> Yılmaz Erdogana muhtesem cevap/A. Asuman
>>>ÖZDEMİR
>>>
>>>Tarih: 3 Ağustos 2006 Perşembe
>>>
>>>
>>>Bir mektup yazdım Yılmaz Erdoğan'a... Zarfa koymadan önce
sizlere de yüksek
>>>sesle okumak istedim...
>>>
>>>
>>>Yılmaz Erdoğan
>>>BKM/İstanbul
>>>
>>>
>>>Bir mektubu okuduktan sonra beğenmeyip, zarfa tekrar koyup
göndericisine iade etmenin hoş olmadığını bilmediğimi sanma. Ama bu sefer
böyle oldu ve ben yazdığın mektubu, bu mektubumun ekinde sana iade
ediyorum...
>>>
>>>
>>>Benim hiçbir zaman senin gibi romantik bir dilim olamadı.
Edebi lafları arka arkaya dizip şiir yazmasını ise hiç bilmem... Ama bu
benim hassas olmadığım veya duygusuz olduğum demek değildir.
>>>
>>>
>>>Seni anladım. Hem de çok iyi anladım.
>>>Aman!
>>>Sakın! Mütareke basının anladığı enteller gibi seni
anladığımı sanma! Allah beni o durumlara düşürmekten saklasın!
>>>
>>>
>>>Eğer bir gün görseydim seni bir şehidimizin cenaze töreninde,
elinde al bayrakla en önde yürürken, "Bu Vatan Bölünmez" diye bağırken,
yazdığın mektubun içindeki maddi hataların hepsini görmezden gelir, sana
iade etmezdim. Derdim ki en nihayetinde; " Sanatçı kafasıdır, karışmış
biraz..."
>>>
>>>
>>>
>>>Ama;
>>>
>>>
>>>Gönderdiğin kanamalı güvercindi silâhı eline alıp ilk dağa
çıkan. Terörü başlatan ve devam ettiren de o oldu. Hatta terörden ekmek
dahi yedi. Senin
>>>savaş dediğinin adı terördür. Savaş iki devlet arasında olur.
>>>Topraklarımız
>>>içinde ayrı bir devlet kuruldu da bizim mi haberimiz olmadı?
>>>
>>>
>>>Senin kanamalı güvercininin elindeki keleşten çıkan mermi ile
kıpkırmızı bir gül yaprağı olup düşerken Mehmetçik sahi sen ve mektupların
nerdeydiniz?
>>>Biliyor musun; öz be öz Türkçe olarak kaç ana, kaç eş, kaç
evlât bağırdı; "Söyleyin Güneşe Bu Sabah Doğmasın!" diye... Sen, sahi o
zamanlarda da nerelerdeydin?
>>>O Mehmetçik'lerin yüzlerine bakmaya kıyamazdın. Bahar kadar
güzeldiler... Ay
>>>kadar güzeldiler... Ecelleri senin mektubunda
siyasallaşmasını resmen istediğin PKK'nın ta kendisi oldu.
>>>
>>>
>>>Bak sen bir mektup yazdın. Herkes sesini duydu. Peki; sen
geçen hafta Gül Hanımın sesini duydun mu? Gül Hanım bir şehit eşi... Senin
bahsettiğin o mayınlarda geçtiğimiz günlerde şehit olan binbaşının
ardından annesinin "Artık vatan sağ olsun demeyeceğim" demesi üzerine "Hiç
kimsenin bu anayı kınamaya hakkı yoktur" başlıklı bir yazı yazdı.
>>>
>>>
>>>Tabii Gül Hanım senin gibi ince zanaatkâr olmadığından, sesini
ancak bizler
>>>duyabildik. Ne mütareke basının başköşelerine çıktı, ne de
dantel misali entellerden destek alabildi...
>>>
>>>
>>>"Zemheri soğuğunda ateşler içinde yandım" dediğinde, biz onu
çok iyi anladık. Yazdıkları öz Türkçe idi... Sade Türkçe idi... "Elimde
kelimeler var"
>>>deyip alt alta dizerek şiirimsi havalar katarak, senin gibi
satır arası mesajlar iletmeye çalışmadan, açıkça, mertçe yazdı... Gerçek
bir Türk kadını
>>>idi yazarken... Kaçak güreşmedi senin gibi...
>>>Ağırbaşlı, vakur, efendi, sözünün ardında duran cesur bir Türk
kadını Gül Hanım.
>>>Ateşin düştüğü yer Gül Hanım.
>>>Yani senin anlayacağın, şehit eşine lâyık bir Türk kadını Gül
Hanım...
>>>
>>>
>>>Sahi, senin bahsettiğin şu kürtçe ağıtlardan birini, birebir
tercüme edip yollasana bana... Yayınlayalım! Gül Hanımın feryadını
okuduğumuz gibi onları
>>>da okuyalım! Birkaç tanesinin çevirisi bana denk geldi,
biliyorum... Onlardan olsun ama... Sakın kıvırtma! Çok iyi kürtçe
bildiğinin dersini de
>>>vermişsin mektubunda...
