1. BÖLÜM YILDIZ KOLEJİ'NİN HÜSRANI

Evet ilk önce münazaranın anlamını bilmeyenlere söyleyeyim: Tartışma. Evet münazara tartışma demek asıl önemli olan hikayemiz.

Evet tatilin son günlerinde evin telefonu çaldı. Babam telefonun bana olduğunu söyleyince içim kıpır kıpır oldu. Çünkü tatil gününde kimse beni aramazdı. Arayan müdürümüzdü. Konuşmasında okulun başlangıcında okullar arası münazara olacağından ve hafta sonu çalışmaya gelmem gerektiğinden ve benim yanımda hangi arkadaşlar olacağından bahsetti. Bu konuşmadan sonra hafta sonumun yok olacağını düşündüm ama derslerden yırtacağımdan haberim yoktu...

Jüriler Tükçe öğrtemenlerinden oluşuyordu. Ekip 4 kişi olmalıydı. Ayrıca ilk karşılaşmadan itibaren konuşmaların yerinde yapılması gerektiği kuralı çıktı.

Haftasonu çalışmaya gittim ve biraz fikir edindim. Konumuz 'Bireyin gelişiminde aile mi etkilidir çevre mi?' idi.Biz aileyi savunacaktık. Konuşmam dolayısıyla başkan seçildim. Böylece konuşmam karşı taraf cevaplarla birlikte 6 dakika oldu. Üzerinde çalıştım didindim ve sonunda şöyle bir konuşma ortaya çıktı:




Sayın jüri üyeleri, değerli öğrenci arkadaşlarım.




Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Bireyin gelişiminde ailenin etkisini savunuyoruz. Ama savunmaya bile gerek yok. Çünkü hepimiz buraya gelmeden önce de biliyorduk ki, aile daha etkilidir

Bazı arkadaşlar, ‘Peki neden ?’ diyecek. Çünkü, çocuk ailede doğar ve büyür. İlk davranışlarını ailede kazanır. Çevreye açılmadan önce ilk terbiyesini annesinden babasından yani ailesinden alır. Örneğin konuşmasını, görgü kurallarını, kişiliğini hep ailesinden öğrenir. Bir baba ya da anne onu neye alıştırırsa o ilerde de öyle olur.


Örneğin bir anne emek vererek bir şeyler başarıyorsa çocuk da öyle olur. Çünkü o kucağında büyüdüğü anasından öyle öğrenmiştir. Atalarımız ne demiş : ‘ Kenarına bak bezini al , anasına bak kızını al ‘. Atasözleri bir toplumun deneylerinin ürünüdür. Atasözleri yüzyıllar sonucu ortaya çıkarken, rakip arkadaşlarımızın birkaç günde hazırlanmasıyla bu gerçek değişmez. 1000 yıllık gerçeklere mi inanacağız yoksa, oradaki masada oturan 13 yaşında ki arkadaşlara mı ?


Bireyin gelişiminde aile mi etkilidir, çevre mi ? O zaman soruyorum, birey nasıl oluşur ? Eğer aile olmazsa bireyler yani çevremiz nasıl olacak ? Zaten aile olmasa etkileşim veya gelişim olamazdı. Bireyi aile yarattığına göre bireyin gelişiminde de aile ön plandadır. Bunu hepimiz bildiğimize göre rakip arkadaşlarımızın hiç buraya gelmesine de gerek yoktu zaten .Ancak bunu hala kavrayamamış arkadaşlara hatırlatmakta yarar var.



Bakıyorsunuz çevresinden etkilenen çocuk uyuşturucu bağımlısı da oluyor, cinayet de işliyor. Yakın zamandan örnek vermek gerekirse, Hrant Dink’in tetikçisi Ogün Samast bu cinayeti azmettirdikleri için işliyor. Peki kim azmettiriyor ? Tabii ki çevresi. Ancak eğer Ogün Samast ailesinden iyi bir terbiye alsaydı çevresi onu tetikçi kullanamazdı. Örneğin bir çocuk aşı olduğunda çevresindeki mikroplardan etkilenip hasta olmaz. Çünkü o çocuk doğru terbiye almıştır. Yani aşılı ve dirençlidir.




Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Buraya gelip de ben bir iddia ortaya atmıyorum. Bunlar gerçeklerdir. Kimse inkar edemez.

Zaten televizyona ve sosyal uzmanlara bakıldığında da bu anlaşılır. Örneğin Sosyal uzmanların çoğu ‘bireyin gelişimin’ de ailenin etkisinin daha fazla olduğunu söyler.


Ayrıca çevremizdekilerin de ailesi yok mu ? Zaten çevremizdekiler de ailelerinden etkilenmez mi ?


Buradan çıkardığımız sonuç tabii ki rakibimizin savunduğunun aksine ailenin daha etkili olduğu olmalıdır. Eğer rakibimiz hala savunduklarından vazgeçmediyse kendilerinde sorun vardır.



Beni dinlediğiniz için teşekkürler.

Karşılaşma Beşiktaş İ.Ö.O'da yapılacaktı. Aslında evimiz sayılırdı. Orta Okul binamız depreme dayanıklı olmadığı için Beşiktaş İ.Ö.O da ikamet ediyorduk. Konuşmalarını okumaları ve kötü konuşmaları sebebiyle başta olan heyecanım artık kaybolmuştu. Bu konuşmanın ardından ve ekip arkadaşlarımın da başarısıyla Şair Nedim İ.Ö.O olarak Yıldız Kolejini şu sonuçla yendik:

Şair Nedim:270 Yıldız Koleji:240
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:
2. BÖLÜM: ERKEN FİNAL

Beşiktaş ilçesi okullarının yarıştığı bu yarışmada karşımıza çıkan rakip bu defa Lütfi Banat İlköğretim Okuluydu. Karşılaşma Behçet Kemal Çağlar İ.Ö.o da olacaktı. Biliyorum belki Beşiktaş'ın en iyi okullarından biriydik ama Lütfi Banat İ.Ö.O'nun da Beşiktaş İlçesinde hatrı sayılır bir ünü vardı. Bu sefer bir rahatlıkla gittim çünkü ilk karşılaşmayı yenmiştik. Konu ise doğanın korunmasında çevre bilinci mi yoksa yasalar mı idi. Biz çevre bilincini savunacaktık. Bu kez konuşma şöyleydi:





1

Sayın jüri üyeleri, değerli öğrenci arkadaşlarım,

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

Ben Şair Nedim İlköğretim Okulu 7/C sınıfı öğrencilerinden Can Perinçek.

Arkadaşlar,
Yasaları da en sonunda toplum yapar. Eğer toplumda çevre bilinci yoksa, çevreyi koruyacak bir yasa da çıkmaz. Bunları kabul etmeyecek kadar inatçı mısınız?

Peki diyelim ki, çevreyi korumak için bir yasa çıkardınız, o yasayı kim uyguluyacak? Siz jandarmayla polisle kıyıları koruyabilir, ormanları yangından kurtarabilir misiniz? Rakip arkadaşlar anladığıma göre her ağacın başına bir polis dikecekler. Oysa en iyi polis, insanların bilincidir. 70 milyon insanı bilinçlendirirseniz, doğayı da denizi de korursunuz.

Arkadaşlarımız kolaya kaçıyor. Yasa çıkarmak kolay iş tabii! Peki 550 kişinin parmak kaldırmasıyla çevre korunabiliyor mu? Esas mesele, 70 milyon yurttaşın çevreyi korumasıdır. Siz istediğiniz kadar ormanları korumak için yasa çıkarın, eğer köylü ormanları koruma bilincine sahip değilse, yasalarınız kağıt üzerinde kalacaktır. Rakip arkadaşlarım eğer bu gerçeği de inkar ederlerse, doğrusu cesaretlerine hayran kalırım.

Yasa insanlara yasaklar getirir. Ama çevre bilinci bize şunu kavratır: Doğa korunduğu zaman ne oluyor, korunmadığı zaman ne oluyor. İşte en büyük güvence!

