Dil kursu da Londra gezileri de hızla devam ediyordu. Tabii en çok merak ettiğim futbol mabedleriydi. Fırsat buldukça az çok öğrendiğim Londrada tek başıma gezip stadları yakından görüyordum. Menejerlik yaptığım süreç boyunca pek bu stadlara gelme fırsatımız olmamıştı. Üst düzey klüplerle karşılaşmak hayalden öteye gidemedi benim için şimdi ise bir turist olarak gelmiştim. İçimden; "Kim bilir belki ilerde hayalini kurduğum şekilde takım elbisemle bu stadlara gelebilirim" diyordum...
Yine bir gün yalnız başıma gezerken bir tersane ilgimi çekmişti. Orda çalışanlarla çat pat öğrendiğim dil ile muhabbet etmeye çalışıyordum. Sağolsunlar onlarda ellerinden geldiğince bana yardımcı olmaya çalışıyorlardı yani sıkılmadan benim anlayacağım şekilde tersanenin ilginç hikayesini anlatıyordu. İlginç diyorum çünkü bu tersane 2 futbol klübünü birbirine düşman etmiş.
Ben bahsi geçen bu klüplerin adını duyduğumu ancak aralarında böyle bir husumet olduğunu bilmediğimi ve gerçekten çok ilginç olduğunu düşünürken içlerinden birisi içini çekerek, Ne yazık ki bu klüplerden biri daha doğrusu bizim klübümüz şuan başı boş ve küme düşme adaylarından birisi. Hiç bir menejer kariyerini riske atmamak ve adını küme düşüren takımla bağdaştırmamak için teklif bile sunmuyor. Oldukça çaresiziz. diyordu.
İşçi bunu söyler söylemez içimde fırtınalar kopmuştu. Kendimi tutamadım ve
+ Acaba beni klüp binasına götürebilir misiniz ?
- Ne yapacaksnız klüpte ?
+ Şeyy, pardon özür dilerim kendimi tanıtmadım. Buyrun lisansım;
En az benim kadar işçilerde şaşırmıştı. ustabaşından izin alıp 3-4 kişilik bir ekiple klübün ylunu tutuyorduk...


