Fikret Orman: "Demirören'e notum 10 üzerinden 3"
TRT Spor ekranlarında yayınlanan "Basın Tribünü" programına katılan Beşiktaş kulübü başkan adaylarından Fikret Orman, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
TRT Spor ekranlarında yayınlanan "Basın Tribünü programının bu haftaki konuğu, Beşiktaş kulübü başkan adaylarından Fikret Orman oldu. Başkan adayı Yalçın Karadeniz'in de davet edildiği; fakat katılmak istemediğini belirttiği programda,yorumcuların sorularını cevaplayan Fikret Orman çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Beşiktaş başkanlığına neden aday oldunuz, bu gereksinimi neden hissettiniz?
Ben çocukluğumdan beri Beşiktaş camiası içindeyim, çocukluğumun hayalidir Beşiktaş Başkanı olmak. Her Beşiktaş taraftarı da her kulüp taraftarı da kendi mensubu olduğu kulübe başkan olmak ister. Ben de o amaçlar içersinde 2004 senesinde aday olmuştum. Tekrar adaylığımı koydum; çünkü Beşiktaş'ın içinde olduğu durum itibariyle, bu süreçte Beşiktaş'a sahip çıkmayacaksam, ne zaman sahip çıkacağım diyerek kendi kendime ve arkadaşlarımla yapmış olduğum muhakeme sonucunda 12 Mart’ta aday olmaya karar verdim ve aday oldum.
Herhangi bir olay var mı bu kararınızı tetikleyen?
Serdal Adalı kardeşimiz Sayın Demirören’in başkanlıktan ayrılmasıyla beraber, bu konuyla ilgilendiğini, mali imkanlarının ve Beşiktaş’a katkılarının olabileceğini ifade etti. Şahsi olarak bana düşen de, şu anda Beşiktaş’ın mali durumu çok problemli olduğu için onlara zemin hazırlamak veya fedakarlıkta bulunmaktı. Ben de o şekilde davrandım. Fakat Seldar Adalı, "Ben bu işte yokum. Bu yükü kaldırmak için bir tek benim gücüm yeterli değil, başka güçler de bulmam lazım" dedi. Bu gelişme üzerine vermiş olduğumuz özveriyi daha derinleştirip bu dakikadan sonra taşın altına elimizi koymamız gerektiğini düşünerek kararımı verdim.
Murat Aksu da siz de daha önce aday olmuş, ancak seçimlerde kaybetmiş isimlersiniz. İkinizde Serdal Adalı ile görüşmeler yaptınız, mali olarak ta destekleyeceğinizi söylediniz ve önünü açtınız. Niçin Serdal Adalı'nın önünü açtınız, "Siz aday olun biz destekleyelim" dediniz, bu fedakarlığı neden yaptınız? Bunun ekonomik nedenleri var mı? Serdal Adalı’nın adaylıktan çekilme gerekçesi olan kaygıları siz duyuyor musunuz? Beşiktaş’ı mali krizden çıkartacak çözümleriniz, projeleriniz var mı?