>>>
>>>
>>>Uzun uzun mektubunda yer ayırdığın mayınlardan sadece son bir
ayda kaç asker, kaç subay şehit oldu bilir misin? Dağın tepesine
helikopterle indirme yaparken aşağıya atlayan asker, mayının üstüne
bastığında, ölüm nasıl gelir bilir misin? Her şeyi hayal eden beyin
gücün, onu da hayal etsin bir kere... Dağın tepesine o mayınları kim
döşedi? Ya da asfalta? Veyahut kuş uçmaz kervan geçmez patikalara kimler
döşedi o mayınları? Mektubunda mayınları döşeyenlerin adını koymayarak,
mayınlarla gelen ölümlerde orduyu da ne kadar net suçlamışsın!
>>>
>>>
>>>"Dağa çıkmak yazgı" dediğin an mektubunda, sen de onlardan
olmadın mı? Ya da yazgının mı tarifini bilmezsin? Aynı cümle içine
"kışlada olmak yazgısı"
>>>kelimelerini de katarak, kelimelerinle yaptığın oyunu görmedik
mi?
>>>
>>>
>>>Kanlı terör örgütünün eşkıyaları ile bu ülkenin şerefli
askerini aynı kefeye koymak seni "aydın -sanatçı" yapıyorsa ve mütareke
entellerinden de
>>>destek alıyorsan eğer; senin de, entellerinin de boynunadır bu
işin vebali...
>>>Masumiyetten bahseden güya masum(!) mektuplar yazarak bu
vebale de bizi ortak etmeye kalkma...
>>>
>>>
>>>Edebiyatçılardan(!) çok büyük destek alan bu mektubu, açık
olarak Türk milletine yazana kadar neden dağdaki kızlarınıza bir mektup
yazmadın? Senin
>>>aşk ve sevgi dilinin çok iyi olduğunu söylerler. Yazsaydın ya
o kızlara;
>>>
>>>
>>> -" Yakışır mı size âşıktaşlık etmek!
Bir erkek
>>>evleneceği kadının yapısında asalet arar! Nezaket arar! Namus
arar! Hangi erkek, soğuk dağ gecelerinde eşkıya yatağı ısıtmış, yorgun
yosmayı alır? Bakın bana, evlenmek için sizler gibi dağdan bir kızı mı
seçiyorum?"
>>>
>>>Cesaretin varsa Yılmaz Erdoğan bu mealde bir mektup yaz...
Senin kahramanlığını ben o zaman göreyim.
>>>
>>>Önceden gerekli mihraklara haber verilerek desteği sağlanmış,
kendi kendine
>>>sipariş ettirilmiş mektuplar yazarak, Türk Milletini ve Türk
Ordusunu suçlayarak kaybeden sen oldun... Tarih senin gibi kaybedenlerle
dolu...
>>>
>>>
>>>Velhasıl Yılmaz Erdoğan... Yıktın perdeyi, eyledin viran...
>>>
>>>
>>>
>>>
>>>A. Asuman ÖZDEMİR
alın bir tane dosyası daha hayde.....
Yılmaz Erdoğan duvara tosladı!..
28.07.2006
Vedat YENERER
Her filminde, her şiirinde TSK'ya dokundurmadan rahat etmeyen Yılmaz Erdoğan bu kez duvara tosladı. "Mektup" adı altında yazdığı uzun yazıda resmen çocuk katili bölücü teröristlerle Mehmetçiği bir kefeye koydu. Hürriyet tam sayfa ve CNN Kürt her saat başı bu bölücü yazıyı tekrar tekrar verdiler. Erdoğan yazısında Güneydoğu'da kimsenin kimseye ateş etmemesi gerektiğini belirterek şöyle devam ediyor: "Kimse ateş etmesin kimseye. Hiçbir gerekçeyle. Hatta kendini savunmak için bile... Çünkü savunmaya başlayana kadar masumsun ve masum güzel bir kelime, masum kal..."
Yani, hain terörist çoluk çocuk öldürecek, köy basacak, vatan evladı Mehmetçik ne dürüst vatandaşı ne de kendisini savunmayacak. Pes doğrusu!..
Devam ediyor. "Yazgı birini kışlaya birini dağlara götürmüş. "Mırın" denir Kürtçe'de "Ölüm"dür Türkçe'de. Vah vah vah!.. Neredeyse kardeş katili teröristler için ağlamamızı istiyor!.. Erdoğan pislik terörist ile vatan borcu için gönüllü olarak askere giden ana kuzusu askerimizin aynı kaderi paylaştığını hangi cesaretle söyleyebiliyor.
Bakın Erdoğan, kendi aşiretindeki köleliği daha kaldıramadan yazısında daha neler yumurtluyor: "Ve Türkçe, güzel kelimeleriyle her şeyi iyileştirebilir. Kürtçe'yi bu cendereden çıkarabilir. Alır bu Mezopotamyalı kardeşini, önce yaralarını iyileştirir. Onu özgürleştirir.."
