır. Bunlar; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik ve inklâpçılık başlığı altında toplanan fikrî bir zemine dayanmaktadır.
    Reformlar, lâiklikten; gerçekte bir düşünce ve zihniyet sembolü olan şapka inkılâbına kadar diğer bütün yenilikler, Türkiye'nin iki yüzyıllık uygarlık mücadelesini sonuçlandıran ve kesin hedefine yönelten çağdaş bir uygarlık sistemi teşkil eder.
    Atatürk'ün işaret ettiği bu uygarlık anlayışı, Türk ulusuna, ulusal benliğini, ulusal birliğini, ulusal karakterini kazandırma, kendisine güven duymayı öğretme, çağın teknik imkânlarından yeterince yararlanma esaslarına dayanmaktadır. Yenilik hareketlerinin özü, kurulan devleti ayakta tutacak ulusal yapıyı oluşturmaktan ibaretti. Gerçekten büyük Atatürk, bu yapıyı oluşturmuştur. Fakat o, bununla kalmıyor, gelecek nesillere başka hedefler gösteriyordu. Asıl hedefe yürüyüş, ulusal yapı inşa edildikten sonra başlayacaktı. İşte bunu büyük önder, cumhuriyetimizin on yıllık bir muhasebesi olan "Onuncu Yıl Nutku"nda veciz bir şekilde dile getirmiştir;
    "Türklüğün büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır."

    Burada kısaca özetlediğimiz fikir ve prensiplerine göre Atatürk'ün, psiko-anatomisini şöyle özetleyebiliriz: O önce bir komutan, siyasî bir deha ve nihayet ileriyi gören bir fikir adamı olarak karşımıza çıkmaktadır. Kesin bir irade, şaşmaz bir sezgi, yanılmayan bir muhakeme kudreti, sarsılmayan bir otorite ve disiplin, Atatürk'ün karakteristik vasfıdır. Bu vasıflar göz önüne alınınca derhal hükmedilir ki, Atatürk sosyolog M.Weber'in "karizmatik lider" dediği tipin en mükemmel örneğidir. Bu karizmatik lider, ömrü boyunca kendisini ulusunun içinde ve ulusuyla beraber hissetmiştir. O, savaşlardan inkılâplarına kadar ne yaptıysa, Türk ulusunu kendi içinde ve dünya karşısında haysiyetli, hür, müstakil, büyük ve modern bir ulus olarak yaşatmak için yapmıştır. Türk olmanın şuuru ve gururu, onun için her zaman tükenmez bir ilham kaynağı olmuştur.
    Şimdi bugün bize düşen, Atatürk'ün fikirlerini, şahsiyetini, doktrin ve aksiyonunu yeniden düşünmek, gafletten, tembellikten uyanıp, yeniden onun gösterdiği yolda ve hedefte kuvvetlenip, devlet ve ulusumuzun bekası, çağdaş bir seviyeye yükselmesi için azimli ve kararlı olarak çalışmaktır.
    I'm back...

  16. #16
    Nesil
    2001
    Yer
    Istanbul
    Yaş
    42
    Mesajlar
    2,816

    Default

    "Kemal'in Askerleri" isimli bu konu http://Ataturk.turkforum.net Forumdan direk alıntı yapılarak Turksportal'da kurulmuştur.

    Alper isimli kurucudan gelen mail.
    Forumunuz Atatürk kösesinde bulunan "Kemalin Askerleri" isimli toplulugun asli 17.10.2005 tarihinde Turkforum.net isimli forumda kurulmustur. Kuran ve yöneten benim. Topluluk simdiye kadar http://Ataturk.turkforum.net isimli bir Atatürk sitesi ve Çanakkale gazisi, 27. Alay komutani Bnb. Halis Bey adina Gelibolu'da bir hatira ormani gerçeklestirmistir. Bugünlerde de Usak'ta bir köy okulunda kütüphane yapmaya çalismaktadir. Giris metninden kurallarina, konu tasarimindan üst resmine kadar birebir kopyalanarak forumunuza özel bir çalismaymis gibi sunulmasi rahatsiz edicidir. Konuyla ilgilenmenizi ve Büyük Önder'in adi kullanilarak yapilan sahteciligi önlemenizi rica ederim. Saygilar
    İlgili konuya buradan ulaşabilirsiniz.

    Bu sebeple "Kemal'in Askerleri" çalışma grubunu kapatıyorum.
    Mustafa Budak
    Turksportal



    "Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır.
    Bugün yarına dünle beslenerek yol alır"
    Bertolt Brecht

  17. #17

    Default KEMAL'İN ASKERLERİ - Çalışma Odası


    Kemalizm, (bir başka deyişle Atatürkçülük) Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ulu önder Atatürk'ün ilkeleri doğrultusunda genel hatları çizilen Türkiye'ye özel ama uluslararası geçerliliği olan strateji ve genel yaşam kurallarının başlıca öğelerini de içeren bir düşünce sistemidir.

