Flawless Victory
16.Temmuz.2007, 14:33
Bu konunun silinmemesini umuyorum. Çünkü herhangi bir siyasi ve dini içerik yoktur. Bu konuya cevap yazacak arkadaşların da dikkat etmesini istiyorum.
Özellikle bu gün internetten okuduğum haberlerde dikkatimi çeken ortak nokta "etnik ayrımcılık"tı. Ülkemizi ilk defa bu halde görüyorum dersem yanlış olmaz. Artık herkes kendi siyasi düşüncesi ile bire bir örtüşen insanları "dost" biliyor. Örtüşmeyenleri de "düşman" biliyor. Yalnız anlamadığım bir nokta var. Biz bu siyasi düşüncenin değişebildiğini biliyoruz. Yani bir siyasetçinin, oy pusulasının en sağından en soluna transfer olabildiği günümüzde "benim gibi düşünmeyen dostum değildir" mantığıyla hareket etmek, bunu paralelinde ülkeyi etnik bölünmeye götürmek demektir. Başka toplumları boşverin... Bizim toplumumuzun en önemli özelliklerinden biri Mevlana kültürünü tamamen benimsemiş olmamızdır. Eskiden halkımız çok hoşgörülü bir halktı. Elbette yine kavgalar vardı ama "kargaşa" yoktu. Şimdi neden böyle olduk diye sormamızın zamanı geldi de geçiyor bile.
Lütfen artık şu parti yaptı, bu partinin suçu gibi söylemleri bırakalım da kendimize bakalım. Mesela ülkemiz için ne yapıyoruz? Bunun cevabının, belki de % 95'imiz "hiçbir şey" olduğunu biliyor. İnsan aklının neler yapabileceğini hâlâ öğrenemedik. İnsan neden en üstün varlıktır? Sadece ayrı ev tutup kendi ayakları üstünde durabildiği için mi, yoksa serinlemek için kendini suya atması gerektiğini bildiği için mi?
Ben 23 yaşındayım ve çocukluğumu çok iyi hatırlıyorum. 23 yaşındaki bir insanın bir değişimi net olarak gördüğünü hayal edin. İnsanlar kendilerinin boyunun uzadığını gözleriyle farkedemezler. Yani uzarken farkedemezler. Ancak uzadıktan sonra ölçerler ve görürler. İşte insan ilişkileri de buna benzer. İlişkideki değişimi göremeyiz. Ancak ilişki bozulduğunda farkederiz. Ancak ben daha ilkokul dönemindeyken, toplum yapısının bir sihirli el ile değiştirilmeye çalışıldığın farketmiştim. O zamanlar bile "insanlar neden böyle davranmaya başladı" diyordum. Nasıl oluyordu bilmiyorum. Bu çok önemli değil. Önemli olan bir değişimin olduğudur. Şimdi düşünün, sizce bu değişimi en kısa yoldan nasıl yapabilirlerdi? Televizyon tabi ki, başka ne olabilir. Bilgisayarın bu denli yaygın olmadığı 90'lı yıllarda birincil eğlence kaynağı TV'du ve insanlar birçok şeyi kitaplardan değil de Televizyon'dan öğreniyordu. Bize küçükken söylenen bir söz vardı ki hâlâ söyleniyor. Kitap okuyun! Aslında bu söz son derece dar anlamlı ve basit bir söz. Ben hayatımda çok az kitap okudum ama birçok şeyi ben icat etmiş gibi bilirim. Burdaki asıl söylenmek istenen şey "okuyun!". Yani ne bulursanız okuyun ama sadece okumakla hiçbir şey olmaz. Okuduğumuzu uzun uzun düşünmemiz gerekir. Yani aslında söz şöyle olmalıdır "düşünün!". Bir şeyi okumakla adam olunmaz. Öyle olsaydı "etnik ayrımcılığın" çok kötü bir şey olduğunu dolaylı olarak anlatan ders kitaplarında söylenen her şeyi, okuyanların benimsemiş olması gerkirdi. Öyle değil mi? Bu gün terörist dediğimiz kişiler okul okumamışlar mıydı? Okudular. Peki okuduklarını niye uygulamadılar? Çünkü onların düşünmesini engelleyen şeyler vardı. Birincisi elbette aile yapısıdır ama ilk beşe koyabileceğimiz nedenlerden biri de Televizyondur. Televizyon etnik ayrımcılığı tetikleyen birçok unsur ile doludur. Çünkü etnik köken ile inancı örtüştürmeye çalışmakta ve insanları karşı karşıya getirmeyi amaçlamaktadır. Tabi bu sözümün nereye gittiğini tahmin edersiniz. Herkesi aynı kefeye koymuyorum. Bu konuda daha çok anlatabilirim ama konunun özünü söylemem yeterli. Şimdi Televizyondan tekrar konumuza dönelim.
