TR.CaPTaiN
13.Ocak.2007, 02:32
Tarihte bazı olaylar vardır ki, insan hafızasından asla silinmez. Hatta bu hadiseler gün geçtikçe canlılığını muhafaza ederler. Yine öyle hadiseler olmuştur ki, bunlar sebep ve neticelerdir. Mesela, Müslümanlarca; Mekke’nin Fethi, Afrika’nın Fethi, Malazgirt Meydan Muharebesi ve İstanbul’un Fethi olayları gibi.
Fetih, kalbi imanla dolu olan Hakka gönülden bağlanan, Allah adını yüceltmek ideali uğruna kanının son damlasına kadar düşmanla çarpışan ölümsüz kahraman yazdığı bir destandır. Başını İslam’a adamış, canını mübarek dinin ve vatanın emrine âmede kılmış, malını İslam’ın zaferi için feda etmişlerin gayesidir. Fetih, asırların karanlık ufkunda çakan kutsal şimşeğin, İslam idealinin ruhunun derinliklerinde hisseden, gönüllerini bu kutsal inancın parıltılarıyla aydınlatan, ömürlerine gerçek değeri verebilenlerin yoludur.1
Fethi müjdeleyen hadis-i şerifte: “Konstantiniyye elbette fetholunacaktır. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan ve O’nu fetheden asker ne güzel askerdir” buyurulmuş2 komutan Fatih için “Ni’me’l-Emir” denilirken, askeri için de “Ni’me’l-Ceyş”denilmiştir.3
Ya “Fethin sembolü” Ayasofya’nın mü’minlere kapalı oluşunu, bu mabedin mahzun halini görse ne derdi? Mü’minlere kapalı olan Ayasofya’nın bir gün çıplak dans eden tiyatro topluluğuna açıldığını görse ne yapardı?
Ayasofya ki, Fatih üzerinde titremiş ve bu mabed için şöyle vasiyet etmiştir:
“Nefis kilise Ayasofya, kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu, Allah’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahluk, sultan olsun, hakim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Vakıf şarlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.”
Kendi parasıyla satın alıp vakfettiği Ayasofya minarelerinden ezanların okunacağı, mihrabında imamın cemaatle namaz kıldıracağı, kürsüsünden vaaz edileceği, minberinden hutbe okunacağı günleri bekliyor. Şimdi Ayasofya mahzun, Ayasofya üzgün. Fatih’in vasiyetine uyulmadığı için, camilikten çıkarıldığı için üzerimizdeki lâneti, Fatih’in lâneti devam ediyor.
Beşeri tabular yıkılacaksa, bu tabu yıkılsın. Bu millet Ayasofya adı ne zaman anılsa kan ağlamaktadır. Ayasofya milletin nazarında her hangi bir cami değildir. Peygamber müjdesine mazhar olan “O ne güzel kumandan” Fatih Sultan Mehmed Han ile, “O ne güzel ordu” diye vasfedilen Fetih ordusunun zafer armağanıdır.
O Yüce Sultan sanki ilerisini görerek öyle bir lânet okumuştur ki “...Vakıf şartlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun...” diyerek en büyük bedduasını yapmıştır.
Bugün, biz büyük bir ümitle Fatih’in lânetini kaldıracak bir kurtarıcı bekliyoruz.
Bugün, 29 Mayıs’lara kadar esecek tatlı saba rüzgarlarını bekliyoruz.
Bugün, üzerimizdeki karanlıkları aydınlığa çevirecek poyraz rüzgarlarını bekliyoruz.
Günler, haftalar, aylar ve yıllar geçti ve tam yarım asır geçti. Yıl dönümü nutukları, bandolar, mehter marşları çalındı, nutuklar atıldı, bildiriler, telgraflar, açık mektuplar ve minareler boyu dilekçeler yazıldı, şiirler söylendi. O; ezana namaza, müezzin ve imama, cemaatine, Kur’an’a ve dualara semaya açılan ellere hâlâ kavuşamadı.
İstanbul, yeniden ve manen fethedileceği günü bekliyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin mağlup ayrılmasıyla ve fethin sembolü olan Ayasofya’nın müze haline getirilmesiyle İstanbul, maddeten olmasa dahi manen esaret altına girmiştir. Son yirmi yıldır, İstanbul’daki hayatın; fuhşa, eğlenceye ve fethin ruhuna aykırı olan her şeye mağlup düşmesi ise bu manevi esareti daha da artırmıştır.
