Katılıyorum... Teknik, taktik ve oyuna müdahale anlamında çok geri kalmıştı. Çok ilkel bir basketbol anlayışı vardı. Modern basketbola yabancıydı. Demodeydi. Jerry Slown'un Avrupa versiyonu... Hatta daha inatçısı...

Ama çok iyi bir öğretmendi. İyi bir koç değil, ama iyi bir öğretmendi. Kolay başarıyı değil, şapkadan tavşan çıkartarak ve yetiştirdiği oyuncularla bir yere ulaşmak istiyordu. Yıl 2008; Ekim ayı... 2008-09 sezonunun ilk haftası... Fenerbahçe Ülker-Kepez Belediyesi maçı... Kepez Arena'da oynanan ilk resmi maç ayrıca... Pek tabii salondayım. Enes Kanter kariyerinin ilk profesyonel maçına çıktı. Çünkü maç erken kopmuştu. Kimse tanımıyordu Enes'i... Ben yanımdakilere "bir tarihe tanıklık ediyorsunuz; bu çocuk geleceğin Mehmet Okur'u ve ilk resmi maçına çıkıyor" demiştim. Enes 3.periyot oyuna girdi ve sanırım 7-8 sayı; 10-12 arası ribaunt aldı. Her yaptığı olumlu işte -tam karşımdaydı- Tanjeviç'e bakıyorum. Nasıl mutlu oluyor, yüzünde gülücükler açıyordu; görmeliydiniz. Oysa maç 30 sayı farka gelene kadar ne hareketler olmuş ama kılı kıpırdamamıştı. Enes'in her katkısında, hani insanın bir çocuğu olur, o ilk defa emeklemeye başlar, heceler ve sen mutlu olursun ya... Öyle seviniyordu. sanmam ki; kolay kolay hiçbir Türk hoca bu şevki duysun. (Aydın Örs ayrıdır. Yıllarca Efes altyapısından oyuncu yetiştirdi ve kendi oyuncularıyla birlkte A takımı devraldı.)

Tanjeviç'i en çok kendini gösterme derdinde ve bir şans verilmesini bekleyen genç basketbolcular özleyecek. Ama biz taraftarlar değil...