Devletine isyan et. Dağlara çık, 30 yıl önüne geleni öldürürken "gerilla" de. Hesabı sorulup çocuk katillerinin dağlara leşleri bir bir serilince utanmadan "Yazgı, kader mahkumu" deyiver. Aynı Ermeniler gibi. Fransız üniforması giyip yüzyıllarca birlikte yaşadıkları insanlara arkadan ateş açtılar. Hesapları tutmayıp boylarının ölçüsünü alınca "biz masum insanlarız. Türkler bizi katletti vs..." demeleri gibi... Her hain layık olduğu cezayı er geç alır. Yılmaz Erdoğan tiyatrosunda her fırsatta kendi çocukluğundan söz ederken, "Hakkari'de askerler kurşun atar, biz de onları ellerimizle yakalamaya çalışarak oyun oynardık…" şeklinde anılar anlatır ve açık açık TSK ile kafa bulur. Onursuzlar da bunu yılışık yılışık alkışlar. Yılmaz Erdoğan ne "kalleş dost" ne de "mert düşman" olabilmeyi becerebilmiştir. Ciwan HACO konseri için toplanan kalabalığa "Kürtçülük" nutku atarken, "güvercin" kanadına yazdığı mektuplarda "Timsah gözyaşı" döküyor. Ama "İç ülkeden iç ülkeye" diye şiirinde kastettiği Kürdistan'dan hiç söz etmiyor bu mektubunda.
Yazdığı mektup bizim mütareke medyası tarafından bin bir türlü duygu sömürüsü ile servis edilmeye çalışılsa da artık mızrak çuvala sığmıyor.
Tam da TSK'nın sınır ötesi operasyon hazırlığı yaptığı şu sırada mı depreşti Yılmaz Erdoğan' ın yüreğindeki "barış" sevgisi. Yılmaz Erdoğan'a Doğu, Güneydoğu ve Irak'ı ondan çok daha iyi bilen bir gazeteci olarak soruyorum:
Türk Kürt kardeşliğine ve ateşkese bu kadar önem veriyorsan, yıllarca PKK'nın yayın organı, terör yanlısı ve aşırı Kürt milliyetçisi, Özgür Gündem'de ve PKK saflarında faaliyet gösteren kardeşin Mustafa Erdoğan'a neden bugüne kadar engel olamadın? Yoksa sen de mi aynı saflardaydın da haberimiz yoktu? Çok değil, 1997'de kardeşin meşhur değilken, PKK'nın "kalemiz" dediği, Kuzey Irak'taki Zap kampında 5 Türk askeri rehin tutulurken kardeşin de orada yatıp kalkardı. Büyük gazete ve televizyonların Diyarbakır muhabirleri (isimleri şimdilik bende saklı) ile bölücü Özgür Gündem'in Ankara temsilcisi ve muhabiri olarak kamplara gider gelirdi. O zaman kan akmıyor muydu? O zaman kardeş değil miydik. Kardeşin yerel kıyafetlerle, "gazeteci" adı altında gözlerimizin önünde terörist kamplarında fink atarken, özellikle kamp komutanı azılı terörist Rıza Altun'un dizinin dibinden ayrılmıyordu. Rehin Mehmetçikler adına onun da senin de ne yaptığını ben göz tanığı olarak gördüm? Delikanlıysan çık "bunları bilmiyorum" de!.. Kardeşin internetteki özgeçmişine bu çalıştığı terörist gazetesini ve o yılları koymamış, sorsana acaba neden? Belki hatırlarsın, sen de vardın. Kürt milliyetçisi kardeşin, şarkıcı Gülben'le tüm medyanın önünde göstere göstere meydan okurcasına Kürtçe şarkı eşliğinde dünya evine girmişti. Kimsenin gözünden kaçmıyor? Şimdi kalkmış sanki Türkiye bir ülkeyle savaşıyormuş gibi laf ebeliği yapıp, teröristle tertemiz Mehmetçiği bir görüp milleti "Barış"a mı davet ediyorsun? Abi kardeş dünyanın terörist dediği PKK'ya halkın huzurunda siz de "terörist" deyip, çoluk çocuk masum insanları öldürmemeleri, okul, sağlık ocağı ile yol makinelerini yakmamaları için önce onlara mektup yazmanız gerekmez mi?
Sevgili okurlar keşke türlü kelime oyunlarına hiç başvurmadan, delikanlıca çıkıp ben "Kürtçüyüm" diyebilseydi daha dürüst davranmış olurdu. Tabi böyle bir kaygısı varsa.
Siyasal Kürtçülerin başvurdukları en büyük yöntem budur. Ağızlarını açtıklarında bol bol kardeşlik, eşitlik, barış ve sevgiden söz ederler. Ancak hava kararınca gündüz birlikte çay içtikleri komşularına kurşun yağdırmaktan geri kalmazlar.
Mertlik, delikanlılık, barış, çocukların geçtiği yollara mayın döşeyerek olmaz! Akrabalarına ve kardeşine önce bunu da hatırlat Yılmaz !..
bu ülkedeki sanatçı kılıklı maymunlarda çok fazla olduğunu bilmiyodum...