GURBET VE SAİRE...
3 kulvarda da başarılı olmuştuk ama tek bir dostum bile aramıyordu. Neden aramıyorlardı? Yoksa sevdiğim kadının değerli (!) kocasının Türk Telekom'un yeni sahibi olmasının bir önemi var mıydı? Böyle kaç akşam daha yaşayacağım bilmiyorum. Gözlerim telefonda, klüptekiler dışında birinin aramasını bekliyordum ama aramıyorlardı. Peki o ne yapıyordu? Beni unutmuş muydu? Bu soruları yanıtlamak için daha kaç bahar yaşayacaktım bu ızdırabı?
İtalya'da sezon sonu herkes şampiyonlukları kutlarken, bende hüzünle sevinç bir aradaydı. Acaba doğru muydu yaptıklarım? Benim için başarının amaç değil de araç olduğunu bilselerdi bana hangi gözle bakarlardı? Kendilerini, bir adamın, amacına ulaşmak için kullandığı kuklalar olarak görmezler miydi? İntikam için o kadar kararmıştı ki gözlerim, bu sorular, tokken yoldan geçen bir satıcının sattığı yiyeceklerden farksızdı.
Sezon sonunda tatil için ülkeme gittim. Önce İstanbul'a gittim, ordan da Malatya'ya geçtim. Sanki birileri bizim elele geçtiğimiz kaldırımlardan kimsenin geçmesine izin vermemişti. Kaldırımlar aynı şekilde bizi selamlar gibiydi. Evlendiğimizde almayı düşündüğümüz evin yanından geçtim ve şöyle bir durup öylece baktım. Sanki, ikimiz de içindeydik ve pencereden gördüğüm kaynayan tencere geleceğimizdi. Zamanında biz de geleceğimizi kaynatmayı hayal ederdik, sonra inşallah diye bitirirdik sözümüzü. Bu kaldırımlar şimdi sanki beni boşluğa sürükleyen, vaktiyle kafama çarpıp yere düşmüş taşlardan ibaretti ve de benim aşkımı kanatan...
Devam edecek...