RaSenGan
31.Ekim.2007, 06:47
BİRAZ KIZIL BİRAZ MAVİ
Bir kan damlası kadar kızıldı gece. Genç kadın dans ediyordu aynanın karşısında siyah elbisesinin eteklerini savura savura. Bir Fransız şarkısı çalıyordu, 60’lı yıllardan. Saçlarının her dalgalanışında biraz cennet kokusu akıyordu havaya. Kırmızı dudakları belli belirsiz kıpırdıyordu kadının, fazlasına gerek yoktu, ruhu zaten çığlık çığlığa eşlik ediyordu şarkıya. Aynadaki aksine âşık olmasına az kalmıştı ki, gözünden bir damla yaş süzüldü çenesine kadar. Zaman gelmişti. Zamanı gelmişti geceye biraz mavi katmanın. Odadan çıktı kadın, birkaç nota bırakarak arkasında…
Deniz kenarında kumların üzerinde iz bırakmadan ilerleyen iki genç beden süslüyordu geceyi. Rüzgâr yardım ediyordu birbirlerine daha çabuk ulaşmaları için onlara. Karşı karşıya geldiler kısa bir süre sonra. Kadın gülümsedi masumca, adam başını yana eğerek karşısındaki kadının güzelliğini izledi birkaç dakika. Kadının kolları adamın boynuna dolandı, adamın dudakları kadının dudaklarına aktı. O dakikada ne kayan yıldızlar, ne de gözyaşları umurlarındaydı. Çektiler kendilerini sonra. Son bir kez gülümseyip el ele tutuştular. Adım adım ilerlediler denize doğru. Kadının elbisesinin etekleri ıslandı önce, sonra dizlerine çıktı su. Adamın beline vurdu önce dalgalar, sonra deniz bulaştı boynuna kadar. Adam kadının gözyaşlarını öptü son kez. Kadın adama bir şarkı fısıldadı. Son dalga aldı götürdü ikisini de. Geriye onlardan hiçbir şey kalmadı…
Biraz kızıl bulaştı o gece denize, bir parça mavi. Bir parça hüzün kuşandı yıldızlar, şarkılar biraz huzur. Aşka boyandı deniz iki genç aşığı yutarken. Aşk dediğin, sonsuz bir mavide boğulmak değil mi zaten…
(alıntıdır ..)
Bir kan damlası kadar kızıldı gece. Genç kadın dans ediyordu aynanın karşısında siyah elbisesinin eteklerini savura savura. Bir Fransız şarkısı çalıyordu, 60’lı yıllardan. Saçlarının her dalgalanışında biraz cennet kokusu akıyordu havaya. Kırmızı dudakları belli belirsiz kıpırdıyordu kadının, fazlasına gerek yoktu, ruhu zaten çığlık çığlığa eşlik ediyordu şarkıya. Aynadaki aksine âşık olmasına az kalmıştı ki, gözünden bir damla yaş süzüldü çenesine kadar. Zaman gelmişti. Zamanı gelmişti geceye biraz mavi katmanın. Odadan çıktı kadın, birkaç nota bırakarak arkasında…
Deniz kenarında kumların üzerinde iz bırakmadan ilerleyen iki genç beden süslüyordu geceyi. Rüzgâr yardım ediyordu birbirlerine daha çabuk ulaşmaları için onlara. Karşı karşıya geldiler kısa bir süre sonra. Kadın gülümsedi masumca, adam başını yana eğerek karşısındaki kadının güzelliğini izledi birkaç dakika. Kadının kolları adamın boynuna dolandı, adamın dudakları kadının dudaklarına aktı. O dakikada ne kayan yıldızlar, ne de gözyaşları umurlarındaydı. Çektiler kendilerini sonra. Son bir kez gülümseyip el ele tutuştular. Adım adım ilerlediler denize doğru. Kadının elbisesinin etekleri ıslandı önce, sonra dizlerine çıktı su. Adamın beline vurdu önce dalgalar, sonra deniz bulaştı boynuna kadar. Adam kadının gözyaşlarını öptü son kez. Kadın adama bir şarkı fısıldadı. Son dalga aldı götürdü ikisini de. Geriye onlardan hiçbir şey kalmadı…
Biraz kızıl bulaştı o gece denize, bir parça mavi. Bir parça hüzün kuşandı yıldızlar, şarkılar biraz huzur. Aşka boyandı deniz iki genç aşığı yutarken. Aşk dediğin, sonsuz bir mavide boğulmak değil mi zaten…
(alıntıdır ..)