İşte bu ayrımcılığın hayatımızdaki yansımalarını da şöyle özetleyebiliriz : Örneğin msn'den biriyle tanışırsınız. O kişinin düşünceleri sizi sarmaz ve ilişkiyi kesersiniz. İşte bu düşünce son derece yanlıştır. Bizim kültürümüz, "sana ve ona zarar gelmeyecekse, ilişkini sürdür" anlayışıdır. Sırf birkaç saplantımız yüzünden insanları bir kenara atmak bizim kültürümüze yakışmayan hareketlerdir. Bunu ayrımcılıkla ne alâkası var diyebilirsiniz. Şöyle : Kendi hayatınızı gözünüzün önüne getirin, sizce bir partiye oy verirken memlekete faydalı olacağını düşündüğünüz kişilere mi oy veriyorsunuz, yoksa kendinizi yanlarında rahat hissettiğiniz ve kendinizden biri olarak gördüğünüz için mi? Bence ikincisi. Bu mantıkla hareket ettiğimiz sürece çok yanlış yapacağız.
Son olarak diyorum ki lütfen birbirinizi anlamaya çalışın ve hoşgörüyü elden bırakmayın. Lütfen sözlerimi düşünürken de hoşgörüyü yorgan bilin. Emrah GÜRBÜZ
Özellikle bu gün internetten okuduğum haberlerde dikkatimi çeken ortak nokta "etnik ayrımcılık"tı. Ülkemizi ilk defa bu halde görüyorum dersem yanlış olmaz. Artık herkes kendi siyasi düşüncesi ile bire bir örtüşen insanları "dost" biliyor. Örtüşmeyenleri de "düşman" biliyor. Yalnız anlamadığım bir nokta var. Biz bu siyasi düşüncenin değişebildiğini biliyoruz. Yani bir siyasetçinin, oy pusulasının en sağından en soluna transfer olabildiği günümüzde "benim gibi düşünmeyen dostum değildir" mantığıyla hareket etmek, bunu paralelinde ülkeyi etnik bölünmeye götürmek demektir. Başka toplumları boşverin... Bizim toplumumuzun en önemli özelliklerinden biri Mevlana kültürünü tamamen benimsemiş olmamızdır. Eskiden halkımız çok hoşgörülü bir halktı. Elbette yine kavgalar vardı ama "kargaşa" yoktu. Şimdi neden böyle olduk diye sormamızın zamanı geldi de geçiyor bile.
Lütfen artık şu parti yaptı, bu partinin suçu gibi söylemleri bırakalım da kendimize bakalım. Mesela ülkemiz için ne yapıyoruz? Bunun cevabının, belki de % 95'imiz "hiçbir şey" olduğunu biliyor. İnsan aklının neler yapabileceğini hâlâ öğrenemedik. İnsan neden en üstün varlıktır? Sadece ayrı ev tutup kendi ayakları üstünde durabildiği için mi, yoksa serinlemek için kendini suya atması gerektiğini bildiği için mi?