Alıntı
Fetih, kalbi imanla dolu olan Hakka gönülden bağlanan, Allah adını yüceltmek ideali uğruna kanının son damlasına kadar düşmanla çarpışan ölümsüz kahraman yazdığı bir destandır. Başını İslam’a adamış, canını mübarek dinin ve vatanın emrine âmede kılmış, malını İslam’ın zaferi için feda etmişlerin gayesidir. Fetih, asırların karanlık ufkunda çakan kutsal şimşeğin, İslam idealinin ruhunun derinliklerinde hisseden, gönüllerini bu kutsal inancın parıltılarıyla aydınlatan, ömürlerine gerçek değeri verebilenlerin yoludur.1
Fethi müjdeleyen hadis-i şerifte: “Konstantiniyye elbette fetholunacaktır. O’nu fetheden komutan ne güzel komutan ve O’nu fetheden asker ne güzel askerdir” buyurulmuş2 komutan Fatih için “Ni’me’l-Emir” denilirken, askeri için de “Ni’me’l-Ceyş”denilmiştir.3
Ya “Fethin sembolü” Ayasofya’nın mü’minlere kapalı oluşunu, bu mabedin mahzun halini görse ne derdi? Mü’minlere kapalı olan Ayasofya’nın bir gün çıplak dans eden tiyatro topluluğuna açıldığını görse ne yapardı?
Ayasofya ki, Fatih üzerinde titremiş ve bu mabed için şöyle vasiyet etmiştir:
“Nefis kilise Ayasofya, kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu, Allah’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahluk, sultan olsun, hakim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Vakıf şarlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.”
Kendi parasıyla satın alıp vakfettiği Ayasofya minarelerinden ezanların okunacağı, mihrabında imamın cemaatle namaz kıldıracağı, kürsüsünden vaaz edileceği, minberinden hutbe okunacağı günleri bekliyor. Şimdi Ayasofya mahzun, Ayasofya üzgün. Fatih’in vasiyetine uyulmadığı için, camilikten çıkarıldığı için üzerimizdeki lâneti, Fatih’in lâneti devam ediyor.
Beşeri tabular yıkılacaksa, bu tabu yıkılsın. Bu millet Ayasofya adı ne zaman anılsa kan ağlamaktadır. Ayasofya milletin nazarında her hangi bir cami değildir. Peygamber müjdesine mazhar olan “O ne güzel kumandan” Fatih Sultan Mehmed Han ile, “O ne güzel ordu” diye vasfedilen Fetih ordusunun zafer armağanıdır.
O Yüce Sultan sanki ilerisini görerek öyle bir lânet okumuştur ki “...Vakıf şartlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun...” diyerek en büyük bedduasını yapmıştır.
Bugün, biz büyük bir ümitle Fatih’in lânetini kaldıracak bir kurtarıcı bekliyoruz.
Bugün, 29 Mayıs’lara kadar esecek tatlı saba rüzgarlarını bekliyoruz.
Bugün, üzerimizdeki karanlıkları aydınlığa çevirecek poyraz rüzgarlarını bekliyoruz.
Günler, haftalar, aylar ve yıllar geçti ve tam yarım asır geçti. Yıl dönümü nutukları, bandolar, mehter marşları çalındı, nutuklar atıldı, bildiriler, telgraflar, açık mektuplar ve minareler boyu dilekçeler yazıldı, şiirler söylendi. O; ezana namaza, müezzin ve imama, cemaatine, Kur’an’a ve dualara semaya açılan ellere hâlâ kavuşamadı.
İstanbul, yeniden ve manen fethedileceği günü bekliyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin mağlup ayrılmasıyla ve fethin sembolü olan Ayasofya’nın müze haline getirilmesiyle İstanbul, maddeten olmasa dahi manen esaret altına girmiştir. Son yirmi yıldır, İstanbul’daki hayatın; fuhşa, eğlenceye ve fethin ruhuna aykırı olan her şeye mağlup düşmesi ise bu manevi esareti daha da artırmıştır.
Alıntı