Çevre bilinci yaratmak için çeşitli vakıflar ve dernekler kurulmuştur. Onlar boşa mı çalışıyor? Hayır. Çünkü yasalar doğayı korumada yeterli olmadığı için, bu tür derneklere ihtiyaç vardır. Yasalar bu konuda kafeste çırpınan bir kuş gibidir.
2

Doğayı emirlerle, yasalarla koruyamazsınız. Doğayı koruyacak olan insandır. Örneğin ‘çimlere basmayın’ diye istediğiniz kadar levha dikin. İnsan oraya niçin basmayacağını öğrenmeli ki, çimlere basmasın. Yani kurallar bozmak içindir diyenlere, kuralı kavratan çevre bilincidir.


Çevre bilinci sayesinde çevreyi korumakla kalmaz aynı zamanda geliştiririz. Örneğin hiç bir yasa bizlere fidan diktiremez. Ama çevre bilinci bizi fidan dikmeye teşvik eder. Yasaların burada yapabileceği birşey yoktur. Nitekim Hazreti Muhammed de bize fidan dikmeyi öğütlemiştir. Hutbesi şöyledir:

”Kıyamet kopmak üzereyken elinde bir fidan bulunan kimse, onu hemen diksin.”

Peygamberimizin bu sözünün üzerine söylenecek söz var mı? Bilmiyorum. Rakiplerime nasıl yardımcı olabilirim? Noktayı koyuyor ve saygılar sunuyorum.

KONUŞMAMIN 2. BÖLÜMÜ

Sayın jüri üyeleri değerli arkadaşlar, tekrar merhabalar.

İnternete bir göz atalım. Örneğin dünyanın en kapsamlı arama motorlarından Google’a girelim. Çevre bilinci yazdığımızda ne çıkıyor dersiniz? Çevreyi korumanın yolu bilgiden geçiyor gibi yazılar çıkmakta.

Öğretmenlerimiz de bize çevre bilinci öğretmiyorlar mı? Onlara teşekkür borçluyuz. Kusura bakmayın arkadaşlar ama ben öğretmenlerimden öğrendiğimi savunuyorum.

Kyoto sözleşmesini hepimiz biliyoruz. Yoksa arkadaşlar bilmiyor mu? Kyoto sözleşmesi küresel ısınmaya karşı önlemler getiriyor. Amerika başta olmak üzere birçok zengin ülke bu sözleşmeyi imzalamadı. Peki, büyük devletler yasa çıkarmadı diye denizler kirlenecek ve ormanlar yok mu olacak? Size soruyorum yok mu olacak? İşte burda milyonlarca insanın dünyayı koruma bilinci devreye girer. Yasa desen yasa ortada. Ama karbondioksit gazları yasayı dinlemiyor. Bu yüzden ozon tabakası deliniyor. Bilinç lazım burda arkadaşlarım bilinç!

Gazete haberleri de bizim tezimizin doğruluğunu ispatlıyor.

Okuyorum:

“Çevre bilinci gelişti, orman yangınları azaldı. Türkiye yangınlarla mücadele etmeyi öğrendi. 2000 yılında 26 bin 352 hektar alan alevlere verilirken, bu yıl rakam 1 500 hektara kadar düştü.”

Gördünüz mü, öğrendi sözcüğünün altını çiziyorum. Başarı bilinçlenmekte, yoksa yasada değil.



4

İsterseniz Çevre ve Orman Bakanımıza da kulak verelim. Sayın Osman Pepe diyor ki: “Çevreyi koruma bilincinin çocuk yaşta kazandırılması gelecek için büyük önem taşıyor.”

Atatürk’ü etkileyen büyük şairimiz Tevfik Fikret, kanunların çiğnenmesinden şöyle şikayet etmişti:

“Kanun, kanun diye kanun tepelendi”

Sorarım yasaları savunanlara: Kanunlar niçin tepeleniyor? Çünkü bilinç yok!!---Bilincin olmadığı yerde ne kanun vardır, ne de çevre. O zaman bir tek orman kanunu geçerli olur. Ama değerli arkadaşlar, bizler insanız, kurt veya ayı değiliz. Aslında bu tartışma, insan mı olacağız, yoksa orman canlısı mı olacağız tartışmasıdır. İnsana bilinci yön verir. Hayvana ise kırbaçla ve sopayla hükmedilir.

Bu durumda jüri üyelerinin karar vermeleri gerçekten çok kolay olacak.


Sevgiler ve saygılar benim bilinçli arkadaşlarım vebilinçlenmiş rakiplerim.


Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Lütfi Banat temsilcileri ağlamaya başladı. Çünkü bu karşılaşmadan da alnımızın akıyla çıkıyor ve rakibimizi şu sonuçla yeniyorduk:

Şair Nedim: 1994 Lütfi Banat: 1948
.
.
.
Birleştirilen Mesaj:
3. BÖLÜM: SÜRPRİZ EKİP

Önceki münazaranın aynı gününde sıradaki münazaranın 2 gün sonra olacağı söylendi. Maalesef program biraz sıkışıktı. Karşılaşmadan önce bunu kazandığımız takdirde 5 takım kalacağını öğrendik. Bu yüzden biri Finale bay geçecekti. Rakibimiz Cumhuriyet İ.Ö.O idi. Konu ise şiddet eğiliminde iletişim araçları mı sosyal çevre mi? idi. Bu karşılaşmayı kazanmak için gittik. Konuşma şöyleydi:




Sayın jüri üyeleri, değerli arkadaşlarım.

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Ben Şair Nedim İlköğretim Okulu 7/C sınıfı öğrencisi Can Perinçek

Değerli arkadaşlar, hangi çağda yaşıyoruz? Cevabı herkes biliyor. Rakiplerimiz de biliyor. İletişim çağında yaşıyoruz arkadaşlar… iletişim çağında!! Bu ne demektir? Bu çağa damgasını vuran iletişim araçlarıdır. Korkarım rakiplerimiz taş devrinde yaşıyorlar. Çünkü iletişimin önem ve etkisinden haberleri yok. Bu tartışma sayesinde arkadaşlarım çağ atlayacaklar.

Bu çağa niçin iletişim çağı denmiş?
Çünkü iletişim araçları insanlara hükmediyor.
Televizyonlar, radyolar, bilgisayar, sinema, gazeteler ve diğerleri insan davranışlarını yönlendiriyor. Şiddetin kaynağında işte bu yönlendirme var. Zaten çevremizi yönlendiren de iletişim araçlarıdır. Yani televizyonlardan, bilgisayardan taşınan bu şiddet virüsünü çevreye de aktaran yine iletişim araçları değil midir? Şiddetin kaynağı çevre deseniz bile, bunun ilk ana kaynağı iletişim araçlarıdır. Örneğin bir kişi arkadaşlarını çete kurmaya teşvik ediyor. Peki o çocuk çete kurmayı nereden öğrendi? Televizyonlardaki dizilerden, bilgisayarlardaki şiddet oyunlarından değil mi? Size soruyorum, değil mi?

Şiddet eğilimine yol açan etkenleri şöyle bir sıralayalım:
-Örneğin, video siteleri. Bu sitelerde insanları şiddete özendiren videoların yaygın olduğu görülmektedir
-Bakıyoruz, temiz ve saf çevreden gelen insanlar. Ama bu çocuklar uyuşturucu kullanıyorlar veya adam bıçaklıyorlar Bu insanlar bıçak kullanmayı, silah çekmeyi nereden öğreniyor. Yine televizyon, yine şiddet oyunları ve daha nice iletişim araçları. Hangi televizyon kanalını açsanız şiddet dizileri karşınıza çıkıyor. Üstelik bu dizilerdeki karakterler kahraman ilan ediliyor!
-Biliyoruz ki ülkemizde terör var. Terörün kucağına düşenlerin çevrelerinde iyi insanlar var.? Ancak bu teröristlerin gazete, dergi gibi propaganda araçlarıyla yönlendirildiği biliniyor.
-Anne ve baba hiç çocuğuna adam öldür ya da terör estir der mi? Bakıyorsunuz zaten o çocuk anne babasını ve çevresindekileri değil, televizyonda gördüğü ‚parlak’ mafya karakterlerini örnek alıyor.


-Atatürk döneminde barış vardı, huzur vardı. O zamandan bu yana çevremiz fazla değişikliğe uğramamıştır. Ancak iletişim araçlarında büyük bir değişim gerçekleşmiştir. Şimdi şiddet bulaşıcı hastalık gibi iletişim araçlarıyla kışkırtılmaktadır.
Estirilen bu iletişim terörü geleceğimizi de etkiliyor. Biri dur demezse iletişim araçları bizi kara bir deliğe çekecek.