    Turksportal.net Atatürkçü Çalışma Topluluğu

    Neden "Kemal'in Askerleri" ?
    İlk bakışta sanıldığının aksine "Kemal'in Askeri" olmak, silahlı mücadeleyi temsil etmez. Gerektiğinde her Türk vatandaşı gibi eline silah almayı görev sayan "Kemal'in Askeri", aslında kendini Atatürk ilke ve devrimlerinin takipçisi, Atatürkçülük düşüncesinin sıradan bir bireyi sayar. Asıl amacı fikir mücadelesi olduğundan silahlı mücadeleyi esas kabul etmez. "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin savunucusudur.

    Bu sebeplerle "Kemal'in Askerleri" sadece mecazi bir tanımdır. Atatürk'ün askeri kimliğinin üstün vasıflarının farkındadır fakat sivil Atatürk'ün takipçisidir. Gerçek anlamıyla sonsuza dek O'nun askeri olmayı hakedenler; Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında birlikte mücadele ettiği silah arkadaşları ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin her ferdidir.


    AMAÇ:
    Bu düşünce sistemini benimseyen bireyler ülkelerine, ailelerine ve gelecek kuşaklara daha yaşanır ortamlar hazırlamayı amaç edinirler. Ülkemizin her alanında olduğu gibi adını eşsiz soyumuzdan alan Turksportal.net içinde de bu amacı benimseyen bireyler bulunmaktadır.

    Bu çalışma grubunun esas amacı bu bireyleri tek bir çatı altında buluşturmak, güncel konular ile birlikte forum içerisinde de gerçekleşen ve gelişen olayları ve kişileri değerlendirmek, Atatürk'ün ilkeleri doğrultusunda gelişmiş ülkeler seviyesinde yükselme azmiyle dolu bireylerin olaylara katılımını sağlamaktır.


    ÜYELİK:
    Genel olarak Atatürkçü olduğunu ifade eden her üyenin bu gruba katılması serbesttir. Ancak amacımızın özel durumu nedeniyle seçkin, seviyeli ve dürüst bir ortam sağlayabilme amacıyla katılımların sınırlandırılması düşünülmüştür. Bu nedenle üyelik için iki alternatif oluşturulmuştur.

    1. Üye olmayı düşünen üyeler çalışma grubunun yöneticilerinden birine özel mesaj ile ulaşarak isteklerini belirtirler. Yöneticiler tarafından isteği yapan üyenin geçmiş dönemlere ait paylaşımları, mesajları ve yorumları incelenir ve uygun görülüp görülmediği kendisine bildirilir.

    2. Daha önceki paylaşımları, mesaj ve yorumları nedeniyle çalışma grubu yöneticilerinin dikkatini çeken üyeler yöneticiler tarafından davet edilirler.

    3. Gruba katılan tüm üyeler şartları eksiksiz olarak kabul etmiş sayılırlar.

    ÜYELİKTEN ÇIKARILMA :
    Paylaşımların şekli ve içeriği nedeniyle davet alan ve/veya üye olan kullanıcılar benzer şartların zaman içinde uygunsuzluğu görülmesi halinde üyelikten çıkarılabilirler. Bu nedenle her üye bu gruba üyeliğini takiben forum içerisindeki her kategorideki paylaşımlarının seviyesine, tarzına dikkat etmek zorundadırlar.

    ÖZEL ŞARTLAR :
    Grubun özel ve ayrıcalıklı durumunu yansıtması için düşünülen kurallardır.

    1. Bölüme özel paylaşımlarda önceliği olan, daha önce paylaşılmamış özel dosyalar, resimler, bilgi, belge vb. dökümanlar forumdan önce bu grup üyelerine sunulacaktır.

    2. Bu çalışma grubu içinde siyaset tartışılması kesinlikle yasaktır.

    3. Topluluk içindeki yazışmalarda olduğu gibi tüm üyelerin forum içindeki yazışmalarında Türkçe yazım kurallarına uymaları özellikle tavsiye edilir.

    4. Topluluğa üyelikte aranan tek şart Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılıktır. Bu nedenle siyasi tavrı, genel dünya görüşü ne olursa olsun tüm forum üyeleri topluluğumuza yöneticilerin onayını aldıkları takdirde üye olabilirler. Hiçkimseyi, etiketlerle değerlendirmiyoruz. Çünkü topluluğumuza siyaset bulaştırmak istemiyoruz. Bizce, Atatürk'e inanan, O'nun ülke için belirlediği yüksek ideallere sahip çıkan herkes Atatürkçüdür. Bu sebeple ikinci maddede yeralan husus özellikle dikkate alınmalıdır.

