Çok güzel olmuş. Yeni bölüm ne zaman :)
Printable View
Çok güzel olmuş. Yeni bölüm ne zaman :)
Devamını merakla bekliyoruz...
Gelmiş geçmiş en farklı kariyerlerden biri bizi bekliyor gibi. Başarılar :)
Part 1 harikaymış hocam sıkılmadan okudum devam :D
Part 2'nin vizyona girmesini bekliyoruz merakla :)
Part 1 süpermiş. :)
tanıtım fragmanı harika :D
Müthiş gidiyor,efsane olacak kesinlikle.
Al Capone'den esinlenmişiz Baldemir? Ben de takipteyim, merakla bekliyorum neler olacağını.
Sanırım alışılagelmiş bir menajer kariyeri değil de, önce oyuncu olarak kariyer yapıp, daha sonra menajer olacaksın gibi geliyor bana. Bakalım tahminimde yanılacak mıyım...
Part 2'yi merakla bekliyoruz abi:)
Bu adam bu işi biliyor.
İbrahim Hocam çok başarılı bir kariyer bizleri bekliyor ilk parttan da anlaşılıyor
Avea inTouch 2 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Arkadaşlar yorumlar için çok çok teşekkürler. Birinci bölümü kazasız belasız atlattık. Bu gibi tasarlamalarda temel önemlidir. Diğer bölümlerin tüm planlamaları hazır. Kafamda temel senaryonun yanında ekstra senaryolar da mevcut. Bunun sebebi oyun içinde oyuncunun gelişiminden, yapacaklarına kadar ortaya çıkacak ürünün ne şekil yansıtılacağına bağlı. Geriye sadece anlatım ve materyal kullanımı kalacak ki bu işin kolayı olacak.
2. Bölümün fragmanı bu gece yayında olacak. Hikayemizin devamında nelerin olacağını en az sizler kadar ben de merak ediyorum.
İnanılmaz iyi bir kariyer olacak.Bu kariyer ise diğerleri ne :p
Çok iyi gidiyor. Devamını merakla bekliyoruz :)
Her ne kadar espri olarak bunu kullanmış olsan da diğer arkadaşlar alınabilir. Bu hikayeyi diğer hikayelerden ayrı tutmak gerek. Onlar tamamen oyuna endeksli, bu ise oyun + hayal ürünü. Diğer kariyerlerin her biri birbirinden değerli. Çünkü hepsinin altında, paylaşan arkadaşların medeni cesareti yatıyor. Burada kariyer hikayelerini paylaşarak forumumuza renk katan tüm üyelere de teşekkür etmiş olayım.
İlerleyen saatlerde Part II fragmanı yayında olacak.
Part II: Sonun Başlangıcı Fragmanı
[YOUTUBE="http://www.youtube.com/watch?v=7lF2XK8ZcYE"]Bölüm Anlatımı Çok Yakında![/YOUTUBE]
Merak ve heyecanla beklemeye devam ediyoruz. :)
Kariyer açmayo planlıyordum ama vazgeçtim bunu görünce :D Şaka bir yana çok güzel olacak gibi. Başlangıç hikayesi çok güzel olmuş. Kalemine sağlık. Devamını bekliyorum herkes gibi :)
Arkadaşlar sakın yanlış anlaşılmasın ben cesaret edemediğim için kariyer açmıyorum zaten diğer arkadaşlara saygım var tabii ki her kariyer için onca emek ve zaman harcanıyor.Bu forumdaki en kötü kariyer bile değerli benim için çünkü o kariyeri yapan kişideki cesaret yok bende :D O yüzden yanlış anlamayın.Fakat bu kariyer farklı bir boyutta :D
2. Fragman da çok kaliteli olmuş eline sağlık
Teşekkürler, bu gece müsait olursam Part II'yi yayınlarım. Serüvenin dozajını yeni karakterler ve yeni olaylar ile tavana vurdursak mı? : ) Yoksa hafiften mi gitsek? Şimdilik karar veremedim. Yoruma açık. Gece yazmaya başlayınca olursa bu konu hakkında yorum yazı içinde değerlendiririm.
