2.BÖLÜM
Baskın!
Son hazırlıklar tamamlandıktan sonra, dağlara doğru yola koyuldular. Av bir bahane idi. Amaçları gezmek olan bu iki genç biraz zaman geçirmek istiyorlardı.Sercan konuştu,
"Eee, ne düşünüyorsun?"diye sordu kibar bir sesle.
"Bizans'ı tabiki de.Romen'in ordusunu.Sence bu savaştan kim galip ayrılır?" diye sordu.
"Tabii ki, biz!" diye gürledi kızgın bir sesle."Bundan şüphen mi vardır!" dedi Sercan.
"Heyt Bre! Ne şüphesi can dostum. Olur mu öyle şey!" diye inledi.
"Haklısın can dostum, biraz fazla kızgınlık ettim." dedi sakin bir sesle.
"Neyse Sercan'ım, geyikleri kaçırmayalım."
Gülüştüler, konultular, eğlendiler. Derken çalıların ardından çığlıklar koptu. Her ağacın arkasından bir kişi gözüktü. Bunlar kimdi? Yoksa, yoksa Uzlar mıydı? Evet, evet! Onlardı.
Daha Arslan Bey hücüm emri veremden oklar yağmur oldu yağdı üzerlerine.Bir çok yiğidin dermanı kesildi. Sercan'ın koluna saplanan bir ok, onu attan fırlattı attı.İnledi Arslan:
"Koman bre, vurun bre!" diye bir çığlık koptu ki ne çığlık. Tüm askerler ormanın içine doğru saldırıya geçti.Ama ne fazyada düşmanın ikiyüzü aşkın cağulcusuna karşın otuz yiğit ne eyler?Çağırdı bahadırlardan birini Sercan ve emretti:
"Tez var Saraya haber eyle, bu kadar askerle baş edimeyiz." dedi. Ama o da pek ümitli değildi, saray'ın en az bir saatlik yolu vardı. Dayanamazlardı bu kadar.Ne yapmalıydı, düşündü içinden:
"Ben, bir komutan oğluyum.Arslan ise bir şehzade.Ona zarar gelmemeli. O kaçmalı dedi."Sonra döndü Arslan Beye:
"Sen sarayın yolunu tut can dostum. Bende arkandan geliyorum." dedi. Ama ne fayda inledi Arslan:
"Atıl bre yiğidim! kaçmak yaraşırmı Selçuğa!"
Atıldılar, yaktılar kavurdular; estiler savurdular. Sonuçta dermanları kalmadı. Esir düştürler Uz köpeklerine.Arkalarında kırkı aşkın yoldaş bıraktılar ki, ne yoldaş... Eee, kolay mıydı? İkiyüzü aşkın kişinin baskınına nasıl karşı koyabilirlerdi? Zaten ilk atışta Uzlar yirmisini şehit etmişti oracıkta. Sercan ın yolladığı habercide Uz okçusu tarafından vurulmuştu.Esir alınmıştı, diğer on yiğitle beraber...