Bazen zor günler yaşayan bir takımın kaderini değiştirmek ister insan. Samimi, sıcakkanlı ve güler yüzlü insanların umutlarını bağladığı bir şehrin hikayesini yeniden yazmak ister. Bazı hikayeler küçük bir umutla başlar ve o küçücük umuda sımsıkı sarılır bir şehrin hiç tanımadığımız insanları. Her büyüleyici hikaye bir hayalle başlar. Hayal gerçekliğe yaklaştıkça ''Acaba sahiden de yapabilir miyiz'' tarzında sorular akıllarda yer edinir.
Benim futbol konusunda tek bir hayalim var. Doğduğun, büyüdüğün ve seni sen yapan değerlere sahip olduğun memleketinin takımına sıkıca sarılmak. Her hafta sonu gerek Bundesliga'yı gerekse Premier Ligi özenerek izleme sebebim bundan. Benim futbol konusunda tek bir hayalim var. Renkler ve isimler büyük olmasa dahi futbol denilen tutkuyu doğduğun şehirle beraber hissetmek. Maalesef ülkemizde üç renkli bir hükümranlık kurulmuş durumda. Her doğan çocuk o veya bu şekilde kendi doğduğu toprağın renginden koparılıp İstanbul'un göz alıcı renklerine kapılmakta. Sahte başarılar, git gide kaybedilen taraftar kitlesi ve futbol denilince gerek medyada gerekse Türk toplumunda üç takımdan ibaret bir algının yer edinmesi bana kalırsa en büyük eksikliğimiz. Bugünlerde herkesin Türk futbolu hakkında bir reçetesi var fakat tüm reçeteler sorunu kısa yoldan çözmeye dayalı. Eğer rekabet ortamını sağlayamazsak, günden güne açılan güç dengesi yüzünden sahte başarılar ve geçici mutluluklara sahip olacağız. Rekabet dengesini sağlamanın da en basit yolu; herkesin doğduğu veya ruhen, fiziken kendini bağlı hissettiği şehrin takımına sarılmasından geçiyor.
En başta da dediğim gibi benim bir hayalim var. Belki de bu oyuna - bana kalırsa oyundan öte bir tutkuya - bağlanmamın sebebi de bu. Simülatif bir dünyada da olsa bu hayalimi gerçekleştirmeye çalışacağım. Doğduğum şehirle, kendimi ait hissettiğim şehrin yegane takımıyla...
Vira Bismillah!