1984 senesinden beri kongre üyesiyim. Baktığınız zaman 2 yıl sonra tam 30 senelik kongre üyesi olacağım. Babamdan dolayı da 1978 senesinden beri Beşiktaş kulübünün içindeyim. Baba Hakkı'yı tanırım, o şansa sahip olan insanlardan bir tanesiyim. Beşiktaş'ta ki birçok ağabeyimizi de eskiden beri tanıyorum. Yaşım her ne kadar genç olsa da ben kendimi Beşiktaş'ta tecrübeli olarak görüyorum. 2004’teki adaylığımın üzerinden 8 sene geçmiş. Serdal Adalı ise 5 sene evvel kongre üyesi olmuş ve yönetimde son dönemde bulunmuş bir arkadaşımız. 2000’li yıllardaki yöneticiliklerimiz artık unutulmaya doğru gitmiş durumda. Serdal çok sempatiyle bakılan, taraftarın da benimsediği birisi ve bir kamuoyu rüzgarı arkasında oluşmuş vaziyette. Benim şahsi egolarımı bir yana bırakıp Beşiktaş menfaatinden bakmamız gerekir çünkü bu dakika itibariyle, çok fazla derecede problemler zinciri mevcut. Bir tek mali konular değil çözüme kavuşması gerekenler. Taraftarla olan ilişkiler, Beşiktaş’ın 8 maç sahası kapatılıyor, cezalar alıyor, ekonomik bir sürü problemler var. Burada kamuoyu rüzgarı almak çok önemli bir şey, Serdal Adalı’da bu var. İkincisi kendi de ifade ettiği gibi mali imkanları yeterliydi, Beşiktaş’a katkıda bulunmak istiyordu. Özellikle benim bir fedakarlık yapmam gerektiğini düşünüyordum. Bizi “Beşiktaş’ın önde geleni” diye adlandırırlar. Önde gelmek her zaman öne çıkmak manasına gelmez. Bazı zaman ön açmak, akil insan pozisyonunda durmak, doğruları söylemek gerekir. Mali kongre sonrasında Serdal beye “Allah yolunu açık etsin arkadaş” dedim. Hemen arifesinde de yurt dışı seyahatine çıktım. Döndüğümde Serdal Adalı’nın çekildiğini duyunca aday oldum. Murat Aksu adına bir şey söylemek istemem, o 3 sene evvel aday olmuştu, benim açımdan, biraz da kendimizi tecrübeli saydığımız için önünü açmamız gerektiğini düşündüm. Ancak bunlar oluşmayınca, şu andaki aday yapısına da baktığımız zaman, kamuoyunu tatmin eden, bu problemleri üstlenebilecek bir aday olarak kendimi gördüğüm için de aday olmayı daha doğru buldum.
"Bu sihir işi değil, plan, projelerimiz var"
Gelecek yönetim aslında çok kısa süreliğine geliyor. Beşiktaş’ta başkanlık süresi 3 yıldır ancak, Beşiktaş 19 ay sonra olağan seçime gidecek. Yani 14-15 ay sonra Beşiktaş tekrar seçim konuşmaya başlayacak. Ortadaki problemler zincirine bakacak olursak, buna normalde aklı olan insanların girmesi çok zor. Bu miktarda paraları atmak tutmak, konuşmak kolay, ortaya çıkartmak, en azından bizim dünyalarımız için, gerçek hayat içinde bakacak olursak hiç kolay değil. Beşiktaş’ın gelirlerinin büyük kısmı temlik edilmiş vaziyette, ödemeler var. Futbolcuların alacakları var. Beşiktaş’ın gecikmiş borcu yaklaşık 90 milyon TL civarında. Gecikmiş borçlardan daha önemlisi, geliri olmadığı için her gün o borç üzerine gecikmiş olan borç katsayısı artı geliyor. 2004’ten bu yana bu konuyu dile getiriyorum. Aldığınız avanslar bir borçtur. Bu durum matematik hesabı ile altına girilecek bir denklem değil. Bir ekonomist yaklaşımı ile bu denklemin içerisinden çıkamazsınız. Yada bizim gelirlerimizle, bizim kaynaklarımızla bunun altından kalkamazsınız. Cesur olmak lazım, böyle bir yüke girmek için aşk olması lazım. Sevgi olmadan olmaz. Sevginin karşılığı fedakarlık demektir. Yüreklilikle birlikte para ihtiyacı var. Bu bir sihir işi değil, planlarımız projelerimiz var.
Murat Aksu yaptığı bir açıklamada hem Yalçın Karadeniz hem de sizin için "Emanetçi adaylar" ifadesini kullandı. Yıldırım Demirören’le görüştünüz mü? Kulüpten alacağı var ve senetler konusunda ne söylemek istersiniz?