Bence tavana vurduralım :)
başarılar müthiş efsane bir kariyere adım atmışsın gerçekten tavana vurduralım bencede videolar çok güzel bu arada eline emeğine sağlık :)
Tavana vurduralım dibine vuralım her şeyi yapalım abi :D
Aynen devam hikayeye :)
Bergkamp, Wright gibi Arsenal Efsaneleri de hikayeye dahil olsa ne güzel olurdu :)) Tabi ki fikir benimkisi :)
Böyle kariyerlerin hastasıyım. Başarılar.
Arttır İbo, arttır. Kariyerine beni de dahil etmezsen -yeni karakter olarak- darılırım. Zaten İtalya'dan falan bahsedip duruyorsun, yabancısı sayılmam. Karalayıver bir şeyler bakalım...
Yorumlar için teşekkürler. Yaptığınız ve yapacağınız her yorumu senaryo içinde değerlendirmeye alacağımı belirteyim. Part II saatler içinde yayında olacak.
Luciano Ferro ile kulüp binasına gittikten sonra bir kaç alt yapı koordinatörleriyle görüşmeleri oldu. Luciano çok kıvrak zekaya sahip bir adamdı. Hızlı ve kurnaz diliyle hemen hemen tüm ufak tefek problemleri hallettikten sonra lisans konusundaki tüm sorunları halletti. Sinyor Selim'in adıma düzenlemiş olduğu sahte kimlikteki İngiliz pasaportu Arsenal'de oynamam için gerekli çalışma izni şartını yok sayıyordu.
Artık Arsenal'in bir oyuncusuydum. Kulüp yetkilisi bir kaç isim ve menajerimle beraber stadyumu ve tesisleri gezdik. Büyülenmemek elde değildi. Stadı gezdikten sonra Luciano ve yanındakiler yanımdan ayrıldı. Çocuksu bir heyecanla tekrar merdivenleri çıkarak tribünlere doğru yöneldim ve bir köşeden Emirates Stadı'nın büyüleyici havasını tekrar soldum. Kendimi sahada hissediyordum. Onbinlerce taraftarın önünde adımın haykırıldığını... Muhteşem bir duyguydu. Tüylerim diken diken olmuştu. Talihsiz kaderimin ortasında bir gül. Ya solacaktı ya güneşin ışığıyla alevlenecek tüm Dünya'yı saracaktı. Bu benim yolumdu.
Aradan bir kaç hafta geçmişti. Arsenal altyapısında yeni hocalarım ve oyuncular ile tanışmış antrenman programı dahilinde çalışarak takıma adapte oluyordum. Her ne kadar futbolu zihinsel açıdan iyi okusam da fiziksel ve teknik olarak gelişmem gerekiyordu. Bireysel olarak fizik kondisyon çalışmaya ve 1 sezon boyunca kendimi fiziksel olarak geliştirmeye karar verdim. İlk iş olarak Çeviklik antrenmanlarına yöneldim.
Kulüpte genç oyuncular el üstünde tutuluyordu. Mentor programları yapılarak genç oyuncular, tecrübeli oyuncular tarafından eğitiliyordu. Çekilen kura sonrasında benim özel eğitimcim Alman golcü Lukas Podolski olmuştu. Lukas'tan eğitim almak benim için iyi olabilirdi. Podolski'yi daha önce takip etme şansı bulmuştum. Polonyanin güneybati bölgesi Schlesienda dogmustu. Bu bölge Almanya'nın politik ve kültürel etkisi altındaydı buna rağmen hic bir Alman milli maçında Alman milli marşını okumazdı. Suratını somurtup, dudaklarını büzüstürürdü. Yine bu bölgeden hemşehrisi ve milli takımdan kankası Miroslav Klose ise yüksek sesle Alman milli marşını okuyarak bir tezat oluştururdu. Biraz asi biriydi Lukas. Tüm genç oyunculara, Mentorları tarafından mesajlar atılır. Onları motive edecek resimler ve sözler paylaşılırdı. Sanırım Lukas'ın telefonuma attığı mesaj -beni her ne kadar motive etmese de- onun bu konuda istekli olduğunu gösteriyordu.
