Öncelikle şunu belirteyim, görselden çok yazılı bir kariyer hikayesi olacak. Şu anda 4. sezonumdayım ve kariyere başlarken hikayeyi anlatmak gibi bir niyetim yoktu. Ama çok güzel şeylerle dolu bir kariyer olmaya başladı. Ben de sizlere aktarmaya karar verdim. Günlük tarzında olacak. Okuması zor, "hit"i az olabilir ama ben böyle yapmaya karar verdim şimdilik. İleride değişebilir. Görselleri ise futbolla ilgili sevdiğim görseller yapmak peşindeyim.




İsim: Alex Ayberk Tuncer
Yaş: 28
Uyruk: Türk
Geçmiş: Amatör Futbolcu

olarak başladım kariyerime. Hedefim Avrupa'nın alt liglerinden bir takımda çalışmak ve Avrupa'da ünlenmekti. Hollanda, Rusya veya Almanya'nın alt liglerinden bir takım benim için çok iyi olurdu. Her gittiğim arkadaşıma, her gittiğim futbolla ilgili insana teknik direktör olarak işe başlamak istediğimi anlatıyordum. Anlatıyordum ki:

- Ya sana ne diyeceğim?
- De abi.
- Bizim Faulkner var ya Kassel'daki. O görevi bırakıyormuş, geçer misin başına?

diyaloğu yaşansın. Ama henüz hiç kimseden ses seda çıkmıyordu. Ligler başladı, Almanya 2. ligi'ndeki ve Jupiler League'deki bazı maçları tribünden izliyordum.Maç boyunca da kafamdan hamleler yapıp maça nasıl etki edeceğini düşünüyordum. Futbol camiasından kimden telefon gelse heyecanla açıyordum beklediğim haber gelsin diye.
Böyle böyle üç ay geçirdim. Sonra bir gün Fc Dordrecht'in menajerinin kovulduğunu öğrendim. Hemen bir randevu aldım yönetim kurullarından. Telefonu kapattığımda yüreğim ağzımda, ağzım kulaklarımdaydı. Kaparım ben bu işi, diyordum. "Yürürüm ordan." Haberi aldığımda dışardaydım, koştur koştur eve gidip Fc. Dordrecht'le ilgili notlarımı karıştırmaya başladım. Toplantıya 1 hafta vardı ve ben bu 1 haftada yönetimin karşısına çıkıp takımı ne kadar iyi bildiğimi ispatlamalıydım. Tabi bu 1 hafta içinde ne kadar hısım-akraba-tanıdık-dost varsa aradı tebrik etti. Yaparsın'lar edersin'ler, senden iyisini mi bulacaklar'la dolu telefon konuşmalarıyla geçti 1 haftam.





Toplantı günü geldi çattı, ben de heyecanlı heyecanlı gittim. Kulüp sekreterleri beni sporcu sandılar en başta. Bu kadar genç bir teknik direktör adayları olacağını düşünememişlerdi heralde. Velhasıl yöneticiler ve görevlilerle dolu bir toplantı başladı. Bana takımı ligde tutmanı bekliyoruz en azından dediler, tutarım dedim, transfer bütçemiz bu deyip "0" euroyı gösterdiler, olur dedim, bu kadar maaş bütçesi veriyoruz dediler, münasiptir dedim. Ne dedilerse he dedim ki işi alayım. Toplantı bittiğinde onlar da keyifliydi ben de. Hatta toplantı bittikten sonra bırakmış olsam da gidip bi' paket sigara aldım. Keyif sigaramı yakıp yürürken düşündüm ve kararımı verdim.


"Toplantının sonucunu Almanya'da değil Hollanda'da bekleyecektim."

Tabii tahmin ettiğiniz gibi oldu, 1 hafta bekledim ve beni almadılar. Yıkılarak döndüm Almanya'ya. Sonra aynı şeyi Emmen'le ve Rusya 1. lig'den Ufa'yla da yaşadım.


Artık umudumu kesmiştim. Mevsim yaza dönmüştü. Teknik direktörlüğün çocukluk hayali olduğunu ve çocukluğumun da geride kaldığını düşünmeye başlamıştım. 1 senedir takımların peşinde değil çocukluğumun hayallerinin peşinde koşmuştum. Ama artık çocuk olmadığıma göre bunları bir kenara bırakıp başka işlere yönelmem gerekiyordu. Frankfurt'taki fuarlara gelen firmalara çevirmenlik yaparak paramı kazanıyordum. Artık tek teknik direktörlüğüm halı saha turnuvalarına katıldığımız takımımız için gerçekleşiyordu.

Sıradan bir gündü, hem de epey sıradan. Sıkıcı pazar öğleden sonraları vardır ya işte tam manasıyla ondandı. Bir telefon aldım. Fuarda tanıştığımız Ankaralı bir arkadaştı. Selamsız sabahsız konuya girdi.

- Abi koş gel Ankara'ya.
- Hayırdır Engin ne oldu?
- La oğlum Şekerspor var bizim burda. İkinci ligde. Başkan teknik direktör arıyor. Ben sana haber vermeden konuştum. Randevu da aldım. Başkanla görüşeceksiniz.
- He, ne, iyi, tamam, ne zamana?

Aynı şeyleri yaşamaktan epey çekindim. Ama içimdeki çocuk hala daha "atari"sini kapatmamış olacak ki, 2 gün sonra Ankara'daydım.
Toplantıyı doğrudan ve sadece başkanla gerçekleştirdik, benim için çok şaşırtıcıydı. Birebir konuştuk başkanla. Takımın ligde kalmasını istediğinden ama maddi zorluklardan bahsetti. Sohbet havasındaydı. "Sevdim seni." dedi. "Yarın öğle gel de, imzayı atalım. Sözleşmeyi hazırlattırıyorum."

Türkiye'deki futbol, siyaset işlerinden, altyapı ve tesis kötülüğünden dolayı Türkiye'de çalışmak istememiştim başlarda. Ama önünde sonunda buraya gelmiştim işte. Başkan da hemen imzayı atalım demişti. Kulübü hiç mi hiç tanımıyordum. Oyuncuları bilmiyordum. Ama "Vira Bismillah" dedim, "Altından kalkılır."

Ertesi gün başkanla birlikte attık imzaları. Şekerspor'un başına geçtim.

"Sen Almancısın şimdi belki bilmiyorsundur kulübün tarihiyle ilgili bi text yollatayım sana." dedi başkan. "Bi de yerel gazetelere röportaj verirsin." , sonra da iyi günler diledi gitti. Sekreterliğe gidip "Teknik ekiple tanışmayacak mıyım?" dedim. "Yok ki" dediler. Yok ki mi? İster istemez güldüm. 1 yıllık imzayı atmıştım ve daha teknik ekipleri yoktu. Teknik ekipleri değil, teknik ekibim yoktu! Başkanı aradım öğrenir öğrenmez, "Bulacaz ya, getirecez. 1 hafta önce teknik direktör de yoktu." dedi.

Şekerspor'daydım. İşsizliğim bitmişti ama nasıl bir işin içindeydim hiç anlamamıştım.