Vay be Rıza!.
Sonunda sen de düşüp gittin azrailin peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur kızma bu kardeşine...
Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!.
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!.
Ah dostum.. O kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?.
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?.
Yani sen şimdi gittin, yani yoksun, yani
Bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?.
Peki, beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?..
Ulan Rıza.. Ne hayallerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık..
Totoyu bulunca dükkan açacak
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık
Talih yüzümüze gülecekti be,
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!.
Ah ulan Rıza...
Bu mahallenin neresini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kral arkadaşımdın!..
Ah ulan Rıza...
Ben şimdi bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Birkaç güne kalmaz, bende gelirim!..