Hızlı bir şekilde gelişmeye devam ediyor, İngiltere'ye adapte oluyordum. Altyapı maçlarında kendimi gösteriyor attığım gollerle ve performansımla her geçen gün daha da iyi oluyordum. Sık sık Sinyor Selim'le telefonda görüşür, yaşananlardan konuşurduk. Bir gece ona umutsuzluğumdan bahsettim "Ya yükselemezsem ya altyapıdan uzaklaştırılır hayallerimden kovulursam?" diye umutsuzca söylenirken bir yandan da Sinyor'a belki Luciano ile konuşursa benim yükselmem de yardımcı olabileceğinin mesajlarını vermeye çalışıyordum. Sabırsız ve umutsuzdum. Sinyor her zaman ki gibi yine tünelin sonunda ışığa doğru söylendi.
"Bak evlat bunu iyi dinle. Günlerden bir gün Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?
-On yılda, demiş kavak.
-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!
-Doğru, demiş kavak.
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:
-Neler oluyor bana ağaç?
-Ölüyorsun, demiş kavak.
-N'çin?
-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için!
İşte evlat Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır. Bu yüzden umutsuzluğa kapılma ve başka yol arama. Sürekli çalış" Anlattıklarından sonra utancımdan Sinyor'a pek bir şey diyememiştim.
Futbol hayatımda bunlar olurken dışarıda ise genelde rutin şeyler dönerdi. Tesislerin yakınında bir evde kalırdım. Ev arkadaşım takım arkadaşımdan Ryo Miyaichi'ydi. Bu becerikli Japon arkadaşımı Rezerv maçından sonra benimle aynı eve gönderdiler.
[YOUTUBE="http://www.youtube.com/watch?v=RFqfAv8ZxUY"]Japon İşi[/YOUTUBE]
Sanırım bana ne gözle baktıklarının bir kanıtı da bu küçük Japon arkadaşımdı. Ama yine de iyi çocuktu. Arada mangal yaptığımda kebapları yerken "Şok guselll şoook" demesi ve kullandığı aksan her ne kadar kulaklarımı tırmalıyor olsa da yine de bu Japona kanım ısınmıştı. Hafta içi antrenmandan sonra eve geçmeden bir İngiliz bankasından Miyaichi'nin bir kaç ödemesi ve havalesi için bankaya doğru gittik. Banka hınca hınc dolu. Bir an kendimi Türkiye'de hissetmeme sebep oldu. Elektronik bir sıra numarası alarak bekledik. bizim eleman da sabırsız bir tip. yerinde duramıyor beklerken. derken sıra yavaş yavaş eridi. Bir şekilde sıra bize gelmek üzereyken gişe memurunun işlem yaptığı insanlardan damga pulu istediğini farkettik. Bilmiyorum neye lazımdı ama bizde damga pulu falan yok. o kadar bekledik, sırayı kaybetmeyelim bir dandik pul yüzünden diye bizim Japon bana ''sırada bekle, ben koşa koşa yakın bir yerden damga pulu alır gelirim'' dedi. tamam dedim, bu arada önümüzde 1 kişi var, sonra sıra bizim.
Miyainchi sıradan yıldırım gibi çıktı. Hemen sonra şubede deprem oluyor gibi bir sarsıntı ve korkunç bir gürültü koptu. Herkes gibi refleks olarak ben de bomba falan patladı diye düşünüp başımı ellerim arasına alıp hafif çömeldim ve korku içinde etrafı kolaçan etmeye başladım. bir baktım, şubenin giriş kapısı önünde bizim eleman sırtüstü boylu boyunca yatıyor. Neyse hemen yanına gittim, hafif bir burun kanaması eşliğinde ahlamar, inlemeler falan. Meğerse bizim bankanın temizlik personeli ne kadar temizse artık camları öyle bir silmiş ki bizim boş kale müdavimi Ryo, kendini kapıdan dışarıya atayım derken cama yapıştırmış.
Kasım ayında sonbahar yaprakları hızlı bir şekilde dökülürken İngiltere'de soğuk her geçen gün kendini hissettiriyordu. Genç Ligleri devam ediyor ancak kulüpte futbol adına karamsar bir tablo hakimdi. A takımımız Şampiyonlar Ligi elemesinde Portekiz'den Pacos Ferreira'ya elenmiş uzun süre sonra Şampiyonlar Ligine katılamamıştı. Ligde ise sezonun 3'te 1'i geride kalırken liderin 10 puan gerisine düşmesi medyada eleştirilerin dozajlarını arttırıyordu. Altyapı takımımız yeni yüz gençlerle kurulduğunda birbirimize pek alışık değildik. Üstün bir performans göstermesek de bu karanlık tablonun içinde az da olsa verdiğim ışık beni mutlu ediyordu.