Murat Aksu'nun açıklamalarını kendi üzerime alınmıyorum, öyle bir yakıştırmayı da kabul etmiyorum. Murat Aksu kendi yazdıysa o ifadeyi ki ona da inanmıyorum. Beni kastettiğine kesinlikle inanmam, onun için de cevap verme gereği duymuyorum. Bundan beş sene evvelki röportajımda ifade etmiştim, “Beşiktaş inanılmaz bir borç yükü içersinde. Bugün başkan adayı olacak insanın, kan, ölüm ve gözyaşı taahhüt etmesi gerekir” dedim. 2. Dünya savaşı sırasında Winston Churchill’in Hitler’e söylediği bir sözdür bu. 2005’teki mali genel kuruldaki konuşmamı gayet net hatırlıyorum. “Beşiktaş bu yapıyla giderse, çok hızlı olarak 3 haneli borçlara doğru gider” demiştim. Bundan 7 sene evvel ikaz etmişim. Bunları söylerken de hep Sayın Demirören’i yererek söyledim. “Emanetçi” çok terbiyesizce bir ifade kesinlikle kabul etmem. Tekrar altını çizerek söylüyorum Murat Aksu’nun bu ifadeyi kendi hür iradesi ile yazdığına inanmam. Başkaları yazmış olabilir, kızgınlıkla,hırs zekanın önüne geçtiği zamanlar olur, insanlar o zamanlarda bazı laflar edebilir, bu insani bir konudur. Biz de zaman zaman yapmış olabiliriz. Yine de benim için söylediğini düşünmüyorum.
Yıldırım Demirören’le telefonda konuştuk. Benim Sayın Demirören’le hiçbir şahsi hesabım olmamıştır. Benim bir tek hesabım Beşiktaş’la olmuştur. Bizim Yıldırım Demirören’le kavgamız bir tek Beşiktaş’la ilgili olmuştur. Çünkü ne kadar arkadaş dahi olsak bakış açılarımız yüzde yüz birbirinden farklıdır. Ben aday olduğumda çok az oy farkı ile seçimi Sayın Demirören kazanmıştır. O dönemde de sloganları bugünlerdeki gibiydi. O transferleri yapacağım dedi, ben ise daha Beşiktaşçı, daha konservatif, gençlerle, tarayarak, inceleyerek transfer, uzun dönemli planlar yaptım. Bizim Yıldırım Demirören’le o yakıştırılan konuşmanın olması imkansızdır. Bunu beni tanıyanlarda gayet iyi bilirler.
Beşiktaş’tan başka bir hesabım olmadı Sayın Demirören’le dediniz. Hesap soracak mısınız Sayın Demirören’e?
"Beşiktaşlı'nın hakkını kimseye yedirmeyiz"
Hesaptan kastınız nedir bilmiyorum ama ben şunu söyleyeyim, yönetime geldiğimiz takdirde Beşiktaş Kulübünün borç yapısını ve gerçek borcunu inceleyeceğiz. Çok speküle edilen bir durum var. Seçildikten sonra genel kurul bize bir teveccüh gösterirse, 3-4 ay sonra tekrar bir genel kurula gitmek gerekebilir. Beşiktaş’ın gerçek durumunu genel kurul üyelerine anlatmak gerekebilir. Hesap sorulacak bir şey varsa, kesin olarak hesap soracağız. Mali durumları iyi olsa bile yöneticilerin, yağmur altında maç seyreden, maaşından arttırıp oraya gelen insanın parasını harcıyorsunuz. Bunu harcayan insanlar olarak ta, onların hakkını aramak, teslim etmek durumundasınız. Bence bu Sayın Demirören için de doğru bir şeydir, çünkü spekülasyon yapılıp konuşulacağına gerçeğin ortaya çıkması, saçların kesilip ak mı, kara mı herkesin görmesi lazım.
Zapatocny ile ilgili haberler yapıldı. 2 milyon avro teklif edildiği ancak sonra 4 milyon 500 bin avroya alındı. Bu alışveriş ibra edildi. Siz bu alışverişte bir kusur tespit ederseniz, Beşiktaş’ın kaybolan hakkını nasıl tahsil edebilirsiniz, bunun bir yöntemi var mı?