Ben 23 yaşındayım ve çocukluğumu çok iyi hatırlıyorum. 23 yaşındaki bir insanın bir değişimi net olarak gördüğünü hayal edin. İnsanlar kendilerinin boyunun uzadığını gözleriyle farkedemezler. Yani uzarken farkedemezler. Ancak uzadıktan sonra ölçerler ve görürler. İşte insan ilişkileri de buna benzer. İlişkideki değişimi göremeyiz. Ancak ilişki bozulduğunda farkederiz. Ancak ben daha ilkokul dönemindeyken, toplum yapısının bir sihirli el ile değiştirilmeye çalışıldığın farketmiştim. O zamanlar bile "insanlar neden böyle davranmaya başladı" diyordum. Nasıl oluyordu bilmiyorum. Bu çok önemli değil. Önemli olan bir değişimin olduğudur. Şimdi düşünün, sizce bu değişimi en kısa yoldan nasıl yapabilirlerdi? Televizyon tabi ki, başka ne olabilir. Bilgisayarın bu denli yaygın olmadığı 90'lı yıllarda birincil eğlence kaynağı TV'du ve insanlar birçok şeyi kitaplardan değil de Televizyon'dan öğreniyordu. Bize küçükken söylenen bir söz vardı ki hâlâ söyleniyor. Kitap okuyun! Aslında bu söz son derece dar anlamlı ve basit bir söz. Ben hayatımda çok az kitap okudum ama birçok şeyi ben icat etmiş gibi bilirim. Burdaki asıl söylenmek istenen şey "okuyun!". Yani ne bulursanız okuyun ama sadece okumakla hiçbir şey olmaz. Okuduğumuzu uzun uzun düşünmemiz gerekir. Yani aslında söz şöyle olmalıdır "düşünün!". Bir şeyi okumakla adam olunmaz. Öyle olsaydı "etnik ayrımcılığın" çok kötü bir şey olduğunu dolaylı olarak anlatan ders kitaplarında söylenen her şeyi, okuyanların benimsemiş olması gerkirdi. Öyle değil mi? Bu gün terörist dediğimiz kişiler okul okumamışlar mıydı? Okudular. Peki okuduklarını niye uygulamadılar? Çünkü onların düşünmesini engelleyen şeyler vardı. Birincisi elbette aile yapısıdır ama ilk beşe koyabileceğimiz nedenlerden biri de Televizyondur. Televizyon etnik ayrımcılığı tetikleyen birçok unsur ile doludur. Çünkü etnik köken ile inancı örtüştürmeye çalışmakta ve insanları karşı karşıya getirmeyi amaçlamaktadır. Tabi bu sözümün nereye gittiğini tahmin edersiniz. Herkesi aynı kefeye koymuyorum. Bu konuda daha çok anlatabilirim ama konunun özünü söylemem yeterli. Şimdi Televizyondan tekrar konumuza dönelim.
İşte bu ayrımcılığın hayatımızdaki yansımalarını da şöyle özetleyebiliriz : Örneğin msn'den biriyle tanışırsınız. O kişinin düşünceleri sizi sarmaz ve ilişkiyi kesersiniz. İşte bu düşünce son derece yanlıştır. Bizim kültürümüz, "sana ve ona zarar gelmeyecekse, ilişkini sürdür" anlayışıdır. Sırf birkaç saplantımız yüzünden insanları bir kenara atmak bizim kültürümüze yakışmayan hareketlerdir. Bunu ayrımcılıkla ne alâkası var diyebilirsiniz. Şöyle : Kendi hayatınızı gözünüzün önüne getirin, sizce bir partiye oy verirken memlekete faydalı olacağını düşündüğünüz kişilere mi oy veriyorsunuz, yoksa kendinizi yanlarında rahat hissettiğiniz ve kendinizden biri olarak gördüğünüz için mi? Bence ikincisi. Bu mantıkla hareket ettiğimiz sürece çok yanlış yapacağız.
Son olarak diyorum ki lütfen birbirinizi anlamaya çalışın ve hoşgörüyü elden bırakmayın. Lütfen sözlerimi düşünürken de hoşgörüyü yorgan bilin. Emrah GÜRBÜZ