Son lig maçından saatler sonra evde dinlenirken bir anda beni heyecanlandıran bir telefon görüşmesi ile karşı karşıyaydım. Arayan kulübün efsane menajeri ve hala görevine devam eden Arsene Wenger'di. Beni performansımdan dolayı tebrik edip kendisiyle acilen görüşmem gerektiğini söyledi. Bunu büyük bir memnuniyetle kabul ettiğimi söyleyip telefonu kapatarak büyük bir hız ve heyecanla evden fırladım.
Kafamda deli sorular ve mutluluklar. Artık beklenilen yükselmenin gerçekleştiğini, fark edildiğimi, A takıma gideceğimi düşünüyor; O devasa stadta onbinlerce kişinin önünde kendimi hayal ediyordum. Tarifi imkansız bir duyguydu. İçim kıpır kıpır bir şekilde Arsene Wenger'in ofisine doğru hızlı bir şekilde gidiyordum.
Söyleyeceğim her şeyi kafamda planlıyor, olası bir pot kırmanın bedelinin ağır olacağını, ona karşı ilk görüşmede yansıtacağım havanın ilişkimiz açısından önem taşıdığını aklıma mıh gibi kazıyordum.
Nihayet ofise gelmiş, hızlı adımlarla heyecanlı bir şekilde merdivenleri çıkıyordum. Kalbim duracak gibiydi.
...
...
...
Odanın kapısını çaldım içeriden "Buyrun" sesi ile beraber yüzümdeki aptalsı bir gülümseme ile Wenger'in karşısındaydım. Emin adımlarla yanına yaklaşıp tokalaşakken arkamdan bir ses ruhumu irkitti.
"-Merhaba !"
O an ölüm sessizliği oluştu. Yüzüm gerildi ve sadece kalp ritmimin tavan yaptığı andaki soluğumun sesini kulaklarımda hissederek arkama, bana doğru seslenen kişiye kafamı yavaşça çevirdim ve bana tekrar seslendi...
PART II SONU ; Devam Edecek...
Ya tam da en heyecanlı yerinde :D O değilde Miyaichi'li bölümde heyecanlandım baya. Japonya'da okuyorum üniversiteyi ben. Okulum Miyaichi'nin doğup büyüdüğü eyalette. Okulun futbol takımında oynuyorum bir de. Takım arkadaşlarımın çoğu Miyaichi'ye karşı oynamış. Tabi he kaybetmişler bunun takımına ondan sürekli çamur atıyorlar :D "Çok hızlı ama teknik yok" muhabbeti dönüyor sürekli :D Birde bunun gittiği lise bir üniversiteye bağlı (Chukyo Üniversitesi). Adamlar bizim takımla aynı ligde. Her sene istisnasız ligi kazanıyorlar ondan sonra All-Japan Turnuvasına gidip sürekli final oynuyorlar. Okul sporcu fabrikası gibi. Farklı dallarda olimpiyat'lara da sporcu yolluyorlar. Neyse geyiği bırakayım :D Yine güzel gitti çok merak ediyorum devamını :)
@alonso88
Tesadüfün böylesi diyelim (: Yalnız Miyaichi gerçekten de hızlı ama tekniği yok•
Wenger ne diyecek acaba :)
Abi TV programı gibi olmuş en heyecanlı yerinde reklamlardan sonra gibi :D 3.bölümü merakla bekliyorum
Teşekkürler.
Yalnız bu dizi gibi birşey oldu. 5 dakikadır oturdum gelenin kim olduğunu düşünüyorum. Sesi duyunca gerildiğine göre tanıdığın bir isim olabilir diye düşünüyorum. Belki de tanımıyorsun sesinden etkilendin. Haydi bizi yormadan devam. :)
Geleni ben de merak ettim şimdi dönüp bakacak kim olduğuna (:
FM oynayasım kabardı birden videoyu izleyince. Başarılar.