    5. Topluluğumuzun üyelerinin asli amacı Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü daha doğru anlamak, anlatmak ve yaymak olduğundan forum içindeki tüm mesajlarında Atatürk bölümümüzün geniş kaynaklarından yararlanarak edindikleri bilgileri uygun şekilde kullanmaları, topluluğumuz başlığında ve/veya forum içindeki diğer bölümlerde Atatürk'e ve topluluğumuza yapılan her seviyedeki eleştiriyi genel ahlak ve tartışma kurallarına uyarak, ciddiyetle ve seviyeli bir şekilde karşılamaları gerekmektedir.

    Ciddiyetsiz, seviyesiz ve ahlak dışı tartışmalara giren, çirkin ifadeler kullanan her üye topluluktan çıkarılmayı göze almalıdır.


    ______________________ ÖNDERİMİZ_____________________
    Mustafa Kemal ATATÜRK

    __________________ Onursal Yönetici __________________
    Mustafa Budak

    __________________ Kurucu Üyeler ___________________
    mgungor - comandante

    _____________________ Üyeler _____________________

    1. tosunpasa 2. Batuhan Önder 3. GeNç KaRTaL™ 4. azizu 5. FenerBahceLi 6. ѕαяρєя 7. meddah 8. LaKe 9. Eray Dengiz 10. S-B-Z 11. JunkChorn 12. Scocco 13. eGowiCh 14. Burak Duran 15. EmperoR 16. Çağrı Zorkol 17. Sekopej 18. Zaradene 19. Fıratcan Alçınkaya


    Code:
    [center*][URL="http://forum.turksportal.net/vb/showthread.php?t=33811"][COLOR="Red"][B][FONT="Palatino Linotype"][SIZE="3"]Kemal'in Askerleri[/SIZE*][/FONT*]
    [FONT="Trebuchet MS"]Turksportal.net Atatürkçü Çalışma Topluluğu[/B*][/FONT*][/COLOR*][/URL*][/center*]
    İmzayı eklerken * işaretlerini silmeyi unutmayın !

  18. #18

    Default

    öncelikle böyle bir şey için seni tebrik etmek istiyorum. Ellerine yüreğine sağlık çok güzel gercekten. Ben varım.

  19. #19
    Nesil
    2001
    Yer
    Istanbul
    Yaş
    42
    Mesajlar
    2,816

    Default

    Hayırlı uğurlu olsun !
    Mustafa Budak
    Turksportal



    "Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır.
    Bugün yarına dünle beslenerek yol alır"
    Bertolt Brecht

  20. #20

    Default

    bende başvuru yaptım bakalım kabul edilecek miyim?

  21. #21

    Default

    Quote Originally Posted by azizuzu View Post
    öncelikle böyle bir şey seni tebrik etmek istiyorum. Ellerine yüreğine sağlık çok güzel gercekten. Ben varım.
    Azizu ekledim seni de.Atatürk bölümünü canlandıralım.Hadi arkadaşlar.Yorumlar ve paylaşımlar yapalım Atatürk bölümüne..

  22. #22

    Default

    sağolasın baba. şimdi ben nereye eklendim tam olarak bilmiyorum yaa. Atatürk köşesindeki bölüme mi. Linki versen de resim yazı falan koysam bende..

  23. #23

    Default

    1. mesaja bakarsan görebilirsin ismini ..

  24. #24
    Nesil
    2006
    Yer
    İstanbul- Samsun- Isparta
    Yaş
    35
    Mesajlar
    0

    Default

    Güngör beni almadınmı üyeliğe...

  25. #25
    Nesil
    2006
    Yer
    Ankara
    Mesajlar
    1,058

    Default

    Rica etsem benide ekler misin?Gerçekten güzel bir çalışma ve içerisinde olmadan duramam!

    Ellerine sağlık

  26. #26
    Nesil
    2006
    Yer
    istanbul
    Mesajlar
    0

    Default


    Üyelik için beni de ekleyebilirsin


  27. #27
    Nesil
    2006
    Yer
    İstanbul
    Yaş
    30
    Mesajlar
    4,252

    Default

    Bende başvuru yaptım benide eklermisin

  28. #28

    Default

    Mustafa benide eklersen sevinirim. Hepimiz Kemal'in askerleriyiz..

  29. #29

    Default

    Başvurumu yaptım.Gerçekten katılmayı çok istiyorum...

  30. #30
    Nesil
    2006
    Yer
    İstanbul
    Yaş
    32
    Mesajlar
    926

    Default

    Hayırlı olsun hepimize. Mustafa böyle birşey başlattığın için seni tebrik ediyorum.
    ...Eğer mücadele ettiğin noktaya varmayı ummuyorsan, mücadele edemezsin...

Sayfa 1 / 4 123 ... SonSon

Mesaj Yetkileri

  • You may not post new threads
  • You may not post replies
  • You may not post attachments
  • You may not edit your posts
  •