------------------------------------------------------------------









Sayın jüri üyeleri, değerli arkadaşlar tekrar merhaba.

Şimdi de şu istatistiklere göz atalım:

-Amerikalı çocuklar 6 aylıkken televizyon seyretmeye başlıyorlar. 2-3 yaşlarında günde 4 saat ortalama televizyon izliyorlar. Liseden mezun olduklarında o güne kadar toplam 18 bin saati ekran başında geçirmiş oluyor. Biliyorsunuz ki o ekranlarda silahlar patlıyor, bıçaklar çekiliyor. Okulda geçirdikleri zaman ise toplam 13 bin saat oluyor. Uyku hariç en çok zaman ekran başında geçiyor.
-ABD’de çocuk doğduğundan itibaren 12 yaşına kadar televizyonlardan 10.000 cinayet haberi izliyor. Almanya’da ise bu rakam 14 yaşına kadar 14.000 cinayet oluyor.
-İstatistiklere göre 6 yaşındaki çocuk tüm hayatı boyunca babasıyla konuştuğundan daha fazla zamanını ekran başında harcıyor.

Rakamlar konuşuyor arkadaşlar… rakamlar! Ama rakiplerimiz sanırım iki kere iki dört değil üçtür diyorlar.

Bizim haklı olduğumuz o kadar kesin ki arkadaşların ve bu kadar insanın kafa yormasına ve buraya kadar gelmesine hiç gerek yoktu. Ayrıca bundan sonra kim diyebilir ki şiddet eğilimine çevre yöneltiyor. Soruyorum size, diyebilir misiniz?





Haberlere bir göz atalım:

Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay şöyle diyor:


Şiddet içeren oyunları oynayarak etkisinde kalan çocuklar, bir süre sonra adam öldürmeyi de oyun sanarak cinayetler işleyebiliyorlar dedi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 14 ili kapsayan 12-18 yaş grubu çocuklar arasında yapılan araştırmada şiddetin kaynağı soruldu. Ne çıktı dersiniz? İşte sonuç: 100 çocuktan 59’u televizyondaki film kahramanları gibi güçlü olma isteği demiş.

Sık sık gazetelerde şu yorumlarla karşılaşıyoruz:

7 yaşındaki küçüklerin bile rahatça girebildikleri internet kafelerde oynanan şiddet içerikli bilgisayar oyunları, çocukları suça teşvik ediyor. GTA, Counter gibi şiddet içeren oyunların bağımlısı olan minik beyinler, bu oyunlarda ne kadar çok adam öldürürse, hırsızlık, gasp gibi kanunsuz işler yaparsa o kadar çok puan kazandırıyor. Çocuklar, oyun oynarken suçla tanıştığının farkında değil. Oysa bilgisayar başında geçen saatler, masum ve sevimli çocukları sanal terörist yapıyor!

Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Alev Fatoş Parsa, bilgisayar oyunlarındaki şiddet içeriğinin çocuklarda saldırgan eğilimlerin ortaya çıkmasına neden olduğunu belirtti.

Haberler bile tezimizi doğruluyor. Artık diyebilecekleri ne kaldı ki. Deseler de bir işe yaramayacaktır.

Eğer bu tartışmayı radyo icad edilmeden, televizyon bulunmadan, bilgisayar evlere girimeden yapsaydık arkadaşlarımızın belki bir başarı umutları olabilirdi. Ama sizin için üzgünüm ki iletişim çağındayız. İletişim çağına hoşgeldiniz sevgili rakiplerim.

Hepinize candan selamlar ve sevgiler benim çağdaş arkadaşlarım ve çağdaşlaşmış rakiplerim.

Ve bu karşılaşmayı da kazanıp yarı finale çıkıyorduk. Bu haberi duyduktan sonra bir çocuk delirdi ve küfür saçtı. Bütün takım arkadaşları da ağladı. Böylece Beşiktaş İlçesindeki 40 okuldan ilk 5 te olmamızdı. Ama biz 1. olmak istiyorduk.

Sıradaki münazara Çarşamba size sonucu bildireceğim. Belki bay geçeriz!!!