İbra edilmek demek, her şeyden aklandığın manasına gelmez. Halka açık anonim bir şirket açısından bakacak olursak eğer gayri kanuni işlem yapılmışsa bu bir suçtur. Dernek kanunlarına göre bakacak olursak, yani bir kamu kuruluşudur, o da bir suçtur. Genel kurul gördüklerine göre ibra eder ancak detayları bilmez. O detayda bir problem var ise o her zaman suçtur. En ince detayıyla incelememizi yapacağız. Beşiktaşlı'nın hakkını kimseye yedirmeyiz. Bu incelemenin yapılması Sayın Demirören içinde Beşiktaş içinde iyi bir şeydir. Her an konuşulup laf atılmasındansa açılıp bakılması gerekli olan bir durumdur.
Mali Kongreden önce Murat Aksu ile bir araya gelip, ibra etmeme konusunda fikir alışverişinde bulundunuz mu?
Mali Kongreden önce Murat Aksu ile bir araya gelmedik, telefonda görüştük. Özellikle 2006 Mali Genel Kurulu ile alakalı ibra ile ilgili biraz yaralıyım. O günden sonra ibra kelimesi bende irite yarattı. Murat bu kongrenin ibra olmaması gerektiğini söyledi, ben ise “benim bireysel olarak 1 oyum var, 1 oyla ibra olmuş olmamış çok önemli bir şey değil ama herkes kendi hür iradesindedir” dedim. Kongre üyesi olup, ismi başkan adaylığında geçen ancak daha kongre salonunu görmemiş, oy atmaya gelmemiş, mali genel kurula katılmamış insanlar var. Ben “Meyve veren ağaç taşlanır” diyerek kendimi avutuyorum, 2006’daki ibra konusu gibi şeyler temcit pilavı gibi önüme geliyor. Bazı zamanda beni kızdırıyor ama üstünde durmuyorum. Salondan çıkmam çok yazıldı, çizildi ancak ben yemek yemeğe gittim. Kongreyi Ali Rıza Dizdar yönetiyordu kendisine “kaç kişi var” diye mesaj attım oda “7 kişi var” dedi. Biz de yemeğe indik. O sırada Serdal Adalı’da vardı yanımızda, sohbet farklı bir şekilde gelişti ve uzadı, ibrayı kaçırdık. Aleyhte oy kullanmayacaktım, hiç elimi kaldırmayacaktım. İbra mevzusunun bir parçası olmayı ilk günden beri istemiyorum, biraz önce de söylediğim gibi 2006’daki hastalanmama sebep olan ibra konusundan beri bir hassasiyetim var.
2006’da kürsüde şu cümleyi kullanmıştınız: Yıldırım Demirören’i ibra etmiyorum ama Beşiktaş’ı ibra ediyorum. O gün salonda sizi bekleyen ve çoğunluğu teşkil eden bir 1500 kişilik grup vardı, sizin bu tavrınızdan dolayı Yıldırım Demirören ibra edilmişti.
Bugün ibra edilmesin diye bas bas bağıran Murat Aksu, o gün ibra edilsin diyen taraftaydı. Aksu, 2005 senesinde Del Bosque ile ilgili ceza var mı, Beşiktaş mali külfet altına girecek mi, dediğimde “Hayır ceza yok” diyerek 8,5 milyon avro ödeyen, %67’ye %33 Fulya tesislerini verdik diyen gerçeğinde bunun tam zıttı davranmış olan, 30-40 tane oyuncu alınıp borcu 16 milyondan 200 milyona çıkartan o yönetim kurulundaki kişilerden bir tanesiydi. İbra edilerek bir yere saklanamazsınız. Ortada bir sorun varsa, o sorun ortaya çıkacaktır. Ben iktidar olursam da hiçbir şeyin üstünü kapatmam, her dataya bakacağız. Dezenformasyon denilen bir şey var. Ben de duyuyorum mesela Fikret Orman’ın listesi, Alen Markarya ile başlıyor gibi, Nevzat Demir’e gitti para istedi gibi yalanlar üzerine kurgular yapılıyor. Ben Nevzat beyi bir senedir görmedim. Kayınpederi vefat etti, spekülasyon yapılır diye ona bile gidemedim.Gitmediğim halde saçma sapan, iğrençlik üzerine kurulu bir sürü söylentiler çıkartılıyor. Beşiktaş siyasetinin içersinde tabiî ki bunlarda olacaktır. Olabildiğince nazikçe cevap vermeye çalışıyorum.