60ların futbolu kavramını sadece oyunu kendi yarı sahasında kabullenmek ve kontra olarak düşünmemek lazım.
Beşiktaş defansa gelen her topu, hele de ileride Nobre gibi bir adam varken havaya dikti mi? Hayır. Kontraya çıkarken mümkün mertebe kanatlara yerden ara toplar attılar, Guti'ye aktarıp oyun kurmara çalıştılar.
Beşiktaş her atakta ortasahada Gsli futbolcuları yaka paşa düşürüp yıldırmaya çalıştı mı? Hayır, aksine Galatasaray'a top yapma, ceza sahasına gelme fırsatı tanıdılar, ki arka taraf açılsın da kontradan 2'yi atalım diye.
Rakibin yıldız oyuncularının bileklerine kasti tekmeler geldi mi? Yok.
Maçı bırakıp hakeme oynayan Beşiktaşlı gördünüz mü? O da yok.
Topla oynanmamışsa da, kaleye atılmış 8 tane şut var. Gayet nizami, ancak sayılmayan bir gol var. 90'dan dönen bir plase, Nobrenin kale ağzından az farkla auta giden bir kafası daha var. Üzerine penaltı ve gol var.
Ha gönül ister, Beşiktaş Sami Yen'de %60 topla oynasın, rakip savunmayı sürklase etsin, maçın hakimi olsun ama eksiklerle kolay iş değil. Pino kadar bile topla gidebilen oyuncusu yoktu sahada Beşiktaşın. Belki Quaresma ve Bobo sahada olsa, geride Toraman yerine daha güven veren bir Ferrari ya da Sivok olsa, Beşiktaş'ın oyunu da çok daha farklı olurdu. Tıpkı Arda ve Baros'un ilk 11de başlayabilmeleri halinde skorun daha farklı olabileceği gibi.
Beşiktaş bazı anadolu takımları gibi hakkını vererek 60ların futbolunu oynasaydı, muhtemelen başta Pino olmak üzere Baros ve Elano ilk yarıyı kapatırlar, Beşiktaştan da en az 2 oyuncu kırmızı kart görmüş olurdu (anadoluya çıkmayan kartlar büyüklere çok rahat çıkıyor bu aralar).


