Yahu ben o kıza saldırırdım demedim ki? Uygun bir dille uyarırdım. Haydi bakalım, bir Fenerbahçeli gitsin o atkıyı İpekçi'de açsın. (Onu da uyarır, açtırmazdım.)

Ben aslında derdimi anlatamadım. Bizim trübünler pek mülayimleşti. Bu kadar mülayimlik hayra alamet değil. O resmi sadece örnek olarak gösterdim. Başka yerde mümkün değil yaptırmazlar. Bunu derken, elimize satır alıp cenk edelim demiyorum elbette. Ama 2007 yılında (o zamanlar İpekçi'de biz oynuyorduk) oluşturduğumuz coşku ve heyecanın Avrupada benzeri yoktu. Şimdi ise taraftar takımı değil, takım taraftarı coşturuyor. Bu işin sonu kötü... Sezon başında Kadın Basketbolunda yine İpekçi'de oynanan Cumhurbaşkanlığı kupasını hatırlayın. Trübünler yarı yarıyaydı. Sadece Galatasarayın sesi çıkıyordu. Bereket versin ki takım daha ilk periyot tarihi bir fark yakalayıp susuturdu. Böylece Fenerbahçe taraftarının itibarı da kurtuldu. Şimdi Ekim ayında hem kadın, hem erkek basketbolunda Galatasaraya karşı Cumhurbaşkanlığı kupası oynayacağız. Yarı yarıya trübünlerde... Ne demek istediğimi o zaman anlayacaksınız.

Aradaki fark şu:
-Galatasaray taraftarı takımına maç kazandırmak için geliyor.
-Fenerbahçe taraftarı nasılsa takımının kazanacağı bir zaferi izlemeye geliyor.

Peki bu ne zaman başladı? Maho sağolsun. Tanjeviç sonrası salon sporlarında trübünlerin yüreği olan gruplar küstü ve Aydın hoca yoksa bizde yokuz dedi. Hatta uzunca bir süre salona gitmediler. Gitseler de münferit gittiler. Vesaire... Uzun analizler gerektirecek. Şimdi de böyle sahneler...

Tekrar ediyorum, ben açtırmazdım derken sanılan şeyi kastetmiyorum. Hemde bir kadına karşı...